21 Temmuz 2014 Pazartesi

  Yıldız Tilbe'nin isyanı,   Irkçılık  ve
Yahudi düşmanlığı
 üzerine


Yıldız Tilbe  benim için bir turnusol kağıdı gibi oldu hep,
"Saygınlar ne kadar saygın?"  sorusunda.

Bu blogda  İsa ve Şekilci Din Adamları  başlıklı yazımda kendisi ile ilgili bir anıma gönderme yapmıştım daha önce.  Olay şuydu özetle: Ek$i Sözlük  adlı internet sitesinde İsa üzerine güzellemeler yapan, insan sevgisi ile dolup taşan  (ksanthos  lakaplı)  politik doğrucu bir Katolik yazarın  Yıldız Tilbe'yi aşağılayan cümlelerini gördüğümde hiç yakıştıramamıştım doğrusu bu sevgi kelebeğine...  Kendisine mesaj atarak biraz gıcıklamaya niyetlenmiştim.  Kudsiyetinden yanına yanaşılamayan dindar hazretleri,  "can ile canan"  ibaresini kendi iç dünyasında farklı yorumlayınca   ortaya sapıkça özel mesajlar gönderen bir derviş çıkmasın mı?
Her neyse,  konumuz bu değil şimdi.

Yıldız Tilbe benim için sıradan biri olmadığından,  şöhretli ve magazin ortamındaki başka biri dese muhtemelen umursamayacağım yukarıdaki sözleri geçiştiremedim.

Tahmin edileceği üzre; bu nefret dolu acı cümleleri alkışlayıp övenler, şakşaklayanlar bol oldu.   Twitter'ın  (her nasılsa?)
her yazdığı olay olan fenomen ismi,  Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı  Melih Gökçek  hemen tebrik etmiş mesela...  (Kendisini
"İyi bir şovmenim"  diye tanımlayan bir adam bu.)

Yoğun tebrik ve alkışlar arasında tepki gösterenler de oldu tabi. İnternet ortamında kınama kampanyası başlatanlar oldu. Tam bir tanesine katılmak üzereyken,  metni incelemek üzere göz attığımda  "Tencere dibin kara, seninki benden kara"  deyişimizi hatırlatan bir manzara ile karşılaştım.

"Sözde sanatçı olduğu iddia edilen
Yıldız Tilbe gibi insanlar"...

Evvela bir soru:  Sanatsal alandaki yetenek ve şöhreti çok yüksek olan bir kişi   ırkçı söylemlerde bulunduğunda, bunu sanatçı kişiliği hatırına gözmezden mi geleceğiz ki "sözde sanatçı" ibaresine ihtiyaç duyuluyor?   Ayrıca bende hafiften alerji yaratmaya başladı bu  "sözde"  ibaresi,  onu da belirteyim.

Sonra  "arabesk  ve  türkü söylüyor!"muş.
Tepkin neye güzel kardeşim?  Yıldız Tilbe'nin arabesk damarına mı, genel olarak müziğine mi,  üslubuna mı,  yoksa bu tvitlerine mi?
Tipine ve mimiklerine de bir gıcığın var mı mesela?
Eğer tepkin birkaçı veya hepsine ise, senin ya da benim şahsi müzik zevkim kimseyi enterese etmez. Bunun için mi imza kampanyası başlattın şimdi?
Ben mesela pop müzik dahi dinlemeyen biri olarak bana ne  (ki blogumun sol üst kısmında klasik müzikle alakalı bir not vardır ve Sergei Rachmaninoff ilk yayın başlıklarımdan biridir)  ama tüm bunların bu konu ile hiçbir alakası yok.
Sözün özü:  Kimsenin gerçek sanatçı mı  sahte mi "sözde sanatçı" mı olduğu  imza kampanyası ile ortaya konulamayacağına göre?   :D

Ayrıca bir şekilde kendi yaptığı işiyle (şarkıcılığı, unutulmayan şarkıları, şarkı sözü yazarlığı;  yani mesleği ve özgün tavırları ile)  toplumun gündemine gelmiş bir kadını, bu cümleleri nedeniyle eleştirirken kişiliksizleştirmeyi  ve  aşağılamayı kabul edemem.


(#Sezgi-->)
................ Düşkün bir kişi olarak, çaresiz gördüğü insanlara yapılan zulme isyan ediyor Yıldız Tilbe bu tvitlerinde. Zayıf, çaresiz, aklını kaybetmişçesine buhranlar yaşayan insanların isyanını paylaşıyor.

................. "Yıldız Tilbe'nin bu açıklamalarının  hissi, tepkisel ve derinlemesine düşünülmeden yapıldığı  sağduyu sahibi herkesce ilk andan itibaren anlaşılacak cinsten"  demiş bir yorumcu.  "Tepki veren Yahudiler,  Tilbe'nin ırkçı açıklamalarına  ve  ırkçılığa karşı oldukları için mi   yoksa kendi geçmişlerine yapılan haksızlığa mı haykırıyorlar?   Irkçılığa karşı bir tavır sergilenecekse,  Filistindeki soykırımın da eleştirilmesi gerekmez mi?"   diye sormuş.

"Yıldız Tilbe'nin sözlerinin elle tutulur bir yanı yoktur.  Tasvip edilmesi de mümkün değildir. Ama sözlerinin insani bir yanı vardır. Yani bir anlık öfkeyle  düşmanımın düşmanı dostumdur  diye düşünerek,  gündem olan zulmü görerek söylenmiştir.  (...) Paramparça çocukların görüntülerinin ardından her vicdan sahibi İsrail'e karşı içinde öfke besleyebilir. Nasıl ki her vicdan sahibinin Hitler'e karşı öfke duyduğu gibi.  Sırplara vaktiyle öfke duyduğu gibi."



Yıldız Tilbe'yi hikmetli ve saygın sözlerle hijyenik ortamlarda kınayabilir, hatta sıfırlayabilirsiniz. Peki bu halkın zihnindeki Yahudi imajını yıkabildiniz mi?

Yürütülen propagandanın da etkisiyle, "Yahudi karşıtlığı" denince sanki sadece İslamcılar kast edilse de;  Tilbe'nin bu sözlerini,  kim bilir kaç kez Kemalistlerden de duymuşuzdur. Hem İslamcı cenah hem de kendini "laik" diye tanımlayan insanlarımız için genel bir temennidir.  Bu bir ırkçılık meselesidir.

İnsanları yakarak öldürme hakkını doğal karşıladıklarından mıdır bilinmez,  Madımak olayı yaşanırken  --ben hayattaydım ve canlı canlı  Sivas katliamı  televizyonda yayınlanırken--   "Hak ettiler"  demişti çok yakınım olan biri, bir Kemalist. Benim ruhumdaki iplerin koptuğu bir andı.


Yıldız Tilbe'nin ifadelerindeki  "Yahudilerin Tanrı düşmanlığı"  kısmı ise benim yazarlık sınırlarımı aşıyor.  Acaba gerçekten  şaşı mı görmüş?



EKLER:
  • (Engin Ardıç'ın  13 Temmuz 2014 tarihli yazısından)
    Gecekonduda büyümüş bir Kürt ve Zaza olduğu bilinir. Acaba birisi çıkıp da "Allah o Mustafa Muğlalı'dan razı olsun, bunlara az bile yapmış" deseydi hoşuna gider miydi?

  • Konu ile ilgili olarak Agos'ta Rita Ender "Acıya ve korkuya vurmak"  dedi.
    (Bu da kendisinin yazısında gönderme yaptığı, Karin Karakaşlı'nın  1 Mart 2014 tarihli yazısı:   Yıldız Tilbe ayarı)

    "Müzik endüstrisinin içinde bir kadına dayatılan ne varsa, hepsini dinamitledi."   (+1)

    "Yaftaların, prangaların, yalan dolanların bir saniye bile yanında duramadığı Yıldız Tilbe, olanca sahiciliği ve dobralığı ile..."

    "Damarına basıldı mı bu kültürlü, entelektüel olma riyasını şamar gibi çarpar herkesin yüzüne."   (+1)


Ve Son Söz:  Yıldız Tilbe'nin, ırkçı İsmail Türüt'e bir şarkıcı olarak türküler (önce Kürtçe, ardından sırasıyla bir Ermeni ve Alevi türküsü) ile verdiği, içimi rahatlatan bir ayarın videosunu paylaşıyorum.


Hrant Dink'in öldürüldüğü, Kemal Kerinçsiz'lerin her akşam ekranlarda tükürüklerini saçtığı ve parmak salladığı yıllarda, bir tane "demokrasi sevdalısı" da çıkıp "Topla o salyaları!" diyememişti bunlara.

(Ortadoğu ile ilişkili rüzgarlar arasında ırkçılık kendini yeniden var ediyor. İnternette bu konu ile ilgili denk geldiğim yorumlara devam edeceğim.)


Yıldız Tilbe'den birkaç  alıntı  ile yazımı sonlandırıyorum:
“Hitler'i karıştırdığım için pişmanım çünkü o da günümüzde zulüm yapan Yahudilerle aynı, hiçbir farkları yok.”
"Onların yaptıkları katliamlar hümanistçe,
benim nefret söylemlerim anti hümanist   brravvo.
"



-EDIT-   bkz: İsrail-Filistin Çekişmesi (bir Zıtlıklar Zenginliği olarak ISRAEL)
................ bkz: İsrail-3  (Makaleler, Yorumlar ve Seçkiler)

ve tabi bakınız:   "Yıldız Tilbe'yi linç edelim!"   (Y.Tilbe'nin tvitleri nedeniyle iptal edilen Turkcell reklam kampanyası hakkında)



15 Temmuz 2014 Salı

  Direksiyon Sınavı

Bu pazarki ehliyet direksiyon sınavım tam bir sukut-u hayal idi. Konuya hemen gireyim (çok lazımmış gibi) zira yazmazsam, biraz daha deliricem.

Bendenizin ilk hakta kalma nedeni: Aracı park ederken stop etmek.  "Kontrollü ve rahat yarım saatlik bir sürüş yaptığım" söylendikten sonra, boş alanda olması gerektiği gibi park ederken aracı stop ettirdim diye başarısız sayıldım. Ben de 13 Temmuz'dan beri bir şekilde trafikte stop etmesine denk geldiğim herkese takılıyorum, sen sınava girsen kesin kalırdın diye... Kurs hocamın dediği ise benden kaynaklı değilmiş, "Bu işlerde büyük bir rant var" dedi. Gene anlamadım. Zaten Milli Eğitim'e dair pek çok şeye anlam verebilmiş değilim.

Anladığım tek şey, yeni sistemde pek kimseyi ilk seferde geçirmek istemedikleri. Böylece tekrar özel ders al, tekrar sınav ücreti öde, denetmenlere de iş çıkar hem... Aracı yarım saat boyunca o kadar güzel ve rahat kullandım ki, son anda park ederken stop ettim diye iş bitti. İnsanların haram para kazanmak için abartılı şaklabanlık yaptığı bir yer olduk bence.


İkinci hakkımda:  Yola çıktıktan kısa süre sonra sınav caddesinde bir kaza nedeniyle yol tıkandı. Açıldığında da "Sürenizi doldurdunuz" diye başarısız sayıldım. Yani 10 dakika (yoldaki her araç gibi) olduğum yerde dururken, hız limitlerini aşarak dahi 20-25 dakikada şehrin en işlek güzergahlarından birinde, üç trafik lambasını da hesaba katarak, belirlenen uzun yolu iki kez turlamak zaten mümkün değildi. O gün bir sürü insan bu süre aşımı sebebiyle başarısız sayıldı ki park alanı girişindeki yoğun hafta sonu trafiği ile tıkanma gibi saçma sapan durumlar da oldu... Milli Eğitim Müdürlüğü'ne itiraz dilekçesi vermek istediğimdeyse "Ehliyet Direksiyon Sınavı ile ilgili itiraz kabul edilmediği" cevabını aldım. Herhalde ülkenin en dokunulmazı bu konudur,  bir temyizi bile yok!

Mide sorunlarımla sınav sonrası kızgınlığım birleşince, toplamda tam üç gündür damla uyumuş değilim. Olayı ve tepkimi Facebook duvarımdan paylaştığımda bir arkadaşım şöyle dedi:

Niye kotu tarafindan bakiyorsun ki! Her onune gelen ehliyet aldi diye degilmi bunca kaza bunca aci. Iyi tarafindan bak olaya.
..........Valla ben hayatta bu kadar iyimser olamadım maalesef  :(

Evet Türkiye'de önüne gelene ehliyet verme saçmaığına bir son verilmesi gerekiyordu ve bu yeni sistem daha yapıcı oldu. Beri yandan art niyet ve para hırsına da kılıf bulundu. Sınav sırasında iki kez, kendi şeridimde ve normal hızda giderken üstüme kıran "EHLİYETLİ hıyarlar"a rağmen sakinliğimi bozmadım ve düzgünce sıyrıldım. Ama parkta stop edince kalıyorsun? Koskoca şoförlüğü alıp bir stop etmeye indirgemekle mi kazalar bitecek??  Ya da kaza sebebiyle yok kapandıysa ben ne yapabilirim, aracı helikopter gibi havalandırarak uçmam mı bekleniyordu,  nedir yani?

.......... Kardeşim de beni sınav öncesi rahatlatmaya çalışıyor,
"Saçmalama, stop edeni hemen bırakırlar mı! Ben bile 15 senedir kullanmama rağmen gelirken stop ettirdim gördün işte, panik yapma!" diyordu.

.......... Bırakma şekilleri ise kırıcı idi.  İlk hakkımda, yarım saatlik övgü dolu sürüş ertesinde arabayı stop ettirir ettirmez, yanımdaki denetmen hemen dedi ki arkadaki kurs hocasına dönüp:

_"Hocam sizi alabilir miyiz direksiyona?"

Bu nasıl bir tutumdur? Kimi kandırıyoruz ki, bu sınavda ehliyet hakkı kazananların hepsi direksiyonun kompedanı mı oldu yani? Hem daha ne kadar araç kullanma deneyimimiz oldu ki  yıllardır kullananların dahi yapabildikleri hataları aşmamız bekleniyor?
Ayrıca bir tanesi tam park etme sırasında olacak şekilde, tam iki kez yanımdaki denetmeni elini dışarı atarak sağ aynayı neredeyse tamamen kapattığı için uyarmak zorunda kaldığımı da eklemek isterim.  (#Art niyet?)
Keşke sürücü adaylarının da denetmenleri değerlendirme imkanı olsa!



Fakat benim için çanların asıl çaldığı an, Ek$i Sözlük'te Direksiyon Sınavı başlığında yazılanlara göz gezdirdiğimde yaşandı. Bir de sonuçları öğrenmek için kursa gittiğimde... Ters şeride girenler, fazla hız yapanlar, vites hep 1'de iken sürmeye çalışanlar, --şerit değiştirirken ve dönüşlerde sinyalleri unutanlar: bizzat ben şahidim-- şu bu... Maaşallah ehliyetlerini almışlar.

..........Bir kez daha bazı insanların şanslı bazılarının doğuştan yıldızının düşük olduğunu idrak etmiş oldum,  çok lazımmış gibi.


Hep  "geç ve güç".
Sanırım kendi milliyetimle kurabildiğim tek bağ da bu.


Son olarak:  Sakinlik ve soğukkanlılık, sınavda önemle baktıkları özellikler arasında. Okuyan ve henüz sınava girmemiş varsa aklında bulunsun,  bu önemli.




16 Ağustos 2014 Cumartesi günü:


Bugün direksiyon sınavım vardı, bu ikinci girişim.  Yanlışlıkla Pazar günü demişler bana,  15 dakika kala arayıp çağırdılar  "bugündü aslında hemen şimdi gelebilir misiniz?"  diye...  Paldır küldür taksiyle ucu ucuna yetiştim.

İkidir ehliyet sınavına giriyorum ve park etme aşamasında bırakılıyorum. Sorun:  Yavaş park yapmammış,  gerçekten yavaşım.  Fiziksel aktivitelerimde kendimi bildim bileli yavaşlık var bende.  Hayatımın geri kalanında olduğu gibi araç kullanırken de yansıtırım bunu.  Orta hızda ve rahat araç kullanırım ama bu park etmede  "2 DAKİKALIK SÜRENİZİ DOLDURDUNUZ"  deniyor dubalara girerken,  ben bırakılıyorum.

     (Bu arada sınavı geçenler arasında kim 2 dakikada park alanına girip çıkabilmiş,  o da ayrı muamma!  Öyle bir sıra var ki park kısmında zaten,  beklemekle toplam sürenin yarıya yakını gitti gidiyor.)   Delirmek üzereyim!  Özel ders de alıyorum ama illaki  ya park yerinde benden öncekinin çıkışını beklerken zaman kaybediyorum,  illa bi terslik gecikme oluyor..  Diğer herşey tammış, park olmuyormuş.  Ne stop ettim bu kez  ne dubalara çarpıyorum  ne arabayı yamuk bırakıyorum,  sadece iki dakikayı aşıyormuşum.  Yazılı sınavdan 94 aldım, direksiyona bir daha girsem gene kesin kalıcam parkta.

Son iki yıldır ehliyet alan arkadaş ve tanıdıklarımdan kaza yapanlar oldu. Rampa kalkışında sorun yaşayanlara bile ehliyet verebiliyorlar ama park çok ÇOK ciddi bir durum,  orada sorun varsa ehliyet alamazsın yeni sistemde.
     Boş alanda park ederken stop edersen kalırsın,  iki dakikada dubaların arasına girip çıkamazsan kalırsın... Çarpmak ve kırmızı ışıkta geçmek gibi iki salaklığı yapmadıktan sonra,  yeni sistemde B sınıfı otomobil ehliyeti almada belki de en önemli nokta  "PARK AŞAMASI".

Ben bu mantığı çözemedim.  Eğer ülkemizde kaza istatistiklerinde azalma varsa,  bunun nedeni şehir içi ve dışı yolların genişletilmesidir,  peş peşe pek çok noktaya konan kamera ve radarlardır,  plakalara yazılan cezalar sebebiyle sürücülerin dikkatli ve kontrollü olmalarıdır.  Yeni sistem medyada abartıldığı kadar faydalı olmayacak,  zira uygulamada sakat bir mantık üzerinde gidilmekte.  Acaba sadece bizim bölgede mi böyle yoksa tüm TR'de mi?  Ben anlayamadım.  Bu sistem mi trafik güvenliğini sağlayacak?

Acayip ağır konuşup küfür de ettim bu sefer,  artık sinirlerim nasıl tükenmişse... Bir dahaki hakkımda da kalıcam malum,  gökten yeni bir BEN  inecek hali yok.
Bunu bir yere şikayet etmek istiyorum.  Milli Eğitim,  uygulama sınavı ile ilgili itiraz dilekçesi kabul etmiyormuş, bana söylenen bu.  İtiraz edemediğin kadar tartışılmaz bir uygulamada ne terslikler yaşanabilirse payıma düşüyor. Kimse okumayacak veya kaale almayacak muhtemelen ama ben artık bu saçmalığı taşıyamıyorum.  Kaç kişi iki dakikada park edip alandan çıkabilmiş ki?  Nerede yazıyor bu kural?  Kimsede sürülmeyen gerekçeler bende sürülüyor.

Derdim büyük, bugün sinirden saçımın telinden üzerimdeki kıyafete kadar sucuk gibi oldum  ve yolun ortasında deli gibi küfür ettim!  Kendimi tanıyamıyorum artık ne kadar sinirler bileylenmişse...  Az kaldı Nietzsche gibi  "Tanrı öldü!!"  diyecektim.  Yeni ehliyet sınavının mantığını anlayamıyorum,  ben de ehliyet almakta gecikince,  artık ölene kadar muhtemelen elim direksiyona değmez.  Zaten bu kadar özgüven sarsılması bu kadar saçmalık ve bu kadar lanetten de hayır çıkmaz.  Belki bunda da bir hayır vardır ama ben artık bir insanı boğmadan nasıl rahatlarım onu bilemiyorum.