31 Mayıs 2016 Salı

  İsmin önüne  TC  yazma saçmalığı

Yazmayayım diyordum ama... Bir sürü kişi de bana çok kızacaktır, (ki insanları kırmak ruh halime zarar veren bir durum olduğundan taşıyabildiğimce içime atarım)   ama artık tutamadım bunu.
Yanlış gördüğüme de elimden geldiğince  "yanlış"  derim.

Uzun zamandır hangi saikle yapıldığını anlayamadığım,  uzaktan sessiz gözlemlerimde bunu yapanların ne gibi bir ortaklıkla olduklarını kavrayamadığım bir davranış biçimi var:
İsminin önüne TC yazma paradoksu/sorunsalı/trendi.  (?)
Sosyal medyada, özellikle de Facebook'ta rastlanan bir davranış biçimi.  Bir süre moda olarak kalır,  zamanla açığını anlarlar ve normale döner diye düşünmüştüm ama...  Türkiye'de hiçbir saçmalıktan öyle kolay kolay vazgeçilmiyor.  Bıktırma faslı,  ruh kurutmadaki mahirliğimizi kanıtlamadan sonlanmıyor.  (Maalesef bunu her defasında ıskalıyorum,  bu da benim kaz kafalılığımdır.)
(www.canilecanan.com)

Duygusal olarak  iç dünyamda bölücü geliyor bana bu yaklaşım. Yani bu topraklarda yaşayıp da,  Facebook'ta isminin önüne  TC koymayanlar başka ülkenin vatandaşı mı oluyor,  ayrı yasalara mı tabi tutuluyor?  Sosyal medyada bir çeşit kast sistemi gibi bişey mi bu?  Onlar bu topraklara daha ait,  diğerleri ikinci sınıf vatandaş veya  makarnacı-bulgurcu mu?  Nedir?
Anlayamadığım bir dışlama (ve marjinalleşme) çabası gibi geliyor bana.

Merak edip yabancı ülkelerdeki bazı uç milliyetçi,  ırkçı insanların profillerini incelediğimde  (göçmenlerin ve Müslümanların sınırdışı edilmesi için kampanya düzenleyenlerde dahi),  ülkesinin plakası yahut kısaltmasını göremedim hiçbirinin isminin önünde.  Belki benim incelediğim örneklerde yoktu,  aksini bilen varsa buyursun söylesin. Milliyetçiliği icat eden Batı'dan daha ileri gitmişiz, ırkçılıkta seviyesine erişemeyeceğimiz toplumlarda görülmeyen yeni icatlar çıkartıyoruz.
Ne için,  ne amaçla?

Gözlemlerime göre:  Bu tavrı sergileyen kişilerden bazısı profil fotosuna Türk bayrağını koyduğu gibi  bazısı koymayabiliyor. Aralarında genellikle laikliğe önem veren Atatürkçü kişiler var görebildiğim kadarıyla.  Ancak karşılıklı bir sohbete geçtiğinizde  (mesela Kıbrıs,  mesela Güneydoğu'daki terör gibi konularda)  özetle  "ver kurtul!"  zihniyetindeki arkadaşlarımdan da isminin önüne TC yazan var ki  bu da ayrı bir  "neyin kafasındasın sen bilader?!"  şaşkınlığıdır bende.
(Suyundan da,  şuyundan da...)
(www.canilecanan.com)


Bendeniz bu şaşkınlıkla Facebook duvarımdan konu hakkında eteğimdeki taşları sallapati ortaya dökünce,  tepkiler de geldi tabii.
Dikkate değer yorumları burada da paylaşmak isterim,  hem belki bu tutumdaki insanları anlamamamıza da yardımcı olur bu derleme.  Mesela kimi zaman blogumda kendisinden alıntılar yaptığım  Mehmet Tanju Akad  şöyle yazmış:

"TC ibaresini koyan dostlarımız bunu milliyetçi veya ırkçı oldukları için değil  cumhuriyetin tasfiyesinden endişe duyarak, buna karşı bir tutum göstermek için koydular. Tabii herkesin kendi gerekçesi olabilir ama ezici çoğunluğu bu şekildedir. Bunun hak olup olmamasına gelince, bir aralar Türk bayrağını bile kullandırtmayanlara karşı bu tepki son derece haklı ve yerindedir."

Keşke Cumhuriyet'e  (veya bir takım değerlere)  dair hassasiyetler hep imaj ve makyajla topluma iletilmeseydi tabii.  Üstelik kaç kişi cumhuriyet farkındalığı ile yapıyor bunu?  Türk-Kürt bölünmesine karşı çıkarmış gibi yaparken hizmet eder gibi gelir bana.   (#kibir)
Bir de hatırlar mısınız bilmem;  yıllarca etnikçi siyaset tarzını benimsemiş kişiler konuşmalarında,  tartışma programlarında kendilerine mikrofon uzatıldığında  "TC devleti"  der dururlardı da  "Türkiye"  dememek için kırk dereden su getirirlerdi.
Hey gidi günler!  Şimdi Cumhuriyetçiler de TC'ci oldu  :)

Ben anlamaz:  Bir insan neden kendi özel isminin önüne böyle ön-takılar ekler?  Her yerde adını yazarken durmadan  "Prof.", "Dr." gibi ön ekleri kullananlara bile gıcık kapan biriyim ben.  Çıkıntıları ile saygınlık kazanmaya çalışan birisine saygım baştan düşüyor iken  bunun bir de  (bizde neredeyse herkesin kendini çok ünlü ve mühim bir insan zannettiği)  Facebook gibi bir ortamda yapılmasına tepkim zaten baştan belli.
Özellikle hemcinslerimin bunu yapması beni daha da şaşırtıyor.
TC Yasemin bilmem ne...  "Kamu malı mısın yani?"
(Yıllarca gittiği Anadolu Lisesi yolunda   -bizim zamanımızda 7 yıl sürerdi bu yabancı dil eğitimi verilen okullar-   "TC Devlet Malzeme Ofisi"  binası olan birinin yazısını okudunuz.)

(www.canilecanan.com)


EKLER:

* Biraz da bayrak tapıcılığına değinmek istiyorum.  Bayrak taşımak veya üzerine bayrak amblemi olan kıyafetler giymek ile,  isminin önüne  "-ön takı" almak aynı gelmiyor bana.  Bu yazım sadece isminin önüne TC ekleyenler üzerine iken bayrak hassasiyetini de işin içine ekleyerek yorumlayanlar oldu.  Öyleyse bu konudaki görüşüme de kısaca değineyim:

Özellikle  ABD'de  "9/11"  olarak da anılan  11 Eylül  (2001)  İkiz Kuleler saldırılarından sonra  ve  gelişen ekonomik sorunlarla  bayrak tapıcılığı güçlendi.  Hoşuma giden birşey değildir.

Bununla birlikte Amerika'yı ve Amerikalıları benden çok daha iyi gözlemleyen bir arkadaşımın yorumu ile,  onlarda bu bayrak severlik artışa geçmiş olsa da,
         "Bayrağı bayrak yapan üzerindeki al kandır
         Toprak,  eğer uğrunda ölen varsa vatandır"
gibi ifadeler karşısında mavi ekran verirler.
(Bu arada dünyanın en büyük ordusuna sahip ve  en militarist-ordusever toplumundan bahsettiğimizi de not düşelim.)


** Biraz da sözlüklerden alıntılar yapayım. Sırasıyla önce Uludağ Sözlük'ten ve ardından Ekşi Sözlük'ten konu hakkında:


zannediyorum çanakkalede patlamış mevzuudur.  kamu kuruluşlarının tabelalarından tc ibaresinin kaldırılmış olmasından mütevellit başlamış olsa gerek. belli başlı 1-2 feysbık sayfasının aklından çıkma bi fikir. kuyuya atılan bi taş,  çıkarmaya çalışan tonla sığır falan.
(maxime richard lll,  Uludağ Sözlük)

arabasının arkasına  k.atatürk  yazan insanların sosyal paylaşım sitelerinde vücud bulmuş halleri.    (mantardan zehirlenen mario)

pkk lı orospu çocuklarının zoruna giden hareket.   (banabakinlan)
(Tipik buralı yorumu :)   Türklük bunlara kaldı) (www.canilecanan.com)


sözcü gazetesi okuyup,  ulusal kanal izleyen tipler.   (aziz vefa, Ekşi Sözlük)

bu şekilde hükümeti dize getireceğini sanan tiplerdir. oturduğu yerden vatan kurtaran, siyaset yapan tiplerin son versiyonu.    (onemiyok)

türkiye cumhuriyeti devleti'nde elin bölücü ve ayrılıkçısı her türlü sanal ve gerçek hareketin sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. versiyonlarını yaparken bir sikim olmuyor,  bunlar hep demokratik, hep müthiş eylemler oluyor da iki vatansever türk evladı çıkıp "t.c."yi bir eylem, bir tepki aracı olarak kullanınca mı komik, şaka, bereli bordolu klavyeli oluyor?   (citosumdan taso cikmadi)

kendini tüzel kişi sanan tiptir.  kimse demiyor mu onlara olm sen gerçeksin diye.     (kaptankosku)

ülke elden gidiyor söylemiyle konulan o tc'yi kaldırdıklarında acaba onlar da mı elden gidecek  diye düşündüğüm garip bir facebook hareketi. (geldedimdegelmedin)
(bkz: vatan kurtuluyor dediler geldik)    (lady montana)


hakikaten anlayamadığımdır.  geçenlerde odtü olaylarını protesto eden bir grup üniversitelinin gangnam style eşliğinde havaya bilmem kaç bin dilek balonu bırakması kadar acaip.  türküm diye  isminin başına tc koymak ne demek? kendini tanıtırken merhaba ben türk ahmet mehmet mi diyorsun? kaldı ki sen kendi isminin başına türk olduğunu vurgulamak için bunu yazıyorsan, diğer halklardan insanlar da bunu yaparsa vay efendim ırkçılık yapıyorlar demeyeceksin,  önce bir kendine bakacaksın.    (histidine)

bu tiplerle dalga geçen götoşlar şimdi profillerine r4bia selamı koyarak mısır'ı kurtarmaya çalışıyor.  hadi bunlar tabelalardaki tc leri geri getirtti,  peki siz?   (fenasi kertmen -  18.09.2013, Ek$i)

hala kaldırmamış olmaları takdire şayandır. ben gerçekten istikrarlarına saygı duyuyorum.  denge bileziği takanlar bile çıkardı,  bu adamlar adından tc'yi çıkarmadı.   (siradisi00)


EDIT:    Facebook'ta  Ahmet Yıldız  şöyle  yazmış:
"Bütün Fetocular (sosyal medya hesaplarına) TC koydu Atatürk resmi koydu."
Saf insanları kandırma ve manipule etme yöntemlerini iyi biliyorlar gerçekten.

13 Mayıs 2016 Cuma

   Davutoğlu'nun  ipleri  kesildi

Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu (RTE emriyle) görevden alındı.   REİS  (büyük harflerle yazmazsak şahsına saygısızlık yapmış oluruz!)  ile aralarında görüş ayrılıkları (??), onulmaz farklılıklar varmış.   Egolar,  "Davutoğlu'nu gazetelerin 1. sayfasında görmek istemiyorum!"a kadar dayanmış meğerse...  Zaten bir süredir Twitter'da  "Hocacı" ve "Reisçi" gazeteci-troller arası gerginliğe şahit oluyorduk.
Dillerinden  "millet, halk, millet iradesi, demokrasi"  gibi lafları düşürmeden kesintisiz halk yalakalığı yapanların şaşılmadık maskeleri kayar gibi oldu, yalakalıkla yalaya yalaya yerine monte ettiler tekrar maskeleri.   Böylece Davutoğlu da "Tek Adam" tarafından ipi çekilen bir diğer AK Partili olarak yerini almış oldu.
Bu hayalci,  "komşularla sıfır sorun"  diye başlayıp bozuşmadığımız kimseyi bırakmayan,  "Esed kesin gidici" derken kendisi gidiveren adam çevresinde bir derleme yazısı bu.


% 49.5 oy ve 317 milletvekili ile iktidardan düşen ilk başbakanımız oldu.
"Stratejik derinlik... Komşularla sıfır sorun... Ahde vefa... Değerli yalnızlık..."
Birkaç sene önce kendisi ile ilgili bir blog açmıştım zaten (bakınız), ayrıca Dış İşleri etiketli pek çok yazımda kendisinin dış politika anlayışının izleri var. Özetle: Hayalperest biri, "entelektüel görünümlü yüksek hamaset anlatısı sahibi".  İslamcı.

Yazının sonunda  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ayrıştıkları söylenen bazı konuları listeleyeceğim, artık ne gereği varsa.
Yalnız önce şunu not düşeyim, bu önemli:   DÜŞÜK PROFİL
      AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal,  Tayyip Erdoğan ile Saray'daki görüşmesinin ardından,  "yeni Türkiye"nin aranan yeni başbakanı için şu açıklamayı yaptı:
Bundan sonra gelecek olanın profili daha düşük olacak.
Levent Gültekin adlı bir gazeteci (Twitter hesabında) şöyle yazdı:  "Başbakanlık yapacak karaktersiz, kişiliksiz biri aranıyor diyorlar
20 kişi ben varım diye sıraya giriyor."
Doğru söze ne denir?
"Nasıl gelirsen öyle gidersin.  Ben önce köle olmayı kabul ediyorum, sonra haysiyetli bir insan gibi davranmaya çalışıyorum. Bunu kimse yemez."   Bu da Gültekin'in, gazeteci Ruşen Çakır ile gündemi yorumladıkları bir yayındaki yorumu idi  (videosu).



Biraz da olayın kurgusundan bahsedelim.
REİS'in sadrazam harcama kararı,  Pelikan Dosyası adlı bir Wordpress blogu üzerinden  (elbette şaşırtıcı olmayacak şekilde)  avam ve pespaye bir dille kamuoyuna duyuruldu.  Zaten Türkiye'deki asıl sorun, tamamen pespayeliğe,  "çomarlığa",  cahil cesareti ve kibrine teslim olunmuş olması.   Şu anda iktidarda siyasal İslamcılar olduğu için
eleştiri okları elbette onlara dönüyor;  oysa toplum olarak el birliği ile vasatlığı ödüllendirmekteyiz.  Bu gayretkeşlik ilkin popüler kültür hayatımızda başladı, diyerek konumuza geri dönelim.

"SELAM OLSUN!"  diye başlıyordu Pelikan Dosyası.   Ve olanca pespayeliği, avamlığı ile  kibirli ve cahil bir üslupla devam ediyordu.
Bu doza ne Yılmaz Özdil'de ne başkasında tahammül edemediğimden, sonuna dek okumam mümkün olmadı.  Anlatım bozuklukları ile dolu yazının bir bölümünden kısa bir alıntı yapmakla yetineyim:
“Temayül yoklamalarında   1. Gül,  2. Yıldırım,  3. Davutoğlu çıktı.
...
REİS yine de hocayı başkan yaptı.
Neden mi?
a) REİS  hocanın,  Suriye ve Filistin politikalarından hareketle,  kendini devirmek isteyen Batı'yla uzlaşmayacak bir politikacı çıkacağını umuyordu.
"Bu hoca, Batı'yla da, onun ülkemizdeki truva atları olan paralellerle ve Doğan medyasıyla uzlaşmaz" diye düşünüyordu.
b) Başkanlık sistemine geçerken argüman üretir, akademik karizmasını, taze politikacı kimliğini bu yolda işlevsel hale getirir diye düşünüyordu.
Kendisinden bu iki konuda söz aldı.”

Ne ulu bir REİS'miş bu?  ("Ulu Manitu")  Başkanlık da başkanlık!
Özetle:  Herşey güzel başlamıştı ancak “Şeffaflık Yasası” ve 17-25 Aralık üzerinden dört bakanı Yüce Divan'a gönderme oylaması ile ipler gerildi deniyor.   Adı "AK Parti",  yolsuzluklara karşı çıkacağız diye duyurarak yola çıkmışlardı, ama köprülerin altından çok sular aktı iktidarda, şimdi "şeffaflık" sadece adı ile bile batıyor.

"AKP'nin ne kadar mide bulandirici ve menfaat partisine donustugunu bu yazıyla itiraf etmisler"  demiş biri sosyal medyada.
"Davutoğlu'nu sadece harcamakla kalmayacak,  tüm pis işlerin ihalesini de ona bırakacak"  şeklinde yorumlar az değil.   Şimdi de bütün pis işleri hocaya yıkarak yeni bir aklama operasyonu mu?
Kimileri ise bu olayı  "AKP'deki kriz ve Saray'ın darbesi"  gibi ifadelerle yorumladı.  Bunlar ya saf salak ya da işi çarpıtma niyetindeler. Oysa  "Erdoğan'ın verdiğini yine Erdoğan alır."

Bu ülkede şov dünyasında (eğlence hayatında) bile  çelik gibi bir
TEK ADAMLIK  vardır.  Yalakalık, sansür ve baskı iliklere işlemiştir.
Görüyoruz ki, tek adamları eleştirenlerin sevdası da meğerse kendi "tek adam olmak" imiş.
"Adam daha başkan olmadan bir gecede hükümet deviriyor.
Başkan olunca olacakları düşünmek bile istemiyorum."  diye yazmış bir hanım Facebook iletisinde.



Atatürk'ün kara tahtaya tebeşirle adını yazıp imza attığı fotosu bazılarında ukde olmuş galiba. Türkçe yeni alfabeyi tanıtma çabası bile ukde olabiliyor. Gerçekten Erdoğan'ın bulunduğu konum kolay değil, hangi insan evladı çevresindeki bu kadar yalaka ordusuna rağmen böyle kritik zamanlarda duru görüşünü koruyabilir?



-Sosyal medyadan çeşitli alıntılar-
Recep Tayyip Erdoğan yine aldanmış.  Bu sefer de Ahmet Davutoğlu aldatmış. Bu sistemin varolması için kısaca "hainlere" ihtiyacınız var. Cemaatin tüm günahlarının siyasal sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan olduğu gibi  Davutoğlu'nun da tüm günahlarının siyasi sorumlusu odur.
(@ilkand)

Bu ülkenin anamuhalefeti ultra-Reisçiler. resmen başbakana, AKP'ye muhalefet yapıyorlar.  O pelikan yazısını onaylayarak paylaşan AKP teşkilatında görevli insanlar var. Bu çok ilginç.  Yani mimli Davutoğlu karşıtı olan AKP teşkilatında görevli insanlar var ve atılmıyorlar.
Bu benim açımdan Davutoğlu'nun partisine hakim olamadığının bir göstergesi.   (@DoktorYes)

"Herkes sadece Erdoğan'ın çıkarlarına hizmet ettiği sürece var ve istisnasız herkes harcanabilir. Davutoğlu örneğinde yeniden görmüş olduk."   (@SavashPorgham)

Ülke başbakanının apar topar görevden alınması ve bunun tek bir adamın keyfi olmasının normal görülüp "Bundan sonra ne olacak?" vs denmesi?   (@volkan_bey)


"Gün gelecek  Cumhurun başındaki kişi Fetullah Hocamla aramızı bu fitneciler açtı, kandırıldım diyecek."

Evet, bu da Facebook'ta gördüğüm bir yorumdu.




“6 ayda Esed devrilir” dedi.  Demekle de yetinmedi, bütün planlarını buna göre yaptı.
B planı yoktu. Çünkü çok emindi. Kendinden. Zekasından. Bilgisinden. Okumasından.
Esed kaldı. Hoca çuvalladı. Sonra bir sürü sıkıntı.
(Pelikan Dosyası'ndan)



Neo-Osmanlıcılık,  bitmek bilmez anlaşılmaz Osmanlı övgüleri,  yüksek hamasetler ile çıkılan yolda  Mavi Marmara ve Rus savaş uçağının düşürülmesi gibi  gelmiş geçmiş en aptalca dış politika hamlelerinin yapılması...
(Bu arada Mavi Marmara olayının baş aktörlerinden  İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım,  "Laiklik yeni anayasada olmamalıdır"  diyen Meclis Başkanı için:   "İsmail Kahraman tarihte hak ettiği müstesna yeri almıştır.  Gün ona sahip çıkma günüdür"  demiş.)


Öte yandan günlerdir tepesine bombalar yağan Kilis, sanki Suriye'nin bir vilayeti imiş gibi davranılıyor.  "Rojava değil Kilis düştü düşecek aq" demiş birisi. (@Kaya34e)
"Rus Uçağı düşürdük. Bu yüzden uçaklarımız havalanamıyor. Uçaklarımız havalanamadığı için de Kilis'e füze yağdıranlara misilleme yapamıyoruz"  demiş @ilkand.
Bu arada Kilis valisi   “Füzeler tabiki düşecek, havada mı kalacak? Yer çekimi var” demiş.  Aynı şahsın güvenlik önlemi ise şu:
"Abdestsiz dışarıya çıkmıyoruz."
      Vasatlık, pespayelik mi demiştik az yukarıda?
Velhasıl,  "Hava sahasını ihlal etti diye Rus uçağını vurduk.  IŞİD günlerdir Kilis'i vuruyor, devletten tıs yok. Trajikomik."


"İslamcılığın SSBC'nin çöküşü gibi sonu olmadı bir türlü. Mutlaka olmalı. Ve bu defter kapatılmalı"   yazmış bir başka derviş.
"Şu anki bu belirsiz, işlek alanlarında bomba patlayan güvensiz bir ülke olmamızda,  bugün Kilis bombalanıyor ise bunun baş sorumlularından biri de Davutoğlu ve deli saçması dış politikasıdır. Yani Davutoğlu ve benzerlerine yapılan bu uygulamalar utanç verici diye, bu durum adı geçen insanları  'sütten çıkmış ak kaşık'  yapmaz ve vebali üstlerinden kaldırmaz."

Not düşmek isterim ki  Suriye politikası ve terör başta olmak üzere, çeşitli sancılı konular açıldığında, bazı AKP karşıtlarının geçmişe öykündüklerini görmekteyiz.  İktidar partisinin gittikçe saklanamaz şekilde leş bir partiye dönüşmesi,  Kemalistleri parlatmıyor canlarım.
Anlamadıkları şey şu ki,  AKP öncesi şartlar zaten AKP'yi yaratan şartlar. İç ve dış süreçleri anlamadan, anlama gayreti göstermeden,  herşeyi "makarna, bulgur, kömür" ile açıklamaya berdevam.  Ha bir de bitmez "Yetmez Ama Evet"e sövme halleri...




Davutoğlu dış politikasının yaşadığı başarısızlığı, sadece Davutoğlu'na mal etmek kadar saçma bişey yok...
Davutoğlu dış işleri bakanıyken  başbakan olan RTE,
bu dış politika çizgisine 2013 sonuna kadar (kısmen kraldan çok kralcı şekilde) entelektüel destek veren Cemaat,
daha sınırlı dozda olmakla birlikte gene benzer bir destek vermiş olan bazı "liberal"ler,  daha iyi bir dış politika alternatifi ortaya koymaya çalışmak yerine türlü türlü goygoy/polemik yapan CHP/MHP gibi partiler,  çocukların kafasını stratejik fantezilerle doldurarak Neo-Osmanlıcılığa psikolojik zemin hazırlamış kemalist eğitim sistemi (kemalist Orta Asya fantezileriyle, Neo-Osmanlıcılık fantezisi arasında, temelde çok mantık farkı yok)...
Hepsi sonuna kadar sorumlu, dibine kadar sorumlu.
Davutoğlu dış politikasından (teorik yönü dahil olmak üzere) hiçbir zaman zerre haz etmemiş ama  (bazı twitler ve facebook yorumları haricinde)
bu konularda yazmak yerine İtalyan ve İspanyol komedi dizilerinden, İskandinav kızlarından, Malta sahillerinden, hangi somondan daha iyi sushi olduğundan ve bir ton lüzümsuz konudan bahsetmeyi seçmiş benim gibi sosyal medya insanları da sorumlu...   (1)

"Reisçi" olarak tanımlanan yazarlarla, "Hocacı" olarak tanımlanan yazarlar arasında;  "dünyayı okuma" farkından çok, "stil/hava/dış görünüş/yaşam tarzı farkı" görüyorum.
"Türkiye üzerine oynanan oyunlar"ı,  havalı giysilerle ve temiz İstanbul Türkçesiyle anlatınca, "Reisçi Yiğit Bulut";  tam olarak aynı konuları daha sade/daha taşralı/daha "İslami" görünümlü biri olarak anlatınca;  "Hocacı İbrahim Karagül" oluyorsun.
Aynı içeriğin, daha şık/daha genç/daha havalı sunumu karşısında; "geleneksel" sunumun çok fazla şansı olamaz herhalde... "Reisçi"lerin avantajı,  içerikten çok sunumdan kaynaklanan ve şu günlerde tam da bu nedenle belirleyici olan bir avantaj. Medyada şimdilik dengeler bu şekilde... Zaman ne getirir ne götürür bilemeyiz elbette.   (2)
(Reşat ÇALIŞLAR'dan çeşitli Facebook alıntıları)





Biraz da eski solculara değinmek gerek.
Geçmişte benim de değer verdiğim bazıları, öyle fena savruldu ki benim için sessiz bir hayal kırıklığına dönüşüverdiler.
(Hop hoop, sek sek, döne döne!)
Bu gruptan Cengiz Alğan diyor ki Twitter hesabında:
"Erdoğan'ın 2 dönem başkanlığı süresinde işler rayına oturur,  artık ondan sonra biz de işimize bakarız. Ama şimdi sıkı durma zamanı." (*)

Fırat EREZ  ise şöyle buyuruyor:
Boşverin, bu da geçer. Erdoğan iyidir.
Daha gidilecek çok yol var, düşeriz, kalkarız ama ilerleriz.. Bekleyenler var, benim derdim onlar. (**)


Genç siviller zevatı  "darbeye karşı 70 milyon adım"dan  3-5 sene içinde Kürt illerindeki tankların arkasından ordu muhabirliğine yükseldiler. "Askeri vesayet kalksın" kampanyalarının aktivistliğinden  "Ordu-millet teröristle mücadelede" gazeteciliğine.
(@rojesir,   Ceren Kenar ve türevlerine gönderme)




Bonus olarak güncel bir gelişme:
Erdoğan (tam AB ülkeleri ile arada vize serbestisi konuşulurken)  boş durmayıp AB'ye de laflar hazırlamış:
"Biz yolumuza gidiyoruz,  sen yoluna git!"





--EKLER--
Ahmet Davutoğlu "Hoca"  ile  "REİS" Recep Tayyip Erdoğan arası ayrışma yaşanan konular diye şunlar not düşülüyor:

_Hakan Fidan.  7 Haziran seçimleri için (RTE'nin olumsuz görüşüne rağmen) milletvekilliğine aday olması.   (Fidan, Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarından bir süre sonra adaylığını geri çekmiş ve yeniden MİT'teki görevine dönmüştü.)
_Şeffaflık paketi ve Yolsuzluk
_Dolmabahçe açıklaması: "Böyle bir şeyden benim haberim yok" demişti Erdoğan.
_Terör ve Kürt meselesinde tanım, bakış açısı farkları
_AB ile yakınlaşma
_İktidarı paylaşmama hırsı
_Koalisyon: 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası yaşanan belirsizlikte Davutoğlu'nun koalisyona sıcak bakması.

_BAŞKANLIK SİSTEMİ:  Olmazsa olmaz, kesin olacak!
İktidar partisi ve destekçilerinin temel propagandası şu:
"Başkanlık sistemi gelirse ülkede terör ve akan kan duracak. Daha güçlü yönetim olacak."
Tayyip Erdoğan şu anda Cumhurbaşkanı (ve fiili Tek Adam) iken neyi yapamıyor ki Başkan olduğunda akan kanı durduracak?
Sihirli değnekli kurtarıcılar bekleyen toplumlar bula bula neyi bulmuşlar ki biz daha iyisini görelim?

İki isim arasındaki mevzu, olup olmaması değil;  nasıl bir başkanlık sistemi olacağı noktasında yaşandı deniyor.
Davutoğlu'nun seçim sonrası açıklaması:
"Biz sistemin değişmesini isterdik, başkanlık sistemini gündeme getirdik. Ben de isterdim, beyannameye de koydum.  Parlamenter sisteme karşı değilim, hiçbir zaman da olmadım,  ama Türkiye'de uygulanan sistem parlamenter sistem değil.  Biz başkanlık sistemine geçmeyi tasavvur ettik ama halk bunu uygun görmedi.  Verdiği oylarla bize bu yetkiyi vermedi.  O zaman şimdi varolan sistemi işletmektir bizim sorumluluğumuz."
(Sen kimsin ki Davutoğlu  "halk yalakalığı ve demokrasi övücülüğü" yapıyorsun??!  Bunlar yapılacaksa eğer, onu yapmak da seçilmiş Cumhurbaşkanı'na düşer ancak!)

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuyla ilgili değerlendirmesi ise şöyle olmuştu, not düşeyim:   "Türkiye'nin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir." (14 Ağustos 2015)


_Akademisyenlerin tutuklu yargılanması.
İmzaladıkları bir bildiri ile PKK'ya yönelik operasyonları "Biz bu suça ortak olmayacağız" diye eleştiren akademisyenler için Başbakan Davutoğlu, (29 Mart 2016 tarihinde yaptığı açıklamada)  tutuksuz yargılanmalarından yana olduğunu belirtmişti:
"Ben prensip olarak hüküm verilene kadar eğer herhangi bir hukuki zorunluluk yoksa,  insanların tutuklu yargılanmalarına karşıyım. Sonunda beraat olursa, özgürlüklerin kısıtlanması geri ödenemeyecek bir haktır. Bana en büyük cezayı versinler;  ama konuşma, yürüme özgürlüğümü elimden almasınlar.  28 Şubat'ta baskılar yaşamış bir akademisyen olarak söylüyorum,  düşüncenin hiçbir türüne sınır getirilmesini kabul edemem."

(Bunlar tek adamlığa sığmayan açıklamalar Davutoğlu bey.)

_Ve son olarak,  AK Parti MKYK'da (Merkez Karar ve Yönetim Kurulu) Başbakan'ın teşkilâtları atama yetkisinin geri alınması.



Neyse...
REİS çıkarır gene bir "kültür savaşı",  kafası karışık seçmen gene kenetleni kenetleniverir. Hali hazırda bir alternatif yok ve ufukta da görünmüyor.  Umudumuz Mesih'te değerli okurlar.
Esenlikte kalın.


2 Mayıs 2016 Pazartesi

  Prens öldü mü,  öldürüldü mü?

Michael JACKSON  (MJ)  ve  Whitney HOUSTON'dan sonra
bir siyahi müzik ikonu daha aramızdan ayrıldı.
#PRINCE   (1958  -  20/21 Nisan 2016)



Artık bu siyahi pop yıldızlarının peş peşe ölümü  bana "tesadüf" ya da  "ilahi mukadderat"  gibi gelmemeye başladı.
(Özellikle  Whitney Houston,  kızı ile peş peşe günlerde  aşırı doz uyuşturucudan komaya girip öldükten sonra.)
(Önce kızı komaya girmesine rağmen  yoğun bakımda birkaç ay daha yaşamış  ve annesinden sonra ölmüştü.)

Bobbi Kristina Brown  adlı kızına düşkünlüğü ile bilinen,  sevgi dolu meşhur bir kadın;  biricik kızı komada can çekişiyor iken,  neden uyuşturucu ve alkolden kızının baygın halde bulunduğu aynı otel odasında aynı banyoda aşırı dozdan ölü bulunur?

Ve şimdi de Prince.  Grip benzeri bir rahatsızlıktan öldü deniyor.
Ölmeden birkaç gün önce Instagram hesabından attığı mesaj, korktuğunu ve güvende olmadığını yansıtıyor.  (“Just When You Thought You Were Safe...”  - Ölümünün ardından post silindi.)
Haliyle komplo teorisi veya değil,  ani ve şüpheli ölümü üzerinde büyük bir soru işareti var.


The Simpsons gibi çizgi dizilerde, Prince'in söz dinlemediği için öldürüleceği işleniyor ve kurban ediliyordu.
(Hatırlarsanız MJ de kurban seçildiği mealinde birşeyler söylemişti ölmeden önceki bazı söyleşilerinde.)


Bir animasyonda Prens Charles  tarafından vura vura öldürülüyordu Prince.  Gerçek ölüm sebebi ise Kraliçe grip virüsü imiş mi ne?   Tesadüfe bakınız ki, Prens Charles'ın annesi  Kraliçe II. Elizabeth'in doğum gününde öldü!

Yazıda adlarını saydığım üç Amerikalı star;  yüksek satışlar yapmış, çok yetenekli,  büyük servet sahibi,  ve isim yapmış güçlü müzik şirketleri ile karşılıklı büyük borçları olan isimler.
(Prince,  plak firması ile arasındaki 18 yıllık mücadele sonunda eserlerinin telif hakkını kazandı geçtiğimiz Nisan ayında,  300 milyon dolarlık serveti var... gibi haberler okuyorduk ki adam aniden gidiverdi!  Demek ki onca zamandır bu meşhur adamın "Cream"  dışında neredeyse hiçbir parçasını YouTube'da bulamayışımızın nedeni telif sorunları yüzündenmiş.)

Bu müzik piyasası ve elitler dünyası korkunç!
Türkçe sosyal medyada ona buna "elit" diyenler,  gerçek dünya elitlerinin insanları kurban etme ritüellerini görse, küçük dilini yutup o kelimeyi yerli-yersiz ağzına almazdı.




MISCELLANEOUS
  • Prince'in en sevdiğim şarkıları:

    "The Most Beautiful Girl In The World /Dünyanın en güzel kızı",  "Cream /Krema" ve  "Diamonds and Pearls /Pırlantalar ve İnciler".
    Hepsini 90'larda yaptı.

  • Kendisi ayrıca 90'ların en meşhur şarkılarından biri olan,  hatta 80-90'ların ikonu diyebileceğimiz  "Nothing Compares 2 U"   şarkısının söz yazarı ve sahibi imiş!  Prince'in ilk kaydından yaklaşık beş yıl gibi sonra İrlandalı şarkıcı  Sinéad O'Connor  tarafından okunuyor ve tüm dünyada patlıyor.




  • (Anladığım kadarıyla)  İlerleyen yaşlarında Mukaddes Kitabı incelemeye başlamış (?)  ve Yehova Şahitleri'ne yaklaşmış.

  • gif link:   http://gph.is/1VJ2HnT










  • Sağ üstte: kullandığı amblemi.

    (Özellikle Warner Bros. şirketi ile telif davaları sürerken ismi yerine bu amblemi kullandı,  diye biliyorum.)   Solda ise 1978'den 2013'e değişen Prince saç stilleri.


Güzel ve yetenekli bu insana,  yaptığı tüm hoş şeyler ve çabaları için bir dinleyici olarak teşekkürlerimle...
Elveda Prens.


EDIT:   Yüksek doz kurbanıymış. İntihar değil, hatalı bir fentanil overdoz diyor ölüm sebebi için Wikipedia'da.  MJ'inki gibi  yine bilinçli bir doktor hatası mı yoksa?