Uzun bir aradan sonra tekrar yazmaya başlıyorum. Özellikle son günlerde adeta abanmış durumdayım Mavi Marmara'ya yapılan İsrail askerî saldırısı haberlerine...
31 Mayıs'ta şafak vakti gerçekleşmiş bu olay sonrasında medyada pek çok video, fotoğraf, söyleşi, yorum, nutuk ve benzeri ile karşılaştık. Her telden çalan yorumculardan akademisyenlere, yine tam kadro hepsi hazırdı. Olayın genel değerlendirmesinden ziyade, dikkatimi çeken birkaç tuhaf noktaya değinmek istiyorum ben burada; özellikle Türk Medyası konusunda blogunda bazı eleştiriler yazan biri olarak.
31 Mayıs'ta şafak vakti gerçekleşmiş bu olay sonrasında medyada pek çok video, fotoğraf, söyleşi, yorum, nutuk ve benzeri ile karşılaştık. Her telden çalan yorumculardan akademisyenlere, yine tam kadro hepsi hazırdı. Olayın genel değerlendirmesinden ziyade, dikkatimi çeken birkaç tuhaf noktaya değinmek istiyorum ben burada; özellikle Türk Medyası konusunda blogunda bazı eleştiriler yazan biri olarak.
* En başta şunu söyleyeyim: "İçimizdeki İsrailliler" ve "İçimizdeki Gazze sevdalıları" ile tanışmamıza vesile oldu bu olay. Artık ülke içindeki kamplaşma (özellikle bazı çevrelerde) o noktada ki!
* Olay neydi? Kısaca: Gazze'ye yardım götürmek isteyen gemilerin, İsrail karasuları dışında, silahlı bir hava indirme birliğinin müdahalesi ile durdurulması; kendilerine karşı gösterilen/gösterilme ihtimali olan dirence karşılık, orantısız ağır silah kullanımı ile insanların öldürülmesi. Ve İsrail'in, karşı tarafın da şiddet uyguladığı gerçeğine dayanarak, kendi ölçüsüz şiddet ve silah kullanımını meşrulaştırmaya çalışması.
* Medya hem başa bela hem de elzem olan ve hayat kurtaran bir şey. Gemide bulunan Türk vatandaşlarından Sinan Albayrak katıldığı bir programda (Defne Her Şey Bambaşka), İHH yetkililerinin, saldırı sırasındaki karartma anlarında canlı olarak görüntüleri yayınlamıyor olması halinde ölü sayısının çok daha fazla olacağını söyleyip (9 kişi ölmüştü); "Tüm dünyanın canlı izleyebilme imkanı olan bir gemide bunlar oluyorsa; abluka altındaki Gazzeli Filistinlilere yapılanları tahayyül etmemizi" isteyerek tepkisini dile getiriyordu. Medyanın hayat kurtarıcı bu ayna etkisinin de rolü olsa gerek ki İsrail askerleri gemide kontrolü ele geçirdikten sonra içerideki insanları dışarı çıkartmadan önce, güverte tamamen yıkanarak etraftaki kan gölü üzerinde temizlik yapılmış.
* Saldırıdan birkaç gün sonra bir haber gündeme adeta göklerden indi. Meğerse "Teknoloji devi İsrail, medya mensuplarının ellerindeki envanter ve görüntüleri tam olarak silmeyi başaramamış; bir program sayesinde sonradan bazı fotoğraflar kurtarılmış!" diye bir haber önümüze sürüldü. Ve silahlı saldırı sırasında gemideki direnişçilerin karşı koymasıyla saf dışı edilen İsrail komandolarının 'kurtarılmış' fotoğraflarını yayınladılar. (Eskiden Amerikan deniz komandosu olan bir Amerikalı direnişçinin, iki İsrail askerini etkisiz hale getirdiğini öğrendik bu gelişmeler sırasında. Amerika'nın Irak işgali sonrasında Amerikan vatandaşlığından ayrılan bu Amerikalı'yı sonradan İsrail askerleri bir temiz dövmüş.)
Öncelikle atv ve Show tv gibi çok büyük kanallarımızın Ana Haber bültenlerinde "İsrail komondo askerinin tanga giydiği gözlerden kaçmadı" gibi bir habere denk geldim; ki Türk Medyası'ndan bir kez daha tiksindim. Flash Tv gibi yangına (ne akla hizmet) körükle giden milli duygu kaşıyıcısı kanallarımızda ise "Korkak İsrail askerleri ağlıyor" gibi, yine (ne akla hizmet?) yakışıksız çeşitli haberler yer aldı.
-Hürriyet'in gelenekleşmiş tavrı-
"Gemideki direnişçilerin bazılarının silahlı oldukları" iddia edilmişti İsrail tarafından. O silahların tornavida, tırnak makası, bir adet ustura, gemideki süpürgelerin kesilmiş sapları, su hortumu, gemiden sökülmüş birkaç metal çubuk, kerpeten, meyve bıçakları, mutfaktan aşırılmış soğan filesi gibi şeyler olduğunu da gördük. İsrail gibi başta nükleer silahlar olmak üzere elinde yığınlarca silah ve savaş aracı olan bir oluşuma karşı anlata anlata bitirilemeyen "cephanelik" işte bunlardı.
Özellikle sadece "ağlayan İsrail askerlerine ait fotoların kurtarılmış olması" ilginçti. Bu gemide 9 insan öldürülmüş, yaralılar var ve ortalığın kan gölüne döndüğünü söyleyen bir de İsrail Parlamentosu Arap milletvekili Haneen Zoabi (Hanen Zubi)... Ve değerli merkez medyamız kurtara kurtara sadece "İsrailli askerlerin ele geçirilme fotoları ve ağlama görüntüleri"ni kurtarıyor! Başbakan ile Dış İşleri Bakanı ise dışarıda cümle âlemi uluslararası mahkeme kurulması konusunda ikna etmeye çalışmada...
Ve eş zamanlı olarak, kurtarılan bu fotolar İsrail tarafından kendi haklılığına delil olarak sunulmaya ve "gemide teröristlerin olduğu" noktasındaki ısrarcılıklarında kullanılmaya başlandı. Neredeyse kendilerinden özür dilenmesini isteyecekler! Sonuçta çeşitli tartışma programlarında da dendiği gibi, "Türkiye'de ciddi bir İsrail lobisi olmadığını kim söyleyebilir?"
* "Millet kavramı ve milletler", var olan ve değerlerine saygı gösterilmesi gereken olgu ve oluşumlar. Bununla beraber "milliyetçilik", -hangi millet için olursa olsun-, güçlü bir zehir. Denizanası gibi ortaya çıkıp ahtapotlaşan, sanki kene gibi bir kan emicisi. Milliyetçilikten gözü dönmüş, şiddete teslim İsrail halkı için bunun yan etkisi neyse; kendimiz de çok yönlü olarak bu illet ve salgıladığı irinle bezenmiş haldeyiz.
* RTE, Tel Aviv'e Tevrat'lı gönderme yaptı: "Öldürmeyeceksin!" Hemen ardından Kılıçdaroğlu da RTE'ye: "Çalmayacaksın!"
* Bir yanda ülke sınırları içindeki konuşmalarında İsrail'e sert çıkan "Van minüt!" tepkisindeki iktidar; diğer yanda İsrail ile devam eden askeri ve ticari anlaşmalar... Yakın zamanda Türkiye'nin oyu ile OECD üyeliğini kazanan bir İsrail var. Peki gerçek tavır hangisi?
Merkez medyamızın merkezî Amiral gazetesi Hürriyet'te bunların yer aldığını görmek, mutluluğa hasret her yalnız gibi önce bir ümit duymama sebep olmuştu. Ne var ki, sevgili insanlar şüpheciliği asla üzerinden çıkarmamalı imiş. (Kıssadan hisse bölümü)
Özellikle sadece "ağlayan İsrail askerlerine ait fotoların kurtarılmış olması" ilginçti. Bu gemide 9 insan öldürülmüş, yaralılar var ve ortalığın kan gölüne döndüğünü söyleyen bir de İsrail Parlamentosu Arap milletvekili Haneen Zoabi (Hanen Zubi)... Ve değerli merkez medyamız kurtara kurtara sadece "İsrailli askerlerin ele geçirilme fotoları ve ağlama görüntüleri"ni kurtarıyor! Başbakan ile Dış İşleri Bakanı ise dışarıda cümle âlemi uluslararası mahkeme kurulması konusunda ikna etmeye çalışmada...
Ve eş zamanlı olarak, kurtarılan bu fotolar İsrail tarafından kendi haklılığına delil olarak sunulmaya ve "gemide teröristlerin olduğu" noktasındaki ısrarcılıklarında kullanılmaya başlandı. Neredeyse kendilerinden özür dilenmesini isteyecekler! Sonuçta çeşitli tartışma programlarında da dendiği gibi, "Türkiye'de ciddi bir İsrail lobisi olmadığını kim söyleyebilir?"
* "Millet kavramı ve milletler", var olan ve değerlerine saygı gösterilmesi gereken olgu ve oluşumlar. Bununla beraber "milliyetçilik", -hangi millet için olursa olsun-, güçlü bir zehir. Denizanası gibi ortaya çıkıp ahtapotlaşan, sanki kene gibi bir kan emicisi. Milliyetçilikten gözü dönmüş, şiddete teslim İsrail halkı için bunun yan etkisi neyse; kendimiz de çok yönlü olarak bu illet ve salgıladığı irinle bezenmiş haldeyiz.
* RTE, Tel Aviv'e Tevrat'lı gönderme yaptı: "Öldürmeyeceksin!" Hemen ardından Kılıçdaroğlu da RTE'ye: "Çalmayacaksın!"
Hayatım boyunca sidik yarıştıranlardan hep tiksindim. Maalesef bu ülke yarışçılar için biçilmiş kaftan.
* Bir yanda ülke sınırları içindeki konuşmalarında İsrail'e sert çıkan "Van minüt!" tepkisindeki iktidar; diğer yanda İsrail ile devam eden askeri ve ticari anlaşmalar... Yakın zamanda Türkiye'nin oyu ile OECD üyeliğini kazanan bir İsrail var. Peki gerçek tavır hangisi?
İlave olarak, ülkemizde kendisini "laik, Atatürkçü" diye tanımlayan kesimlerin içler acısı ruh hali o nokta da ki; bu dengesiz şiddet kullanımı ve vahşet karşısında bile "Oh ne iyi oldu! Hak ettiler" diyen (laikler ?) gördüm. Bunu söyleyenler sıradan vatandaş. Kendi ülkesinin itibarını düşürecek derecede gözünü ihtiras ve hırs bürümüş bu zihniyetin bir de tepelerdeki temsilcilerini düşünün. Zararlı ve dehşetengiz bulduklarını söyledikleri radikal İslamcılardan daha mı az tehlikeliler gerçekten?
* Fethullah Hoca mı dersiniz, Hocaefendi mi dersiniz, yoksa Fethullah Gülen mi...? Artık orası size kalmış.
Bu olay sayesinde gördük ki meğerse The Wall Street Journal ve The New York Times gibi Amerikan gazetelerin gediklisi imiş kendisi. Daha sanki İsrail askerleri Mavi Marmara'ya helikopterden indirilirken bir koşu kendisiyle söyleşiye gidilmişçesine; derhal saldırı ertesi engin yorumunu bizlerle paylaştı Sadukilerin 21. yüzyıl devam filmi...
Bu olay sayesinde gördük ki meğerse The Wall Street Journal ve The New York Times gibi Amerikan gazetelerin gediklisi imiş kendisi. Daha sanki İsrail askerleri Mavi Marmara'ya helikopterden indirilirken bir koşu kendisiyle söyleşiye gidilmişçesine; derhal saldırı ertesi engin yorumunu bizlerle paylaştı Sadukilerin 21. yüzyıl devam filmi...
(Fethullah Gülen, "İsrail ordusunun yaptığı baskının çok çirkin olduğunu; ancak İHH'nın İsrailli yetkililerle uzlaşma yolunu seçmediği için yanlış yaptığını" söylemişti.)
* Ve son nokta: Bu olayda neredeyse herkes konuşurken, bir tek Türk Silahlı Kuvvetleri'nden herhangi bir açıklama gelmedi. Siyaset ve medya dünyasından pek kimse de onları işaret etmedi doğrusu.
Bu durum size de garip gelmedi mi?
-----
Ayrıca: Dengesizlik ve meşruiyet. Etyen Mahçupyan - 9.6.2010, Taraf.
Bu olayda bir ayrıntıdan bahsetmeyi unuttuğumu fark ettim:
İHH Başkanı Fehmi Bülent Yıldırım, Türkiye'ye geldiğinde yaptığı ilk açıklamalarında, "Komandoların gemiye öldürmek için indiklerini ve ellerinde resimli bir liste olduğunu" söylemişti. Öldürülenlerden birisi, kendisine şekil itibariyle çok benziyormuş. "Asıl beni vurmak istiyorlardı" demişti... Sonradan da liste iddiaları dillendirildi. Eğer ki bunlar doğruysa, bir tek masum insanın bile akan kanından ve canından sorumlular.
* Ve son nokta: Bu olayda neredeyse herkes konuşurken, bir tek Türk Silahlı Kuvvetleri'nden herhangi bir açıklama gelmedi. Siyaset ve medya dünyasından pek kimse de onları işaret etmedi doğrusu.
Bu durum size de garip gelmedi mi?
"Her türlü iç olayda babalanan, meydan okuyan, muhtıralar yayınlayan ordu bu olayda fevkalade sessiz kaldı... Bugün Türkiye'de birçok insanın içinde bir eziklik varsa, o eziklik bu sessizlikten kaynaklanıyor."
(İskenderun. Ahmet Altan - 9 Haziran 2010, Taraf)
"Filistin bir emperyalizm meselesidir, din meselesi değil"
"Mavi Marmara ajitatif bir yöntem, İsrail'in tepkisini çekeceği besbelli olan bir yöntem. Tam da olması gerektiği gibi. İsrail'le baş etmenin sessiz sakin, uslu bir yöntemi olabileceğine inanmıyorum. İsrail'den herhangi bir şey rica etmenin bir anlamı yok. Bu, hem uluslararası hem kitlesel hem insani bir yöntemdi. Ve tam da bu nedenlerle, İsrail'in kaçınılmaz tepkisi nasıl bir canavarla karşı karşıya olduğumuzu bütün dünyaya gösterdi.
...
Türkiye'de Müslüman cenah genellikle Filistin meselesini bir Müslüman davası olarak algılıyor. Ama yanılıyorlar. Filistin bir emperyalizm meselesidir, din meselesi değil. Amerikan emperyalizminin bölgede bir jandarmaya ihtiyacı olmasa İsrail sorunu olmazdı. İsrail bu biçimiyle varlığını sürdüremezdi. Sol cenahta ise bambaşka bir saçmalık var. Filistin hareketinin başını Hamas çekmeye başladığından beri, solun Filistinlilere desteğinde bir azalma oldu. Hamas Müslüman bir örgüt olduğu için ve Türk solu büyük ölçüde Kemalist ve anti Müslüman olduğu için..."
(Roni Margulies - 5 Haziran, Radikal Cumartesi)
-----
EKLER: Bu noktada blog geçmişinden bir bakınız: Filistin'de bir insan
Ayrıca: Dengesizlik ve meşruiyet. Etyen Mahçupyan - 9.6.2010, Taraf.
Bu olayda bir ayrıntıdan bahsetmeyi unuttuğumu fark ettim:
İHH Başkanı Fehmi Bülent Yıldırım, Türkiye'ye geldiğinde yaptığı ilk açıklamalarında, "Komandoların gemiye öldürmek için indiklerini ve ellerinde resimli bir liste olduğunu" söylemişti. Öldürülenlerden birisi, kendisine şekil itibariyle çok benziyormuş. "Asıl beni vurmak istiyorlardı" demişti... Sonradan da liste iddiaları dillendirildi. Eğer ki bunlar doğruysa, bir tek masum insanın bile akan kanından ve canından sorumlular.
Bilinmeyen en önemli şey, Mavi Marmara Gazze'yi fethetmeye değil, Gazze üzerinden İstanbul'u fethetmeye gönderildi. Zira İstanbul; Osmanlı nostaljisinin, İslamcı paradigmanın en önemli simgelerinden biriydi. "Feda edilen yurttaşlar", kutlu bir amaç için "şehit" olmuşlardı. Parlamenterler kendilerini "feda" ettirecek değillerdi ya!!!
(Shlomo Hayim - 28.12.2010, bir OdaTv yorumundan: bkz)
Bu yazımın ertesinde gelişen olaylar, baskını soruşturan İsrail ulusal komisyonu ve BM Soruşturma Paneli içinse:
.
5 yorum:
"Kameralar ardında One minute, kapalı kapılar ardında Yes please."
Kemal Kılıçdaroğlu
"Geçenlerde televizyonda birileri Mavi Marmara gemisindekilere ve yapılan destek mitinglerine atıfla, bunun bir 'sivil' hareket olmadığını, çünkü topluluğun tekbir getirdiğini söylüyordu. Dindarlığın 'sivilliğin' dışında, yani kategorik olarak siyasi olduğunu söyleyen bu bakış 'temizliğin' basit örneklerinden biri. Sivilliğin ancak laiklikle olabileceğini ima ederken, laikliğe bir siyasi alan açmaya çalışıyor.
...
Bu ülkede devlete karşı görünürken devletçilik yapmak da 'temizliğin' görünümlerinden biri. Örneğin gemiler yola çıkmadan önce Türkiye'nin tedbir alması gerektiğini söyleyenler var. Bunlar sivilliği devletten ayrı düşünemeyen 'temiz' vatandaşlarımız. Ayrıca İsrail'in veri olarak alınmasını ve bizim ona uymamız gerektiğini önermiş oluyorlar. Böylece İsrail, kirlileri dışarıda bırakan manevi sınırın koruyucusu olarak ortaya çıkarken; zulüm de dolaylı olarak 'temizlik' adına normalleştirilmiş oluyor.
Etyen Mahçupyan
(13 Haziran 2010 tarihli Taraf yazısından. Başlık: Temizlik)
"Karşınızdaki sizden daha güçlü iken, adaleti güç üzerinden aramak kadar ahmakça bir siyaset olabilir mi? Ama oluyor... Çünkü güç siyasetini mağdurun içinde de iktidar üretiyor ve siyaseti onun eline veriyor. Bu tutum mağdurların haksızlığa uğramasını sıradanlaştırıp, neredeyse kabul edilebilir kılıyor. Aşırılık bizzat mağdurun tavrı sayesinde norm oluyor.
Eğer otoriter zihniyet ve onun uzantısı olan bu ulus-devlet mantığı değişecekse, bu ancak farklı bir zihniyet içinde gelişen bir muhalefet sayesinde olacaktır. Dolayısıyla dünyayı değiştirmek isteyenlerin önce mağdurların siyasetine ve zihniyetine bakmaları, onu muhatap almaları gerekiyor. Gandi bunu yapmıştı... Mavi Marmara ve diğer gemiler de dolaylı olarak bunu yaptılar, çünkü ellerindeki 'silah' yiyecek ve ilaçtan ibaretti. Buna karşılık İsrail gemilerde gerçek silah bulmak için çırpındı ve tırnak makasını bile delil olarak kullanmaya kalktı. Belki de bu durum aşırılığın norm oluşturmasının yarattığı zihinsel çarpıtmaya işaret etmekteydi. Belki de İsrail için o gemilerde silah bulunmaması inanılamayacak bir durumdu... Belki de İsrail'i asıl rahatsız eden bu silahsızlık haliydi...
Diğer taraftan Hamas, İsrail'in gemilere saldırısını doğal olarak insani bir açıdan yorumlayarak dünyaya siyasi mesaj vermeye çalıştı. Ama böyle bir saldırı olmasaydı veya yüzlerce gemi bir anda sivil itaatsizlik yöntemiyle ablukanın kalkmasına neden olsaydı, aynı Hamas yönetimi memnun kalır mıydı kuşkuluyum."
Etyen Mahçupyan
(11 Haziran 2010 tarihli Taraf yazısından. Başlık: Muhalefetin demokratlaşması)
Yer yer duygusal bazı unsurlar da barındıran (dolayısıyla subjektif), tepkiyle kaleme alınmış ancak İsraillilerin ve bizdeki bazı çevrelerin ruh hali hakkında belli bir intiba verebilecek bir yazı: OdaTv ve Fethullah Gülen herkesi şok etti mi etmedi mi
(Gönderilen yorumlar arasında şöyle bir ibare var, bunu da not düşmek istedim: "Bütün yazılar İsrail'in vahşetini lanetleyerek başlıyor ama orada 9 insanın neden ölüme gönderildiği, İHH'nın amacının ne olduğu, AKP'li vekillerin neden gitmekten son anda vaz geçtiği, AKP vb. siyasi oluşumların bunu iç siyaset malzeme haline nasıl getirdikleri de yazıyor.")
İsrail gazetelerinden biri olan Haaretz'de yayınlanmış bir yazıdan alıntı (Türkçe çeviri ile):
"Operasyon hazırlıkları özellikle eğlenceli bir maskaralığa benziyor: Yedi bakan arasında hararetli bir tartışma yaşandı; hapishane hücrelerine sızmakta uzmanlaşmış komando birliği Masada'nın yanı sıra Polisin özel anti-terör birliğinden ve ordudan destek almış donanma komandoları ile Oketz isimli ordunun köpekli birimi konuşlandırıldı; Aşdod limanında özel bir gözaltı merkezi kuruldu ve geminin ele geçirilişi sırasında güvertedekilerin gözaltına alınmasının yayımlanmasını engelleyeceği düşünülen bir elektronik kalkan oluşturuldu.
Ve bunların hepsi neye karşı yapılıyor? Çoğunluğu, İsrail propagandasının itibarlarını lekelemeye çalıştığı vicdanlı insanlar olan birkaç yüz uluslararası eylemciye karşı.
Bu kişilerin çoğu, abluka bizi hiç ilgilendirmese de, gerçekten bunu umursayan insanlar; böyle yapmak hem hakları hem de yükümlülükleri. Evet, filo gerçekten de siyasi bir provokasyon ve protesto eylemi siyasi provokasyon değilse nedir ki?
Kaynak: Gideon Levy, "Gaza Flotilla Drives Israel Into a Sea of Stupidity" - 30 May 2010, Haaretz
http://www.haaretz.com/1.5126832
Yorum Gönder