17 Eylül 2009 Perşembe

Türk  Erkekleri

.
Ortalama Türk Erkeği  50-60 yaşına bile gelse;  karşı cinsten birine nasıl bakacağı, nasıl yaklaşacağı, nasıl konuşacağı konusunda sağlıklı bir yaklaşım sergileyemez.
Yani  "öyle gelir  öyle giderler",  yontulmadan...
Daha otobüste oturmayı öğrenemediler.
Şehirler arası yolculuk yapmayagörün.
Ne kadar orta yaş üstü kel adam varsa artık  o nasıl bir kaykılmadır,
o nasıl bir koltuğu arkaya yaslamadır yarabbi!

En pahalı otobüs seferleriyle gelip gidersiniz,  Rahat hatlara geçersiniz ama çare yok!  Adamın kellesi kucağınızda gidersiniz yine!
Servis yapılırken elinizdeki bardağı koyacağınız, önünüzdeki koltuk arkası sehpanız bile açılmaz,  o derece mağdursunuzdur artık!
('Kelle koltukta'  değil,  'Kelle kucakta'  hesabı...)
1 değil,  2 değil.

Diyelim servis memurunu çağırdınız.  ('Servis memuru',  eskinin 'Muavin'  lafının şimdilerdeki moda kullanımı.  Nasıl ki Sekreter oldu Yönetici asistanı,  aynı rötuşla muavinler de oldu Servis memuru.)
Neyse efendim,  muavine sorunu ilettiniz diyelim.
Alacağınız cevap ne olabilir?
_Sorun ikinizin arasında, beraber halledin.
Normal. Zira o da bir Türk erkeği.  (Gerçi adam ne yapsın yani! Öküzle öküz olacak hali yok herhalde.)

Hep mi manyakları buluyorum bilemiyorum ama bazı gözlemlerim var.
Türkiye'deki orta yaş üstü erkeklerde  ("babam yaşında adamlar" da diyebiliriz bu kitleye),  önemli cinsel sorunlar var bence.
İnsanın 50 yaşına gelip de hâlâ "karı-kıza" öküz gibi bakması, "göte kitlenmesi",  bakışlarıyla bu kadar tacizkâr ve rahatsız edici olması, kadın denen varlığı  cinsiyetinden sürekli rahatsız olacak şekilde gerebilmesi için baya bir negatif potansiyele sahip olması gerekir.
Ki Türk erkeklerinde tartışmasız bu potansiyelin maşallahı var.
...

Bir dönem çok modaydı;  her turizm sezonu açılışında gazetelerde yabancı uyruklu orospular "Türk erkekleri süper!" filan gibi bombalarla havuz başına konuk olurlardı.  "İş icabı profesyonel yaklaşımlar" diye düşünürdük.  Sonradan öğrendik ki meğer o röportajlar dahi rötuşlanıyormuş!  (Fotoşop misali)
Ayşe Arman,  Türkiye'de çalışan bir Rus fahişeyle söyleşi yapmıştı geçmişte (2003).  İlk defa orada biri çıktı dedi ki  "Her 3 Türk erkeğinden birinde cinsel sorun var ve kendini kanıtlamaya çalışıyor."
Neyse ki dünyada hangi mesleği yaparsa yapsın dürüst ve sansürsüz insanlar da var.

Eskilerden laf açılmışken...
Eskiden bu konular açılınca  "kadınların kaderi böyle"  denirdi.
Şimdi dünyanın gittikçe küçülmesiyle görülebiliyor ki, bütün dünyadaki erkekler ezici çoğunlukla öküz gibi davranmak zorunda değil.
Yine görülebiliyor ki,  bir kadın  tanımadığı bir erkeğin  (karşı cinsin) bakışlarından,  suçluluk duygusu hissetmeden de hoşlanabiliyor.
Tabi Türkiye'de bu örnekler nüfusa oranlandığında nadiren olur.


Erkekler ergen oluyor, evleniyor, koca oluyor, baba oluyor,  aile kuruyor, dede oluyor, torun-torba sahibi oluyor... Ama pek insan gibi olamıyor bu toplumda.
Kadın dersen bakire doğuyor, evleniyor, hamile kalıyor, anne oluyor, anâne oluyor...  Kaç tanesi cinsel orgazmı yaşayarak mezara giriyor, sevgiyi ne kadar biliyor dersen;  onu da hiç karıştırma!
Veya kaçımız kadınlığımızı ve kadınsı inceliklerimizi hissedebiliyoruz?
Önce ve her zaman bu öküz erkeklerin doyurulması gerekiyor zira.


Bu erkeklerin bir de  "ANNE"leri  var tabii,  aileleri var...
İşte bu aileler  erkek evlatlarına  "Hayır"ın anlamını,  "Hoş değil"in anlamını öğretmemiş/öğretemiyor.  Zaten öğretmek gibi bir meseleleri de yok görebildiğim kadarıyla...
Bu nasıl bir erkek çocuk sahibi olma arzusuysa artık,  "Afferim benim aslan oğluma!"  gazlaması  her eğitim düzeyindeki ailede değişmeyen ortak şeyler arasında her daim yerini garantiliyor.
Erkeğin kendisinde de öğrenme isteği ve becerisi olmayınca;  "Olmaz!" ne demek,  "Lütfen" ne demek,  "Rahatsız oluyorum" ne demek; bilmiyor,  anlamıyor.

Bilmedikleri gibi  hissedemiyorlar da...
Duyguları körelmiş.
Veya hep kördüler.
Öküz gibi yaşayıp gidiyorlar işte!
Onlar yontulacak ve bilenecek diye  kadınlar yaşarken ölüyor, diri diri mezara giriyor;  "saçmalardan seçmeler"den biraz daha hallice bir hayat yaşayıp kendilerini harcıyor.

Anadolu zaten hepten  "rengarenk efsaneleri olan saklı bir kutu ve bir hüzün yumağı".
Bakın ailenizdeki kadınlara.
Anneleriniz, anâneleriniz/babaneleriniz, teyzeleriniz, ablalarınız/kız kardeşleriniz...  Kaçı mutlu bu kadınların?  Kaçı mutlu olarak öldü?
Kaç tane mutlu evlilik var çevrenizde?


Cinsellik  insan bedeninin en temel ihtiyaçlarından biri.  Yeme-içme-giyinmeden sonra geliyor.  İnsanın içindeki yaşamsal itici güç.
Bizde bu güçten fazla güzellik çıkmadığı ortada.
Ortam tecavüzden,  tecavüz korkusundan,  çocuklara bulaşan sapıklardan  ve kadın cinayetlerinden geçilmiyor.
Yapan yaptığıyla kalıyor.  Böyle gelmiş böyle gidiyor.
(Arada sırada  Hüseyin Üzmez  gibi bir ayağı çukurda 70'likleri zebil edip toplum vicdanını rahatlatma perdelerini icra ediyorlar ki  milletin gazı alınsın.)

Bunların da etkisiyle,  dünyada menopoz sorunlarının en erken yaşandığı ülkelerden biriyizdir herhalde.  Zaten daha bedende başlamadan başlar o menopozlar Türk kadınında.
Ve kadınların çoğu erken tükenir bizde, erken yaşlanır, erken kesilir...
Neden?
Cinsellik bu topraklardaki en kökleşmiş sorunlu mevzu.
Daha otobüste insanca gidemiyoruz.  Kendi sokağımızda iç huzuruyla yürüyemiyoruz.
Geçenlerde bir gazetede okumuştum.  Almanya'da yaşayan Alman kadınlar,  Türk erkeklerinin bakışlarından rahatsız olup  sürekli yol değiştirmekten rahatsızmış.
Almanya'nın son yıllarda Türkiye'nin AB'ye girişinin önünü tıkamasında ve  karşı blokta yer almasında,  yaşadığı  her türden  kendi deneyimlerinin de payı vardır herhalde...


Bir arkadaşım kadınlığı tarif ederken şöyle demişti:
"Kaçımız dışarı çıkarken içimizden geçen,  o an istediğimiz şeyi giyebiliyoruz ki?  Aman erkek arkadaşım/sevgilim/kocam ne der, bununla aşağı mahalleden geçerken rahat olabilir miyim,  yukarı mahalledekiler laf atar mı,  ayıplanır yan gözle bakılır mıyım?..."

Kadınlık:  Korkular, kaygılar ve hep bir olamama, yarım kalma hali.

Ama olsun.  "Benim hâlâ umudum var"  diyerek teselli arıyoruz biz.


Tabii kadınlar da kendi savunma mekanizmaları  ve dinamiklerini oluşturuyor zamanla.  Öğrenmek zorundasın bir yerde.
Sisteme çabuk entegre olanlar,  erkeğin cüzdanına göre muamele veya ipleri eline alma hususunda uzmanlaşıyor.
Kimisi vücudunu kullanıyor,  kimisi aklını,  kimisi pohpohlayan  (bal damlayan)  dilini...  (Dilinde bal, elinde iğnesi eksik olmayan tipler:
en şirret kadın tiplerinden biri)

"Seks için kocasından para/bedel isteyen kadın"  haberini büyük bir gariplik varmış gibi sunuyor  kelaynak Türk medyası.  Türkiye gerçeklerine ve Anadolu topraklarına en az bir uzaylı kadar yabancı olduğu içindir muhtelemen.

Kimi kadınlar da ortamı gerdikçe geriyor.
Kiminin çenesiydi, derdiydi, isteğiydi, kaprisiydi, nazıydı derken... Adam kalpten gidiyor.
Kimisi kuzu görünümünde "gelin" geliyor aileye,  Dolunay'da  kurt kadına dönüşüveriyor  ve bir daha da geri dönüşemiyor filan...
Herkesin kendince bir  hayata tutunma/ayakta kalma yöntemi var.
Bendeniz de işte böyle,  kendimi en iyi ifade etme şeklim olan "yazarak"  bunu yapıyorum.   (canilecanan.com)


2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sayin blogger, cok guzel yazmissiniz, biz turk erkeklerinin derdi buyuk. Nerden aldik bu genleri, nasil kurtulacagiz? Benim de kafami cok kurcaliyor, bir tulu cikamiyorum isin icinden.

canilecanan dedi ki...

Size kolay gelsin diyorum. Durmak yok, yola devam :)