Geçtiğimiz bir hafta boyunca, teyzemin -hâlâ- yaşadığı bu şehirdeydim.
Hep söylendiği gibi, "Bağlı olduğu Bilecik ilinden daha büyük bir yer".
Çocukluğumun anlamlı yıllarını burada geçirmiş biri olarak, bu şehre karşı çok az bir sempatimin olması benim kendi soğukluğumdan mı, yoksa şehrin soğukluğundan mı; muamma.
İnternetten bulduğum, Bozüyüğün eski yerlilerinin daha iyi anlayabileceği bir harita var yukarıda. Tabii onların zamanlarında şimdiki gibi kalabalık, çok göç yok, şehir içi farklı güzergahlı minübüs seferleri ve yabancı sayısı şimdiki gibi değil; benim çocukluğumda mesela apartmanların sayısı parmakla gösterilecek kadar azdı.
Ancak kader ağlarını hızla örmekteydi. İstanbul-Bursa-Ankara karayolu üzerinde olması; malum olduğu üzre Eskişehir'e çok yakın olması; Toprak Holding'in fabrikaları; Eczacıbaşı, Demirdöküm gibi, kablo ve iplik fabrikaları gibi pek çok tırı vırının zamanında burada konuşlanmış olması gibi sebeplerden; şehirdeki sanayi kolları aldı başını yürüdü.
Gerçi yazıyı yazdığım şu dönemki küresel mali kriz sebebiyle üretim durdurmalar, işten çıkarmalar oluyor. Yani malum şeyler... Ama şehirde hiç değişmeyen bazı şeyler de var. Mesela soğuğu, ayazı ve kirli havası. Çeşmelerinden buz akıyor hâlâ bu kentin.
Az bilgi vereyim:
İsmini şehrin kuzey(batı?) tarafındaki, üzerinde hiçbir ağaç yada yeşilliğin bitmediği, boz kayalarla kaplı olan höyükten almış olup; "Bozhöyük"ün zamanla söyleyişte kolaylaşmasıyla Bozüyük olmuş. (Zaten halk dilinde höyük için "üyük" diyorlar.)
Halkı arasında bu oyuklar ve çukurlarla ilgili (elbetteki dini ve mistik) şehir efsaneleri mevcuttur. Misal: Ayak şeklindeki oyuk Hz. Muhammed'in ayağıymış aslında... Kopyala-Yapıştır mantığıyla hazırlanan belediye ve şehir tanıtım sitelerinde bunları yazmamışlar, ayıp etmişler.
Nev-i şahsına münhasır belediye başkanları olmuştur Bozüyük'ün. Hele bir Cemalettin Köklü vardı ki rahmetli, eski Türk filmlerindeki o makus havayı andıran simasıyla, toplam 19 sene boyunca Bozüyük belediye başkanlığı yapmış bu adam. Belediye başkanıyken ne yapmış ne yapmamış, o ayrı konu. Veya zaten bilinen şeyler. Ancak görünen şudur ki; bir belediye başkanı gelir, ana cadde üstündeki Atatürk heykelinin olduğu büyük anıtın hemen arkasındaki çocuk parkını yeniler (Taş Devri çizgi filmi / Flintstones konseptinde bir dekorasyon ile); bir diğeri gelir anıtlardaki heykel sayısını artırır; bir diğeri de gelir belediye binasının önüne Büyük Türk Büyükleri konulu heykelleri yaptırır ve bu alanın tüm çevresini Las Vegas-Texas ışıkları ile donatır!...
O ahşap bina benim için hüzün ile umut arasında bir köprü kurmakta olup ülkemizdeki zenginlerin kültürsüzlüğünü ve önderin yalnızlığını fısıldamıştır hep kulağıma. Bilmem bu yüzden mi, açık sarı renkli binalarda benzer duyguları yaşamam çoktur.
Höyükteki birkaç mağara, derinlemesine büyük su sarnıçları ve kimi oyuklar, şehrin çok eski bir tarihi geçmişi olduğunu düşündürür.
Halkı arasında bu oyuklar ve çukurlarla ilgili (elbetteki dini ve mistik) şehir efsaneleri mevcuttur. Misal: Ayak şeklindeki oyuk Hz. Muhammed'in ayağıymış aslında... Kopyala-Yapıştır mantığıyla hazırlanan belediye ve şehir tanıtım sitelerinde bunları yazmamışlar, ayıp etmişler.
Nev-i şahsına münhasır belediye başkanları olmuştur Bozüyük'ün. Hele bir Cemalettin Köklü vardı ki rahmetli, eski Türk filmlerindeki o makus havayı andıran simasıyla, toplam 19 sene boyunca Bozüyük belediye başkanlığı yapmış bu adam. Belediye başkanıyken ne yapmış ne yapmamış, o ayrı konu. Veya zaten bilinen şeyler. Ancak görünen şudur ki; bir belediye başkanı gelir, ana cadde üstündeki Atatürk heykelinin olduğu büyük anıtın hemen arkasındaki çocuk parkını yeniler (Taş Devri çizgi filmi / Flintstones konseptinde bir dekorasyon ile); bir diğeri gelir anıtlardaki heykel sayısını artırır; bir diğeri de gelir belediye binasının önüne Büyük Türk Büyükleri konulu heykelleri yaptırır ve bu alanın tüm çevresini Las Vegas-Texas ışıkları ile donatır!...
Bu arada bu mevzu bahis Türk büyükleri anıtlarından yaklaşık 1 kilometre kadar bile olmayan bir mesafede, şehrin Bursa tarafından girişindeki tepede, zamanında Atatürk'ün de kalmış olduğu söylenen (?) yıkık dökük, virane, sarı renkli bir konak karşılar sizi. Oldum olası hep viraneliktir.
O ahşap bina benim için hüzün ile umut arasında bir köprü kurmakta olup ülkemizdeki zenginlerin kültürsüzlüğünü ve önderin yalnızlığını fısıldamıştır hep kulağıma. Bilmem bu yüzden mi, açık sarı renkli binalarda benzer duyguları yaşamam çoktur.
İtiraf etmek gerek ki, hem Bahattin Şeker hem de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun memleketi olma ile şereflendirilmiş olması vesilesiyle; Bozüyük'teki hastane, okul, sanayi ve belediye hizmetleri bir büyük kasabadan daha güncellenmiş haldedir.
Arzu edene/edenlere, paket servis imkanı her daim mevcut olup gönüllüleri tepe tepe kullanmak suretiyle ömür çürütebilirler.
(bkz: Gidilmeyesi, görülmeyesi şehirler)
.
6 yorum:
sitenizi rastlantı sonucu buldum.bir bozüyük lü olarak şehrimizi çok iyi anlatamadığınızı düşünüyorum,belkide tamamen kendi çocukluktan kalma hislerinizle bozüyük ü harmanladığınız içindir.şimdilerde her nekadar,toplumumuzdaki genel yozlaşmayla beraber biraz kaybetmiş olsakta, mahallelerimizdeki o candan komşuluk ilişkilerini,zamanelerin yaşayamadığı mahalle kültürünü,bozüyük ün zanaat ve ticaret ruhunun eseri kalaycı Celil leri,gazozcu Akifleri görmüş ve yaşamış olsaydınız,bozüyük hakkında daha güzel düşüncelere sahip olacağınızı düşünüyorum.belediye çalışmalarının veimsizliği konusunda hak veriyorum.
Şahsen yorumunuzda geçen isimlere kulak aşinalığım olsa da; o kültürü, o ilişkileri pek göremedim ben Bozüyük'te. Daha çok haset bir halkı var gibi geldi bana. Gidilmeyesi, görülmeyesi bir yerdir benim için.
Şimdilerde anladığım kadarıyla çok göç almış, şehir Eskişehir'e doğru kaymış, kimse kimseyi tanımaz olmuş. Çevre yolu berbat olmuş. Ama belki de en fenası, havası bitmiş. Havası çok kirli. Tesadüfen orada bir kaç gün kaldığım bir sefer solunum yollarımın zifir-katran benzeri tuhaf bir tabaka ile kaplandığını fark ettim, ürktüm. Eminim şehirde uzun süre yaşamış kişilerde koah benzeri akciğer hastalıkları önemli seviyelerdedir. Bir de sigara içiyorsanız durum feci.
Güzel anılar da olmuştur mutlaka ama hafızam pek onlar üzerinde yoğunlaşmamış gibi... Bu da benim eksikliğim olsun. Samimi düşüncelerinizi burada paylaştığınız için teşekkür ederim.
ben de inegöl 'de büyüdüm. al birini vur ötekine... ankara'daki öğrencilik zamanlarımda sık sık bozüyük'ten geçerdim, yolun iki yarısındaki yüksek binaların gölgesinde bi sıkışmışlık duygusuyla; sanki o binalar ardındaki alçak yapıların dar sokakların muhafazakar sakinlerini koruyan, "uzak dur buradan" diyen tehditkar askerleriydi. benimki saçma bi önyargı belki ama böyle düşünmedim desem yalan olur.
Şehrin kasveti ve griliğinin böyle önyargılar yaratmasına şaşmamak gerek.
Teyzem 2011 senesi son günlerinde öldü.
O günden sonra bir daha bu şehre hiç gitmedim. Annem ve kardeşim arada mezarlık ve ev ziyaretinde bulunur, komşulardan hayatta olanlarla görüşür... Aslında benim de ölmeden önce son kez görmek istediğim bir kişi var orada, ancak gidemiyorum. Benim için hep kasvet ve grilik/soğukluk oldu bu şehir.
Kimilerinin dediği gibidir belki de:
"Kasaba, köyden daha geri ve tutucu bir yerdir."
eskişehirde üniversite okudum. şimdi de antalyaya giderken yanından geçtim. hep merak etmiştim bozüyükü. epey doyurucu bir yazı oldu benim için :)
Yorum Gönder