21 Ocak 2011 Cuma

Nur  SERTER


Prof. Dr. Nur Serter.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede uzun yıllar öğretim üyeliği, hatta yöneticilik yaptı.
(1996-2001 arasında İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve Çalışma Ekonomisi Anabilim Dalı Başkanlığı.)

Rektörlükteki görevi sırasında, yöneticisi Kemal Alemdaroğlu'nun politikalarının savunucusu olarak televizyon ekranlarındaki ve güncel entelektüel tartışmalardaki yerini aldı.  Yüksek öğretimde  dogmalardan yana ve baskıcı bir anlayışın savunuculuğunu yaptı,  tam bir Kemalist gibi.

Bir bilim kadını.  Ama onun için, kamuoyu önünde intihâl  [TDK: Aşırma. Ek$i Sözlük: edindiğiniz bilgiyi, akademik yazılarda, nerden aldığınızı belirtmeden kullanma durumu.  Benim tanımım: Başkalarına ait yayınlar üzerinden yükselme, yani hırsızlık]  gibi suçlamaların veya eğitim kalitesi, eğitime ayrılan bütçe gibi konuların üzerinde durmaktansa TÜRBAN çok daha önemliydi. İliklerine kadar siyaset ile işliydi ve nihayet CHP'den aktif ve görünür siyaset hayatına başladı. 2007 genel seçimlerinde CHP İstanbul milletvekili olarak parlamento sıralarındaki yerini aldı.

Bundan birkaç sene önce,  28 Şubat döneminin parlak simalarından, eski kadın milletvekili  Ayseli Göksoy  ile yaptığı bir söyleşine denk geldim bir tv kanalında. Her zamanki gibi yine dizlerine ulaşan bir tayyör giymişti. (Ünifoması sanırım bu.)  Şöyle diyordu tesettür ve kapalı kız öğrenciler ile ilgili görüşü,  ayrıca üniversitesinin tutumu ile ilgili gelen bir soru karşısında:

"Artık zamanın değiştiği; genç kızların açık giyinmekten, mini etek şort giymekten hatta göbekleri açık giysilerden hoşlandıkları; kozmetik sanayinin gelişmesi ve artan ilgiyle kapalı kızların bile ruj sürmeleri ve tüm gençlerin rengarenk giyinmeye başlaması ile artık kapanmanın yersiz oluşu"  şeklinde devam eden muhteşem tespitler.

Şöyle demiştim bir zamanlar yazıp sonradan sildiğim bir Ek$i Sözlük entry'mde:
Nur Serter:  Laikliği, din ve devlet işlerinin + din ve bilimin birbirinden ayrılmasını, kısacası herhangi bir şeyle başka bir şeyin birbirinden ayrılması ve arasına mesafe konulması olgusunu; bu iki şeyin sürekli birbiriyle çatışması olarak algılayan biri.  Potansiyel açıklamaları ve tavırlarıyla, karşıtı olduğu dinci kesimin kadrolaşması ve bilimsel arenaya müdahalesinde en uygun psikolojik zemini yaratan isimlerden.

Gerçekten henüz 90'lı yılların başlarında iken,  bu tarz kişilerin sırf dincilerin yükselişini + kadrolaşmasını güçlendirmek ve halkta Kemalizm'e karşı nefret yaratarak karşı devrimi gerçekleştirmek için desteklendiğini bile düşündüğümü söylüyordum.

Özellikle 28 Şubat çevresi dönemde sıklıkla ekranlarda beliriyor, yapılanların kaçınılmazlığını vurgulamak adına sıklıkla  Aczmendi  örneğini kullanıyordu Nur Serter.  "İstanbul Üniversitesi koridorlarında ellerinde asaları, bastonları ve o korkunç görüntüleri ile Aczmendilerin yürümesine müsaade edilemeyeceğini;  bunun ne kadar korkunç bir şey olacağını"  dile getiriyordu. Ben de küçüğüm işte o yıllarda hak veriyorum filan... Hangi Aczmendî,  hangi üniversite sınav puanını alarak  hangi Matematik-Türkçe-Sosyal-Fizik ile girmiş İstanbul Üniversitesi koridorlarına da olmayan şey üzerinden nasıl böyle sistematik korku yaratılıyor diye sormayın.  Hayal ediyoruz ve kınıyoruz burada.  (Üstelik o yıllarda ülkede sayılı üniversite ve sınırlı kontenjanları vardı.)


Bundan birkaç gün önce de OdaTv'de kendisiyle yapılmış bir söyleşiyi okudum  (Yayınlanma tarihi: 14 Ocak 2011). "Yeni CHP" hakkındaki görüşleri sorulmuş,  o da anlatmış.   (bkz: Nur Serter yeni CHP'yi Oda Tv'ye anlattı)
Bu satırları okuduğum zaman yeni CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu hakkındaki görüşlerim biraz daha pekişti. Bunları daha önce "CHP'deki 2010 model değişim" başlıklı iki yazımda bir nebze dile getirmiştim zaten. Bugün biraz daha ileri giderek,  Kılıçdaroğlu'nun sırf oylar artsın vesayet devam etsin diye o koltuğa oturtulmuş bir memur olduğu daha da netleşmiştir. Aksi takdirde Nur Serter Türk siyaset geleneğinde yeri olmayan böyle bir üslupla kendini parti üstü bir konumda görerek içerisinde olduğu siyasi parti ile ilgili böyle açıklamalar yapabilir miydi? İçerisinde Nur Serter olan bir CHP ne kadar "yeni" olabilirse, o kadar yeni bir parti işte! Sadece vitrin değişiyor. Bir anlamda "Türk'ün Türk'e propagandası" gibi "CHP'linin CHP'liye yenilik propagandası"!

Hadi hayırlısı diyelim.  Bakalım "Bu halk aptal" denen ucube kitleyi bu sefer kandırabilecekler mi?




-MISCELLANEOUS-

* Benzerlerine kıyasla oldukça iyi Türkçe konuşma becerisi ve etkileyici bir aurası var.

* Akrep kadını.

* O da  "Atatürkçü Düşünce Derneği" (ADD)  yöneticiliği yapmış.

* 27 Mayıs 1960 askeri darbesine katılan subaylardan Kurmay Albay Emin Aytekin'in kızı.
Az Tarih bilgisi: İstanbul Örfi İdare Kurmay Başkanı olan Emin Aytekin, darbeci Talat Aydemir ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle 1962'de ordudan çıkarılan subaylar arasındaydı.

* Şimdinin CHP'lisi Nur Serter, 1970'lerde İktisattaki ülkücü akademisyen grubunda yer alıyormuş.  Es geçilemeyecek niteliklerde, doğuştan siyasetçi bir akademik bayan.  Veya doğuştan CeMeHaPe'li?

* İstanbul Üniversitesi'nde Rektör Yardımcısı iken başörtülü kız öğrenciler için kurdurduğu "ikna odaları" ile tanındı. Halen bu madde nedeniyle gündemde ve  muhtemelen yıllarca da olacak.


* 90'ların sonlarına yaklaşırken İstanbul Üniversitesi'nin bir diğer profesörü Toktamış Ateş, yönetimin baskıcı anlayışına getirdiği eleştiriler nedeniyle sorunlar yaşadı ve sonunda istifa etti, diye hatırlıyorum. O dönemlerde ekranlarda Nur Serter ile beraber tartışma programlarına katıldıkları oluyordu. Zaman Toktamış Ateş'i haklı çıkardı ve  Temmuz 2009  başlığında da not düştüğüm şu sözleri geldi:

"Bakan olma hevesiyle darbe girişimine katılmak isteyenler oldu. Özgürlükten yana tavır koyması gereken bazı akademisyenler, darbe sonrasında kurulacak hükümette bakan olabilmek için sürece destek verdi. Bakanlık, üst düzey görev bekleyenler vardı. Bir takım isimlerin birilerine yaranmak için neler önerdiğini, ne tür toplantılar yaptıkları ortaya çıktı. Ergenekon diye isimlendirilen davanın iddianamesine bakıldığında zaten bunların kim olduğu görülür."


* Kemal Alemdaroğlu  intihal sebebiyle ceza aldı,  daha önce de değinmiştim  (bkz: Ergenekon'un küçük bir portresi).  Hatta bu nedenle 2 ay meslekten men cezası aldı.  Başka bir ülkede olsa böylesi bir olaydan sonra böyle önemli bir rektörün yüzünün kızarması gerekirdi ama... Bizde  "Türkiye seninle de gurur duyar beyefendi."



* 80'li yıllarda ruh çağırma ve ruhlarla temas seanslarıyla belli bir kesimde bilinen "Beyti Dost" adlı  (bazı kaynaklarda "Sevgi birliği" olarak da geçer) tarikatın kurucusu Dr. Refet Kayserilioğlu'nun çıkardığı "Sevgi Dünyası" dergisinin uzun soluklu yazarlarından biriydi Nur Serter.

Rahmetli Cenk Koray'ın da katıldığı bu ruh seansları ve İsa ile ilgili bir açıklaması sanki aklımda...

Murat Bardakçı'nın 16 Nisan 2007 tarihli eski bir yazısında da konu geçiyor, link:  http://arsiv.sabah.com.tr/2007/04/16/



* 1997'de yayınlanmış olan "Dinde Siyasal İslam Tekeli" adlı kitabı Refah Partisi'nin kapatılması davasında kaynak olarak kullanılmış.


* Çağlayan Meydanı'nda yapılan Cumhuriyet mitinginde (2007), Genelkurmay'ın  e-muhtırasına ithafen:  "Askerin önünde saygıyla eğiliyoruz" demişti.  Efendisinin sadık kölesi akademisyen.

* (Bence)  Milletvekilliği sırasındaki en anlamlı,  kariyerine en uygun çıkışı; Türk yüksek eğitim sistemindeki mevcut bir ucubeye ışık tuttuğu, Öğrenci Afları konusundaki tepkisidir. 2008 senesinde Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada, AKP'nin o dönem hazırlık aşamasında olan af tasarısı ile ilgili açıklamaları üzerinde durmak istiyorum biraz. Önce bir açıklama ile AK Parti döneminin bir önceki,  yani ilk öğrenci affından bahsetmek istiyorum:

İlk iktidara geçişinde AKP apar topar bir af çıkarmıştı biliyorsunuz. Bazıları bunun türban-peruk sorunları dönemlerinde üniversiteden uzaklaştırılmış olan hedef kitlelerini amaçladığını iddia etmişti. Ancak o kadar hızlı oldu ki affın kanunlaşması;  yaz tatilinde olan hocalar ve üniversite personeli, af kanunlaşır kanunlaşmaz apar topar başlayan kayıtlar ve sınavlar, bürokratik sorunlar derken bazı devlet üniversitelerimizde aftan yararlanma hakkı bulunmayan gençlere dahi sınav hakkı tanınmış, bu gençlerin uzatma sebebiyle çok yüksek bir meblağa denk düşen harçları alınmış ama neticede hukuk işlerinin kararıyla sınavlarını başarıyla geçenlere "aslında bu affın kendilerini kapsamadığı"  söylenerek yol verilmişti.

     Beri yandan af sınavlarının çok kısa bir sürede yapılması ve ancak bütün derslerden geçer not alma şartıyla sonuçların kabulü gibi özel koşullar konulması;  af hakkı olup alttan çok sayıda dersi olan üniversite öğrencilerinin tekrar bir af beklemesine neden olmuştu.

İşte bu beklentilerin sonucunda yeni bir af tasarısı gündeme geldiğinde Nur Serter  -aynen aktarıyorum-,  şunları söylemişti:

"En azından bugüne kadar çıkartılmış aflar kapsamında olaya baktığımızda, afların uygulanabilir olma ve pratik olma, sorunu çözme özelliği taşıması gerekir. Bugüne kadar çıkarılan aflar çok dar bir zaman kapsamı içinde çok az sayıda sınav hakkı vererek, aftan gelen ve zaten eğitim formasyonundan bir miktar uzaklaşmış olan kişileri yeniden yüksek öğretime kazandırmadı. Bunlar girdikleri gibi üniversiteden bir yıl içerisinden tekrar atıldılar.  Bu nedenle çıkarılan bu aflar bir fayda sağlamadı. Onun için çıkarılacak olan affın, sorunu çözecek olanakları sağlaması son derece önemli.
 (...)        Türkiye sürekli aflar çıkaran bir ülke durumuna geldi.  Af çıkıyor, sonra yeni bir af beklentisi başlıyor. Bunun çok dar kapsamlı tutulmasıyla da yakın ilişkisi var. Aslında doğru olan kapsamı daha genişletilmiş, sorunu çözecek bir af yasasının çıkarılması.  Sonra bir daha af konusunun Türkiye'nin gündeminden uzaklaştırılmasıdır. Bunun için çıkarılacak olan yasanın bu kapsam içinde hazırlanması lazım. Büyük bir umut yaratıldı. Yaklaşık bir milyon kişi beklentiye sokuldu. Bu umut boşa çıkarsa bu öğrenciler yeniden taleplerini sürdürecek..."    (Eylül 2008)

Bu sözleri duyduğumda şaşırmıştım. Takip ettiğim kadarıyla, son 10 yıldır yaptığı tüm açıklamalarında ilk defa faşizan veya ayırımcı olmayan bir üslup kullanmıştı Nur Serter. Keşke İstanbul Üniversitesi yönetimindeyken de yüksek öğretimdeki sorunlarla uğraşsaydı bu akıllı kadın. Gerçekten şaşırdım. İstisnai bir örnek olduğundan  buraya da not düşmek istedim.


EK:  Uzun zamandır kendisi hakkında yaptığım yorumlarımı ve beğendiklerimi toparlamak günlerimi aldı. Bunun bir de beyinde tavlama ile geçen öncül ayları var.
Sanırım eksikler hep olacak,  mükemmeliyetçiliği gölgelemek adına...
Mazur görünüz.  Her tür zenginleştirme için minnettar kalırım ayrıca.

---------------------------------------------------------------------------------
24 Aralık 2012  tarihli  EDIT:
CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan aday öğretmen yönergesiyle okullarda "türbanlı, kotlu, şortlu, özensiz kıyafetli, peşmerge kıyafetli öğretmenlerin görülmeye başlanacağını" ifade etti.   (Alıntı sonu)

(Aczmendiler bitti, şimdi de tehdit unsuru olarak serbest kıyafetli öğretmenler sahnede!)


1 yorum:

canilecanan dedi ki...

-OdaTv'deki  bir yorumumdan alıntıdır-   (silindi)

Bence tüm bu yaşananlar,  ülkemizde siyasetin kirli yüzünün kendi alanının dışına pervasızca çıkabilmesinden kaynaklanıyor biraz da…  Eleştirilen şey ne? Kısaca:  AKP'nin kendi adamlarını üniversite kurullarına yerleştirmesi.
Benzeri iktidar yönlendirmeleri daha önce yapılmıyor muydu peki?  İktidarın ve güç merkezlerinin üniversitelere bu kadar net, yoğun, taraflı ve sürekli müdahalesi yanlıştır;  bunun partisi, dünya görüşü olmaz.

Nur SERTER hanım vardı mesela 90'ların sonunda, tartışmalarını izleyince sanırdınız Türk akademisinin yegane derdi  TÜRBAN'dır.  "Aczmendilerin üniversite koridorlarında tokmaklarıyla yürümesinden korktuğunu"  anlatıyordu tüm 28 Şubat çevresi konuşmalarında... Yeri burası olmadığı için bu örneği uzatmıyorum.  O dönemlerde bu tarz kişilerin sırf dincilerin çıkışını + kadrolaşmasını güçlendirmek ve halkta Kemalizme karşı nefret yaratmak için desteklendiğini bile düşündüğümü söylüyordum.
Geldik bugünlere...
Ne türbanmış gerçekten!  TÜRBAN ile yata kalka,  sonunda al işte gerçek bir mesele şimdi bu.  Yıllardır süren baskıların neticesinde geliştirilen "mazlum edebiyatı" ile toplum nezdinde türbanın daha da kabul görmesini sağlamaktan başka neye yaradı bu orantısız çıkışlar ve yanlış duruşlar?

Benim kendi sınırlı gözlem alanımdan görebildiğim, üniversiteler ile ilgili bazı sorunlar ise şöyle mesela:  Türk akademisinde bilim dili yok.  İntihal de denen başkalarına ait yayınlar üzerinden yükselme (yani hırsızlık) çok fazla. Önemli sayıda yazılan yayınlar aslında sadece tercüme kitaplarıdır. Çok değerli gençler varken kadrolar getir-götür işine meyilli akademik eğitime uygun olmayanlarla dolduruluyor.
Zaten özel üniversitelerin belirgin fark yarattıkları bu dönemde, isim sahibi eski üniversiteler daha farklı hareket edebilirlerdi diye düşünüyorum.

AKP yönetimi üniversiteleri özelleştirme ve polisle baskılama yoluna girmiştir.  Parasal konularda şeffaflık eksikliğinden kaynaklanan bazı şaibeli durumlar da olabilir.  YÖK'e karşı çıkmayanlar, şimdi bu siyasi müdahalelere nasıl karşı çıkıyor? Adamların önü sistematik olarak açılmış zaten  "Yürü ya kulum!"  mu denmiştir nedir?

Bu kadar eleştiriden sonra bir de üniversitedeki Kemalistler ne yapıyor bir-iki cümle ile genelleştirerek onlara da değineyim: "KİBİR-KİBİR-KİBİR".  Bir ara AKP'nin çıkardığı öğrenci afları ile gelen öğrencilerin burnunu sürtmek ile meşguldü bazıları. Artık o kadar kendilerini şaşırmışlar ki!  Odalarına kocaman Atatürk resimleri asıp eski günlerin özlemini kuruyor da olabilir kimisi...

(İŞTE İSİM İSİM YANDAŞ REKTÖRLER  18.1.2011)