10 Haziran 2009 Çarşamba

 "Ekonomi, Laikliğin önüne geçiyor"

.
Haber:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı  Abdurrahman Yalçınkaya,  hükümetin  ekonomik büyümeye fazla vurgu yaparak  laikliği gündemden düşürdüğünü iddia etti.

Ergenekon savcılarına,  "Kişi haklarını korumalısınız"  diye seslenen Yalçınkaya şunları söyledi:

"Muhafazakâr partiler öne çıktıkça artan radikalleşmeyle birlikte, ekonomik büyüme ve modernizasyona daha çok vurgu yapılmak suretiyle Batı tipi demokrasilerin ayrılmaz parçası olan laikliğin gündemden düşürüldüğü ve tanımının değiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Laikliğin dinsel hoşgörüyü sağlayan ve güvence altına alan ilke olduğu bir gerçektir."

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Onur Günü sebebiyle yapılan ve Yalçınkaya'nın konuştuğu törene hiçbir siyasi çağrılmazken, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu  (HSYK)  Başkanı sıfatı olmasına rağmen Adalet Bakanı dahi davet edilmedi.


Yorum:
Biliyorsunuz, Türkçe sözlü şarkıların neredeyse tamamında konu hep AŞK'tır. Aslen de kadın-erkek arası aşk konuları: Ayrılık, aldatma, aldatılma, ihanet, terk etme, özlem, aşk oyunları vs...
Ne var ki bir aşk toplumu olmadığımız ortada. Aslına bakarsanız fazla aşık olan, seven de yok bana göre.  Sadece yalnız kalmak istemeyen, yalnız kalmaktan ölesiye korkan bir toplum ve cinselliğini yaşayan insanlar var.
Bu konu başlıbaşına ayrı bir konu. Sadece bu kadar lafı geçen bir şeyin (Aşk ve Sevgi)  bu kadar az olması beni hep şaşırtmıştır. Hele ki yabancı dilleri öğrenip onların şarkılarını anlamaya başladığımdan beri, bizdeki gibi sözlerin sadece aşk-meşk konuları ile sınırlı olmadığını fark etmem ayrı bir hayretimdir.

Çok söylenen ama gerçekte balon olan yahut zamanla boş olmuş şeylerden laf açılmışken... Okullarda sözel derslerde geçen "Türk Milleti kadına değer veren bir millettir" geyiği var ki; tarihin hangi döneminden varılmış bu sonuca acaba? Destanlar ortada, geçmiş ortada, kadın cinayetleri ortada...  Ama laf ola beri gele işte!
("At-Avrat-Silah  üçlemesi"  mi kadına verilen değer acaba?)

Ben kendimi bildim bileli  Türkiye'de en çok lafı edilen kavramlardan
bir diğeri de başlıkta adı geçen  LAİKLİK.
'Laiklik'  ne demek,  nasıl açıklanır peki?
En basit tanımıyla:  "Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" veya "Din ve vicdan özgürlüğü".
Peki bu kadar laiklik patırtısı kopartılan ülkemizde neler oluyor?

Mesela Gündemdekiler (Mayıs 2009)'da yazmışım. Vicdani ret ısrarla ret ediliyor Yargıtay tarafından.
Kardeşim, adamın inancında silah kullanmak ve silaha el sürmek günahsa,  ve kişi buna göre yaşamak istiyorsa, savaş sanatlarını öğrenmek istemiyorsa,  zorla mı zerk edeceksin o kafandaki tavrı?
E zaten biz bunu yapıyoruz. Vicdani ret hakkını talep edenlere, askerlikte ısrarla ve daha fazla silah tâlimi yaptırıldığı zaten söylenen bir şey.  Fakat lafa gelince bol keseden: "Aman Laiklik (Din ve vicdan özgürlüğü; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması) elden gitmesin!"

Alevîlerin ve azınlıkların durumu mu?... Zaten ortada.

Uzun lafın kısası, Türkler olarak biz, değerlerimizi açıkça ortaya koyup arkasında durmaktansa, kulağa hoş gelen ifadeleri tercih ediyoruz.
Çıkıp diyeceksin ki,  "Bizim için aşk değil hep cinsellik öncelikli. O da sadece ben tatmin olayım, sadece ve en çok ben.  Daha da önemlisi daima benim arzularım,  benim çıkarlarım!"
Veya diyeceksin ki,  "Biz kadınlara köpeklerden sadece biraz daha fazla değer vermişizdir. O da canımız isterse." (Ol sebepledir ki Türk destanlarında bir dişinin adının geçmesi, ancak kurt olması halinde mümkün olabilmiş.  İnsan kadını ise kah 'ana' olmuş  kah 'karı'; ama asla bir adı olmamış.)



Çok daha netlikle söylenebilecek bir başka şey de şu:

"Laiklik-maiklik bizim için hikaye. Herkes mutlaka tek dinden olacak. Aynı inançtan olmak şart,  yoksa sorunlar çıkıyor.
Herkes aynı dinden olacak ama aslına bakarsan fazla dindar da olmayacak. Dinde bizim belirlediğimiz sınırların dışına çıkmayacak. 12 Eylül'de kantarın topuzunu biraz kaçırmış gibi görünebiliriz ama artık şartlar farklı. Sınır koymak şart. Vatandaş isterse mesela oruç tutabilir, kurban keserse ve derilerini de Türk Hava Kurumu'na, Mehmetçik Vakfı'na filan bağışlarsa süper olur. Ama fazla namazında niyazında olmayacak. İçkiye mesafe koymayacak."

İşte böyle konuşacaksın ki herkes tarafını bilsin.
Sonuçta gardını (guard)  almak başka bir şey,  kelime israfıyla ömür tüketmek ve sürekli tıkanmak başka şey.


EK:   Türkiye'de adı çok geçen üçüncü şey ise  HUKUK  ve  HUKUK DEVLETİ.  O da ortada zaten.


Hiç yorum yok: