10 Haziran 2012 Pazar

 Gündem  HAZİRAN 2012


Kürtaj ve Sezaryen yasaklansın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında AKP'nin yeni kırmızı çizgileri "Kürtaj ve Sezaryen"  oldu.

"En az üç çocuk doğurun"  ile başlayan nüfus artışı hedefleri devam ediyor.

Bir anda alevlenen Kürtaj tartışmalarına karşı çeşitli kadın örgütleri
"Benim vücudum, benim kararım" sloganı ile öne çıkan protesto gösterileri düzenliyor.


-Twitter ve Ekşi Sözlük'ten bazı alıntılar-
Kurtaj karsitligi Amerikan muhafazakarligindan ithalen gelince,  ona karsi slogan da Amerika'dan geliyor:  Benim bedenim benim kararim.
(@ismet_berkan, 3 Haz.)

Bu kadın eylemlerinin Kadıköy'de yapılması ne kadar klişe.  Git linçi göze alarak en muhafazakar ilde yap.  Bedel ödemeden bi yere varılmaz.(@resatcalislar, 4 Haz.)

RTE'nin hala oy kaybına uğrayacağını zannedenler var.
Benim annem zamanında 2 kere kürtaj yaptırmış insan. Üstelik kendisi doğurmak istemesine rağmen babamın zoruyla yaptırmış.  Şimdi babam deliler gibi kürtaj yasasını savunuyor. Evet baba aynı baba.  Fakat gözlerini kapatmış ve savunuyor işte.  Artık küçücük canları alamayacaklar falan diyor.  İşte benim başbakanım bu diyor. Rakısından bi yudum alıyor sonra. Şaka değil adam şuan karşımda.
(francisco sebastian danconia.  29/05/2012, Ek$i)



Sağlık Bakanı Recep Akdağ:
"Tecavüze uğrayan doğursun,  gerekirse devlet bakar."

(Yorumsuz)

Twitter şovlarına sistematik olarak devam eden Melih Gökçek de popüler kürtaj tartışmalarında engin görüşlerini bizlerden esirgemedi ve şöyle buyurdu:
"Çocuğun suçu ne?  Anne kendini öldürsün."





Erdoğan-Kılıdçaroğlu görüşmesi
Tarihler 7 Haziran'ı gösterdiğinde iki lider yılların mevzusu "Kürt meselesi ve terör" üzerine CHP'nin çözüm önerisini konuşmak üzere bir araya geldi. CHP -kısaca- TBMM içi ve dışında komisyonlar kurulmasını, tüm partilerin desteğiyle terör sorununa toplumsal mutabakat ile çözümü öneriyor.
Olumlu bir havada geçtiği söylenen görüşmeden,  sürece itirazı olan MHP'nin ikna edilmesi gerektiği kararı çıktı.

-CHP'nin yol hartasından bir alıntı-
"Güvenlik (Askeri) eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikâr hale gelmiştir. Başka seçeneklerin hayata geçirilmesi ertelenemeyecek bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda, siyasi alanın toplumsal barışı sağlayacak demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmesi ve yeni araçların devreye sokulması gerekmektedir."


  Kişisel görüşüm:   Hayatta belki her şeyi durdurabilirsiniz,  zaman hariç.
Bu topraklarda yaklaşık 200 yıldır (rejim değişse de) yönetim ve idarede aynı kafa yapısı ve aynı yöntemler devam etmekte.  Türk siyasetinin en büyük eksisi, ileri görüşlü liderler ve stratejilerin olmayışıdır.  Hamasi söylemlerle günü kurtararak zorunlu yeniliklere hep geç kalmaktır.

Ayrıca hiç de şaşırtıcı olmayacak ama,  yolu tıkayanlar bir kez daha, İttihatçılığın olumsuz yanlarının modern zamanlardaki devamı Kemalizm tarikatının zehirine bulaşmışlar oluyor. Acaba CHP'nin kendi tabanı bu çözüm önerisi ile ilgili ne düşünüyordur?  Nitekim K.K. da Kürt meselesini çözmek için attıkları bu adım hakkında,  "Başkanlığıma mal olacaksa olsun"  dedi.
(K.K. ne yardan geçiyor ne serden...)  Peki ya Van'da KCK operasyonlarında seçilmiş belediye başkanlarının gözaltına alınması hakkında ne düşünüyorlar? Aynı sorular AKP tabanı için de geçerli.

"Her kürtaj bir Uludere'dir"  diyor Erdoğan mesela...  (Yorumsuz)
"İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin ise olanca hoyratlığı ile tam da kendinden bekleneni yapıyor ve ırkçı Türk kesimin oylarını AKP'ye kanalize ediyor." Ahmet Altan,  "Kemalizmin en büyük ve en korkunç zaferi,  dindarların damarına milliyetçilik zehrini enjekte etmek oldu"  demişti.



Demokrasi  ve  Sansür
Demokrasi'nin temel unsurlarından biri elbette çok partili çoğulcu sistem. Ama bu unsurun tek başına yeterli olmadığı görülüyor. İktidar eleştirisi yapan yılların gazetecilerine işten çıkarma cezaları verilmekte. Zamanında kibirli generallerin Türk basınına uygun gördüğü sansür elbisesini, şimdi de Erdoğan şahsında iktidar kalıplayıp dikiyor. Kürt meselesi yine hassas noktada. Taraflar değişse de işleyiş hep aynı.

İşine son verilen bir gazeteci şöyle yazdı:
Ben hakkımı helal ediyorum, siz de hakkınızı helal ediniz. Türkiye, er ya da geç, bir gün, insanların özgürce yaşadığı bir ülke olacak.    (@akelali)

    (Özellikle medyadaki bazı isimlerin bu dönemde iktidarı yaldızlamak ve iktidar tarafından okşanmak için yaptıkları yer yer mide bulandırıcı olabiliyor. "Demokrat"  yansımalar ile ortaya çıkan bazı gazetecilerin asıl meselesinin payeler kapmak olduğunu görmek benim açımdan hayal kırıklığı oldu açıkçası.  Olayın güzel tarafı ise kişilik sahiplerinin ayırt edilmesi.  Dilerim bir gün insanlarımız kişileri siyasi düşüncelerinden önce kişilikleri ve dürüstlüklerine dikkat ederek tartmayı öğrenir.)


(HAZİRAN 2012 Gündemi'ne dair tüm blog yazılarım için  tıklayınız.)



Hiç yorum yok: