15 Nisan 2014 Salı

 Perihan Mağden:  RTE-İbo-Avşar  Trinity


"Yurdumuzda her yetersizliğin 1 mükafatı mutlaka vardır",

gibi kimi sözleriyle beni benden almış bir yazardır Perihan MAĞDEN. Karmaşık Türkçesine rağmen, düzgün bir ifadeyle yazmaktan daha anlaşılır olabilir bazen. Lakin saplantılı bir kadın, kendi deyişiyle "arızalı". Ve takıntılı olduğu noktalarda abartılı sürrealist bir dili var. Acayip bir Tarkan ve Şahan Gökbakar hayranıdır kendisi ayrıca.  Tapınır adeta kendilerine.


Düşünceleri tutarlı değildir,  bir bütünlük sergilemez. Bence zaten böyle bir derdi de yok Perihan Mağden'in.  Sözlük'te bir yazarın da dediği gibi,  "iyi başlayıp kötü bitiriyor."  Radikal'de yazdığı yıllarda,  magazin haberlerine yer vermeyen bu gazetede gönüllü olarak magazinsel ağırlığı bol yazılar donatan köşe yazarı oldu.  Nur Çintay A  bile  bu konuda kendisi kadar istekli değildi. Gerçi Mağden gazeteden ayrıldıktan sonra dengeleri değişmiş gibiydi.

         Geçenlerde Taraf gazetesinde bir Perihan Mağden söyleşisi yayınlandı (13 Nisan 2014).  "Başbakan'a yolu İbrahim Tatlıses açtı"  şeklindeki bir sosyal medya paylaşımı sayesinde  Tehlikeli Temayüller  adlı yeni kitabından da haberdar oldum.  Ve itiraf etmeliyim ki son haftalarda içinde olduğum, beni yazmaktan alı koyan ruh halinden biraz olsun sıyrılıp bir şeyler okumama,  araştırmama ve "yazmama" neden oldu bu tesadüf.
Şimdi gelelim Mağden'in bazı tespitlerine...

Tayyip Erdoğan'a  "saldırgan mazlum"  dediği, "Türkiye siyasetinin 90'lı yıllarda popüler kültürle şekillendirildiği"  gibi ayan beyan malumun ilamı bir tespiti İbo üzerinden yaptığı için alay edilmesine sebep olan söyleşisinden bazı alıntılar şöyle:

İbrahim Tatlıses inanılmaz bir medya aktörüydü ve çok çok etkiliydi. Bizim günümüz ve gecemiz geçmiyordu ki İbrahim Tatlıses'le ilgili bir habere rastlamayalım. İbrahim Tatlıses hep şunları söyledi... Yaptığı bütün haltların karşılığında “Meyve veren ağaç taşlanmaz, Güneş balçıkla sıvanmaz” diyor,  “Çamur at izi kalsın”  diyor...  İbrahim Tatlıses'in  90'larda bize yaptığı ve kanıksattığı bütün numaraları şimdi Tayyip Erdoğan yapıyor. Hatta İbrahim Tatlıses'in onun öncü kuvveti olduğu kanaatindeyim.  Hülya Avşar da öyle.  Herkese sataşır, ona laf, buna laf... Birisi ona ezkaza cevap verdi mi  “E tabii benim reytingimden yararlanacak!” olur. Şimdi Tayyip Erdoğan da öyle...  Bence bütün 90'lar ve 2000'lerin ilk yılları boyunca bu popüler magazin figürleri bizi hadsizliğe, densizliğe, hedef şaşırtmacılığa, karartmacılığa, bugün gördüğümüz bütün bu araçlara alıştırdılar.

Tayyip Erdoğan sahneye geldiğinde bu ortam hazırlanmıştı. Özal Türkiye'siyle başlayan bir hadsizlik;  “A ne var, ben de konuşamaz mıyım, benim de fikrim var?” durumu... Bu hadsizlik öncesinde, kültürel sınıf farkına hürmet ediliyormuş. Sonra bütün o kültürel sınıf farkı yıkıldı ve çıkan bu medya figürleri,  mesela Reha Muhtar'ın  Show Haber'i de çok önemli. O kendini şimdi büyük solcu, devrimci olarak görüyor ama ben onun Türkiye'yi mahvettiğini düşünüyorum. Bir hastalık çıktığında, o hastalığı hazırlayan koşullar da var. Bütün bu koşullar popüler kültürde de aranmalı.


Bir kere ben bu  RTE-İbo-Avşar  tespitine katılıyorum.
"Başbakana yolu Tatlıses açtı" şeklinde şaka gibi bir tespit çıkıyor karşımıza ama zaten mantık-dışı dozu yüksek olan bir ülkede değil miyiz?  Türkiye'nin yakın dönem popüler kültürü ile Türk siyaseti arasındaki kurduğu bağı anlamayan ve alaya alanların, müzmin muhalif olmaya mahkum olduklarını belirtmek isterim ayrıca.

Samimi olarak, Recep Tayyip Erdoğan'ın Tatlıses ve Avşar'dan etkilendiğini ve bazı konularda aynı tarzı uyguladığını yıllardır düşünüyorum. Kendisi de Hürriyet'e verdiği bir söyleşisinde belirtti zaten, "Gündemden düşersem iktidarımı kaybederim"  gibi cümleler hatırlıyorum. Gündemden düşmemek önemli yani... Bu nedenle sürekli gündemi domine ediyor. Uludere-Kürt-kürtaj, tıkandıkça tekrar İsrail ve Mavi Marmara,  "kızlı-erkekli"  gibi hedef şaşırtmacalar... Aynı Avşar'ın gündem yaratma tarzı ve aynı Tatlıses tarzı savunma...  Bir toplumun popüler kültür düzeyini ve argümanlarını göz ardı etmek doğru değil diye düşünüyorum böyle uzun yıllardır iktidarın tepesinde olan bir siyasi aktör için.  Hele ki sürekli  "Halk bunu istiyor"  savunmasını yapıyorsa o iktidar.


Bu görüşlerime  "Hala mı AKP?  Gene mi RTE!"  ve  TROLLÜK nedir? başlıklı yazılarımda değinmiştim ilkin.  Özetle,  "Hala mı RTE?!" diyenlerin şaşkalozluğundan başka şaşırdığım bir şey yok.


Söyleşiye geri dönersek,  Cem Yılmaz için söylediği  "Adam komedyenliğini karakteriymiş gibi pazarladı"  lafı ile beni mest etti.   Böylelikle,  Charlie Chaplin üzerine her yeni keşfim ve değerlendirmemde, Türkiye'deki mizahçıların dünya çapındakilere kıyasla über mesleki deformasyonunu aklıma getiren bir ifadeyi dile getirmiş ki "azıcık ucundan"  bir ruh ikizliğimiz var sanırım Perihan hanım ile.