21 Ocak 2019 Pazartesi

 Canımı sıkan şeyler


Son günlerde canımı sıkan, beni rahatsız eden ve buraya da not düşmek istediğim birkaç şey hakkında...
  • Duyduğunu ve okuduğunu doğru anlamayan bir toplum olduğumuzu biliyorum; ama bol diplomalı, okumuş etmiş, (toplumu küçümseyen) insanların bu kadar topluma ve avama benzemesine hala alışamıyorum.
    Bu aptallık ve zeka yoksunluğu bizi kemiriyor.

  • Bir adım atıp yakınlaşıp sonra geri çekilen, dengesiz tipleri hiçbir insan ilişkisinde tolere edemiyorum. Hele aşkta!
    Bir adım ileri,  iki adım geri:  Bu bana uymaz dostum!

  • Üniversiteler çiftliktir ve sulandırılarak değer kaybına uğratılacaklardır.

    (Nihat Hatipoğlu  görev başında - Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü'nde)

  • YouTube,  15 Temmuz 2016 darbe girişimi gecesi ile ilgili yüklenen bütün kanlı görüntüleri, hepsini  Şiddet içeriği veya yaşa uygun değil  "violent or graphic content" diye silip hesapları askıya alıyor.

    Başka hesaplardan indirip aynı videoları paylaşanlar oluyor ama o videolar ve hesapları da silinecek ve kapatılacak. Darbe gecesi ile ilgili şiddet içerikli hiçbir şey paylaşmayacağız, tamam. Küfürleri de bip'ledik diyelim... Yahu ne diyeceğiz;  "şeker dağıtmaya çıktı bunlar köprüye"  mi diyelim?


  • Bir soru:
    İsmet Özel  peygamber mi?
    "İsmet Özel  şöyle buyurdu,  böyle yumurtladı..."


  • Üfürükçüler,  falcılar  ve cinci hocalar diyarı mübarek...
    (2019 senesi açılışında gündemdeki olaylı-polisiye Palu ailesi üzerine)

  • Yılmaz Özdil Atatürk tüccarlığına doymuyor.

    Yıllarca Türk medyasını hiç okumamış, hep yabancı yayınları takip etmiş biri olarak, ilk kez bu adam ve yazılarıyla karşılaştığımda bunu ŞAKA  sanmıştım, biri beni işletmeye çalışıyor diye düşünmüştüm meğerse gerçekmiş! İşte "Halkımız cahil!!"  diye nanik çekenler ve onların 5 yıldızlı yazarlarından birinin mahsulü,  market raflarında yerini almış sıcak sıcak kıtırlar...

    Yeter mi?  Yetmez,  bu kadar enayi varken  ver ekoyu...
    "Kırmızı Kedi Yayınevi, yazarları Yılmaz Özdil'in ‘tamamı elle ciltlenen'  Mustafa Kemal kitabının 2 bin 500 liraya satılacağını duyurdu."

    Hadi afiyet olsun kerizler!  İşte bunlar hep putperestlik!
    (Din adına milleti soyanlar  vs  Atatürk ayağına soyanlar)

  • Ayda 2 kez annesine ev temizliğinde esaslı yardım etse kilo sorununu çözebilecek insanlar, durmadan Diyetisyene ve fitness salonlarına gidip jimnastik yapıp, üstüne suçluluk duygusu bol açlıklar çekerek, kilo verme değil ama "para harcama" metoduyla rahatlıyorlar. Buraya kadarı benim canımı sıkmaz, kişisel tercihtir, normaldir. Ama bu diyet mevzusu durmadan konuşulunca (tartıda zayıflama diye bişey de ortada yoksa)  zamanla bayıyor.

  • Evet, benim de bazı ön yargılarım var. Mesela sosyal medyada magazin paylaşımı yapan,  hele "bağzı" çok popüler şahsiyetleri, onların aşklarını, eski eşlerini, yeni sevgililerini filan paylaşan tipleri genelde siliyorum; eğer arada özel bir muhabbet oluşmamışsa bu böyle.

    Zaten yeterince magazin konuşulan ve illaki o "bağzı" pop tipleri sevmemiz gereken bir ülkede yaşıyoruz diye düşünüyorum.  (Yoksa aşırı dozdan delirirsin zaten, veya intihar  edersin.)  Tek tipçilik ünlüler konusunda da kendini net hissettiriyor yani. İllaki herkes o BAĞZI'larını sevmeli, şarkılarına/programlarına/ağızlarını yaya yaya yaptıkları konuşmalara/ilişki durumlarına tav olmalı!  Hal böyleyken üstüne bide bunları sosyal medyada konuşup yayanları çekemiyorum.

15 Ocak 2019 Salı

 İnsan İlişkileri



Bir gün bir diziden alıntı yapacağım aklıma gelmezdi ama...
Nasıl başladıysa öyle devam eder bazen.
Kendime not:  "Yanlış başladım,  yanlış gidiyorum."


27 Aralık 2018 Perşembe

 Ayelet Shaked  üzerine,  yeniden...


Fotoğrafını paylaştığım bu güzel kadının siyasetçi olduğuna inanmak istemezdim ama kendisi İsrail Parlementosu Knesset'te  bir milletvekili.
Adı:  Ayelet Shaked.   (איילת שקד)
Birkaç yıl önce dikkat çeken açıklamalarını kendi blogumdaki şu yazılarımda paylaşmıştım:

İsrail-3 (Seçkiler)  ve  İSRAİL Çarkı

Geçmişte yaptığı açıklamalarda, Gazze'ye ülkesinin yaptığı askeri operasyonlarda Filistinli annelerin ve çocuklarının ölümünü talihsiz bir durum olarak görmediğini, bilakis annelerin "küçük yılanlar" doğurduğu için öldürülmesi gerektiğini söylemişti.
Eklemek isterim ki kendisi  Adalet Bakanı  iken bunları söyledi.
Filistin halkına topyekün savaş ilan edilmesini isteyen birisi özetle.

Şimdilerde de  "İsrail olarak Kürt devletine ihtiyacımız var",  "Kurulacak Bağımsız Kürdistan'ı ülkemizin desteklemesi gerekir",  "YPG'yi destekleyelim",  "Kürtler IŞİD'i yenme konusunda en ciddi taraf.  Kürtleri devletsiz en büyük ulus yapan adaletsizliği düzeltecek adımlar atmalıyız. Mükemmel bir demokrasileri var. Üstelik kadınlara da eşit davranıyorlar...",  mazlum-ezilen Kürtlere destek olalım,  uluslararası güçler  Türkiye'ye müdahale etsin, ...  gibi peş peşe açıklamalar yapıyor. "Kürtlerin bağımsızlık arzusuna destek olmalıyız. Bunu hak ediyorlar",  "Türklerle savaşta kahraman Kürtlere başarılar diliyorum"  dahi dedi en son.  Zaten güncel haberlerde adını sıklıkla okuyoruz şu günlerde.

Demem o ki:  Irkçılık  ve nefret söylemini sıradanlaştırmış insanların, başkalarına  "insan hakları" - "demokrasi" - "ilericilik"  dersleri  verme tiyatrosu devam ediyor. Ve Sümerler'den beri devam eden, Mezopotamya halklarına savaşarak kurtuluşlarını vaat etme yalanı her türlü dini ve din dışı sosa bandırılarak servis edilmeye hala devam etmekte...  Mesela bunlar da siyasete inanmama ve siyasetçilerden güzel bir gelecek için medet ummama sebeplerimden biridir.

(Gerçi dürüstlüğünden dolayı tebrik etmek gerekir bu kadını. En azından yıllardır PKK ve bölgedeki bazı terör unsurlarına kesintisiz destek verip, sonradan kameralar önünde dostluk-kardeşlik-işbirliği edebiyatı yapan yavşaklardan değilmiş. "Özgürlüğü hak edip etmediklerini karar verme mercisi olarak kendisini görmesi  (ve aslında Kürtleri aşağılamasından da) ayrı bir kibir yazısı çıkar.  Siyasetçilerin genel olarak dininin aynı olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu bize özetle.)



11 Aralık 2018 Salı

 Baba Bush  öldü


Adı:  George H. W. BUSH
Ancak biz onu  "Baba Buş"  olarak biliriz.
Bush'lar,  üç kuşak ABD aktif siyaseti içerisinde önemli pozisyonlarda olan bir aile zaten.  Yanda bir resmini gördüğünüz bu adam ABD'nin 41. başkanı idi
 (1989-1993);  sakarlıklarıyla gazete haberlerine ve dönemin karikatürlerine epey konu olmuş  oğlu  George W. Bush ise  ABD  43. başkanı.  (2001-2009)

Birinin zamanında Körfez Savaşı / Gulf War  (1990-1991),  diğerinde  Irak Savaşı  (2003-2011)  çıktı.  Oğul Bush, donanma harekete geçerken yaptığı canlı konuşmasında "Bu bizim için ikinci Haçlı Seferi'dir"  gibi açıklamalar yapmış, sonra danışmanlarının uyarılarıyla yanlış anlaşıldığını söyleyip özür dilemişti. Kabinesindeki meşhur kadın Dış İşleri Bakanı  Condoleezza Rice  hakkında daha önce bir blog yazısı yazmıştım hatırlarsanız.  (Hatta ilk yazılarımdan biridir.)


Bunlar  baba-oğul  "Orta Doğu / Middle East"  de denen  Yakın Doğu'nun  canına ot tıkadılar özetle.  "Kimyasal-Nükleer silahlar olduğu iddiası",  "War on terror! / Teröre karşı savaş!"  diye bu diyara ordularıyla ve ordu dışı güçleriyle geldiler; mevcut terör gölünü genişlettikçe genişleterek yollarına devam ettiler.  Terörsüz alanları da terörize etmekten geri durmayarak  Irak-Suriye, hatta Libya'dan itibaren kuzey Afrika'yı ve Afrika'nın diğer bazı alanlarını taa Afganistan çevresine kadar bir "kısmi terör dünyası"na çevirdiler.  Onların çıkarları için çalışan terör örgütleri "özgürlük savaşçısı" oldu,  "kahraman" oldu,  bölge içi güçlerin yanı sıra kendilerinin de yadsınamaz destekleriyle bu derece güçlenmiş  "IŞİD ile  savaşıyorlar"  oldu...

Şimdilerdeyse  "İsrail'in yararınaysa her şey legaldir ve gerisi teferruattır"  düsturunu benimsemiş olanlarla el ele çalışmalarına devam ediyorlar.  Tabii ki güçlü orduları olan büyük devletler her zaman güç, yağma, prestij, çıkarlar için talanlar yapmışlardır;  ancak bunlar kadar maddi-manevi kavramların,  dini ve din dışı unsurların ırzına geçen olmamıştı. Roma ve Haçlı ruhunu yaşattıkları görüşü de söylenebilir tabii ama çoktan onların ötesine geçtiler.  Ne "demokrasi" bıraktılar, ne herhangi bir "-izm", ne "barış ve güvenlik", ne insan hakları, ne "teröre lanet okuma"...  Aslında bu delirmişlik halleriyle bütün yalanlarını bir bir çökerttiler.  Tam bir yıkım çağı başlattılar.



Bir yorumcu geçtiğimiz günlerde
 (30 Kasım 2018'de)  ölen Baba Bush için  "Ortadoğu'yu cehenneme çevirmiş adamdır. Trump çırak kalır bunun yanında"   diyor.

Maalesef ardından gönülden  "R.I.P."  (rest in peace)  diyenler de var.  Bunlar Baba-Oğul cehennemin kapılarını Babil'den araladılar;  ama demek ki davulun sesi uzaktan hoş geliyor.  İnsanlığın daha alacağı çok dersler var demek ki!  :(

Daha önce bir yazımda Amerikan toplumundaki militarizm damarına kısaca değinmiştim.  Az da olsa tanıdığım Amerikalıların önemli bir bölümünde ciddi bir militarist damar var. Ordularını sürekli kutsuyorlar,  demiştim.  
Bakınız:  (Gündem  Ekim 2012-4)

Amerikan ailelerinden  oğulları orduda olanların,  "Irak topraklarına demokrasi ve barış götüreceğiz"  yalanına gönülden inanıp bol manevi değer soslu militarist paylaşımlar yaptıkları Irak Savaşı günlerini hatırlıyorum.  Amerikan toplumunu çok severim ve okyanus ötesinde olmalarına rağmen, bazı Avrupa toplumlarından çok daha yakın görürüm bize.  Ama bu çağda bu pozisyonu kesinlikle hak etmiyorlar. Ne yaparsınız ki insanın insana hakimiyeti bu boktan çivisi çıkmış dünyayı hediye ediyor insan ailesine.


Kaldığımız yerden özet geçmeye devam edelim:
Bush'ların ekonomiyi devirmelerinin ve bir dolu saçmalığın ardından bayrağı  Obama  devraldı.
 (2009-2017)  Müslüman ülkelerde bir zencinin ABD liderliği baştan büyük sevinç yaratmıştı ki  "Ilımlı İslam", "Arap baharı" filan derken coğrafyayı komple ateşe verdiler.  Şimdilerde de bazı terör örgütlerini silah-mühimmat-para-eğitim-itibar-misyon-siyaset... vesaire açısından istikrarlı şekilde destekleyip beri yanda halen  -bir şekilde-  beyaz ve pirüpak kalabiliyorlar.


Bu kadar yazdıktan sonra biraz da ek bilgi vereyim  (miscellaneous)  ve siyaset dışı eğlenceli şeylerden bahsedeyim:

Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa;  Baba Bush, eşiyle en az 1 kez Türkiye'ye resmi ziyarette bulunmuştu. O zamanlar Özallı yıllardayız, yani Başbakan-CB  Turgut Özal.  Semra hanım ve Papatyalar grubunun kıyafetleri, şaşalı ve şişme hayatları, sosyete partileri medyanın ana ilgisinde... Özal ailesi ile ilgili fotolardan sanki eşsiz bir yalakalık akıyor.

İşte o resmi ziyaretlerin birinde, bizim başkanın hanımının kıyafetleri parlak, saçları ve yüzü boyalı mı boyalı... "Ne giyecek ne giyecek bizim  first lady?"  en baba gündem mevzumuz... (Bu arada Özal'ın Bush'lardan "aile dostumuz" gibi bahsettiğini de not düşeyim.)  ABD Başkanı'nın uçağı yere indiğinde yapılan karşılamada,  Baba Bush'un eşi  Barbara  Bush  beyaz saçları ve siyah üzeri beyaz puanlı uzun elbisesi;  yılışıklıkla yalakalıkla uzaktan yakından alakası olmayan duruşu ile bana gerçekten çok asil gelmişti.

Bazı Amerikan politikalarını eleştirdik ama hakkını da vermek isterim;  adamların devletinde üst siyasette bizdeki gibi bu kadar sonradan görmelik sıradanlaşmaz.  Bizde hala birileri  liderin veya eşinin kıyafeti, sarayı, dik duruşu ile övüne dursun;  adamlar orduları, planları, kültürleri ile yıka yıka ilerliyorlar. Sen (yüzyıllardır olduğu gibi) kıyafeti, kaftanı, duruşu, saçı-sakalı, örtüsü ve örtüsüzlüğü,  kibirli-hamasi boş lafları övmeye devam et halkım.

Yani kıssadan hisse:  Rahatsın,  rahatta kal!


2018,  Araplar,  kan,  miscellaneous,  Türkler,  çene ishali,

5 Aralık 2018 Çarşamba

 İbretlik Hayatlar  ve  Klişeler


("İnsanlık çok ileri gitti"  ve  "Hep Batıcılık yüzünden geri kaldık")

8 Kasım 2018 Perşembe

 Serdar Ortaç'tan  aforizmalar


Büyük EGO balonu üstat Serdar Ortaç demiş ki:

"Gül gibi karımın üzerinde bir lanet var. Instagram'a koyduğu fotoğraflar yüzünden kıza sürekli nazar geliyor. Bu kadar kötü göze inanamıyorum. Sosyal medya hayatımızı mahvetti. Türk ırkını, Türk'ün karakterini bozdu. Instagram'ı hayatımıza sokan Amerika'yı görmek istemiyorum, tiksiniyorum."

Ah be Serdar! Sen otur o "5-10 dakikada" yapmakla sürekli övündüğün yeni şarkılarını "üretmeye", evir çevir yabancı şarkılardan araklayarak oluşturduğun aynı melodiler üzerine farklı sözler yazarak  onlarca albüm çıkarma geleneğine devam et. Eh, hayranların sayesinde sahneden de güzel paralar kazanmaya devam ediyorsun,  nasılsa  "Halk bunu seviyor, bunu istiyor!"  kuralı işliyor.  Ama yazının başında alıntıladığım bu kadar salak lafları edip maalesef zırvalarına maruz kalan her birimizin devrelerini yaktığın için, ve milleti bu kadar salağa bağladığın için,  iki çift lafa da hazır ol.

Bir "Hesabımı kapat" veya "Sign out" veya sadece beynine sessizce göndereceğin "Bundan sonra Instagram'da kesinlikle paylaşım yapmayacağım! Yaparsam da sosyal medyayı (çoğu yabancı ünlüde görüldüğü gibi) profesyonel amaçlarla kullanacağım"  benzeri kararları alıp uygulamak yerine...

...... "AMERİKA'NIN HAYATIMIZA SOKTUĞU  bilmemne!!!"

Öncelikle kimse kimsenin hayatına bir şey sokamaz Serdarcım, sen izin vermediğin sürece... İkincisi biliyor musun Avrupalıda Amerikalıda bu kadar yoğun, 7'den 70'e azgın bir sosyal medya iştahı yok. Ama zaten onlarda senin gibilerin de pek fazla şansı yok.

Gerçi  “John Lennon  ada
 (İngiltere)  için ne ise Türkiye için Serdar Ortaç  odur    (bkz:  kendinden üçüncü şahıs olarak bahsetmek)
diyen bir kibir kumkumasından başka ne bekleyeceksin?

The Beatles  söz yazarı  John Lennon neden şarkılarını bir, bir buçuk yıl gibi uzun zamanlarda yapmış-mış! Halbuki Serdar Bey 5-10 dakkada bir yaz hitini, bir Padişah'ı çıkarabiliyormuş ama bu ülkede değeri bilinmiyormuş! Bu lafları kendisi diyor ve bunu övünülecek şey sanıyor, tek yazlık parçaları ile kendisini John Lennon ile kıyaslayan büyük söz yazarı...

Bir diğer incisi:
"Sadece 7 nota var  topu topu kaç beste yapılabilir?"
Bu lafı, şarkılarınızın ve bestelerinizin çalıntı olduğu söyleniyor, buna ne dersiniz? sorusuna cevaben diyor. "Yavuz hırsız" olduğunun kendi ağzından itirafı ve bir başka sefalet örneği...

    "Krallar kraliçeler sınıfındayım ama Türkiye'de değerim bilinmiyor"  da  bir diğer sıradan böbürlenme cümlesi.



Kendisini 90'ların ortasında patlayan "Karabiberim" ile tanıdık. Tabii her ünlü gibi seveni de sevmeyeni de oldu. (Mesela benim çok sevdiğim Aysel Gürel, Serdar Ortaç'a aşıktı.)  Arada "Yaz Yağmuru" gibi nitelikli işler çıkarmadı da değil. Ama malum, bayağılığı gayet samimi şekilde kim üzerine giyerse, o ünlü daha çok sevilir bizde.

Normalde sadece işini yapıp parayı götürse neyse... Ne var ki Serdar Ortaç -nedense- çok alanı dışında eylemler ve çooook büyük laflar söyleme eğiliminde olduğundan görmezden gelmeyi başaramadım artık. Ki Ahmet Kaya'ya sahnedeyken başlattığı linç de ayrıca irdelenmeye değer bir konudur ve maalesef hep ideolojik pencereden incelmiştir. Oysa organizasyon açısından veya sahnedeki Ortaç'ın en basit ifadeyle sinirlerine hakim olamama sorununa kadar pek çok noktadan neredeyse hiç söz edilmemiştir.

Sonuçta  Ahmet Kaya'nın duruşu belli. Beğenirsin beğenmezsin. Ama ödül vermek amacıyla eşiyle beraber ödül törenine davet ediyorsun; kapıda karşılayıp davetteki masasının yerini gösteriyorsun, sahnedeki Serdar Bey laf çarparak çatal-bıçak fırlatmaca oyununu başlatıyor... En şık elbiseleri içerisinde en lüks otelin içerisinde süperstarlar, divalar, ana haber genel müdürleri (Reha Muhtarlar filan)  izlemekle yetiniyor... Hatta direkt aktif olarak bu vandallığa katılıyor!

Türkiye'de zenginlerin, okumuşların ve ünlülerin tetiklendiklerinde halktan/avamdan zerre farklı davranmadığının; ama ne hikmetse halkı aşağılama hakkını ve ilericiliği kendilerinde gördüklerinin bir diğer örneği.

(Ayrıca yıllarca genel müdürü olduğu, televizyonda en çok izlenen haber bültenini yönetip sunan Reha Muhtar gibi, akşam haberlerinde sürekli  "hayvanlar dünyası, aslanlar, maymunlar, medya maymunları, magazin kadıncıkları, kim kimle ilişkide?, hangi kadıncık aldatılmış, gene kamera ordusu önüne ilgiyle atlayıp hangi açıklamaları halkımızla paylaşmış, Televole kadrolu elemanlarıyla dakikalarca söyleşi" benzeri yayınlarla en kritik zamanda ülkeyi uyutan bir adamdan da ancak bu beklenirdi.  90'lar sonuna doğru  ülkedeki bankalar peş peşe batmaya başladı da kendisine yol göründü.

Şimdilerde o da "muhalif" olmuş,  iyi mi?  ;) )