30 Mayıs 2019 Perşembe

Ülke halleri

Seçimlerde yıllardır oy kullanmadığımı yeri geldiğinde yazarım, yakın çevrem de bilir.  Geçmişte bazı referandumlarda oy kullandığım oldu, ama genel seçimlerde değil.  Buna rağmen,  sosyal medyada iktidarı eleştiren iki yorum yazınca  gelen mesaj ve yorumlar:
"ZİLLET İTTİFAKI na yalakalık edenler!..."
hah tüüüüüüü!!!
"Haçlı İttifakı tarafında olanlar!"...  hah tüüüüüüüü!!!
"Hainler!"  hah tüü!
"Devlet düşmanları!"  harg tüüü!!!

Yeter be!  Oyunu da al git!  Ne edepsiz bir kitle bu böyle?

("Herhangi bir klana veya mahalleye mensup olmadan fikrini,  kendini ifade etmeye çalışmak pek zor ve yıpratıcı bu ülkede.  Dayak yemediğiniz cenah kalmıyor.")


Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi...
Güzellik,
İnsanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı,
Kimsenin ortak türküsü yoktu
Ve kimse
Bir başına söyleyemiyordu...

Şiir:  Şükrü Erbaş  -  "Seni Korumak İçin"



"Zamanında sizi (iktidarı) destekledikleri için çevresinde dışlanan,  yalnızlaşan kişilere artık sizleri desteklemedikleri için "kronik muhalif" diye etiket yapıştıracağınıza,  bunun sebebini araştırsanız keşke.
Bunun yerine şiddetli bir histeri krizi geçirmeyi ve saldırmayı yeğliyorsunuz."  (*)

"Aynı ülkede aynı zaman diliminde, birbirinden çok çok farklı ve üstelik birbirine yabancı/düşman  siyasi, kültürel ve toplumsal boyutlara çekilmeye ve oralarda kalmaya zorlandığımız bir iklim hakim şu anda. Oysa tam tersi olmalıydı.  Zaten 90 yıldır bunun çilesini çekiyoruz."
Erdem Abaka



"EKONOMİ'ye  İVME  kazandıracak yeni tasarruf paketi" açıklanıyor. Hemen ertesinde,  "Devlete şu kadar bin yeni memur alınacaktır" deniyor.  Bu şaka ise komik değil artık.

Velhasıl,  "Ananı da al git!"ten,   vatandaşın yarısının memur  ve belediyeden beslendiği yeni sisteme doğru keskin bir dönüş yapıldı.


  • Yıllar önce  "Muhalefetin Halleri"  başlıklı bir yazı yazmıştım;  orada özellikle CHP, HDP, MHP gibi muhalefet partilerine göndermeler vardı. Güncele yer verdiğimiz bu yazıda ise o başlıktan esinlenerek  "Ülkenin Halleri"  dedik  ve  iktidardan dem vurduk.

  • 7 Haziran 2015  seçimlerine az bir zaman kala yazdığım  ŞU yazımda şöyle demiştim;  yine bir seçim arefesi aynı iklimdeyiz:

    Özellikle Facebook ve Twitter'da meydan muharebeleri sıklıkla gerçekleşiyor.  "Gerçek hayatta buradaki kadar kesif bir bilenme ancak linç kalabalıklarında olduğu için, sosyal medyadaki bu daimi gerginlik insanı yoruyor. Burası tek bir fikri sırtlanıp onunla semirmeyi istemeyenler için müsait değil. Burası, dünya ideolojileri gençlik kampı gibi bir yer. Burada kimse kimseyle konuşmak istemiyor, herkes herkesi yenmek istiyor."

    Yine aynı yazıda şöyle bir bölüm de vardı mesela:
    "Ne eğlenceli bir ülke...  Herkes birbirini vatan haini olmakla suçluyor.
    Korsanların ele geçirdikleri ve yağmaladıkları gemide birbirine düşmesi aslında."

    Cumhurbaşkanı tarafsızlığı ve AK Parti ile ilgili ise şöyle bir alıntı vardı,  Mayıs 2015'ten  Mart 2019'a uzandı adeta:

    Erdoğan'ın bütün gücü ve ipleri kendinde toplama arzusu, partisinin temsil ettiği harekete kendisinden sonrası için büyük zarar verecektir. Üstelik zihinlerdeki bu "Biz/Siz"ler ve bunların bu kadar kolay ağızdan dökülüvermesi normal mi? Nedir bu nefret ve aşağılama dili? Siyasetçilerin bu kadar gergin ifadelerle kamplaşma yaptıkları bir ortamda, bilmem dikkatinizi çekti mi ama,  insanlar da birbirleri ile konuşurken tansiyon biraz yükselmeye başlayınca hemen "Biz/Siz"lere bölünüveriyor ve düşman yaratmalar, karşı tarafı zebanileştirmeler bitmiyor.

    "Seçime bir hafta kala AKsöz'cülerden AKbayrağa kadar yandaş veya candaş İslamcılar, "AK Parti kaybederse ümmet kaybeder, Ortadoğu'nun kaderi, Türkiye'deki Müslümanların kaderi AK Parti'nin seçimi kazanmasına bağlıdır" temasını işleyip, ne olur AK Parti'nin günahlarını bir kere daha görmezden gelip oy verin diye yalvararak, İslamcılık ideolojisini Akparticiliğe ve Tayyipciliğe indirgemeyi başardılar."

    7 Haziran 2015 seçim sonuçları açıklandıktan sonra yazdığım ŞU2 yazımda ise şöyle bir alıntı yapmıştım, halen güncelliğini koruyor bu analiz:

    "AKP giderek merkezden daha sağa doğru kayıyor(du). Bu son zamanlardaki söylemlerinde çok açık. Hitap ettiği kesim giderek daralıyor(du). Ben AKP'nin şapkayı önüne koyup düşüneceği hususunda pek umutlu değilim. Tavandan tabana doğru bir akıl tutulması var. AKP kitlelerde karşılığı olan ortaklaştırıcı bir ideolojik çerçeve veya ilkeler bütünü üretemedi. Safları sıklaştıralım kenetlenelim diye diye hitap ettikleri kitleyi daralttılar. Aynı reflekslerle hareket etmeye de devam ediyorlar."




15 Mayıs 2019 Çarşamba

 Türkiye'de yaşıyorsan STRES'ten kaçamazsın!


Yıllar önce  "Kızların sorunu ne?"  diye bir seri başlattım.  (Sene: 2009)
Sonra  "Kadınlar Neden Çıldırdı?"ya  evrildi bu yazılar.
Şu ana kadar da yediyi bulmuştur sayıları.  Her birinde  en az 1 adet delirmiş kadın bulunur.  Özellikle yolculuklarım sırasında denk geldiklerimin hepsini yazsam,  kim bilir kaçıncı sayıda olurduk şimdi?

Bugünse daha sık rastlamaya başladığım,  yeni bir delirme halinden bahsetmek istiyorum.


Ben artık her gün toplu taşımada bir kapalı annenin küçük çocuğunu kucağına almak istememesi yüzünden "yaşlıya yer verilmemesi" tartışmasına denk gelmekten çok sıkıldım. "Sadece kapalı olunca mı yer veriliyor"  tartışmasından yoruldum.

30 yaşında dahi olmayıp kendisine yer vermeyenlere "Ben anneyim, çocuğum var!" diye çemkiren kapalı kadınlardan utanıyorum. (Bastonuyla yürüyen çok yaşlı bir kadın kendisine yer verdi de nihayet sustu. Kısa süre sonra oğlu "Ben senin kucağında oturmak istemiyorum, ayakta durucam!" diye fırladı ve bir daha da oturmadı. Cennet ayakları altına serilesi  "anne"si  sessizce oturmaya devam etti. Kıçını koltuğa dayamadan az önce vahşi bir kaplan gibi ahaliye saldıran o genç kadın gitmiş,  sanki bir anda minik bir kediye dönüşüvermişti.)

Bir diğer otobüs yolculuğumda, çarşaflı bir kadın "Benim elimi koyduğum yere benden sonra siz elinizi koydunuz, bu ne anlama geliyor!"  diye kamburu çıkmış yaşlı bir adama bas bas bağırdı. Nedendi?  Ben onların hemen arkasındaydım, kadın tutunduğu yerden elini çekince amca düşmemek için tutundu.  Ve bu hareketten  "sinekten yağ çıkarma"  usulüyle tüm otobüs ayağa kaldırıldı.

Zaten 1,5 kilometre altına kesinlikle otobüs, metro filan neyse kullanmıyorum, patlarsam çok fena patlarım, durum oraya doğru gidiyor artık.  (Özellikle hava sıcaklıklarının artmaya başlaması ile bu olaylar daha da büyüyor,  geçen seneden gözlemim.)

Yazmayayım diyordum ama eğer bir olay her gün her gün yaşanıyorsa, farklı bir büyük şehire gidildiğinde de mevzu aynı ise, artık ona  "münferit"  diyemeyiz,  "tesadüf etti"  de...

Antalya'da bir belediye otobüsünde çıkan kavga yüzünden şoförün diğer yolcuları indirip bir kadını otobüse kilitlediği haberini okuyunca,  bu tarz olayların ülke genelinde gittikçe artacağını anladım.
(Oradaki deli kadının saçı açıkmış  ve  Türklere hakarette bulunmuş.)

Şurada da bulunsun:
Hiç kimsenin cinsiyeti,  örtüsü veya örtüsüzlüğü yüzünden başkasını ve ahaliyi bu kadar germeye, kilometrelerce yol boyu bağrış çağrış, laf sokma, stres çarkına sokma ile "Ya sabır!"  noktasına getirmeye hakkı yok.


İkinci değineceğim nokta ise maalesef sosyal medyanın avantajları yanında getirdiği büyük yük üzerine.

Zaman hırsızlığı, bağımlılığı, gündem takibi, yalan haberler şu bu... Üstüne bir de  "İlla herkesin her konuda bir fikri olmalı!"  yazısız kuralı var bizde. Ben mesela hiç bilmediğim veya ilgilenmediğim, hakkında tek yazı okumadığım, yorumlarını takip etmediğim bir kişi hakkında  "efendim siz şöylesiniz, böylesiniz"  diye laf geçirmeyi anlamıyorum,  değil ki linç başlatmak!  Ama rutin bu.

Geçmişte  "can ile canan"  nickini seçerken zaten tahmin ettiğim gibi, cinsiyetim ile ilgili saçma sapan olaylar ve laf atmalar yaşanacaktı. Bunları öngördüğüm için o konuda hiç şikayet etmedim.

Ancak bir noktada fark ettim ki;
insanların bilip bilmeden hakkımda konuşmasına az daha müsade edersem,  Eyüp peygamber sabrını zorlamaya başlayacağım!
Belki de bazen direkt kestirip atmak gerekiyordur?
Bana doktorlar tüm mide ve cilt sorunlarım için "Stresten uzak duracaksın"  diyor sonuçta.
Bu düşüncelerle, son haftalarda tutumumda bir takım değişiklikler yapmaya başladım. Mesela geçen gün Facebook'ta bir salak benim Y.Ozdil  sevdiğimi ima etti ve direkt sildim. Salak salak konuşmanın da bir sınırı olmalı.


7 Mayıs 2019 Salı

 İstanbul Seçimleri sil baştan

31 Mart'ta yerel seçimler bitti, ama İstanbul'u kaybeden AK Parti'nin dinmez (zihni sinir) itirazları bitmedi. Ve sonunda YSK'ya yapılan türlü baskılarla,  Nisan ortasında öngördüğüm şu olay da gerçekleşti:

      SON DAKİKA!  YSK, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline ve yenilenmesine karar verdi.  (AA)


Söylediğimizde  "yok artık!"  diyorlardı.  Sonunda bu da oldu.
Bir kere de olsa "ben demiştim" dememeyi isterdim. Şu dakkadan sonra damadın da ne adını  ne komedisini  ne çokomelini duyayım!


Zorla memnuniyetsiz herkesi CHP'li yapacaklar galiba?
Dahası, bütün kurumları tek tek batırmadan da gitmeyecekler.

KHK'lar ile kamu görevinden uzaklaştırılanlara oy kullandırtmama gibi akıl-mantık-Anayasa dışı itirazları dahi yaptılar. İşin ilginci; aynı sandık başkanlarının görevli olduğu aynı sandıklardan çıkan ilçe seçim oyları geçerli,  Büyükşehir oyları geçersiz kabul ediliyor.
Bu duruma  Zaytung  en mantıklı açıklamayı getirmiş:

       İstanbul'da sadece Büyükşehir Başkanlığı seçimini yenileyen YSK:
''Bu sandık görevlileri, ilçe seçim oylarını sayarken iyi insanlar ama büyükşehir oylarını sayarken adeta birer canavara dönüşmüşler.''  @_@



Seçimle gelip,  seçimle gitmeyenlerin ittifakı:  AKP-MHP

"Geçersiz oyları AKP lehine saymak da yetmezse eğer, oy kullanmayanların peşine mi düşeceksiniz?"  diye sormuş  birisi.

     Kılıfına uydurup kendilerini kazandırmak için her yolu deneyeceklerdir.

"Doğu ile Batı arasında cereyanda kalıp yel yemiş, Atatürk ile Abdülhamit arasında sıkışıp kalmış patinaj sisteminden hayır beklemeyin. Çocuklarınız da çekecek. Normalleşme belki onların çocuklarının genç olmaya başladığı dönemlere denk gelir... İnşallah yani..."
Erdem Abaka


      Bu blogda kendisinin pek çok yorum ve görüşüne yer verdiğim Muhammed Eminoğlu  bakın neler diyor:

Ekonominin, tarımın, eğitimin amına yanlışlıkla konulmuyor anlamıyor musunuz?  Ergenekon ve Balyozla ordunun bilinçli bir şekilde eritilmesi gibi,  işgalden beter bir şekilde yok ediliyoruz.

KHK ile ihraç edilenlere oy kullandırtmamak mı? Onca insan Fetö gibi kurumlara Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst makamlarınca verilen referans sonucu üye oldu. Yahu kol kolaydınız, olimpiyatlarına katılıp "bitsin bu hasret" diyordunuz, insanlar size güvenerek gitti oralara! Sizlere hiçbir şey olmayacak,  ama bu insanlar oy bile kullanamayacak öyle mi?

Bunların "dava" dedikleri şey rantdan başka bir şey değil. Demokrasiyi falan geçtim, Constantinople hayali kuran aptal bir Haçlı kadar bile "romantik" değiller, tek amaçları havuzlu villa yaptırıp havuzunda yüzmemek.  Böyle bir dava olabilir mi ya?  İnsan Kudüsü falan arzular bari (*)
Bizim derdimiz  AKPyi CHP ile vurup sonra da CHP'den kurtulmak.
Yani bu kadar açık olduğum için özür dilerim ama CHP'den de bir cacık olmayacağını biliyoruz elbet.


gündemin çaresizliği ve bunun yarattığı zavallılık canımı sıkıyor    (@Nankatsu)

"askeri vesayet falan diye, sikko cephelerle düzeni iyileştirmeye çalışanların %20si siktir oldu memleketi terk etti,  %2si falan nadim oldu içmeye başladı, geri kalanı beynimizi demokrasi diye skmeye devam. al buyur demokrasi münasip yerine sokarsın."



"YSK, Kamu Görevlisi olmayan sandık görevlileri vardı gerekçesiyle İstanbul Seçimlerini iptal etti. Aynı Sandık görevlileri 16 Nisan 2017 Referandumu ve 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de görev yapmıştı. Bu durumda Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı meşruiyetini kaybetmiştir."
Ümit Karaca


Düşünün ki yıllarca üniversite sınavları dahil soruları en tepeden (ÖSYM Başkanı seviyesinden) çalmışlar. Durum ayyuka çıkmasına rağmen Başbakan  "Arkasındayım"  demiş.  Böyle bir ülkede  seçimler  ve  YSK  ne kadar güvenilir olabilir?
Eğer gerçekten, bu kadar FETÖ operasyonuna rağmen bunlar hala bu kadar oy çalabiliyor ve sonucu etkileyebiliyorlarsa; o zaman AKP'nin Cemaat desteğini asıl aldığı 2007 ve özellikle YAE (Yetmez ama Evet'li)  2010 halk oylaması, hatta 2017 referandumu dahi şaibeli demektir?   Ömer Turan


Futbolda ofsayt kararları hakkındaki tartışmalar bazı kritik durumlarda asla sonlanmaz!  Kanunsuzluk var, YSK tesbit etmiş. İptal gerektirir mi iptal kapsamı ne olmalı  bunu gerekçe çıkınca göreceğiz.
Adil mi tartışılabilir,  siyaseten doğru değil ve Ak Parti ve Erdoğan için yüksek riskler taşıyan bir karar.
Atila Demirkasımoğlu



RTE  bugüne kadar Kılıçdaroğlu'nu,  (Muammer) İnce'yi,  Akşener'i  hiçbir zaman rakip olarak ciddiye almamıştı. Ama bu hareketi İmamoğlu'nu ciddiye aldığını gösteriyor. İmamoğlu işini bilen, hitabeti güçlü, hem mevcut hem de potansiyel kitlesinin duymak istediklerini çok iyi tespit eden popülist bir siyasetçi.  Önceden tanımıyordum ama şu dakikaya kadar süreci şaşırtıcı derecede iyi yönetti. Dün sanatçılara ve iş adamlarına susmayın demesi daha önce kimsenin becerebildiği bir şey değildi mesela. Başka kim olsa böyle bir krizde tökezlerdi  (İnce'yi hatırlayın).
Bu mağduriyetle kazandığı ek puanla normal şartlarda oyunu artırması beklenir. Ama işte, normal şartlarda... RTE şapkasından daha ne tavşanlar çıkarabilecek  bekleyip göreceğiz.

Fatih Aygün

"George Orwell 1984'ü bitirdiğinde yıl 1948'dir ve kitapta şu cümle geçer:  "Aslında hiçbir şey yasadışı değildi,  çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.
Yıl 2019.  YSK bir üst hukuk kurumu.  Dün vermiş olduğu karar yasadışı değil.  Çünkü artık yasa diye bir şey yok."
Safiye Özçelik



Yazmadan geçemeyeceğim. Şöyle bir güruhun varlığı da yadsınamaz:

Geçmişteki en kritik zamanlarda koşulsuz Reis desteği vermişler, Pelikan Bildirisi yapılırken "Reis iyidir" diye tvit atmışlar, yolsuzluk soruşturmalarında üstünü örtelim demişler, Cumhurbaşkanlığı ve Başkanlık yolunda Uzun Adam propagandası yapmışlar... Sonra Barış Görüşmeleri sonlandırılıp bir de Amerika ile olaylar farklı yöne girince bir anda "Demokrasi" akıllarına gelivermiş! Cumhuriyet ve kazanımları uğruna "Hırsızlar!" diyerek yola durmuşlar,  şimdi de  "Mühürsüz oylar geçersiz sayılmalıydı"  diyorlar.

Be hey utanmaz,  sen geçmişte aynı şeye legal demiyor muydun?
(Yersen)  Türlü türlü açık büfe var yani.
Bu tarz adamların muhalefetin gücünü sömürüp içini boşalttıklarını söylemeye ise hiç gerek yok herhalde.


Çeşitli alıntılara devam:

YÜCE TÜRK MİLLETİNİ
Yanıltmaya kimsenin hakkı yoktur.... İmamoğlu ve Binali diye bir seçime veya seçme zorunluluğuna tabi tutulması, başka da tercih yapamaz duruma getirilmek istenmesi... demokratik yolları tıkamaktır.... PKK'nın güney doğu ve doğuda yapıtığının aynısıdır....
Kadri Kazakchuk

Geçmişten hiç ders almamış,  öz eleştiri yapmamış CHP ve zihniyetini umut yapmak kadar bir kõtúlük olamazdı,
ben hiçbir CHP'liden  367 yanlıştı  sözúnü duymadım.
Mutlu Bulut


(...) Yakın tarihe tanıklık etmiş ya da ona dair az çok okumuş biri olarak sürekli dejavu hissi yaşıyorum.  Güç ve iktidar değişimiyle taraflar, kurumlar ve kişiler değişse de yaklaşımlar, kararlar ve davranışlar değişmiyor.
Aynı hatalar yapılıp farklı sonuçlar bekleniyor.
Mehmet Bahcivan

"Dava"  fikri  demokrasimiz için en önemli tehlikelerden bir tanesi.
İlkan Dalkuç


İyice delirdiler.  70 küsür yaşındaki babamı hayatta ilk kez küfrederken ve akabinde beddua ederken gördüm ya ne diyeyim? Dolar olmuş 6 TL, ne gam? Nasılsa kızımla damadım rahatta, ben de Van dahil yurdun bilimum yerindeki saraylarımda full itibarımla rahatım,  gibi bir mantık mı vardır nedir?
Düşünün ki bu blogda defalarca CHP eleştirisi yaptım. Gene söylenecek, eleştirilecek, yerilecek çok kritik durumlar var ana muhalefet partisinde. Ama biz bunları konuşacağımıza  nereye kadar düştük iyi mi?
Nasıl bir ülke burası ki darbesiz yaşanmıyor. Bir kere gelen lider, geberene kadar gitmiyor!  Madem padişahlığı neden kaldırdın? oy oyy



"Siyasal İslamcılığın demokrasiye düşman bir akım olduğu da tescillenmiş oldu"   demiş  @hbk.

YSK'nın kararını, Türkiye'de hala kör topal da olsa demokrasi olduğunu algısını ortadan kaldıracağı için hayırlı görüyorum.  Sırada ne var?  Açık oy gizli tasnif?
Tolga Gündüz

Öfke ile gülme damarima en cok yüzsüzce  #demokrasi  demeleri basiyor.   #HerŞeyÇokGüzelOlacak
Gül Poyraz

Kazanıyorsun ama yine de kazanamıyorsun. Ülkenin zorluk derecesi her koşulda “Hard”. Yorulmaktan bile yoruluyorsun. Kimin bedduasını aldıysa zamanında, hiçbir koşulda rahata erdirmiyor yeminle ya!   (@nuagique)


Ellerindeki rantı, “herkesin davası” haline getirmek için ülkeyi ateşe atmaktan çekinmiyorlar,  demiş Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Barış Terkoğlu  "Pelikancılar Neden Saldırıyor?"  başlıklı yazısında. Bu makale yayınlandıktan sonra yayın yasağı getirilerek Cumhuriyet gazetesindeki linkine erişim yasağı getirildi. Günler sonra gazete linki tekrar çalışmaya başladı.
(Pelikan var,  ister misin?)


Anadolu’daki ‘kredili refah’ sistemi ardında ağır bir borç enkazı bırakarak çöküyor. Ekonomide alınacak sert tedbirlerin siyasi maliyetini göze alamayan iktidar, sertliği siyasal alana taşıyor. Karınlarını doyuramadıklarının kalplerindeki hınca sesleniyor.
Bahadır Özgür  -  Duvar


"AKPnin az farkla kazandığı Bursa Kemalpaşa ve Mardin Yeşilli de muhalefetin sandık başkanlarının memur olmadığı gerekçesiyle seçim iptal talebini YSK reddetti.  Bunu dağa taşa yazasım var"  demiş bir vatandaş.
"İşte tipik AKP li, sonuçlar hoşuna gitmeyince kullanılan oyları kabul etmiyor.  Bu adamlardan demokrasi bekliyoruz."

Erdoğan 39 ilçede miting yapacakmış. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Belediye Başkanı adayı Cumhurbaşkanı ile yarışıyor.
 (@ahmetchz)


En manidar yorumu ise Cumhurbaşkanı yapmış yine.
"Demokrasimizi güçlendirecek önemli bir adım" olarak nitelemiş bu YSK kararını. Erdoğan: "İstanbul'a baktığında sadece rant gören muhterislerin bu şehri yağmalamasının önüne geçtik."  "Bazı işadamı grupları bu karardan sonra baktık ki garip garip açıklamalar yapıyorlar. Yanlış yapıyorsunuz. Önce herkes haddini bilecek!"



ahlak, darbe, Ergenekon, MHP, Bursa, burası Türkiye, Melih Gökçek, yalan, Zaytung