Aniden reklamlarda Cem Yılmaz'a denk geldiğimde bir durup düşünme ihtiyacı hissediyorum, "acaba bu hangi markanın reklamıydı?" diye... Benim gibi çok az televizyon izleyip ekranı geriden takip eden biri için çok hızlı işleyen biri Cem Yılmaz.   Bugüne kadar oynadığı dizi halindeki reklam filmlerini saymaya çalışalım:
Panasonic, Telsim, Doritos, Opet, Avea, uzunca bir süredir de Türk Telekom...
Arada atladıklarım bile olabilir.
Uzatmayalım, çok sayıda reklam filminde oynadı bugüne kadar. Özellikle G.O.R.A., Arog, Hokkabaz gibi sinema filmlerinin tanıtımı için adeta bir seyyar satıcı gibi ekranları dolaştı.
Popüler kültür hayatımızda dönem dönem büyük yer işgal eden böyle bazı ünlülerimiz var bizim. Bu kişilerin ortak noktaları, (sanırsınız) WC/helâ'ya giderken bile bir basın açıklaması yapma ihtiyacı içerisinde olacak kadar medya maymunu olmaları ve kamerasız yapamamaları, kameralara adeta aşık olmaları, kolay kolay vitrinden ayrılamamalarıdır. Özellikle bir dönem Sibel Can, ardından uzunca bir dönem Hülya Avşar'ın benimsediği bu yaklaşımı, son zamanlarda Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar da benimsemişe benziyor. Bana mı öyle denk geliyor bilmiyorum ama ne zaman televizyonu açsam veya elime renkli bir gazete geçse, o dakika derhal bu kişilerle karşılaşıyorum.
Zamanında Türk medyasında şöyle bir duruma şahit olmuştuk:
Çok önemli bazı olaylar ve gelişmeler olurken (olumlu/olumsuz), Mavi Akım gibi büyük yolsuzluk olayları olurken ve birileri bunlara dair belge ve bilgilerini ortaya dökerken, (henüz AKP'nin iktidarda olmadığı yıllardan bahsediyorum); çok önemli ve değerli fırsatlar kapımızdayken, tehlikeli ve yasa dışı örgütlenmeler milliyetçilik maskesi ardında gizli ve yok edici işler yaparken... Evet tüm bunlar olurken... Türk Medyası asıl haberleri olanca gücüyle sakladı. Vitrine aldatma/aldatılma ve kadın hikayelerini koymak suretiyle başarmışlardı geçmişte bunu.   Bir ara, hamilelikleri sırasındaki cinsel hayatlarını bile haber bültenlerinden öğreniyorduk bazı ünlülerin. O kadar yoğun bir bombardıman ve saçmalık hali yani... Okumuş-Yazmış olmakla övünen çok bilmiş kesim de ilgisiz olunca, içeride ve dışarıda çok önemli olaylar olurken bizler adeta devekuşu misali kafayı toprağa gömmüştük. Ve 'Haberler' yoğun biçimde bu tarz özel hayat zırvalarından oluşuyordu. Böylesi müsait bir ortamda magazin de sınırlarını genişlettikçe genişletti tabii.
Kimilerine göre, eğer MHP yönetimi sağ duyulu ve soğukkanlı davranmamış olsaydı; bazı çevreler geçmişteki 80 darbesi üzerine kafa yormamış ve muhasebesini yapmamış olsaydı; ihtilâle ve emekli paşalara karşı belirgin şekilde mesafe koymuş olmasalardı; ülke çapında büyük karışıklıklar yaşanabilirdi. Nitekim Danıştay Katliamı da, çeşitli cinayet ve gösteriler de aslında ortamı hazırlamak için planlı şekilde gerçekleştirilmişti. Ancak olmadı. Fakat bu "Bitti" demek değil, gene darbeyi deneyeceklerdir. Kendi çıkarları için herşeyi göze alacaklar kadar, rahatın adeta battığı insanlar da var şu dünyada. Ve anladığım kadarıyla onların ülkemizdeki sayıları azımsanacak boyutta değil.
Her neyse. Şimdi bütün bunların Cem Yılmaz ile ne alakası var tabi. Böyle farklı konuları birleştirmeyi seviyorum sanırım. Popülerlerimizin çoğu boş konuşmalarının merkez medya tarafından delicesine pompalanması suretiyle yıllarca uygulanmış olan dikkat dağıtma tekniklerinden fazlasıyla tiksindiğim için; bugün tekrar aynı ruh ve ortamın yaratılması ihtimalinden bile rahatsızlık duyuyorum belki de... Hele ki erkeklerin yerli-yersiz bu kadar mikrofonlara atlamaları, görsel açıdan da rahatsız edici bir durumken. Ünlülerimizin modern kavun-karpuz satıcılarından farkı yok gibi bazen. Yeni bir projeleri olduğunda, yeni bir film/albüm/konser olayı mesela; hoooop kameraların önüne hoooop televizyon kanallarına atlayıp tek tek geze geze, araya skandallar karıştıra karıştıra, 'tanıtımlarını' yapıyorlar.
Cem Yılmaz hakkındaysa şöyle düşünmeye başladım artık:
Gora'da canlandırdığı 'halı satıcısı'nı hicvetmiyormuş; meğerse kendi tüccar zihniyetini komikleştirip bizlere izlettiriyormuş bu adam. Ki oldukça başarılı bu konuda. Güldürme yeteneği üzerine fazlaca konuşulurken, muazzam ticaret kafasının göz ardı edildiği düşüncesindeyim.
Her Allahın günü reklamlarda, bültenlerde, yazılı neşriyatta filan eleştirilemez deha olarak gördüğümüz Cem Yılmaz yeterince yıldırmış durumda diye düşünüyorum.   Yahu bu nasıl bir ülkedir ki aynı ünlü, hem de peş peşe seneler içerisinde, çok çok büyük pek çok markanın reklam filminde seri şekilde yer alabiliyor? Dünyada da ünlülerin reklamlarda kullanılması diye bir şey var, ama bu şekilde değil.
Neyse. En son Anadolu rock ve Anadolu ezgilerini aşağılayan bir stand up gösterisine de kahkahalarla gülenleri gördükten sonra, artık daha da fazla genleşmemesini temenni ediyorum.
5 yorum:
Bir şöhret, yüzünü ancak bu kadar eskitebilir.
Firmalara da helal olsun, dünyada ünlülerin reklamlarda kullanımını en yanlış anlamış ülke burası.
Durmadan paket program halinde komedi (olduğu söylenen) filmler çeken biri. GORA ile uzay filmlerine başladı, araya Yahşi Batı filan gibi şeyler de sıkıştırdı. Aynı küfrü 10. kez ederken bile izleyici kitle sinema salonunda katılıyor nasılsa!
"Cem Yılmaz hakikaten çok tatlı, efendi bir insan. Ama adam komedyenliğini karakteriymiş gibi pazarladı. Çekiciliğinin bir parçası da “A ne matrak çocuk, ne matrak. Onu görünce gül gül öl!” Bezgin, sıkkın, enerjisiz, asosyal bir adam hatta bence. Hani evinde mebzul miktarda saklanıyor, sonra sahneye çıkıp rolünü yapıyor. Ama bu şekilde pazarladı kendini ve bu kadar başarılı olmasının bir nedeni de aşırı neşeli adam, neşe pınarına koşarak gitti herkes bir kâse neşe alabilmek için. Adam işini çok iyi yapan, bezgin bir adam."
(Perihan MAĞDEN)
Cem Yılmaz'ın Karakomik: 2 Arada filmini beğendim. İlk defa bir Cem Yılmaz filmini beğendim. Hokkabaz da fena değildi gerçi. Onun dışında çöp.
Bir akrabamız, düğünü öncesi eşiyle bizi tanıştırmak için GORA filmi miydi neydi ona bilet almıştı.
Tıklım tıklım boş yok büyük 1sinema salonu...
Ayıp olmasın diye kendimi koltuğuma gömmüştüm, travma oldu o bende. Berbat filmde millet kahkahalarla gülüyordu.
Deli olucam, millet çöpe bayılıyor! Aynı eşcinsel "ibne!" esprisini 10 kereden çok yaptı aynı filmde, ağzına kadar dolu salon KAH KAH KAH!
Hayatımda çok nadir fevri davranmadığım, kendimi sıktığım anılarımdan biriydi.
Yorum Gönder