28 Mayıs 2009 Perşembe

 Gündemdekiler  (Mayıs 2009)-3


26 Mayıs 2009 - Sabah erken saatlerde bodrum kattaki kablolardan çıktığı sanılan bir yangın ile Bursa Şevket Yılmaz  Devlet Hastanesi'nde
8 kişi hayatını kaybetti. Yangın sebebiyle bina boşaltılırken fişi çekilen hastaların öldüğü söyleniyor.

"Akıllı bina sistemi" olduğu söylenen hastanede büyük eksikler olduğu iddia ediliyor.

TMMOB'dan tutun  Türk Tabipler Birliği'ne kadar herkes  "Bina kusurlu, ihmâl var" diyor.  Neden bizde iddialar her şey olup bittikten sonra ortaya atılır? Denetim için önce birilerinin ölmesi mi gerekiyor?
(Üstelik daha önce 2004'te de bir yangın çıkmış bu hastanede.  Bilirkişi raporları hazırlanmış, eksikler ortaya konmuş...)

İnsan hayatına verdiğimiz değer ortada. Bizim düşünce yapımız kültürsüzlük üzerine kurulu bence.  Binaların görünüşü ve döşemesi cafcaflı, ama ruh yok. Hazır Türk siyasi hayatı da  yeşillenince,  her yerde  yerden ot biter gibi hastane biter oldu son zamanlarda.  Ama bunların yeterli altyapısı yok, denetimi yok.  Devlet hastanelerinde hastaları hizaya sokmak için kapılara eli coplu güvenlik görevlilerini diken sistem  (bu aparatları  Acil'e gelen insanlar üzerinde kullanıyorlar);  bu binalardaki olası yangın, deprem ve âfet kontrolleri konusunda hiçbir şey yapmıyor. Zaten gerek de yok. Biliyorsunuz, "Her şey Allah'tan geliyor".  Yani uzun lafın kısası,  gene kadere geldik dayandık.



Türkan Saylan  18 Mayıs 2009'da vefât etti.
Bu ayın ses getiren tartışmalarının çevresinde şekillendiği biriydi.
Muhtemelen bir dava insanı.  Zira hayatında "Türkan Saylan kimdir?" zerre bilgisi ve ilgisi olmayan insanlar,  üçüncü şahıslardan aldıkları icazetlerle bir anda bu kişinin üzerine boşaldılar.
Bir benzeri boşalma da  Ferhan Şensoy'a oldu/oluyor...


Cem Garipoğlu'nun  Rusya'dan sonra şimdi de Belçika'da olduğu konuşuluyor.  Bu arada kendisinin yanı sıra  annesi ve kardeşleri için de mavi bülten çıkartıldığı iddia edildi.
Ne ilginç bir ülkeyiz!  Önce bu insanların kaçmasına izin veriyoruz,  hatta neredeyse canlı canlı izliyoruz kaçışlarını;  sonra da arama emirleri, bültenler filan...

Şu mühimmatlar davasından aranan önemli askerlerden biri de  Yunanistan'ın bir adasındaymış mesela.
Adam  (Yarbay)  bir türlü Yunanistan'dan getirtilemiyor.
Vay anassını!  :p

Bir bilgi daha:  Adli Tıp raporuna göre,  öldürülen genç kızın  (Münevver Karabulut)  iç çamaşırından alınan sperm örnekleri iki ayrı kişiye ait.  (bkz)



"Kardeş Azerbaycan"  diye diye bir hal oluyoruz gene.
Azeriler ve Azerbaycan ile ilgili gözlem ve fikirlerim üzerine bir yazı yazmayı düşünüyorum önümüzdeki günlerde.  Sadece şunu söyleyeyim burada:
"Kardeş Azerbaycan"  şu saate kadar Kuzey Kıbrıs'ı,  yani KKTC'yi tanımış bir ülke dahi değil.




Gökçek'in derdi  Ankara'nın amblemi
Ankara Belediyesi olarak  bir çizerin tasarımından yararlanarak amblemi değiştireceklermiş.
Melih Gökçek,  bu ay içerisinde  İç İşleri Bakanı Beşir Atalay'dan bir uyarı aldı ayrıca.  Otogalerilerin şehir dışına çıkarılması  konusunda önceden alınmış kararlar doğrultusunda  Ankara'da hâlâ hiçbir çalışma başlatılmamış olmasını eleştirerek Ankara Vâlisini de göreve çağırdı Atalay.  Melih Gökçek'i, ekonomik gelir elde etmeyi çok ön planda tutmakla eleştirdi (bkz).  Tabii tahmin edeceğiniz üzre,  eleştiriye tahammülü olmayan Gökçek'in buna da cevabı gecikmedi.


Söz konusu  Ankara  olunca kimin gâlip geleceği şimdiden ortada.
Ankara halkına da bravo diyorum buradan.  Şehrin içinde bazı bölgeleri oldukça çirkinleştiren,  kaldırımları yürünmez hale getiren otogaleri önü araç yığınlarını uzaklaştırmak konusunda  ne bir eleştiri geliyor halktan  ne de Bakan'a destek... Aferin hep böyle!  Zaten bir CHP bir de siz Ankaralılar el ele, Melih Gökçek her seçimde zafere!




CHP  demişken...
Dün televizyonda bir haber izledim. Suriye sınırındaki bir köyde söyleşiler yapmış NTV. Konuşan insanların hepsi çok düzgün bir Türkçe ile dertlerini anlattı. Demek ki Türkmenlerin yaşadığı bir bölge.
Suriye sınırına gömülen mayınlar, zamanla toprak kayması, aşınma vesaire ile yer değiştirmiş.
İnsanlar ummadık yerde mayınlı alanlara basıp kolunu bacağını kaybetmiş,  sakat kalmış.

Şimdi bunlar temizletilsin deniyor.  Askeriye ise kendisinin bunu beceremeyeceğini söylüyor.  Tesadüfen Deniz Baykal'ın açıklamasına da denk geldim.  "Mayınlar asla temizlenmemeli!"  dedi.  Askerden bile daha asker!
Yakışır.  Aynı Baykal'dan bir başka açıklama:
"Umarız anayasa değişikliği gündemden düşer."
Aynı CHP,  'Kürt sorunu'  ifadesinin anılmasına da muhalefet ediyor.
Peki sorunları nasıl çözmeyi düşünüyor acaba iktidar olursa?
"En iyi çözüm çözümsüzlüktür  ve  en iyi eylem eylemsizliktir"  metoduyla mı?

Bu Türk siyaseti de ne menem bir şey yahu!  Aşağı tükürsen sakal,  yukarı tükürsen bıyık!  "CHP'den yeni açınımlar beklenirken tersine yeni kapanımlar geliyor"  demiş bir yazar.  (Nabi Yağcı.  25 Mayıs 09, Taraf)

Görünen köy kılavuz istemiyor.  CHP bir çözüm üretmiyor.  Üstelik üretilen bütün çözümlerin önünü tıkayarak siyaseten tıkaç rolü üstleniyor.  CHP'de bu yönetim kadrosu, bu anlayışlar ve Kemalist donma hali  (Yıldırım Türker'in tabiriyle  "Kemalist Kişilik Bozukluğu"/KKB)  doludizgin yaşanırken, başka bir şey beklemek de hayal oluyor.
(bkz:  Ergenekon Yazıları-I)



15 yaşında erkek çocuğa 30 adamın tecavüz etmesi.

Askerlik tartışmaları sürüyor.  Kısa dönem,  uzun dönem...
Ne olacak bu gençliğin hali?


Tam  havalar ısındı derken,  havalar güzel soğudu doğrusu.


(Başka şeyler buraya sığmadı. Tekrar bir Mayıs değerlendirmesi yapmak gerekecek)


MAYIS 2009  etiketli tüm yazılar için  tıklayınız.



Hiç yorum yok: