21 Nisan 2011 Perşembe

Ergenekon,  Silivri,  Hukuk,  Yaklaşan Seçimler ve Milletvekili Adayları üzerine


İkinci Ergenekon Davası'nın tutuklu sanığı gazeteci MUSTAFA BALBAY, CHP'den milletvekili adayı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Balbay bizi tercih ederse mutlu oluruz" sözlerine cevaben  "CHP bir siyaset kazanı. Ben de o kazanın içinde yoğrulmaktan mutluluk duyacağım" şeklinde bir yazılı açıklama yaptıktan sonra;  aynı davada yargılanan TUNCAY ÖZKAN  da  CHP'den milletvekili aday adaylığı başvurusunda bulundu.

Başkent Üniversitesi eski Rektörü, Ergenekon tutuklu sanığı MEHMET HABERAL da kadroya katıldı sonra. Kalp rahatsızlığı gerekçesiyle uzun süre hastane nakilleri yapılan ve yaşam tehlikesi bulunduğu dahi söylenen Haberal için Zonguldak birinci,  Mustafa Balbay içinse İzmir birinci bölge birinci sıra deniyor.
(Ecevit-Haberal-Ecevitçi Zonguldak'tan adaylık!)

"M.Haberal yataktan kalkarsa küt diye gidecekti hani??? şiiit Gata sana soruyorum!"   (@ariadne)

"Mehmet Haberal: CHP'den milletvekili adaylığı sonrası turp gibi olan ulusalcı."


Devrimci Karargâh Örgütü'ne yardım ve yataklık suçlamasıyla Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski Emniyet Müdürü HANEFİ AVCI, milletvekili adayı olabilmek için görevinden istifa etti. Önce CHP'den aday olacağı konuşuluyordu ama bu konuda süregelen ön tartışmalar nedeniyle bu olmadı galiba. Liste dışı kalan Avcı, İstanbul 3. Bölge'den bağımsız milletvekili adayı.

Hanefi Avcı; Nur Cemaati'nin Emniyet ve Yargı ile ilgili makamlarda örgütlendiği, Ergenekon soruşturmalarına yön verdiği iddialarını barındıran "Haliç'te yaşayan Simonlar" adlı kitabının yayımından sonra tutuklanmıştı.  Evlilik dışı ilişkisi, kitabın gerçek yazarının kendisi olmadığı gibi birçok gündem dedikodularını da ekleyeyim.



CHP'den milletvekili adayı olmak için başvuran Ergenekon Davası'nın tutuklu sanıklarından Tuncay Özkan liste dışı kaldı. Melih Gökçek'in "seçimlerden sonraki CHP başkanı Tuncay Özkan olacak" kehanet-tweeti belki de dikkat çekiciydi kim bilir? Bunun üzerine İstanbul'dan bağımsız adaylığını koydu. Özkan: "Savcılara sorduğum soruyu sayın Kılıçdaroğlu şimdi size soruyorum, benim suçum ne? Benim adaylık başvurumu neden reddettiniz?  Bu vefasızlık, bu sessizlik niye?"

Bu arada bir diğer Ergenekon tutuklusu Emekli Korgeneral ENGİN ALAN, MHP'den İstanbul 1.Bölge 1.sıradan listeye girdi. CHP'den aday adayı olabilmek için SİNAN AYGÜN, Ankara Ticaret Odası başkanlığından istifa etti ve Ankara'dan CHP MV adayı oldu.  (Bu derece sağcı ve deşifre bir isim bile.)

Yani kıssadan hisse:  ŞAİBELİ TİPLER MECLİSTE!



Biraz da hukukçulara bakalım.  İLHAN CİHANER CHP'den adaylığını koymuştu, ancak o da listelere alınmadı. Hatırlarsanız kendisi Erzincan Cumhuriyet eski Başsavcısı idi ve makamında olaylı bir polis baskını olmuştu. Sonra yargılanmış, görev yeri ve yetkileri değiştirilmişti filan...  İstifa edip  CHP'ye katılmak  ve
12 Haziran seçimleri ile MV olmak istedi ama aday yapılmadı gibi gözüküyor şu tarih itibariyle.

Son dakika:  YSK tarafından verilen kontenjan adayı kararının ardından, İlhan Cihaner  Denizli CHP adayı olarak gösterildi.


EMİNE ÜLKER TARHAN milletvekilliği adaylığı için YARSAV başkanlığı görevinden istifa ederek CHP adayı oldu. HSYK eski Başkanvekili KADİR ÖZBEK de milletvekili adayı.
"Eğer siyaset yapmak istiyorsan cübbeni çıkart gel" çağrısına uydular demek ki sonunda...

Ağustos ayındaki bir yazımda şöyle demiştim:
"(YARSAV) Sıradan vatandaş olarak ne olduğunu bilmediğimiz bu kurum ve başkanları (Emine Ülker Tarhan ve öncesinde Ömer Faruk Eminağaoğlu) son dönemde adeta bir siyasi parti genel başkanı havasında her gün basın açıklaması yapıyor ve iktidarı eleştiriyor. İktidardakiler de sağolsun işte karşılıklı atışmaya devam..."
(bkz:  Gündem Ağustos 2010/4)



YİĞİT BULUT'un adıysa AKP İstanbul ikinci bölge diye geçiyordu ancak aday gösterilmedi. Adamda iyi manevra kabiliyeti var yalnız, hakkını vermek lazım. Ulusalcılıktan girdi, Adnan Hoca ile Evrim Teorisi'ni canlı canlı çürüttü, DP'den yolu geçti ve en son AKP'ye kapak atmaya çalıştı.
Şimdilik olmadı.


Olaylı eşi  ÖZLEM TÜRKÖNE  ("Özlem siyasette yeni")  geçen dönem İstanbul 1. bölgeden AKP milletvekili olan MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE listede yer bulamazken; karikatürist Salih Memecan'ın eşi NURSUNA MEMECAN Sivas'tan;  Sakarya'dan aday gösterileceği konuşulan milli futbolcu HAKAN ŞÜKÜR  İstanbul 3. bölgeden;  Dış İşleri Bakanı  AHMET DAVUTOĞLU Konya 1. sıradan;  gazeteci  ŞAMİL TAYYAR  Gaziantep'ten aday gösterildi.  (AKP)
Oktay Ekşi'nin Hürriyet'ten CHP'ye yatay geçişinin benzerini, Muammer Güler AKP'ye geçerek yapıyor. Herkes ödülünü alıyor.   (@itaatsiz)


14 Mart 2011 geceyarısı uğradığı silahlı saldırı sonucu ağır yaralanan  İBRAHİM TATLISES ise Urfa'dan bağımsız aday. Önce AKP'den adaylık beklemiş kendisi, ancak olmayınca olmuyor dememiş ve bağımsız adaylığını koymuş.
(Bu kez, geçen seçimlerde Uzanlar'ın Genç Partisi'ndeki İstanbul adaylığı gibi bir gözü karalık yapmadı.)

Son dakika  (21 Nisan) :   İbrahim Tatlıses adaylıktan çekildi.



Biraz da Ergenekon'un seyrine bakalım:

Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın  Ergenekon terör örgütü (ETÖ) üyeliğinden tutuklanmaları,  davaları iyice sulandırdı ve hedef şaşırttı.
Son Ergenekon gözaltıları  başlığında da yazdığım gibi:
"Ergenekon Operasyonu"  oldu:   "Cemaatime dokunma!  Hareketi"


"Ahmet Şık 'Ergenekoncu' olarak gözaltına alınabiliyorsa,  ben de alınabilirim demektir."
"Ergenekon'u ben birilerinin cezalandırılacağı bir 'okazyon/fırsat' olarak görmüyorum. Ama bazı şeylerin bundan böyle kesin olarak bir daha yapılmamasını sağlayacak bir olay olması gerektiğini düşünüyorum. Bu da bir 'ceza' sorunu değil, bir 'sergileme' sorunu olmalı. Yani, yıllardır kurulmuş, işletilmiş bu mekanizmanın nerelere kadar uzandığını, nüfuz ettiğini ve nasıl çalıştığını bizlere açık açık göstermeli. Her şeyin ortaya çıkmamasına da razıyım  (zaten elimizde değil),  yeter ki çıkanlar,  olayın bütünü hakkında yeterli fikir versin.

Ama bu dediğimin, kendisini tanıdığım Ahmet Şık'ı, veya yazdığından tanıdığım Nedim Şener'i gözaltına almakla gerçekleşmeyeceğini de biliyorum. Şu anda söyleyebileceğim, bu gibi davranışların, tam tersine, sürece zarar vereceği ve ortaya çıkmış olguların inandırıcılığını da zedeleyeceğidir.
(Son gözaltılar,  Murat Belge.  6 Mart 2011, Taraf)


Bugün Nedim Şener ve Ahmet Şık'a karşı başlatılan operasyon, Ergenekon üzerinden muhalif sesi susturmanın zirve noktasına ulaştığı andır.
Bu itibarsızlaşmanın sorumluluğu artık hükümetin de üzerindedir. Hükümet, Ergenekon davalarının istihbarat ayağında hakim olan zihniyet polisliği yuvasına hızla neşter vurmazsa, Ergenekon'un Susurluk'a dönüşmesinin sorumlusu olarak tarihe geçecektir.
(Ergenekon Susurluk'a dönüyor, Ahmet İnsel. 6 Mart 2011, Radikal)
(*) Ahmet Insel, davanın zihniyet polisliğine dönüşmesinin Türkan Saylan'ın dahil edildiği aşamada başladığını iki yıl önce belirtmişti.

Ülkemizde mahpusların yüzde 55'ini tutuklu yargılananlar oluşturuyorken, sanık hakları sadece paşalar ve bir kısım gazeteciler içeri alınınca aklına düşenlerin samimiyetine inanalım mı?
('‘O da’  mı muhalif,  Hilâl Kaplan.  23 Şubat 2011, Taraf)

Aslında medya dışında sokaktaki vatandaşın umrunda değil hatta hoşuna gidiyor.   (dersimi - 9 Şubat 2011, Radikal Online)

Toplu mezarların açılması, Diyarbakır'daki JİTEM davası vd Ergenekon davasının yan ürünleri, keşke bunlar davanın ana konuları olabilseydi.   (Orhan Kemal Cengiz)



Gelen tepkiler sorasında hükumet önce "Yargının işidir, biz karışamayız" dedi. Başbakan ise "Yargı toplumsal duyarlılıkla değil dellilerle hareket eder. Beklentimiz sürecin hızlanması" dedi. Sonrasında olaylar Ergenekon Savcılarının değiştirilmesine kadar uzandı. Ergenekon soruşturmasına bakan Zekeriya Öz, Fikret Seçen ve Ercan Şafak davadan alınarak İstanbul Başsavcıvekili olarak atandı.  CHP ve BDP'nin Ergenekon ve KCK davalarından tutuklu çeşitli isimleri aday göstermelerini değerlendiren Recep Tayyip Erdoğan: "Dokunulmazlık kaldırılsın diye bu kadar konuştular. Şimdi dokunulmazlık zırhına kimlerin müracaat ettiği ortada."



VETO: Yüksek Seçim Kurulu (YSK); aralarında Hatip Dicle, Leyla Zana, (polis tokatlayan) Sabahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder ve Gülten Kışanak'ın da bulunduğu DTP/BDP'nin 12 bağımsız milletvekili adayının adaylıklarını,  milletvekili seçilme yeterliliğini etkileyecek
eski mahkumiyetleri bulunduğu gerekçesiyle iptal etti.

Kişisel yorumum:  Mecliste mafya ile bağlantıları afişe olmuş olan, hatta Wikileaks belgelerine girmiş isimler dahi aday olabiliyor, yolsuzluk veya değil, başkaları da sorun edilmiyor; ama sıra BDP'lilere gelince adaletin kılıcı iniveriyor, bravo!  Ayrıca mesela Sabahat Tuncel'in milletvekilliğine gerçekten bir mani olsaydı, zaten daha önce milletvekili olamazdı. Olay bitmiş, kadın milletvekili olmuş, tekrar adaylığını koyuyor, bunlar bitmiş olayı yeniden açıyor.
"Abdülkadir abi (Abdülkadir Aksu) listede, Cemil Çiçek listede, Hrant cinayetinin baş valisi Muammer Güler listede... Kafatasçı tespitleriyle ünlü Yusuf Halacoğlu MHP'den milletvekili adayı olmak için Gazi Üniversitesi'ndeki görevinden istifa etti.."

Yüksek Seçim Kurulu'nun provokatif kararı ardından yükselen tansiyon sokaklara taştı. On binlerin katıldığı gösterilere saldıran polis ve asker, onlarca kişiyi yaraladı. Yüzlerce insanın gözaltına alındığı olaylar sırasında Bismil'de üzerine ateş açılan İbrahim Oruç yaşamını yitirdi.  (Kanlı Seçim; Halka Gaz, Dayak ve Kurşun!)

Görgü tanıkları, silahla hedef alınarak vurulan Oruç'un yere düşmesinin ardından tekmelenmesiyle dişlerinin kırıldığını belirtti. Bu arada gösteriler sırasında anaokuluna/kreşe molotof kokteyli atmak gibi aşırılıklar tepki çekiciydi. Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olayı protesto eden Van'daki bazı göstericiler, bir banka şubesine molotofkokteyli attı, "haklıyken haksız duruma düşmek" gibi yorumlar yapıldı. Ayrıca zaten hali hazırda milletvekili olan kişilerin yasal durumu aday olmalarına bile imkân vermiyorsa;  madem nasıl milletvekili oldu bunlar geçen seçimde?
Yine de Türk Medyası "vatan hainleri", "teröristler" gazlaması yapmaktan geri durmadı ki burada yapılan bir demokrasi ayıbıdır. Bu sevimsiz durumu bile kınayamadı büyük medya.

AKP'ye duyulan nefretin yarısı Kürtlere reva görülen şiddete duyulsaydı, şimdiye kadar şahane bir ülke olacaktık. (@erkanshen)

Bankayı ateşe verenle, onların haberini ateşle veren güya haberci arasında ne fark var? Biri kahverengi, öteki lacivert. (@theserendipity)

Bu kararın en çok AKP'ye yarayacağı ve siyasi-planlı bir karar olduğu konuşulmaya başlandı hemen. YSK vetosuna CHP'den tepki geldi. Meclisi olağanüstü toplayarak YSK krizini çözme önerisinde bulundu CHP. Gelişmeler ve artan tepkiler üzerine midir bilinmez; YSK bu kez de "Eksik belgeler tamamlanırsa adaylar seçime girebilir"  açıklamasını yaptı.  (Şaka gibi!)

1.5 yıllık hapis cezası 6 ay hapse çevrilen İstanbul 1. Bölge Bağımsız Milletvekili Adayı Sebahat Tuncel'in parlamentoya tekrar girmesinin önü açıldı. Gültan Kışanak da mahkemeden seçim hakkına ilişkin belgeyi alarak YSK'ya iletti. Hukukçu olmadığımdan anlamını tam idrak edemesem de, mahkemelerin apar topar "memnu hakların iadesi" kararları almasının, bağımsız adaylar için süreci normale döndürdüğü söyleniyor.

21 Nisan'daki YSK toplantısı sonrasındaysa; HATİP DİCLE, LEYLA ZANA, SALİH YILDIZ, ERTUĞRUL KÜRKÇÜ, GÜLTAN KIŞANAK, SEBAHAT TUNCEL ve HARUN ÖZCAN'ın milletvekili adayı olmalarına engel durumlarının bulunmadığı açıklandı. Yani bu isimler 12 Haziran seçimlerinde adaylar arasında yer alacak.  İsa Gürbüz, Çiçek Otlu ve Şerafettin Efe'nin itirazları ise reddedildi.

Ey YSK. Değdi mi? Bir gencin ölümü, onlarca yaralı, yüzlerce dükkan ve arabanın tahrip olmasına değdi mi? Aynı kararı daha önce alamaz mıydınız. Türkiye'ye bunu yapmaya hakkınız yoktu. Bu faturayı ödetmemeniz gerekirdi. Artık güvenilirliğiniz kalmamıştır.  (*, **)

yasakların ardındaki derin elden nasıl rahatsızsam,  aynı derin elin yasakları 1 günde kaldırmsından da rahatsızım. bağımsız bir hukuk istiyorum. (@sucluyorum)

"YSK'nın altı üyesi Yargıtay'dan, beş üyesi Danıştay'dan geliyor.  Hepsi hukukçu.
Peki, bu kadar çok karar değiştiren hukukçulara ve onlara böyle karar değiştirme imkânı veren hukuk sistemine nasıl güveneceğiz?
Bu kararların siyasi olmadığına nasıl inanacağız?"
"Bu ülkede barışın gelmesini istemeyenler var ve ortalığı birbirine katacak bir gücü de hâlâ ellerinde tutuyorlar."
"Burası devlet falan değil;  Ankara "bela" arayan adamlarla dolu ve istediklerinde o belayı da çıkartabiliyorlar.
"Bu ülkenin huzura ve barışa kavuşmasını isteyenlerin çok kararlı davranması, bu devleti, Anayasa'yı, kurumları baştan aşağıya değiştirmesi gerekiyor.  Bu devlet bitti çünkü."
(Bitiş,  Ahmet Altan.  20 Nisan 2011, Taraf)

Olayı  Ergenekon'a bağlayanlar da olmadı değil:
AKP nin anayasayı değiştirecek cogunluga ulaşması muhtemel olan bir secim oncesinde kim Turkiyeyi sallamak isterdi bu kadar acaba?  (@kuntakinteden)


Hazırlanacak yeni Anayasa için TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı gibi özel bir görevi de bulunan AKP'li BURHAN KUZU, YSK'nın bu kararına destek verdi ve "YSK zaman zaman çok yanlış kararlar verir. Ama belki en doğru kararlardan birisi budur maalesef" diyerek vetoya sahip çıktı.

Ve son olarak, Samsun'dan bağımsız milletvekili adayı olan 28 yaşındaki İsmail Çelik'in adaylığını YSK kabul etti. İsmail Çelik, Samsun'daki bir duruşma çıkışında açıklama yapan DTP/BDP Genel Başkanı Ahmet Türk'ü yumruklamıştı.

.
Altanlar,  Ecevit,  Türk Medyası,

12 Nisan 2011 Salı

 Yasaklar ve uzun bir aradan sonra tekrar merhaba

Selam.  Neredeyse 1 aydan fazla bir zamandan sonra tekrar bir şeyler yazıyorum buraya,  ki bu kadar aradan sonra kolay değil benim açımdan. Hatırlarsanız geçen ayki Blogger/Blogspot kapatma kararı sebebiyle bloglara erişim yasağı getirilmişti. Geçici çözümler bularak (DNS ayarları vs.) girmeyi başaranlarımız olsa da;  açıkçası kendi adıma bir kopuş,  böyle bir absürd yasakçılık anlayışından tiksinme halleri içerisindeydim.  Bu süreçte blog yazarlığı ile aramda bir soğuma yaşadım.

Yazma işi böyle işte!  Düzenli zaman ayır(a)mayınca kopuyor ve soğuyorsun. Bazen de şöyle oluyor:  Diyelim ki yazmak istediğin çok şey var önünde, zamanın da var.  "Hangisinden başlayayım, hangisine yoğunlaşayım?" kararsızlığından bir türlü başlayamıyorsun.  Açıkçası durumum böyle.

Bu çekingenlik halini aşmaya çalışırken,  ufak bir giriş olarak yakın zaman içerisinde ülkemizde hatırladığım internet yasaklarından biraz bahsetmek istiyorum.


"Atatürk'e hakaret videoları" öne sürülerek sosyal paylaşım sitesi YouTube'un kapatılması vardı önce. (Aslında şeffaf, askerler ve siyasetçiler ile ilgili videoların kamuya açıldığı bir mekanı kapatmak ve yasakçılıktı bu kararın sebebi. Atatürk videoları ve Atatürk'ü koruma kanunu bu işin kılıfı oldu bence.)  Yasağa rağmen, ufak DNS ayarları veya Hosts dosyasındaki değişimlerle YouTube'a girmeye devam ettik. Yıllar sonra hem siteye olan ilgi-alakanın artması hem de "değişen zaman" derken tam YouTube açıldı diye seviniyorduk ki; yasağın kaldırılışı daha birinci ayını doldurmadan bu sefer de Deniz Baykal'ın gizli çekim videoları yüklenmiş diye, başvurusu üzerine YouTube  -tekrar-  kapatıldı.

Bir ara Google'ı kapatalım kampanyası başlatılmıştı hatırlarsanız. Gerekçe: "Vergi vermemesi ve dokunulmazlara karşı hakaret içerikli yayınlar yapılması" olarak açıklanmıştı. AKP'li Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "Bu ülkeyi Google mı yönetecek?"  diye soruyordu.   (bkz:  Google sansürü)

Adı geçen ilgili siteleri kapatalım furyasında öncelikle AKP hükumetinin adı geçiyordu. Sonradan Atatürkçü Düşünce Derneği de bu yasaklara destek vermişti hatırlarsanız.  ADD Başkanı Tansel Çölaşan'ın yorumu şöyleydi:
"Bizim için Atatürk bir demokrasi ve kadın özgürleşmesi sembolüdür. Bu ona saygı ile ilgilidir.  Mahkemenin verdiği karardan rahatsız değilim."

Yani o da kapatılmalıdır diyordu ve bu hanım Danıştay Eski Başkanvekili!
(bkz:  Gündem Haziran 2010-II)


2010'un sonlarına doğru,  MÜYAP'ın "telif hakları" şikayeti ile müzik dinleme sitesi Fizy de kapatıldı.

Ve nihayet Mart 2011'in ilk günlerinde Blogspot.com/Blogger'a da erişimler engellendi. "Yuh artık!" dedik, bu nasıl "hukuk", bunlar nasıl "hukukçu"?? Bloglar üzerinden Lig TV yayınları yapıldığı gerekçesiyle davayı Digiturk açmış. "Peki neden bütün bloglar cezalandırılıyor?" diye isyan ettik,  Twitter'da #blogumadokunma  dedik.
Bu yapılanın, sırf içinde hırsız bir aile ikamet ediyor diye tüm mahallenin bütün giriş-çıkışların yasaklanmasından ne farkı vardı?


Bu sürecin bana tek kazandırdığı ise (buna bir 'kazanım' denebilirse eğer) Twitter oldu.  Yani daha fazla zaman ayırmaya başladım Twitter'a. Bunun neticesinde yasağın kaldırılışından sonra blogumu ihmal ettim.  (Zaten o nasıl bir "yasak kaldırma" idiyise,  günlerce Blogger'a akşam girdik sabah giremedik veya bir gün açıldı sonraki günler açılmadı... Bu döngüler de baydı tabii.)

Twitter demişken:  140 harf kısıtlaması,  "ben seni ekledim sen de beni ekle yoksa takipten çıkarım"  bakış açısı biraz sıkıcı.  Dahası,  okuduğunu anlamayan bir eğitimli güruh var gerçekten bu ülkede, onlardan kaçış yok.  Bir de ulusalcılardan... Sanırım bütün interneti kaplamışlar:)

.

3 Mart 2011 Perşembe

 Son Ergenekon gözaltıları

.
İleri Demokrasi'nin bizi getirdiği yer şu oldu:
"Ergenekon Operasyonu"  eşitlendi:  "Cemaatime dokunma! Hareketi"!
.

1 Mart 2011 Salı

 Gündem Şubat 2011/3 . (Batum + OdaTv)

.
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Zonguldak Şubesi'ni 5 Şubat'taki ziyareti sırasında Süheyl Batum'un sarf ettiği sözler, hem Genel başkan yardımcısı olduğu CHP'yi hem de ülkeyi karıştırdı. "Koca bir askeri yıktılar. Meğer kağıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz. Meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar, ancak CHP'yi yıkamadılar."


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: "Anamuhalefet partisi geçmişinden bugüne darbe şakşakçılığından vazgeçmedi, ne yazık ki bugün de vazgeçmiyor", "Senin her yerin anayasa hukukçusu olsa ne olur!"  Erdoğan, Zonguldak savcılığının bu konuda soruşturma açtığını hatırlattı. Fakat bunun yetmeyeceğini, TSK'nın kendilerine bağlı bir kurum olduğunu ve gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri,  yaptığı bir basın açıklaması ile (BA - 04 /11)  Batum'un sözlerini isim vermeden kınadı. Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, CHP Genel Merkezi'ne sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi.  (Benzeri sözler bir başka parti mensubu siyasetçi tarafından söylenmiş olsa,  bu kadar ılımlı tepki verilir miydi?)

Kemal Kılıçdaroğlu: "TSK'yı ancak genel başkan eleştirebilir." ("Orduyu eleştirmek,  CHP Genel Başkanı katında olur ancak!")
Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Batum'un sözleri hakkında inceleme başlatmasıyla ilgili olarak ise, Bülent Arınç'ın şu örneğini  (bkz: Mart 2009)  hatırlatan Kılıçdaroğlu  "Aynı savcı, merak ediyorum Bülent Arınç için neden bir şey yapmadı? O zaman bunu duymadılar mı?"  diye sordu.
"Batum istifa etmeli mi sizce?" sorusuna cevaben ise  "Bana böyle sorular sormayın"  demekle yetindi.

Batum için söylenebilecek tek şey veya en isabetli şey,
"Batum bir darbe meşrulaştırma-tetikleme hukukçusudur."
(kakavan - 8 Şubat 2011, Radikal Online)

CHP'deki iktidarın Sn. Kılıçdaroğlu'na geçtiğini zannetme hayalperestliği Süheyl Hocanın açıklamalarıyla su yüzüne çıkmıştır.  2011 seçimleri sonrası siyaset sahnesinde adını bile duyamayacağımız Sn. Kılıçdaroğlu değişme vaatleriyle bizleri aldatan lider olarak anılacaktır.  Ülkenin elitlerinin partisinin değişikliği rüyası kısa sürmüştür.
(megul)

Seçim sonuçlarının hayalkırıklığına yol açacağı anlaşılınca Kılıçdaroğlu sonrası dönem için kılıçlar çekildi bile.  Belli ki
28 Şubat  'Milli Görüş'  için ne ise,  12 Haziran  'Laik Görüş'  için o olacak.  Laikler arasındaki  demokrat-otoriter  bölünmesi
12 Haziran seçimlerinden sonra kurumsallaşacak.  CHP kimin elinde kalacak kavgası başladı.  Ben Süheyl Batum'un temsil ettiği otoriterlerle aynı fikirdeyim.  CHP otoriterlerin partisi olarak kalmalı ve laik demokratlar yeniden organize olmalı. Benim tercihim durmadan temcit pilavı gibi öne sürülen yeni oluşumlardan ziyade EDP'de birleşmektir.  Şimdiye kadar yapılan denemeler boşa çıktı çünkü zamanın ruhu uygun değildi.  12 Haziran'dan sonra uygun olacak.
Laik demokratlar uzlaşarak tek bir yapıda birleşmeli.
(İtaatsiz  -  9 Şubat 2011, Radikal Online)


Asıl "kağıt kaplan" asker değil,  siyasiler...
Geçmişimizi giderek daha sağlıklı şekilde inceleme olanağımız oluyor ve her olayda, asıl sınıfta kalanların siyasetçilerimiz olduğu daha çok ortaya çıkıyor.
(10.02.2011 - Posta)

(Mehmet Ali Birand'ın gündemdeki gelişmeleri yorumladığı çeşitli yazılarından ve twitlerinden kolajlar sunacağım önümüzdeki günlerde.)



(*)  chp aslında akp'nin süper iyi çalışan çocuk kolları teşkilatı olabilir mi? kafadan bi yüzde 15 katkıları var bence akp'ye.
(*)  kazara süheyl batum istifa etse akpliler çok üzülmez mi?
@Hakan_Toker

(*)  Süheyl Batum, "Elli bin kişiyle Silivri'ye gitseydik" demiş.  CHP hâlâ nerelerde.  Elli bin kişiyle Mutki'ye niçin gitmiyorsunuz?  @semihgumus

(*)  "İktidarı ancak CHP genel başkanı eleştirebilir", "TSK'yı ancak CHP genel başkanı eleştirebilir"... Sonra da AKP'lilere biatçı derler.
(*)  Sorbonne'da  demokrasi liberalizm kültür vb. üzerine tonlarca bilgi ediniliyor ama ruh bunları almıyor,  ruh askeri darbe hayalini sürdürüyor. @resatcalislar




14 Şubat 2011  -  OdaTv baskını
Ergenekon Terör Örgütü'nün medya yapılanması olduğu ve bu örgütün hedefleri doğrultusunda yayın yaptığı gerekçesiyle OdaTv Polis tarafından basıldı. Soner Yalçın ve ekibi gözaltına alındı.  Operasyonlarda OdaTv binasında ve Soner Yalçın'ın Levent'teki villasında Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından çeşitli aramalar yapıldı. Çok sayıda bilgisayar, harddisk ve dijital materyale el konulduğu söylendi.

OdaTv imtiyaz sahibi Soner Yalçın'ın yanı sıra Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu tutuklandı. Sitenin Yayın Koordinatörü Doğan Yurdakul, polisin bulduğu Ergenekon belgelerinin bilgisayarlarına hacker tarafından yerleştirildiğini savundu.

Hem Türkiye hem de yabancı basında tepki ve şüphe ile karşılanan baskın hakkında ABD'nin Ankara yeni Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin  "Bir tarafta basın özgürlüğü deniliyor, diğer yanda gazeteciler gözaltına alınıyor. Biz anlamıyoruz"  sözleri ise hükumet kanadında tepki ile karşılandı.


Kişisel yorumum:  Tabii basın özgürlüğü adına  ve  "Bu mu ileri demokrasi!"  benzeri pek çok karşı tepki geldi bu baskına ama... Ne var ki bence olması gereken veya olması beklenen derecede tepki de gelmedi gibi... Ve bunun böyle olmasında en önemli sebep OdaTv'nin bizzat kendi tutumu oldu.

Saldırgan,  kişileri hedef alan,  karalama amaçlı bu siteye yapılan polis baskınına karşı  "basın özgürlüğü" kartını öne sürmedi ahali.  Ben burada CHP'den bahsetmiyorum.  Sadece laik kesimden değil,  genel olarak Türkiye modernlerinden de güçlü bir tepki gelmedi.  Üstelik kendilerinden farklı düşünenleri karalayarak susturanların, oklar onlara döndüğünde demokratik söylemlere sarılması ne acıklı.

Ve ne ilginçtir ki... Başkalarına "Sorosçu", "Yahudi", "Ermeni", "şuraya buraya çalışıyor", "ABD yanlısı", "CIA/Mossad ajanı" gibi kodlamalar yapan,  (özde veya sözde)  soy sop güzellemeleri döşeyerek yabancı düşmanlığı yapan, ulusalcı yapılanmayı savunan OdaTv'nin savunucuları:  bir Dani Rodrik,
bir ABD Büyükelçisi ve bazı İsrailli Yahudiler oluyor.


"Gerçekten bu toplum, ırkçı faşist bir işadamının demokrasi ve fikir özgürlüğünü temsil ettiğine inanıyor mu?"  diye soruyordu Yıldırım Türker:
"Riyakârlığı bir kenara bırakın.
Faşist bir işadamının muhalif bir basın emekçisi olarak portresini yutturamayacaksınız."
(Soner Yalçın sınavı.  21/02/2011 - Radikal)

CHP Genel Başkanı Dersimli olmasına binaen kendisini Kürt sayanlara, yedi göbekten Türk olduğunu ispatlasın diye zamanında Soner Yalçın'ın yardımına başvurmuştu.
(Ertuğrul Kürkçü.  22/02/2011 - Bianet)


K.G. :  "Hangi terazi ile tartarsan, o terazi ile tartılırsın"  diye bir laf var hani. Soner Yalçın ve OdaTv'si,  çeşitli insanlar hakkında karalayıcı-hedef gösterici-milliyetçiliğin en zehirlisinden bir yayıncılık anlayışını yürüten;  cevap hakkına geçit vermeyen bir oluşum.  Olumlu ve alkışlanacak tarafları da var/vardır. Ancak artıların varlığı, dağ gibi olmuş eksileri görmezden gelmemize engel olmamalı.
AKP hükumeti  antidemokratik bazı uygulamalara girişmiştir;  gerek muhaletsizliğinin verdiği rahatlıkla,  gerek MHP çizgisine yanaşmasıyla olsun, gerek dış politikadaki hızlı ve tehlikeli geçişleriyle olsun;  soru işaretleri ve tepkilere gebe işler yapmaktadır.  Ama bunları eleştirelim derken adresi de doğru seçmek lazım diye düşünüyorum.  Soner Yalçın ve benzerleri, kendilerinin başkalarına reva gördüklerinin küçük bir benzerine maruz kalıyorlar sadece... Oysa ben dilerdim ki, ne "Ergenekon" ne başka bir şey; bu kişiler asıl  "nefret suçu"  ve  "halkı kışkırtma"  sebepleri ile kınansalardı.




(*)  Soner Yalçın kendisine sahip çıkan ABD elçisi hakkında ''bu Amerikalılar o emperyalistlere benzemiyor'' açıklaması yapacak mı?  (@mmulteci)

(*)  "Kayıtsız şartsız Oda TV'ye biat edeceksin, kusurunu görmeyeceksin" diye dayatırsanız;  o zaman siz de cemaat olmuşsunuz demektir.  (@umitalan)



Kemalizm tarikatının  Odatv kolunun tekkesine baskın yapılmış.  Kemalist tarikatlar giderek etkilerini yitiriyor.  (*)
Eğer fikir özgürlüğü sadece Soner Yalçın çizgisinde fikirler için talep edilecekse,  ne olur fikir özgürlüğü olmasın. *
Eğer fikir özgürlüğü Beyaz Türkleri, orduyu, zenginleri yüceltip halkı aşağılama özgürlüğüyse ne olur fikir özgürlüğü olmasın. **

Beyaz Türk medyası tarafından şişirilen mikroskobik düzeydeki hükümet muhaliflerine baskı uygulamak,  onların reklamını yapmaktır.  (*)
Kılıçdaroğlu  "OdaTV'deki Yürekli İnsanlara"  verdiği selamla,  AKP'ye biraz daha oy ve prestij hediye etti.*  Karşınızda Kılıçdaroğlu gibi bir solcu karikatürü olduğu sürece,  yaptığınız her operasyon lehinize çalışır. **

Beyaz Türkler'in  Soner Yalçın'ı  gerçekten "susturulmuş büyük aydın" olarak gördüklerini sanmıyorum.  Asıl mesele  dizi-alkol-dekolte-heykel.  (*)
Antiemperyalist Kemalist ideolojinin kahraman gazetecisi Soner'i, Amerikan büyükelçisi ve Beyaz Türk burjuvası korumaya alıyor.*  Tekrar söylüyorum: Soner Yalçın gibi bir insan üzerinden basın özgürlüğü söylemi üretilebilmesinin bir nedeni de AKP'nin alkol düzenlemeleri. **
@resatcalislar
.


  • Bu ay üzerinde durduğum bazı gündem başlıklarının toplu bir değerlendirmesi için bakınız:   ŞUBAT 2011


26 Şubat 2011 Cumartesi

 Böyle bir ülkede yaşamaktan utanıyorum

(FAZLADAN SÖZE GEREK YOK)

LİNK:  http://twshot.com/3H3Z


Edit:  EVET, link silinmiş!  Böyle ülkenin böyle haber sitesi olur işte! BBC'ninkiler yıllar boyu durur,  bunlar en fazla 1 ay sabreder.

23 Şubat 2011 Çarşamba

 Gündem Şubat 2011/2  (Ortadoğu karıştı)

.

Lübnan -> Tunus -> Yemen -> Mısır -> Libya...
Ortadoğu, Arap bölgeleri ve Kuzey Afrika'nın durumu bu aralar biraz karışık. Hızına yetişene, anlayabilene, bu kadar belirsizlik ve tartışma içerisinde doğru yorumlayabilene mavi boncuk.

Benim gördüğüm:  Önce Tunus'ta aniden bir kıvılcım ile patlayan kargaşa hali, ardından Müslüman Kardeşler'in sahneye çıkışı ile aynı halin Mısır'a sıçrayışı... Hüsnü Mübarek'in önce direnmesi. Halkın devam eden gösterileri, Obama'nın telefon hatları derken Tunus lideri Bin Ali gibi onun da gidişi, ertesinde askerin yegane düzen bekçisi olarak Mısır'daki kargaşaya resti çekişi ve adeta görevlendirilişi...
Tüm bu zincirleme etkiler tam 'duruluyor gibi' derken; olaylar birden Libya'ya da sıçradı. Ki orası biliyorsunuz kırmızı çizgili bir bölge olduğundan  gösteriler de kırmızı başladı, kırmızı gideceğe benziyor. Bu arada bazı Türk şantiyelerinin yağmalandığını ve ülke çapında internet bağlantısının kesildiğini de öğreniyoruz medya aracılığıyla. Kaddafi'nin helikopterleri kendi halkına gökten kurşun yağdırıyor. Kaddafi yönetimden ve ülkesinden gidecek mi sorusu merak uyandırıyor.  Erbakan'ın ağzıyla:  "Kaddafi'nin altı kızardı." (*)

Bütün bu gelişmelere hep o bildik söylemle "ABD işi" diyen de çıktı, "devrim" diyen de... Plan ve örgütlülük noktasındaki boşluklar nedeniyle "halk ayaklanması" da deniyor.  Elbette yine "İsrail" adı çokça geçti. Kim bilir, belki de Amerikan pragmatizmidir? Denge politikası güdüyorlar belki de risk alıyorlar.  Bilemiyorum. Sanırım bundan sonrasında hangi yöne gidileceğinde sokağa dökülen halkın kararlılığı, örgütlülüğü ve sahneden inen otokratik liderlerin içerideki taraftarlarının güç dengelerindeki payı etkili olacak. Veya bilemediğimiz başka dengeler...


Şimdi haberlerden ayrıntılar:

* Milyonlarca Mısırlı meydanlarda toplanmış, Hüsnü Mübarek'e git git git diye haykırırken; Recep Tayyip Erdoğan da 1 Şubat'taki Meclis grup toplantısında Mısır liderine reform çağrısı yaptı ve İslami jargonla gitmesi çağrısında bulundu. Bir yorumcunun da dediği gibi  (blueknife - Radikal Online),  "Türkiye Devleti günlerdir bekledi. Amerika kararını verince o da bu konuşmayı yaptı. Obamanın açıklamalarını ve bu açıklamayı yanyana koyun, yeterlidir."  Türk hükumeti, Amerikan çıkarları ve planlarının Ortadoğu'daki en önemli destekçilerinden ve denge sağlayıcalarından biri olarak devreye girmiş gibi gözüküyor.

* Başkalarına "iç işlerimize karışmamaları" yönünde uyarılar yapan siyasilerimiz, konu "bizim dışımızdakiler" olunca bu denli rahatça söylemler geliştiriyor ve sözleri bir şekilde muhataplarında yankı buluyorsa; o zaman aynı eyleme kendileri de açık olabilmemeliler. En azından buna hazırlıklı olmalılar. Nitekim Mısır Dışişleri Bakanlığı "Batılı ülkeler ve hatta Türkiye'nin Mısır'daki gelişmelere burnunu sokmasını görmek üzücü" çıkışında bulunmuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Kırgızistan gezisinde gazetecilerin sorularını yanıtlarken "Ortadoğu'yu tribünlerden izleyecek bir ülke değiliz" demesi, Ankara'nın dış ilişkilere bakışının temelinden değiştiğini gösteriyor.
(Mısır krizinde İsrail kazanıyor,  M. A. Birand  -  8 Şubat 2011, Hürriyet)

* ABD ilginç bir strateji izledi bu olaylarda. Dışarıdan bakan biri için anlaması güçtü:  Önce Mübarek'in kendilerinin müttefiki olduğunu söyledi ve bölge istikrarı için önemli olduğunun altını çizdi. Ardından Mısır'da artan yağmalamalar sonrasında halkın taleplerine kulak verilmesi gerektiğini ve reform yoluna gidilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Sonra İsrail yetkililerinin Mübarek yandaşı desteklerini gördük.  Bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi için, ABD ve AB ülkelerini Mübarek'e yönelik eleştirilerini frenleme çağrısında bulundu İsrail. Ve sonrasında Mübarek'in yardımcılığına Mısır istihbaratının başı Ömer Süleyman getirildi.  Biraz daha devamında da "geçiş dönemi" söylemi ile ordu perde önüne sürüldü.  Aslında "Mısır'da ordu rest çekti"  de denebilir.

* Hüsnü Mübarek  (Hosni Mubarak), 90'ların başında patlak veren Körfez Krizi ve onu izleyen Körfez Savaşı sırasında;  Arap ülkeleri, İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü/FKÖ arasında aracılık görevi üstlenmişti. İsrail-ABD hattı ile iyi tuttuğu ilişkileri ve Filistin meselesinde İsrail'e olan desteği ile önemli bir müttefik olarak anılıyordu.

* Mısır'da süregelen hileli seçimler, işsizlik, yaşam standartlarına isyan, baskı kültürü, değişen dengeler ve yeni dünya düzeni... Tüm bunlar halk ayaklanmasını tetikledi. Beri yandan ilginç bir şekilde, (her ne kadar hileli de olsa) bugün ayaklanan Mısır halkı, yakın zaman öncesine kadar Mübarek'e oylarının aslan payını layık görüyordu. Ülkede kendisinden beslenen ve kendisinden güç olan odakların varlığı da yadsınamaz.

* BBC: "The United States is trying to steer Egypt away from revolution towards evolution."  (bkz)
(Amerika Birleşik Devletleri, Mısır'ı devrim'den evrim'e doğru yönlendirmeye çalışıyor.)


* 11 Şubat 2011 Cuma - Hüsnü Mübarek, Mısır Devlet Başkanlığı'nı bıraktı.
Enver Sedat'ın 6 Ekim 1981'de bir suikaste kurban gitmesi sonucu Devlet Başkanı olmuştu Muhammed Hüsnü Said Mübarek. 30 yıl boyunca Mısır'ın devlet başkanı olan lider, 18 gün süren eylemler sonunda ailesiyle birlikte başkent Kahire'yi terk etti. Başkan yardımcısı Ömer Süleyman, Mübarek'in iktidarı orduya teslim ettiğini, daha doğrusu "Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'ni görevlendirdiğini"  açıkladı.

Obama şöyle dedi: "Bugün tarihe şahitlik ediyoruz. Mısır halkı konuştu, seslerine kulak verildi ve Mısır hiçbir zaman aynı olmayacak.
Vatansever ve sorumlu bir şekilde hareket eden ordunun şimdi de Mısır halkının gözünde güvenilir bir geçişi sağlaması gerekli.
"   (Şaka gibi!)
Ahmet Davutoğlu Twitter yorumu:   "Mısır halkı için hayırlı olsun."

* Gazze Şeridi'nde yönetimi elinde bulunduran Hamas, Hüsnü Mübarek'in istifasını "Mısır'daki devrim zaferinin başlangıcı" olarak nitelendirdi. Hamas sözcülerinden Dr. Sami Ebu Zühri, "Gazze'deki ablukanın ve Gazze'ye yönelik son savaşın sorumlularından biri"  olarak Mübarek ismine işaret etti.

* Yıllardır düzenli olarak ABD'den büyük para yardımları alan Mısır ordusu, olayları dizginlemesi ve geçişi sağlaması için resmi olarak görevlendirildi.

* Olayların zincirleme etki-tepkileri; Ürdün, Suriye, İran gibi geniş bir coğrafyada da hissedilebilir. Bu süreçte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad reform sinyalleri verirken, Ürdün Kralı Abdullah hükümeti azletti ve yeni başbakan atadı.

* Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in devrilmesinde Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin önemli rol oynadığı söyleniyor.


* Gelelim Libya'ya.
Ülkenin kuzeydoğusundaki Bingazi'de patlak veren isyanlar, başkent Trablus'a da sıçradı. Libya ordusu halkı savaş uçaklarıyla bombaladı. "Vur" emrine uymayan iki albay jetle Malta'ya kaçtı.


* Alıntılar:
Tunus ve Mısır'daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan'ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Tunus'un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD'nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD'nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek ABD'nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir.
(Şubat 2011,  OdaTv)

« Önce Tunus, sonra Mısır. İnsanlar sokaklarda. Sömürgecilik, savaşlar, baskıcı rejimler, diktatörlükler, kültürel çatışmalar gibi tarihsel ve siyasal olguların şekillendirdiği Arap coğrafyası ve Ortadoğu'da değişim rüzgarı; halkın sokaklara dökülerek işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, baskıya ve adaletsizliğe karşı muhalefetiyle yükseliyor ve yayılıyor. (...) Domino etkisi ya da değil, önemli olan gerçek şu: Değişim rüzgarı rejim değişikliklerini, reform ya da devrimsel dönüşümlerle yaratacak.  Halk; işsizliğe, yoksulluğa, baskıya ve adaletsizliğe karşı, ve değişim istiyor.
Eğer AKP gerçekten ekonomik bütünleşme ve demokrasi temelinde, barış üretici ve düzen kurucu bir aktif dış politika izliyorsa; o zaman Arap coğrafyası ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan "muhalefet-değişim-demokrasi" ilişkisine Türkiye'nin ciddi katkı vermesi gerekiyor. Gerekiyor da, AKP bunu ne kadar gerçekleştirecek bilmiyoruz.
...
CHP hem yaşanan değişim sürecini yanlış okuyor hem de kendisini demokratik parlamenter muhalefet alanına yerleştirmeyen, kafa karıştırıcı bir "halk direnişi" söylemini dile getiriyor. Dahası, aynı süreç içinde CHP genel başkan yardımcılarından Süheyl Batum'un Ergenekon Davası tutuklularından en az ikisini milletvekili yaparak "Silivri'den kurtarmak" önerisi de bu görüntüyü güçlendiriyor. (...) Ek olarak, AKP eleştirisinde ve muhalefet söyleminde kullanılan gereksiz "üslup", "Kayseri, AKP, yolsuzluk" ya da "Hizbullah, AKP, terör" konuları üzerine yoğunlaşan muhalefet etme biçimi de, toplumdaki yeni CHP umutlarının azalmasına yol açıyor. »
(Tunus, Mısır, muhalefet, CHP  E. Fuat Keyman - 6 Şubat 2011, Radikal İki)


(Kişisel görüşüm:  CHP'nin yeni dünya düzenini ve çevremizdeki değişimleri doğru okuyamadığına katılıyorum.  Ancak şöyle de bir şey var ki CHP'nin gerçekten bunları yorumlamak gibi bir niyeti de yok gibi sanki.  Tek hedefi AKP'yi iktidardan indirip baskıcı ve değişime ket vuran bir iktidarı bir şekilde (koalisyon vs ile) kurabilmek.  Bunun için de değişim ilüzyonları yaratıyor. Bünyesine ne kadar sivri veya değerli insan katarsa katsın  (Oktay Ekşi, Süheyl Batum, ..., Sezgin Tanrıkulu,...)  partinin çekirdek tabanı ve içindeki İttihatçı Kemalist kafa köklü ve ilerici değişimlerde diretecektir. CHP'nin artık biraz önce siyasi partiler mezarlığındaki yerini alması ve yeni bir sol muhalefetin kurulması lazım.  Tabi değişim sadece parti isimleriyle sınırlı kalmamalı. Yani CHP'nin yerine benzer söylemlerde bir başkasına ihtiyaç yok. Yerinde saymak  Türkiye'ye çok şey kaybettirdi ve kaybettiriyor.)



* Alıntılara devam edelim:

"Dünyadaki demokrasiyi en az özümsemiş toplumlardan biri olan Türk toplumunun Hüsnü Mübarek'i hep birlikte lanetlemesi ilginç değil mi?"  diyordu Reşat Çalışlar Twitter'da.  (*)

Yönetimden halk ayaklanmasıyla değil bir saray darbesiyle uzaklaştırıldı gerçekte. 'Halk destekli ordu' kisvesi altında kanırta kanırta iktidarı devraldılar Mübarek'ten. Koltuk tek adamlar arasında el değiştiriyor,  halka geçmiyor Mısır'da. Bir zalim gidiyor, başka bir zalim geliyor yerine. Müslüman Kardeşler hareketi zannedildiği kadar yaygın çıkmıyor toplumda. Mısırlıların yüzde 15'i onaylıyor varlıklarını ve fakat ancak yüzde biri başkanlık seçimlerinde adaylarına destek vereceğini söylüyor. Mısırlıları harekete geçiren asıl konular yüzde 30'larda gezinen işsizlik ve refahtan daha fazla pay alma davası. Demokrasi tali mesele kalıyor bunların yanında. Hülasası, yeni bir tek adam rejimine hazır ve razı görünüyor Mısır halkı.  Yeter ki aşları, işleri, ekmekleri büyüsün...
Bütün Ortadoğu'nun kaderini değiştirecek bir demokrasi fırtınası zannederken, biz biraz fazla mı heyecana kapılıyoruz, ne dersiniz?
(Halk değil saray darbesi,  Akif Beki  -  12.02.2011, Radikal)


Mübarek'in gidişi öncesinde:  İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu "Mısır'ın bu protesto dalgasını aşacağını düşünüyorum" demiş; Obama'nın danışmanı Joe Biden kendisine "Sizce Mübarek'in zamanı doldu mu?" diye sorduğunda: "Hayır. Bence Başkan Mübarek'in halkın ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verdiği bir yöne doğru hareket etme zamanı geldi. Birkaç konuda Mübarek bizim müttefikimiz olmuştur. Ona diktatör diyemem" demişti. İngiltere'nin eski başbakanı  Tony Blair  ise şöyle bir uyarı yapacaktı:  "Hüsnü Mübarek, Saddam Hüseyin değil."

Mısır ordusu tanklarını ve askerlerini sokaklara çıkardı ve ilginç bir şey yaşandı. Halk tankların üzerine çıkıyor, askerlerle kucaklaşıyordu. Böylece sokakların halkın elinden geri alınmasına ilişkin ilk adım atılmış oldu, hem de oldukça çatışmasız bir biçimde... Halkla onu ezen orduyu sarmaş dolaş edip, bütün dünyaya burjuva basın üzerinden mutlu mu mutlu görüntüler dağıtarak!
(Mısır'da İsyan Emperyalizmin Güdümüne Giriyor,
Eren Buğlalılar  -  Haberfabrikası.org)

Mısır'da isyan başlayınca, Türkiye'de ayaklanma lafını ağızlarına almayan sol siyasetlerin ve burjuva basının, en keskin devrimci yapılara ve demokrasi savunucularına dönüştüğünü şaşırarak izledim. Ayaklanma kendi ülkelerinde değil Mısır'da gerçekleştiği için statüleri sarsılmıyordu. Ama derhal en devrimci, en demokrat olmazlarsa bu alan başkaları tarafından doldurulabilirdi.
(...)
Onlar Mısır halkına destek verdiklerini açıklayadursunlar; savaşmayarak, teşhir etmeyerek, uzlaşarak güçlendirdikleri Türkiye oligarşisi bugün emperyalizmin Ortadoğu halklarına yönelik saldırısında kilit bir rol oynuyor. Türkiye'nin Mısır isyanı sırasında takındığı işbirlikçi tavırlar, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı "pozitif domino etkisi" açıklamaları emperyalizmin elini güçlendirirken Mısır halkının aldatılmasına yaradı.
(...)
Emperyalizm halkların umudunu öldürmek için ideolojik ve askeri yığınaklar yapıyor ülkemize.  Biz onları teşhir etmedikçe,  elleri dünyanın diğer halklarına da uzanıyor. Türkiye'nin emperyalizm tarafından Ortadoğu'daki halk hareketlerini bastırmakta kullanılacak bir öncü üs olarak hazırlanması, ülkemiz halkları için bir utançtır, lekedir.  Bu utanç bizlerin sorumluluğunu iki kat çoğaltıyor.
(Mısır Halkının Öğrettikleri,  Eren Buğlalılar  -  Haberfabrikası.org)



* RTE'nin Mısır halkı ve Hüsnü Mübarek'e seslendiği Meclis konuşmasından bazı bölümler içinse  (tıklayınız)

Türkiyelilerin,  en azından sıradan halk yığınlarının,  iktidar ve egemenlik ilişkilerinin tarafı olmayanların laikçisinden dincisine, Devlet postunda endam etmişler  yani Beyazların dışındakilerin yanı;  Dünya Emperyalismine ve Onun Uşaklarına başkaldırmış Mısır Halkının yanında olacağına hiç şüphe yoktur. Ama Türkiye deyince hangi Türkiye???  Emperyallerle her türden göbek bağına girmiş hemen hemen toprağının her köşesinde bir Emperyal üs bulunan Türkiye mi?  Bugün Ortadoğu Halklarının yaşadığı ve bulundukları olumsuz durumda hiç de azımsanmayacak katkıları bulunan,  kendisine hiç bakmaksızın bu Halkları küçümseyen Türkiye mi?  Birileri Mısır Halkına bunları anlatmalı. Türkiye Devletinin siyasi muhaliflerine, farklı etnik köken ve inançtan Halklarına,  herhangi bir Faşist-Irkçı-Şöven Diktatörlükten farklı davranmadığını anlatmalı.  Tehciri, Dersimi,  6-7 Eylül Olaylarını,  Sivası, Zilanı, Maraşı, Gaziyi ve Kürd Coğrafyasında kazılan her yerde çıkan toplu mezarları faili meçhulleri anlatmalı.  Çünkü onlar böyle şeylerin eşiğinde olabilirler.
(blueknife  -  3 Şubat, Radikal Online)

"model,"  "örnek"  ülke olma gülünçlüğü
Evet,  kesinlikle bu sistemle,  bu anayasa ile,  jandarmanın Mutki'de gizlice toplu mezar kazımı yaparak kemikleri yediği -JİTEM'in insanlık suçlarını örtmek için-,  Kürtlerin X harfi kullandı diye hapishanelerde yattığı bir ülke nasıl "model" ve "örnek" olabilir?
(radi11  -  7 Şubat, R)



* *  "Ortadoğu'da olanlar gerçekten inanılmaz, devrimin de ötesinde bir küresel ve tarihsel paradigma değişimi. Ve daha sadece en başlardayız. Dünyanın bütün kültürel, felsefi paradigmaları değişebilir. 'Katı olan her şey buharlaşıyor' söylemi, klişe olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşebilir."   (Reşat Çalışlar)

*  Erdoğan, ödülünü  'Sayın Kaddafi siz öldürmeyi iyi bilirsiniz' diyerek iade eder mi?  RTE çiftestandartlar enstitüsünün normlarına göre, hayır.


(Libya'daki gelişmeleri değerlendiren Tayyip Erdoğan, "Halkının inanç ve beklentilerine duyarsız kalan, kendi halkını düşman gören hiçbir yönetim uzun süre ayakta kalamaz" dedi.  Bunu diyen T.C. Başbakanı. Bir de KKTC'deki gergin atmosfer var tabi... Ve artan petrol fiyatları... Onlara da bir diğer gündem yazımda değinmek üzere.)

.

21 Şubat 2011 Pazartesi

 LİNKLER  =>

(LİNK-MİNK:  Yeni yazı dizisi. Shockhaber'i yad ederek...)


Edebiyatın başına gelen en iyi şey Nobel:  Türk Edebiyatı'ndaki dönüm noktaları  hakkında yapılmış bir seçki.  (Radikal)

Ayşe Hür'ün  Sarıkamış Faciası  üzerine  Taraf'taki yazısının tam metni
(3 parça olarak):   90 bin genç donarak ölmeye hazır mı peki


Erdoğan'ın Ortadoğu ve İsrail politikası  üzerine bir değerlendirme. Bundan iki sene kadar önce (2009 Ocak) yazılmış olmasına rağmen hâlâ güncelliğini koruyan bir analiz:  Erdoğan'a  ABD'den iyi polis rolü
(Geçmişten bugüne  Baykal dışında ne değişti?)

"Batı'nın gözünde günahlarını ısrarla inkâr eden ve büyümeye direnen bir çocuk olmaktansa;  Ortadoğu'da kahraman olmak yeğdir elbet."
Yıldırım Türker


İshak Alaton ile söyleşi  (8 Şubat 2011 - Milliyet Ekonomi):
"TÜSİAD  Türkiye'ye 13 yıl kaybettirdi"


Aziz Kedi'den. Medya ve Yılmaz Özdil eleştirisi gibi:LİMON SATMAYIN!

Medyanın ve aynı zamanda onunla ikame edebilecek her türlü yapının,  kendi gündemini yaratmaya harcadığı enerjinin çok daha azını gerçeklere ve değerlere ayırdığını düşünüyorum. Kendi dışlarındaki dünyayı itinayla görmezden geliyorlar. Terazinin bir kefesi hep havada olduğu sürece medyanın inandırıcılığı, içindekilerin önemi ve saygınlığı tartışılmaya devam edecektir.  (canilecanan)


"Limon satmayın!"  demişken...
Bir duayenden (Yılmaz Özdil) medya aracılığıyla pompalanan kokuşmuşluk üzerine...  (Utanma duygusu barındırmaz.)
İbretlik durumlar ve Türk Medyası:  Defne


T.C.'nin resmi politikası olarak köy yakmak ve geriye kalan hayatlar: Yakılan köylerin ahvalidir  :(


Yazım dili ve genel kabuller üzerine  -  Derslerde bizi kandırdılar
Herşeyin bütün kurallara uyduğu, "uygun" olduğu yerde zaten sanat yoktur.


Adnan Oktar  -  "Kedi canını senin"  videosu   (İnşaAllah!)


Rakıdan örümcek çıktı,  tazminat kazandı  :)


Ünlü Playboy yıldızı operada!
Seyirciyi tiyatro ve operaya çekmek için yapılmış dikkat çekici ve yenilikçi bir çalışma:

Anna Nicole Smith kapalı gişe  ve (tabiki)  Anna Nicole özel.


(Sözlük tarihçem'de de bazı güncellemeler yaptım.)


.

19 Şubat 2011 Cumartesi

 Korozyon  -Ek

Uzun bir zaman önce başladığım,  eksik kalmış  korozyon  yazılarımın sonuncusunu yazıyorum.  Konu hakkında tam dökümantasyon:
1) Korozyon
2) KOROZYONUN BAĞLI OLDUĞU ETMENLER
3) Korozyon -Ek


ANODİZASYON:  Doğal ya da özel bir ortam koşulları ile karşı karşıya bırakıldığında,  bir metal yüzeyi üzerindeki ileri aşamada oksidasyonu yavaşlatabilecek veya önleyebilecek bir koruyucu oksit film katmanının metal yüzeyi üzerinde oluşturulması için gerçekleştirilen kontrollü bir oksidasyondur. Anodizasyon prosesi genellikle alüminyum (Al), magnezyum (Mg) ve titanyum (Ti) gibi hafif metaller üzerinde gerçekleştirilir.

Aluminyum Oksitler:  Aslında alüminyumun paslanması ya da yanması sonucu ortaya çıkan bileşiklerin genel adıdır.  Aluminyum malzemenin çevresindeki oksit tabakası onu korozyondan korur;  aynı zamanda sertlik verir ve aşınmaya karşı direnç kazandırır,  elektiksel yalıtıcı katman işlevi görür.
Pasifleşebilen malzemelerde ve özellikle Oksijence zengin elektrolitlerde, çoğu kez oksit olarak oluşan pasif tabaka sayesinde anot akımı çok küçük bir değere düşer ve geniş bir potansiyel aralığında yaklaşık olarak sabit kalır.
Bu şekilde korozyonun devam etmesi engellenir.


Paslanmaz Çeliklerin Korozyonu
Paslanmaz çeliklerin korozyona karşı dayanımının yüksek olması,  yüzeyinde bulunan ince oksit filminin sonucudur. Bu filmin bileşimi alaşımdan alaşıma ve gördüğü işleme göre  (haddeleme, dağlama, ısıl işlem)  değişir.

Pasiflik,  pasif bir oksit filminin varlığı halinde korozyona karşı kazanılan dayanıklılıktır. Bu sabit bir durum değildir. Sadece belirli ortamlarda veya belirli koşullarda ortaya çıkar.  Paslanmaz çelikler normal olarak pasiftirler, ne var ki oksitleyici özelliği düşük korozif çözeltilerde aktifleşirler. Bu nedenle pasifliğin korunması için Oksijen veren ortamların sürekli var olması gereklidir.

Paslanmaz Çeliklerde Pitting


Paslanmaz Çeliklerde taneler arası korozyon
Karbon miktarı  %0,03 ten fazla olan kararsız (stabilize edilmemiş) ostenitik paslanmaz çeliklerde,  550°C-850°C sıcaklık aralığında  tane sınırlarında karbür çökelmesi olur ve malzeme korozyona duyarlı hale gelir.
Bu durumu engellemek için:
1. Yüksek sıcaklık  (1040-1150°C)  tavı ile karbürleri çözmek ve tekrar çökelemeyecekleri bir hızla soğutmak
2. Stabilize  (Titanyum/Ti, gaz borularındaki gibi Niobium/Nb katılmış) paslanmaz çelik kullanmak
3. Karbon miktarını azaltmak,  gibi çözümler önerilebilir.


Paslanmaz çelikler korozyona çok dayanıklıdır, ancak klordan (Cl) etkilenirler. Ortamda klorür içeren çözeltiler varsa aktif pasif elektrolitik hücrelerin oluşumu hızlanır. Bu nedenle Hidroklorik asit (HCl) çözeltilerinin kullanılmamasına dikkat edilmelidir. Yapıda molibden (Mo) bulunması noktasal korozyon dayanımını artırır;  buna daha önceki yazımda,
levha  ve  teneke kutu bileşiminin öneminden
bahsederken değinmiştim.  (bkz)




Temper Derecesi:
Kalaylı tenekelerde tanecik iriliği, gerilim sınırı, gerilim verimi, uzama verimi, toplam uzama, sertlik, eğilip bükülmeye direnç gibi değişik mekaniksel özelliklerin toplu olarak tanımıdır.  Kalaylı tenekeye şekil verilebilme kolaylığının bir ölçüsüdür.





Aralık Korozyonu
Aynı veya farklı türden iki paslanmaz çelik parçanın bağlantı ve birleşim yerindeki aralıklarda oluşur.  En iyisi bu yerlerin tamamen sızdırmaz şekilde yapılmasıdır.

Galvanik ve Derişiklik Pili Korozyonu
Paslanmaz çeliklerde en sık rastlanan derişiklik pili,  elektrolite oksijen girişinin çeşitli bölgelerde farklılık arz etmesinden ileri gelen ve paslanmaz çeliğin yüzey pasifliğinin yer yer bozulmasına yol açan havalandırma pilidir.


Gıda Sanayinde Korozyon Dayanımı
Paslanmaz çelikler,  gıda işleme ve depolama işletmelerindeki teçhizatta sadece korozyon dayanımları dolayısıyla değil;  beri yandan kolay temizlenebilmeleri, düşük ve yüksek sıcaklıklarda kullanılabilmeleri, mekanik mukavemetleri, estetik yüzey görünümleri, hijyenik ve uzun ömürlü olmaları sebebiyle yaygın olarak kullanılırlar.
Uygulamaları arasında pompalar, borular, fitting elemanları, tanklar, ısıtıcılar, dolum makinaları, ısı değiştiriciler ve vakum tankları sayılabilir.

Sürekli su duşu veya su akışının olduğu gıda ve gıda yıkama makinalarında paslanmaz çelikler korozyon dayanımları ve uzun ömürlerinden dolayı tercih edilirler. İçinde tuz ve sirke içeren turşu suları veya çeşitli sosların bulunduğu sistemlerde,  pitting ve aralık korozyonuna karşı dayanıklı özel alaşımların kullanılması gerekir.  Hava/buhar tahliye borularında 304, fan kanatçıklarında 316 tipi kullanılabilir.  Turşu suyu vb. kimyasallar haricindeki sıvı depolarında 316L veya ısıl işleme tabi tutulmuş, kumlanmış ve pasifleştirilmiş 316 kullanılır. Kuru katkı maddesi tamburlarında ise 304 tercih edilir. Daha korozif gıdalar için ise çok düşük karbonlu paslanmaz çeliklere yönelmek gerekir.


Yüksek Sıcaklıkta Korozyon Dayanımı
Paslanmaz çeliklerin yüksek sıcaklık uygulamalarında çoğu zaman ergimiş maddelerle temas söz konusudur.  18-8 paslanmaz çelikler ergimiş sodyum karşısında 540°C'ye kadar korozyondan hiç etkilenmezler ve 870°C'ye kadar da korozyonda önemli bir artış gözlenmez. Fakat ortama az miktarda oksijen katılması halinde korozyon direnci aniden düşer.  Ergimiş kurşunun yanı sıra; oksitleyici etkiye sahip ergimiş haldeki alüminyum, çinko, kalay, bizmut, antimon ve kadmiyum gibi metaller de süratli bir genel korozyon oluştururlar.



KAYNAKLAR:   Korozyon hakkında çeşitli ders notları ve kitaplarım. İnternette ise:  Kimyaevi.org,  Sarıtaş.com,  şu an hizmet dışı olan bir site (bkz),  angelfire/mehmettamirci,  Gıdacılar.net,  yüzeyişlemler.com  ve DersÇalışıyorum.com

Ek:  Yazılar içerisinde belki bazı çelişkiler varsa,  bunlar konuya tam hakim olamadığımdan ve farklı kaynaklar arası bilgi farklardandır, affola.

.

14 Şubat 2011 Pazartesi

 Gündem  Ocak-Şubat 2011/1

Ocak  ve  içinde bulunduğumuz Şubat ayında  hem Türkiye hem de Ortadoğu'da pek çok gelişme yaşanmakta:  “Tunus ve Mısır'daki olaylar devrim mi?  Gelene demokrasi denebilir mi?  Kıbrıs'ta neler oluyor?” gibi tartışmalar devam ededursun;  şu son zamanlarda eksik kalanları not düşmek istedim sadece.


CHP'nin Kürtlere bakışı
Kürde Kürt diyebilmek: "Oylarımız yüzde 30-31 bandında"  diyen Kemal Kılıçdaroğlu: "Anadilde eğitime karşı olduğunu, ama Diyarbakırlılar isterse onlara 'Kürt' diyeceğini"  söyledi.

Son dönemlerin popüler siyasetçisi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş'in İzmit'te parti il yönetimi ile düzenlediği toplantıda; gazetecilerin salondan ayrılmasının ertesinde şöyle bir olay yaşandığı söyleniyor:  Bir partili, Kürtlerin CHP'ye neden ilgi göstermediğini sordu. Kürtlerin şu anda kendilerine uzak durduğunu kabul eden Hurşit Güneş, bu konuyla ilgili bazı çalışmalar yaptıklarını söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:  "Kürtler sonuçta bize ilgi göstereceklerdir. Yeni politikalar geliştiriyoruz. Kürtler eninde sonunda bizim kucağımıza oturacak."


(Kişisel Görüşüm:   "Diyarbakırlıya isterse Kürt derim,  ne olacak ki?"
Şaka gibisin Sayın Kılıçdaroğlu.  Elbette ki merkez medyadaki şakşakçıların ve CMHP'liler bunu sevmez/sevmedi ama  ben gene  Ekşi Sözlük'teki en kötülenmiş entrylerimden birini not düşeyim:
Kemal Kılıçdaroğlu: Tutuşturulan dosyalar ve kasetlere ek olarak, medyanın işareti ve alkışları ile sahneye çıkmış bir siyasetçi. Bilindiği üzre siyaset deneyim ve kadro gerektiren, Türkiye gibi ani kaosların yaşandığı belirsizliklerle dolu bir ortamda adeta değirmen gibi insanı öğüten bir sistem. Ve çarklar gaz verenlerin arzuladıklarının tersinde dönmeye başladığında, ilk taş koymanın da kendilerince yapıldığını da yine defaatle gördük. Bakalım Kılıçdaroğlu bu çemberi aşabilecek mi?
Böyle demiştim. Meğerse "yükselmek, aşmak" gibi bir gayreti de yokmuş kendisinin. Sırf oylar artsın, vesayet devam etsin diye o koltuğa oturtulmuş bir memur imiş.  Üstelik en kritik dönemde ülkede muhalefet yok.  Hani yapılan zamlar filan diyoruz ama ülkenin başına kim geçerse geçsin, şu son dönemde atılan kazıkların acısı bir 50 senede bile çıkacak gibi değil. CHP ise hâlâ  "Kürt'e Kürt desek mi, demesek mi?"  bunlarla meşgul. "Örümcek kafalı"  derdi bir zamanlar birileri... Daha da geridelermiş;  söz konusu insan hakları, insanı insan yapan değerler olunca maskeler tutmuyor zaten.)



CHP tarzı muhalefet örnekleri
Devam edelim.  Aynı Hurşit Güneş AKP için:  "'İşkence gördüm'  yalanına sığınan darbe beslemeleri"  ibaresini kullanmış.
Kılıçdaroğlu:  "Yeni CHP'de liberallere de yer var"  demiş.
CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce AKP için: "Siz darbecilerin avukatısınız"  demiş...

(Bu  "Yeni CHP"  dedikleri tam bir  "ne bulduysan kat çorbası"  mıdır nedir?
Oktay Ekşi'yi partiye al,  Silivri'de hapis yatanları milletvekilliğine al,  AKP'yle arası açılan liberallere kapılarını arala...  "Gel, ne olursan ol yine gel"  gibi... Hurşit Güneş ise gittikçe açılıyor.  Önce "Kürtler bir gün kucağımıza oturacak" dedi,  şimdi ise ona buna "darbe beslemeleri" demeye başlamış.  Bu kaba lafları eden de bir numaralı darbe şakşakçısı partinin Genel Başkan yardımcısı!  Bir partinin yönetimi;  partinin asıl amacı ve hedef kitlesini küçük düşüren,  darbe üzerinden küfür etkisi yaratan benzetmeler kullanır mı? Üstelik parti genel sekreteri Süheyl Batum'un aforizmaları ortada iken.)



CHP Türkiye'yi sivil direnişe çağırdı (27 Ocak). TBMM Anayasa ve Adalet Komisyonu'na üye CHP'li milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi'nin yeniden yapılandırılması ve Yargıtay ile Danıştay'a yeni daireler kurulmasına yönelik yasa tasarılarını 'Hitler dönemi Nazi Almanyasındaki gelişmelere' benzetti ve toplumu direnişe çağırdı. CHP Grup Başkanvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ile Komisyona üye 10 parti milletvekili düzenledikleri basın toplantısında, yüksek yargı ile ilgili olarak Meclis'e sunulan yasa tasarılarını ağır ifadelerle eleştirdiler.  Söylediklerinin özeti: Yüksek yargıya el konulmak isteniyormuş, rejim  'faşist'  bir yapıya dönüşüyormuş.

Hamzaçebi:  "Endişeliyiz. Toplumu bu konuda dikkatli olmaya davet ediyoruz. Bütün unsurları anayasal ve meşru zemin içinde direnmeye ve muhalefete çağırıyoruz. Bunun yol ve yöntemleri, vurmadan kırmadan, meşru zeminlerde her zaman için demokrasilerde bulunur" demiş ve topluca komisyondan ayrılmışlar.  Bu gelişme sonrası, zaten kaynayan kazan gibi olan Barolardan bazıları da çıkıp açıklama üstüne açıklama yaptı. Yetinmeyip Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı istifaya çağırdılar filan...


Kişisel görüşüm:   Yine birilerini göreve çağırıyor,  'yine'  suni galeyan yaratmak istiyorlar anlaşılan. CHP zaten uzun yıllardan beri Don Kişot misali yel değirmenleriyle savaşıyor.  Sorunlar ve canavarlar yaratıklandırıp onlarla orantısız mücadele içerisinde.  Tarhan Erdem bu gelişme ile ilgili olarak, "Seçilmiş bir Meclis'in herhangi bir üyesinin yayımlamayı düşünebileceği bir bildiri değildir"  diyordu.   (bkz: Gafiller)

Türkiye'de sadece taraflar  (yani çeşmenin başındakiler)  değişiyor bence. Başarısız olup geri çekilenlere de hemen Nazilere sarılmak düşmüş. Naziler de Hitler de sakız gibi olmuş bu ülkede,  anlaşılan artık sadece Yahudi düşmanlığı ile de sınırlı değiller.  Kendi tarihi ve mevcut kafa yapısının farkındalığında olan basiretli kişilerin tekerlemesi olabilecek laflar değil bunlar.
Hukukçulara gelince... Yeter artık,  "yargıçlar kararlarıyla konuşur."  Baydı artık her şeyi medya önünde tartışma eğilimleri!  Halk için, insan/birey için adalet yok;  anca kayıkçı kavgaları... Bence asıl bu ülkedeki Hukuk fakültelerinde nasıl bir nosyon ile eğitim veriliyor ona odaklanmak lazım.
Nasıl yargısal kararlar bu kadar AİHM ile çelişiyor mesela bunun bir sebebi olmalı.

CHP sıkıntı içinde, onları anlamak lazım!  Çünkü çok haklılar. Pratik olarak düşünürsek,  1946'dan beri iktidar yüzü göremediler.  Gelip geçen başkanlarının basiretsizlikleri dolayısiyle adam gibi bir muhalefet partisi olamadılar. Dolayısıyla halk onlarda hiçbir cevher görmedi.  Şimdi Baykal'dan kurtulmuşken bu fırsatı değerlendirme becerisini gösteremeyeceklerini anlamış olmalılar ki, bunun sıkıntısı içindeler.  Seçimlerden fayda yok, darbelerden fayda yok, vesayetler kalkıyor, iktidar partisinin beğenildiği, seçimi tek başına iktidar olacak şekilde kazanacakları kamuoyu yoklamalarından anlaşılıyor. Kim sıkıntıda olmaz da sağa sola saldırmaz?  Parlamentoda olan bir şahıs parlamenter demokrasiye inanmıyorsa, halkı sokağa davet ediyorsa bunda bir tuhaflık var.  Halk zaten 12 Eylül referandumu ile kararını vermiş,  sokağa falan çıkmaz.  İkincisi sizden memnun değil, dediğinizi yapmaz.  Üçüncüsü halk bu tip hareketlerden yaka silkiyor,  halktan bunun istenmesi gaflet değildir de nedir? Dördüncüsü bahsedilen ve Atatürk'e ait olmadığı bilinen Bursa Nutku doğru olsa bile devrimlerin ve rejimin tehlikede olduğuna karar verecek olan siz misiniz?
(ayhan fahri  -  28 Ocak, Radikal Online)

Az bile söylemiş Hurşit Güneş.  CeMeHaPe'de  yada  AKePe'de at koşturan kuyrukçuluk yapan armut ağacının dibinde ağzı açık bekleyen Kürdlere az bile söylemiş.  Kürdler siz AKePe'lilerin farklı mı düşündüğünü zannediyorsunuz?  Yanılıyorsunuz farkları çok akıllı bir şekilde dillerini tutuyor olmaları...  CeMeHaPe'lilerde  bu kadar bile akıl yok.
Güzel bir söz, tokat gibi...
(blueknife  -  3 Şubat, R)

Fasizm tehlikesi varmis!  eee simdi herkesin fasizm anlayisi baska baska oldu bu memlekette.. evet diyelimki basbakan ve surekasi ve akp zihniyeti fasist. hemde tek adamci!!!  peki chp ve tek parti zamaninda chp bu ulkeyi nasil yonetti!???  simdi egri oturup dogru konusalim.. evet akp'nin kendine musluman oldugu yerler var ama akp ye muhalefet olacak partilerin ondan geri kalan hali var mi?  basta chp'nin!!  (mhp yi sozkonusu bile etmiyorum zira kendileri dupeduz milliyetcilik arkasina siginip irkcilik yapiyorlar)..  neyse sen bu ulkede vatandas turkce konus demissin!  milleti zorla turkce konusturup sindirmeye milleti jurnalcilige suruklemissin, varlik vergisiyle gayrimuslimleri sindirmissin,  kursulerden yeri gelmis vekillerin turk irki, turk soyu nutuklari cekmis,  memuriyet kanunundan vatandaslik kanununa yasalar bugun 1930larin zihniyetinde devam ediyor,  turanci turkculerin ellerini kollarini sallayarak orgutlendikleri yillar 1940-45 arasi tek parti zamani, 1938 olaylarini yazmiyorum bile!! fasizmi agziniza alirken biraz kendi gecmisine baksaniz..!!!  direnme hakki ha????  o zaman soyle diyebiliriz kilicdaroglu beye,  konuyu anlamasi icin..
12 eylulde dogudaki kurtlerin uzerine inen fasist cuntanin kendilerine temel ettikleri kemalist dusunce degilmiydi???  o dusuncelerede karsi,  o fasizmede karsi kurtler daga cikmadi mi? kendilerini fasizme karsi savunmadilar mi?  niye yaninda duramiyorsunuz bugun dahi??? kck davalari hakkinda iki kelam yok ama 12 eylulun fasizt yumrugunu kurtlere indiren ergenekon orgutune savunma var!  iste bu sisin ideolojiniz..!!! islamcilar evet  tu-kaka  ama sizin geri kalir bir yaniniz var mi?
(nevzenhan)



İçki yasakları  ve  alkollü içkiler:
Rutin zamlar devam ediyor, hükumet yetkileri ise ortada bir baskı olduğunu inkâra... Devlet Bakanı Hüseyin Çelik içki yasağı iddialarını "Kuyruklu yalan" diyerek savuşturdu. Öte yandan Aralık ayı gündeminde de değindiğim gibi, benzin zamları 'yine' tam gaz devam etmekte.   (bkz)


İnternet: Türkiye, OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development / Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)  ölçeğinde internetin en pahalı olduğu ülkelerden biri. İnternet bağlantı ücretlerine bakıldığında ise farklı bağlantı hızlarına göre Türkiye'nin 'yine' OECD ülkelerinin birçoğundan daha pahalı bir servise sahip olduğu belirtildi.

Bugün itibari ile Türkiye'ye giren kazık, hemen şimdi adamlar tekrar dönmemecesine iktidardan düşse bile 50 yılda anca çıkar.  O yüzden bir çok şey için artık çok geç.
...
Mesela Kürtler Ermeniler ne bileyim bi azınlık meselesi falan sözkonusu olsun aslana kaplana evrilirler anında.  Tuhaftır AKPlisinden MHPlisine CHPlisinden İşçi Partilisine hepsi yekvucut olur.  Seksenlerde  'solcular olmasın'daki  o solculuk da tartışmalı ya neyse kim olursa olsun diye pompalanan dincilerin bugün önünü alamıyorsan üzgünüm dostum.
Kenanım evrenim küçük Amerikam!  Bilmem bu hikaye mikro düzeyde bir Sovyetler karşıtı Amerikanın  Afgan-Taliban muhabbetine benziyor mu?
(katil balina  -  12 Ocak 2011, Ek$i  #21598211)

İyice görünüyor ki,  aynen yardımcısı Hüseyin Çelik gibi, Başbakanın manzarası da ancak ve ancak Sunni-Emevi-Vahabi penceresinden görülenler kadardır.  Neler demişti Başbakan? "Güvenlik güçlerimiz kadın da olsa yaşlı da olsa çocuk da olsa gereğini yerine getirecektir."  "Ben kadın erkek eşitliğine inanmam. Kadın ile Erkek hiç eşit olur mu, fıtrata ters" ve daha neler neler demişti şu referandum meydanlarında  "Bir mezhebî grup yargıyı ele geçirmiş beni de onlar mahkum etmişti zaten." "Müslüman adam Laik olmaz"...
Herkesi yanıltan veya şaşırtan Ötekiler Ezilenler Yoksullar İnkar Edilmişler Faili Meçhullere uğramışlar Asimile Edilmişler  Yok Edilmişler  Dersim'i dile getirerek Soykırıma uğramışlar hakkında yapılan samimiyet gösterileri,  edilen sözler ve gözyaşları bellidir ki sadece ve sadece siyasi birer manevradır. Mevzu sözden dönme çark etme ise kıvırma ise  evet belli olmuşturki  CeHaPe  liderinden farkı yoktur.
E artık  Salih MEMECAN  bir çizi çiziktirir galiba...
(blueknife  -  13 Ocak 2011, Radikal Online)




Siyasîler mezarlığı
Namık Kemal Zeybek  adlı (yandaki linkten bazı fotolarını görebileceğiniz) badem bıyıklı gazeteci-yazar, eski kültür bakanı, milliyetçi, hukuk fakültesi mezunu,  12 Eylül öncesi eski MHP'li,  ama DYP'den Meclis'e girmiş ve çeşitli bakanlıklar yapmış mümtaz şahsiyet;  [eskiden Radikal'de yazardı.  Yiğit Bulut'la evli olan  (Aydın Doğan'ın hanımının yeğeni)  spiker Şule Zeybek'in babası]   Demokrat Parti'nin yeni başkanı.

Bir ara Tansu Çiller'in de adı geçiyordu ancak "aday olmayacağını" açıklayarak temcit pilavı popüler kültür hayatımızda en azından bir isimde "suyunun suyunun suyunu"  sahnelememiş oldu.


...
Bilgi Üniversitesi  ve  porno
Bilgi Üniversitesi'nden geçen yıl mezun olduğu belirtilen bir öğrenci, bitirme tezi olarak (ve galiba okulun stüdyosunda) porno film denemesi gibi bir çalışma yapmış. Önce Tempo dergisi, ardından siyasi magazin gazetecimiz Cüneyt Özdemir konunun üzerine ciddiyetle giderek popüler olmaya hak kazandılar. Veliler ayaklandı, hocalar derhal okuldan atıldı ve böylece bir ahlaksızlığa daha geçit verilmedi. Olayın baş tasarlayıcısı Deniz Özgün adlı öğrenciyle yapılmış bir söyleşiyi şu  linkten  okuyabilirsiniz.

("Videonun akademik sınırlar dışına taşmayacağına ve ticari amaçla kullanılmayacağına dair yazılı bir anlaşma yaptık."
"İnsanlar bunu seviyeyi kaybetmeden ve okula zarar vermeden tartışmayı başarabilecek mi? Orada başlıyor asıl sınav. Ülkede bu kadar baskı olması beni çok rahatsız ediyor. Çoğunluğun bu denli muhafazakâr olması, bizim Cihangir, Beyoğlu, Bebek istikâmetine hapsolmamız beni sıkıyor. Tüm bu muhafazakârlaşmaya 'hardcore' bir cevap olarak da görebilirsin bunu. Daha özgür bir toplumda yaşasaydık, böyle bir şey yapmak aklıma bile gelmezdi belki.")

Artan tepkiler, medyanın kudurmuş bir köpek gibi tartışmaları körüklemesi filan derken YÖK'e de ulvi görevleri hatırlatılınca;  tez hocaları okuldan atıldı. Kemalistlerin genel düşünce yapısı yazımda da değindiğim gibi, bu topraklarda birilerinin kutsalına değenler atılmaya hak kazanmıştır zaten.

İlgili öğrenci hangi bölümde okumuş,  film neymiş hiç bilmiyorum ama benim konu ile ilgili iki yorumum şöyleydi mesela:
İşte her şey böyle 'masum' tepkilerle başlıyor.  Önce üniversitede tez konusu olarak farklı bir iş çıkaranlar taşa tutulsun,  hocaları okuldan atılsın,  dün Kemalizm'i eleştiren Atilla Yayla'yı atmıştık,  bugün Başbakan ve bazı bakanlara RTÜK eliyle yayın yasağı yetkisi verdik..  Sokaktaki el ele göz göze dolaşan çiftleri polise ihbar ettik,  içki konusundaki tavrımızı belli etmek için sürekli ÖTV'ler bindirdik,  Maliye Bakanımız bu duruma açıklama olarak  "Halk sağlığını düşündük"  dedi..  Karikatürleri yasaklattık,  basını susturmak için sürekli davalar açtık.  İnternette sansürü körükledik. Şimdi de Osmanlı üzerine bir deneme mi yapılıyormuş televizyonda? Muhteşem Yüzyıl adlı diziden bahsediyorum.  Çok yanlış şeyler bunlar azizim,  biz ahlak bekçisi olduğumuz kadar Osmanlı bekçileriyiz de aynı zamanda.  Gereği derhal yapıla!

Ne kadar gerizekalı yurdum insanı olduğunu bir kez daha ortaya koymuş bir olaydır ayrıca. Azıcık bir düşününce, şu akla geliyor oysa:  İçinde bulunduğumuz zaman ve internet ortamı pornoya erişim ve porno çekim bakımından çok sınırlı imkanlar mı sunuyor ki;  neden bir üniversitede  (hele ki son yılların parlayan bir üniversitesinde)  iki öğrenci diğerlerinden farklı olarak bu alanı seçiyor?  Bunun olası nedenleri ile ilgili öğrencilerin bölümleri de göz önüne alınarak söylenebilecek onlarca ihtimal varken;  "Zina yaptınız, tü Allah belanızı, atılın!" demek ağzından salyalar akıtmaktan başka bir şey değildir, ki asıl ahlaksızlık kanımca budur.  Gerçek ahlak sahibi insan tasvip etmediği şeyleri bu tonda eleştirmez çünkü.  Üstelik sizdeki ahlak ve namus damarı zayıfsa zaten bahane ararsınız yan çizmek için.  Yoksa 1 çift yolda öpüşmüş derhal Polisi arayalım,  bir gazeteci dikkat çekmek için konuyu şişirdikçe şişiriyor bari biz de lafı koyalım diyenler;  gerçekten de hakiki SIVAZSPOR'lular olabilir ancak. İşte bu tam da "taşra ahlakı"na tekabül ediyor ki olaya böyle bakınca neden ensesti tecavüzü sıradan gördükleri de,  ikiyüzlü gösterişçi ahlak yapıları da bir kez daha gözler önüne seriliyor.  Sanki üniversitelerdeki her çirkinlik sizi pek bir ilgilendiriyor  pek ilgilisiniz de  nedense patlamak ve boşalmak için  -gene-  cinselliği seçmiş gibisiniz?

Güzel Sanatlar hocası olan bir akademisyen (Prof. Oğuz Adanır) ise şöyle demiş,  öğrencinin dergi söyleşisinde dile getirdikleri üzerine:

"Akademik özgürlüğün sınırlarını sorgulamak istiyormuş. Bir öğrenciye düşmez bu özgürlüğü sorgulamak. O, akademisyenlerin işidir.  Akademisyen olduğu zaman,  isterse o da sorgular."

Türk Akademisinin rezil durumunun en güzel örneklerinden biri  ve  şipşak resmidir.  İşte akademisyenlerin  "isminin önündeki çıkıntıya teslim oluş" tiksinç ruh halleri!

Kişisel Görüşüm:  Türk insanı ile ilgili en midemi bulandıran şey,  üstüne vazife olmayan ve dahi bilgi sahibi olmadığı konularda ahkam kesmesidir. Görüşünü belirtmek ile yargıçlık taslamak arasındaki çizgiyi haddinden fazla aşmasıdır.  Ufak bilgi kırıntıları ile  "üstad-ı azam"  pozları kesebilmesidir.
Var olan tabandaki bu özellik,  yazılı basın ve internet haberciliğinde öyle pespaye unsurlarla birleşiyor ki...

Neyse uzatmayayım.  Türkiye'de hiç bir şey olması gerektiği gibi değil. Genelleştirirsek:  Gazeteci sandığın gazeteci değil,  rektör sandığın rektör değil,  öğretmen sandığın  "öğrenmeyen ve öğretemeyen"  biri aslında  (ki "öğretmek değil,  en fazla ezberletmek"tir yaptığı.)  Üniversitelerin ne olduğu ortada.  Dün sırf görüşleri yüzünden  Atilla Yayla'yı  atan bakış açısı,  (Atilla hocayı sevdiğimden veya matah bir akademisyen olarak gördüğümden değil; fikir ve akademik özgürlükler açısından onun örneğine işaret ediyorum)  bugün porno tezi değerlendiren akademisyeni atıyor.  Ve Kemalistler ahlakçılıkta diretiyor. Rüzgarların ne yönden eseceğini kestirmek zor, yarın da Kemalistler atılabilir?  Bir sorduk mu acaba yurt dışındaki sinema ile ilgili bölümlerde durum nedir?  Üniversite ve akademi kavramı kimsenin tekelinde değil.

Bu olay vesilesi ile bir de  "ahlak bekçisi pop gazeteciler"  ile yollarımız kesişmiş oldu.  Gazeteciler popülerliklerini artırmak için, yangından mal kaçırır gibi bu konuları gündeme getirir ve bunun üzerinden tıklanma sayılarını artırma hesapları yaparsa;  evet işimiz var demektir.  Neyse ki bu olay bize kadın-erkek ne çok porno açı insanımızın olduğunu bir kez daha gösterdi. "Porno"  deyince olumlu-olumsuz ağzından salyalar saçanlara  porno teklifi yapılsa yeridir.


(tıklayınız:  ŞUBAT 2011  tag'ini içeren tüm bloglarım)
* .

Baykal,  Doğan,  TBMM,  Radikal