9 Şubat 2011 Çarşamba

 Kemalistlerin genel düşünce yapısı

Uzun zamandır yazmak istediğim bir konu. Daha önce de Kemalizm konusuna yer vermiştim.  Bu yazımda ise son birkaç hafta içerisinde şahit olduğum çeşitli örneklerden bahsetmek istiyorum.


1)  28 Ocak sabahı gazete haberlerine şöyle bir göz atarken, Radikal internet sitesindeki bir Son dakika haberi dikkatimi çekti.  Başlığı:  "Dolmabahçe Sarayı'nda bir asker silahla yaralandı."  Henüz çok sıcak bir gelişme olduğundan sadece kısa bilgiler veriliyor ve şöyle deniyordu:
"Edinilen bilgiye göre,  saat 06:30 sıralarında Dolmabahçe Sarayı'nda nöbet tutan askerlerden birinin silahla yaralanması üzerine saray önüne ambulans istendi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, ambulansa aldıkları yaralı eri Taksim'deki Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'ne götürdü."


Haber bu.  Şimdi haber altı okur yorumlarına bir bakalım.
İçlerinden özellikle bir tanesi çok dikkat çekiciydi. Çoğu yorumundan, CHP'li ve Ergenekon savunucusu olduğu aşikâr olan Kemalist bir bünye şöyle diyordu  (derhal ortamı galeyana getirircesine):
Hiç şüphem yok ki Türk Askerine kurşun sıkan Ülkeye kurşun sıkmış sayılır.  Ülkesine kurşun sıkan insan bu Ülkenin insanı olamaz.  Olsa olsa şer güçlerin piyonundan başka bir şey değildir. Hatta Türk Askerine ve Subayına tezgahlar düzenleyen kişi ya da kişilerde mutlaka ve hiç şüphem yok ki şer güçlerin maşası ve piyonudur. Derinlemesine araştırma ve soruşturma yapılmalıdır.

Bir diğer ateşe körükle giden yorumcu ise şöyle dedi:
Artık yaşanabilecek en büyük terbiyesizliktir, saygısızlıktır bu !! O asker orada Atatürk'ün evi için gözünü kırpmadan nöbet tutarken,  karşıdan geçen beyni boş insanın saygısızca ateş etmesi nasıl bir rahatlıktır ?  Kim izin veriyor bu iğrençliklere ? Kahrolun !! Kendi çöplüğünüzde boğulun !

Ve onun attığı pası diğer bir Kemalist derhal gole çevirdi:
Bu üzücü olay dolmabahçe sarayı önünde nöbet tutan askerleri istemeyen hatta atatürk heykellerini istemeyen ve ortadan kaldırmaya çalışan bir zihniyetin planı mı...

Kimin ateş ettiği,  ne olduğu,  kamera görüntüleri ve görgü tanıklarının anlattıkları...  Tüm bunların hiçbiri henüz ortada yokken;  birileri çoktan birilerini göreve çağırmıştı bile!  Ve -yine- komplo teorileri havada uçuşmaktaydı.  Olayın aslı astarını ortaya koyan bilgiler ise akşam saatlerine doğru gelmeye başladı.  Bakınız neymiş askerin vurulmasına,  hem de 6-7 el silah atışına sebep olan şey:

"Kendini vuran askerin, uzun süre cezaevinde yattıktan sonra tahliye edilen ve daha sonra askerlik görevine alınan biri olduğu ortaya çıktı. Havaya 5 el ateş eden ve sonra silahla kendini vuran askerin akli dengesinin yerinde olmadığı ve hastanede tedavisinin sürdüğü bildirildi."



2)  İkinci örneğim  Defne Joy Foster'ın  ani ölümü üzerine...

Bazı İslamcı yorumcular,  daha ani haber kamuoyuna yeni iletilmekteyken derhal sebebi alkole bağlarken;  olayın içinde sırf Ahmet Altan'ın (oğlunun) adı geçiyor diye bazı Ergenekon taraftarı yorumcular da uyuşturucuya yöneliyordu.  Takip ettiğim OdaTv de konuya derhal dahil oldu ve İslamcıların tutumlarına 'tu kaka!' dedi.  Bense bu tavrı ikiyüzlü veya eksik bulduğumdan, şöyle bir yorum yaptım. Neyse ki bari bunun yayınlanmasına müsaade ettiler:

Türkiye'de birey kültürü gelişmemiştir.  Verilen eğitim buna teşvik etmek yerine  daha da önüne tökezler koyar. Buna bir de insanoğlunun ikiyüzlü yapısı eklenince galiba bizdeki "yaftacılık kültürü"  ve  "ahlak bekçiliği"  gittikçe serpiliyor.

Hadi dinciler için bu tarz çıkışlar ne ilk ne de son.  Peki ya Kemalistler ve solcular?  Onlar çok mu farklı?  Az önce Radikal internet sitesinde bir anti-AKP'ci yorumcu,  sırf olayın içinde "Ahmet Altan" adı geçiyor diye ölümü uyuşturucuya bağlamış mesela... Sadece eklemek istedim.

.

3)OdaTv demişken... Kemalistlerin yayın organları da kendileri hakkında fikir veriyor. (Aynı İslamcı yayın organlarının İslamcılar hakkında fikir vermesi gibi.)

Evet, OdaTv'nin bir süredir adını duyuyordum. Genellikle taraflı, yanlı, subjektif, komplo teorileri üzerine kurulu, derin devlet odaklımsı, açıkça darbe ve İsrail yanlısı haberler yapar şeklinde... (İsrail'in Mavi Marmara gemi baskınını,  bizde sadece  Fethullah Gülen  ve  OdaTv'nin yüksek sesle savunmuş olması bazı çevrelerde şaşkınlık yaratmıştı.)
Ama üçüncü şahısların laflarına bakarak kararlarını veren biri olmadığımdan, kendim gözlemlemek istedim bu oluşumu.  Bazı görüşlerim:

Çoğu haberi taraflı ve demagojik.  Bu durum,  aradaki çok değerli bazı yazıların harcanması pahasına sürdürülüyor.   Bünyesinde bazı nitelikli yorumcuları var. Çoğu gazete sitesinden daha akıcı ve okumaya değer şeyler yazılıyor kimi makale altlarında,  hakkını teslim edelim.
Yorumlarda kesinlikle CHP,  Kemalizm ve Beyaz Türk eleştirisine geçit yok; bunlara asla tahammülleri de yok.  Hem okuduklarımdan hem de kendi yayınlanmayan yorumlarımdan çıkardığım sonuçlar bunlar.

AKP'yi "tek tipçi" bir kültür yaratmakla suçluyorlar ancak 'sansür' ve 'dışlama' noktasında Kemalistlerin rahatlıkla dincilerle boy ölçüşecek kadar bağnaz olduklarını da mütemadiyen kanıtlamaktalar.  Cevap hakkına saygıları yok, ki bir gazetecinin veya kayda değer bir medya sitesinin en önemli unsurlarından biri de budur.  Bu özellik turnusol kağıdı gibidir hatta.
Tuhaf bir bilgi ama,  pek çok kişi,  bu sitede Tayyip veya İslamcı siyaset yorumları yayınlanmadığından sosyal medyada azılı seküler-karşıtı olmuştur. Mesela bundan seküler kesim haberdar değildir,  zaten umurlarında da değildir.

Fazıl Say'ın birbirinden ağlak ve sorunlu patalojik yazıları için oldukça istekli bir adres ayrıca.  Türkiye, Ortadoğu ve hatta dünya genelinde olan nice gelişme üzerine kaleme alınmış her  makale/yazı/denemenin sonuna mutlaka bir şekilde düşülen  "Liberaller bundan ders alsın!"  uyarısı ve  liberalleri akıllı olmaya davet... Ergenekon'dan daha da tiksinmemiz için var olan Silivri timi.
Ondan sonra da gelsin meşhur tekerlememiz:  "BU HALK CAHİL!"

Çözüm önerileri de şu:  "Bu halk cahil, aptal, özürlü!  Bunlar böyle şeylerden anlamaz!  İşi bizim tayfa  (cunta)  bir şekilde eline almalı!"

(İlginçtir, ne kadar fakir ve/veya köylü ailelerden gelip eli azıcık para görmüş, ortamlara akmış;  olmadı eğitim alıp devlette hasbel kader bir makama kurulmuş yetişkinimiz varsa,  dillerindeki bildik ortak tekerlemedir bu halkımız cahil lafı.  Kemalistler de pek sever bunu.  Aynı kesimin güncel diğer boş tekrarları ise:  "Yetmez ama evetçiler!  Ya buna ne diyorsunuz!",  "Silivri güzellemeleri"  ve tabii bir de  bi dolu  "gemicik"  var.)


(15 Temmuz sonrası EDIT:   Sırf  Hocaefendi hareketini  eleştiriyor diye, 32. gün çekimlerinde  Necip Hablemitoğlu'na  "Köpeksiniz! Köpeksiniz siz!" diye çemkiren; onca zamandır kadın cinselliği ve aşk üzerine yazılar yazarken bir anda en keskin Hocaefendi sevdalılarından kesilen Nevval Sevindi;  bugün OdaTv'de yazıyor.  Onca yıllardır;  önce 90'lardaki  Yeni Yüzyıl,  sonra yine yıllarca Zaman'da yazarken  belki de 1 kere  "Atatürk"  dememiş bu güzel hanım,  15 Temmuz sonrası  OdaTv'de  Atatürk'e övgüler düzüyor.)


OdaTv'de  Atatürkçü Düşünce Derneği  hakkındaki bir habere  (ADD'den Cumhuriyet buluşması)  bir yorum göndermiştim,  aynen şöyle idi:

Bu derneğin adı: Atatürkçü Düşünce Derneği. Yüksek ve aydınlık şeyler beklenir değil mi? Ama gel gör ki başkanı olan hanım  (Tansel Çölaşan)  ne diyor, neyi savunuyor? YouTube'un kapatılması,  Google'ın dahi kapatılmasına destek veriyor!!!! Bu ne sansürcülüktür Allah aşkına! AKP bile daha bu mertebeye erişemedi o bağnaz yapısına rağmen. Peki bu kararlarını nasıl açıklıyor  ADD başkanı hanımefendi?  Aynen aktarıyorum: "Bizim için Atatürk bir demokrasi ve kadın özgürleşmesi sembolüdür. Bu ona saygı ile ilgilidir. Ben mahkemenin (Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi) verdiği karardan rahatsız değilim."    (bkz:  Gündem Haziran 2010)

Yani Atatürk özgürleşme sembolü; öyleyse YouTube kapansın Google kapansın!... Öyle mi? Böyle şeyler işte! Birileri kadını kapatır; birileri internet sitelerini, tarihi arşivlerini... Böyle böyle biz de danışıklı dövüşler altında baskıcı kültür içinde öğütülürüz. Ama bu halk aptaldı dimi, göremiyor bu bağnazları. Hep diyorum, izin verilirse gene söylerim: Türkiye Cumhuriyeti'nin karşısındaki en büyük iç tehlike cemaatler ve cemaatçi düşünce yapısıdır.  Ve Kemalistler de bir cemaattir. Bir tarafın kutsal değeri din'i, İslam'ı, şeyhi, hoca efendisi iken diğerinin TSK'sıdır kutsal değeri, Kemalizm'idir. Bu konularda ne bir sorgulama ne bir soru-cevap faaliyetine kesinlikle tahammülleri yoktur. Çoğulculuğa, farklılığa tahammülleri yoktur.  Dogmalar ve putlar denizinde yüzerler.


Şüphesiz ki OdaTv'nin bir bakış açısı, tarzı, belli bir nosyonu var.  Yine de lutfettiler ve bu yorumumu yayınladılar. Ve tahmin edileceği üzre, bazı karşı eleştiriler geldi.  Bunlardan bir tanesi bizzat şahsıma yönelik olup  bir takım yanlış bilgilendirmeler ve ön kabuller de içeriyordu.  Ancak cevap hakkımı kullanamama müsaade edilmedi.
Aynen şöyle yazmıştı kendisi:

@canilecanan.com  rumuzlu yorumcu;siz,daha bu siteye yazmaya çalıştığınız ilk yorumda Atilla Yayla isimli şahsı övmüştünüz!Ben bu şahsın Atatürk ile ilgili görüşlerinde bir yanlışlık olup olmadığını size sormuş ve cevap alamamıştım!Cevabı geç de olsa verdiğiniz için teşekkür ederim..!!Bir de şu var;sizin kutsallarınız nelerdir tanrı aşkına?Öyle ya;din yok,Atatürk yok,yok oğlu yok..?Ne var,ya da;siz gerçekten var mısınız,yok musunuz,nesiniz gerçekten..?!
2011-02-05  20:37:34

Böylece tipik bir Kemalist davranış örneği sunulmaktaydı.  (Gerçi itiraf etmeliyim ki, yine terbiye sahibi ve kültürlü biri idi bunu bu kez sahneleyen.)
Bu itiraza karşı iki yorum üzerinden açıklama yapmayı öngörüyordum: Önce kısa tutulmuş cevabım,  ikincisinde ise "kutsal" kavramını kendimce biraz açmayı düşünüyordum.  Ancak iki yorumum da editör engeline takıldı.
Yani şahsıma soru soran ve belli bir karşı çıkış yapan yorum yayınlandı;  ama kimilerinin  "demokratik ortam"  diye bünyesinde öve öve bitiremediği bu Soner Yalçın oluşumunda cevabıma izin verilmedi.
Bakalım yayınlanmayan yorumlarım neymiş?
İlki:

(...) Yorumunuzda şahsıma dair kişisel bir saldırıda bulunmuşsunuz,  bu oyunu sizin kurallarınıza göre oynamak istemiyorum. Yalnız saldırı ile yetinmemiş bir de yanlış bilgilendirmede bulunmuşsunuz ki ben düzelteyim, yüksek ve çok kutsal müsadelerinizle tabi eğer yayınlanırsa...
"Benim Atilla Yayla'yı övdüğümü" söylemişsiniz.  Övmedim, pek kimseyi "öven" bir yapım da yoktur. Ama yapılan haksızlıkta kendisine tarafım.  Atatürk ile ilgili görüşlerini eleştirdiğiniz anlaşılıyor. Bu demektir ki;  "görüşlerini eleştirdiğiniz her kişi akademiden atılmalıdır veya uzaklaştırılmaldır."  (mı?)
Ben bu bakış açısını eleştirmiştim. Öyleyse bu zihniyetin ışığında üniversiteler veya eğitimciler arasında Evrim Teorisi'ni savunanlar veya İslam'ı eleştirenler de uzaklaştırılabilir,  zira birilerinin kutsalına değiyorlar onlar da?
Sizin,  benim  veya  birilerinin kutsalı ile ters düşenlerin sepetlendiği bir yer midir akademi?  Hayalinizde bu mu var?
O zaman ne hakla denebiliyor  "AKP  üniversitelerde kadrolaşıyor!"?  Aynı sizin yolunuzdan ilerliyorlar işte cemaatçi, baskıcı, tek tipçi ve dinci kafa yapısının örnekleri.  Ayrıca "Kürtler, kart kurt eden Türktür"  ibareleri de o akademilerden çıkmamış mıydı? Zaten sizler gibi düşünenler YouTube'u kapat, Google'ı kapat, akademisyeni önce fişle sonra sepetle. Okuma-araştırma, konuşturma-yaftala... Evet, nihayet geldik bu günlere.

İkincisi:
(...) "Kutsal"  anlayışlarımız o kadar farklı ki sizinle.  En basitinden ben kutsallarımın bir fanusun içinde veya korkulukların arkasında saklanmasından yana olmam mesela... Onlar benim veya birilerinin muhafızlığına gerek duymayacak kadar gerçekler ve güçlüler. En azından ön kabulüm bu. (...)

Dediğim gibi,  bana ait bu iki yorumun yayınlanmasına izin verilmedi. (İkincisini yayınladılar gerçi;  iki dakika sonrasındaysa derhal kaldırdılar.) Böylece cevap hakkımı yayınlamayıp itinayla püskürterek, ne kadar güçlü ve kutsal değerlere sahip olduklarını da göstermiş oldular.  Sorun da bu zaten: Atatürkçülük de,  Kemalizm de birilerinin tekelinde.   Kaldı ki illa bir takım kutsallarımız olacak, olmalı, olmak zorunda gibi bir ön kabullenmeyi nereden çıkarıyorlar?
Bir de benim özel bir Atila Yayla sevgim filan yok, "ifade özgürlüğü" hakkının ihlal edilmiş olması nedeniyle ona yapılan haksızlığı dile getirdim bir dönem.  "İfade özgürlüğü"  bizde sadece  kendi tarafınızın hoşuna giden şeyleri söyleyenler için işletiliyor,  sizin hoşunuza gitmeyenleriyse susturmak sakıncalı değil, hatta buna destek veriyorsanız;  o zaman siz bu kavramı baştan yanlış anlamışsınız demektir. "Gücü yeten gücü yettiğine" yasasını işletme gönüllüsü iseniz;  AKP sizi yok sayınca ve/veya sindirmeye çalışınca neden demokrasiden, otokrasiden, faşizmden, adaletten, özgürlükten konuyu açıp dert yanıyorsunuz?



4) Genç Mustafa adlı bir çizgi roman yayınlanıyormuş Atatürk üzerine. İçerisindeki bir bölümde, "Saraya tutuklu olarak getirilen subay Mustafa Kemal'in sorguya alınması ve sonrasında ellerinin bağlanarak bir paşa tarafından yumruklanarak dövülmesi" gibi bazı çizimlerin olduğu söyleniyor. "Söyleniyor" veya "-miş" diyorum zira ben bu kayıtları hiç görmedim,  ama merak ettim.

Eserin tasarlayıcıları önsöze şöyle bir not düşmüşler:
"Güncel yaşamımızda hemen hemen her noktada referans olarak aldığımız bu liderin yaşamı ve düşünceleri hakkında aslında pek çok noktadan habersiziz. Bu kitap Atatürk'ü bugünden tekrar bir algılama çabasıdır."

Derhal CHP Manisa milletvekili olan bir zat  (Şahin Mengü),"Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret edildiği ve sövüldüğü" iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş.  Sundukları dilekçede ne yazdıklarını merakla okumaya yeltendim,  ne var ki daha ilk cümlede  -yine-  hamasetle karşılaştım.  Kemalistler halâ hamasete bel bağlamaktalar anlaşılan.  Oysa beklerdim ki,  gerçekten merakla ve gerçeğe sadık kalarak böyle bir olayın yaşanıp yaşanmadığını incelemiş olsunlar ve eser hakkında belli bir çizime değil,  geneline dayalı bir değerlendirmede bulunmuş olsunlar. Yani Atatürk'ü nasıl bir figür olarak resmetmiş bu eser? Karalama amaçlı mı; yoksa herşeye rağmen yılmamış, mücadelesine devam etmiş ve başarılı olmuş bir Atatürk mü?  Ben bunu merak ederim. Ancak heyhat!

Aynı eserle ilgili bir başka karşı eleştiri de  "Atatürk'ü içki çerken resmetmesi". Akıl-fikir dilemekten başka yapabileceğim bir şey yok ne yazık ki.

Bu gelişme ile ilgili çeşitli yorumlar yapıldı medya-haber sitelerinde, biri şöyleydi mesela:
Taraflar kapışır.  Kim hangi lidere kendini yakın hissediyorsa,
o liderin hayatının "istediği" gibi olmasını ister,  şart koşmaya çalışır. Can Dündar "Mustafa" belgeselini yaptı, Kemalist jargon ayaklandı, itiraz etti,  karşıt ideoloji ise Mustafa'yı destekledi. "Muhteşem Süleyman" dizisi yayına girdi, muhafazakâr jargon ayaklandı, itiraz etti, karşıt ideoloji destekledi.
Ve bu paylaşımın hemen ertesinde bir Kemalist, ilgili yorumcuya ağzının payını vermekte gecikmedi. Her bağnaz düşünce yapısına en güzel yakışacak şekilde cevabı yapıştırdı:

"mustafa kemal'i kıyaslamak! şimdi birileri çıkıyor padişahlarla mustafa kemal atatürk'ü kıyaslama yarışına giriyorlar. kafaları kuran kursu öğretisiyle imam hatip öğretisiyle cemaat öğretisiyle atatürk'e karşı karıştırılmış olan genç beyinlerin okuma zahmetine dahi katlanmadan cemaat hocaları tarafından verilen bilgilerin mutlak doğru olduğuna inanarak atatürk'ün yaptıklarını sıradan basit bir işmiş gibi gösterme çabalarıdır ama unuttukları bir gerçek var istanbul'u fetheden fatih sultan mehmet dahil yavuz sultan selim, kanuni sultan süleyman ve diğer padişahlara bakın bunların yaptıkları savaşlar ve elde ettikleri başarılar osmanlı devletinin en güçlü olduğu dönemlere rastlar yani bu padişahlar birşeyi yoktan var etmemişlerdir var olan gücü yerinde ve zamanında kullanmışlardır ama mustafa kemal'in başarısı yoktan var etmedir yani ölüyü diriltmedir ölmüş bir devleti ve milleti yeniden yaratmadır yok öyle değildir diyen varsa hodri meydan tarih en güzel delildir."


Kemalistlerin hastalıklı zihinsel yapılarına sıradan bir örnekti bu.  Her şeyden önce  (dünya görüşü, Atatürk sevgisi, tarih... Tüm bunların hepsinden önce) nereden biliyor muhatabının Kur'an Kursu ile beyninin yıkandığını?  İlgili yorumda dinî veya İslamcı ifadeler mi var ki kalkıp bu lafları ettiği yetmiyormuş gibi bir de padişahlar hakkındaki engin yorumunu mesnetsizce paylaşıyor,  demeyin.  Zira o bir Kemalist;  bu memleketin ve bu toprakların gerçek sahibi, efendisi.  Ol sebeple istediğine istediği gibi hakaret edebilir, aşağılayabilir ve saçmalama hakkı her daim kendinde saklıdır.


Yok hiçbir farkımız aslında tek farkımız:  Tarafımız
"Kedi" karikatürü nedeniyle mahkemeye koşan Başbakan'a haksızlık etmişiz biz demek ki.  Ne meselesi varsa bu memleket siyasilerinin karikatür ile?  Bak kardeşim  dünyada en çok karikatürü yapılanlar istatistiklerine bir bak.  Ama sen bakma en iyisi bakma,  dünyadan kopuk hasta bir düşünce yapısısın ve köhne insanlar yetiştiriyorsun sürekli.  Haydi
koş mahkemelere!

Bu CHP'den artık fenalık geldi.  Yıllardır kapalı olan YouTube açılır açılmaz koşarak mahkeme kapılarında saf tuttular, neymiş  Deniz Baykal'ın seks kasedi yüklenmiş-miş.
Millet bu başvurunun gündeme gelmesi ile olaydan haberdar olunca o videoların izlenme sayısı katlandı ama  'kapattırdılar' sonuçta gene siteyi şimdi de karikatürlere takmışlar.  Bravo!
Zaten  'sansür'  deyince yok hiçbir tarafın birbirinden farkı.
("İki ucu boklu değnek"  deyişimize ithafen.)

Daha önce de dediğim gibi:  Kendini hamasi duygularla hep başkalarından üstün görme,  diğerini küçümseme ve şişinme üzerine inşa edilmiş gecikmiş Türk Milliyetçiliği'nin sancılarını çekmeye devam ediyoruz.  Buna  "Kelaynak milliyetçiliği"  diyen de var.   (bakınız:  Alev Alatlı)

O değil de... Beni asıl şaşırtan mevzu,  ÇELİŞKİler'de  de değindiğim gibi; kendini solcu ve ilerici gören Kemalistlerin, donuk bir düşünce yapısına sahip olması.  Hâlâ daha "ERGENEKON diye bir şey yoktur" noktasında olmaları. Ülkeyi yobazlaşmadan korumada bildikleri ve güvendikleri tek yöntemin 'ORDU VE ASKERİYE'  olması.  Mesela sözde "kadın cinayetleri"ne ve şiddete karşı olmaları,  ama bu konuda hiçbir ciddi bakış ve girişimlerinin olmaması...

Kemalistlerin sorunu miskinlik ve fantazi bolluğu bence. Hal böyle olunca da işte Refah Partisi gidiyor yerine Fazilet geliyor, o gidiyor AKP geliyor... O da gitse yerine gelen bir eşdeğeri hemen bulunur.  Zira bu sakat mantığın çatırdamaması ve mağlup olmaması mümkün değil.




5)  Bu da  2011 Ocak sonundan bir haber:

"Bodrum'da 7 saat süren şiddetli yağışta 25 dere taşarken yazlık sahiplerini de bir sürpriz bekliyor. 500'ü aşkın binayı su bastı.  Zarar 5 milyon lira.
Rant uğruna faciaya davetiye çıkarılan Bitez'de incelemelerde bulunan CHP'li Belediye Başkanı İbrahim Çömez ve belediye işçileri ile esnaf arasında sert tartışmalar yaşandı.  Esnafın "Üç gündür dükkânlara giremiyoruz, araçlar hareket edemiyor" sözlerine Çömez "Selden önce defalarca uyardık, araçları çekmediniz. Vatandaş sel sularında sürükleneceğini bile bile aracını sürüyor. 50 yılın sıkıntısını 10 saniyede nasıl çözeceğiz!"  yanıtını verdi.


Haber bu.  Ve bakın Kemalist + Ergenekon avukatı bir bünyenin yorumu ne oluyor:

"Düşünelim de vurulalım yada ergekoncu diye silivriyemi tıkılalım,  hayır efendim düşünmeyelim, biat edelim,inanalım,yetmez ama evet diyelim."

'Yetmez ama Evet'  ile,  AKP ile,  yazlık turistik yerlerin ve Bodrum'daki bu sel felaketinin ne alakası var?,  demeyin.  Üstelik beldenin başkanı CHP'li iken AKP'ye çakmak da ayrı bir  ironi  olmuş doğrusu.



6) Tam da bu görüşlerimi paylaşmak üzere bazı materyalleri toplamaya başlamışken  gündemde yeni bir haber sivrilmeye başladı:  Sevan Nişanyan ciddi bir şekilde kuşatılmıştı. Öldürme tehditleri yetmemiş ki, bir de malı-mülkü nedeniyle mahkemelere verilip hem yıktırtma hem de hapis cezaları yağdırılmakta.  "İzinsiz kümes duvarı tamiratı yaptı"  diye,
yıllarla ifade edilen hapis davası açmalar...

Sevan Nişanyan'ı biraz takip edenler,  onun Şirince köyüne ve o muhite karşı aşkla bağlılığını ve orada pansiyon işlettiğini bilir.  Adam yıllardır orayı kendine mekan bilmiş ve aşkla çalıştığını zaten hemen anlarsın.  Öte yandan eşiyle olaylı boşanma süreci ertesinde bile orayı beraber işletmeye devam ettiler.  Yani ortaklaşa bir emek harcamışlar demek ki,  ve  bırakmak istemiyorlar.  Saçma sapan şeylerle yıldırılmaya çalışılıyor şimdi bu adam. Başta Kemalizm, Atatürkçülük ve milliyetçilik olmak üzere;  Taraf'ta İslam konusunda yazdıklarıyla da  iki taraftan savunmasız kaldı bence.
Ben kendisini severim yani kısaca,  biraz da delidir.
Ve bu deli adam Radikal'e verdiği bir söyleşisinde şunları söyledi:

     Vatan-millet-Sakarya edebiyatına, Atatürkçülüğe, Türk ırkçılığına karşı olan bir adamın onlardan daha fazla bu ülkeye hizmet etmesine, bu ülkeyi sevmesine tahammül edemiyorlar. Hadise budur. Ben bugüne kadar turizm alanında yaptığım çalışmalarla, bu köyde yaptıklarımla, sözlüğümle, dil yazılarımla, cumhuriyet tarihine ilişkin yazdıklarımla bu topluma bir şeyler vermeye çalıştım. Aldığımdan fazlasını vermeye çalıştım. Vatan-milletçilerin katlanamadığı budur.
(...)
Sıradan Türk faşizmi, Atatürkçüler... MHP'liler bile bunlardan iyidir. Topluyken bağırır çağırırlar da oturup bire bir konuşsan karşında insan bulursun. Kemalistlerde o yok. Gözleri dönmüş.
(Söyleşinin tümünü okumak için:  bakınız)

Tek cümleyle:  Kibrin ve cehaletin esiri olmak böyle bir şey olsa gerek.




7)  Defalarca yapılan uyarılara rağmen,  durmadan yalan ve uydurma bilgileri sosyal medyada  dolaşıma sokma enerjileri çok yüksek.  Misal:

"Recep Tayyip Erdoğan'ın  resmi makamında  Barzani ile görüşmesinde arkada Atatürk resmi değil  Apo'nun resmi varmış!!"  Yıllardır hâlâ bu görseli paylaşıp dururlar.

Sonra  yok âkillere şu kadar maaş bağlanmış  bilmem ne...
Ülkedeki baskıcılığı ve kurumların çöküşünü görüp eleştirmek için böyle fotoşop ve karikatür örneklere,  yalan haberlere gerek yok ama gel de anlat anlatabilirsen!

Son söz:  Her şeyden galeyana gelebilen, yalan haberle kandırılmaya yatkın, özellikle eksik bilgiyle ezbere yargı koyan bir kitle.
.


*

Hiç yorum yok: