10 Ocak 2016 Pazar

 Can Dündar,  Ertuğrul Özkök,  Hasan Cemal,  Ahmet Hakan,  Hilal Kaplan...

Tekrar merhaba.  Geçenlerde “GAZETECİLİK NEDİR, NE DEĞİLDİR?”  diye sormuştum,  o yazıya yeni örnekler vererek devam edeyim.

-Can DÜNDAR'ın tutuklanması ve seküler kesim-
27 Kasım 2015 Cuma günü, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni  Can Dündar  ve gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül tutuklandı (MİT tırlarına ait olduğu belirtilen fotoğrafların yayınlanması gerekçesiyle başlatılan soruşturma kapsamında).   Elbette, insanların bu kadar "yalaka" bu kadar "ilkesiz" olduğu bir toplumda ve onun medyasında, anında "Vatan haini!" gibi hakaretlerle bu gelişmeyi duyuranlar oldu.   ("Can Dündar ve Erdem Gül gazetecilikten değil vatana ihanetten tutuklandı!"   gibi ifadeler...)

Bendeniz,  iktidarların aldığı %49 oy oranlarına güvenip gazetecileri "haber yapma" sebebiyle hapse yollamalarına elbette karşıyım.   Ancak... Evet  ancak,  "gazeteci"  kimliğinde şu tarz işler yapan birisi için üzülmem mümkün değil:


5 Haziran 2015 HDP Diyarbakır mitinginde bombalı saldırı gerçekleştiğinde,  insanlar ölüp de daha kanları yerdeyken Twitter'da halaya durup oy avcılığına soyunan bir insan idi kendisi.   "İnsanların kanı üzerinden el ovuşturan çakallar! Bu mu gazetecilik?"   demiştim o gün.   Siyasetiniz batsın!
(Link:  https://twitter.com/candundaradasi/status/606852972484673538)


Can Dündar'ın özellikle son zamanlarda HDP ve The Cemaat'e verdiği destek malum.   "HDP'yi destekliyor oluşu" kendisi için çok önemli olan kişi ve taraflar,  Cemaat ile dirsek temasında olanlar, bu tutuklanmaya sosyal medyada büyük tepki verdiler. Suni, balon gibi tepkiler... Ne basın özgürlüğü ne haber yapma hakkı zerre kadar umrunda olmayan, etnikçi-milliyetçi-cemaatçi kaygılar...   Bunları bir Facebook paylaşımımda dile getirdiğimde, HDP destekçisi "Halkımız cahil!"ci modern bir genç kadın bana verdi veriştirdi. (Zehirli laflarından sonra hemen Facebook listesinden silmeyi de ihmal etmedi.)   Ben de şöyle yorumladım:

"Gazeteci" diye tutuklandıklarında ortalığı velveleye kattığınız insanlar  "etnikçi".  Ve tam da böyle olduğu için sizin desteğinizi alıyor. Yalanlarınızda güvenli sularda yüzmeye devam. İnsanların kanına girecek kadar gözü dönmüş olanlar ve o sularda halaya durmuşların dilinde nezaket, hele "konformizm" filan çok "politik doğrucu" kaçmış. Bu arada sizin kadar elitist ve etnikçi olmayanlara "izole" demeniz de ayrıca kendinize ayna tutuyor.



Can Dündar  üzerine çeşitli  Gündem yorumları:
Kamuoyu vicdanında mahkum olması gereken kişileri yanlış yargı kararlarıyla mahkum ederek onlardan kahraman yaratılmasına sebep oluyorsunuz.
(@beybinn)

Can Dündar,  Cemaat'in iktidar savaşının vasat Kemalist kamikazesi. Sanırım Cemaat AKP'yi devirecek, kahraman olacağım diye düşündü. Olmadı. Cemaat savcılarını dahi sollayarak TIR'ları IŞİD'e bağladı. "Cesur gazeteci" sayılmasına yetmeyecek kadar dandik  1kara propagandanın kurbanı.
Bu vakada üzerinde kafa yormak gereken şey,  Kemalist 'romantik isyankarı' Cemaat kamikazeliğine sürükleyen karanlıktır.  Bir Beyaz Türk dramı  :/
(@hbk)

Can Dündar;  "Atatürk'ü AKM çatısında Gezi olaylarını izlerken gördüm" diyebilecek kadar meczup biridir. Bence ceza ehliyeti yok :)  Dündar'ın gezi olaylarında Atatürk'ü AKM çatısında gördüğü o tviti:
https://twitter.com/FSEVGILI/status/669964101846753280

"İnsanın yüzüne tüküren şeye aşk denir"  cümlesini kurabilen ortalama bir İtalyan twitter kullanıcısı,  Can Dündar'dan daha fazla  "yazar"dır. Türkiye'nin gelmiş geçmiş belki de en kariyerist (ve son 2-3 yıl hariç en dengeci) gazetecisi Can Dündar'ın tutuklanmasına biraz şaşırdım.
Bir Can Dündar hayranına ne kadar mesafeliysem,  "oh oldu iyi ki tutuklandı" diyene de o kadar mesafeliyim.
Reşat ÇALIŞLAR


Doğu Perinçek:  «Dündar'ın tutuklanması büyük akılsızlık ama... Cumhuriyet de adeta karşı-Cumhuriyet oldu.  Açıkça cemaatle yakın bağ kurdular,  HDP ve PKK'ye yaklaştılar.»

Can Dündar gibi gazeteci kılıflı casuslardan "kahraman, özgürlük neferi" yaratma çabası da yakında söner.  Öyle bir algı var ki sanki gazeteci, avukat, akademisyen gibi meslekleri icra edenler suç işlemez!  Öz itibariyle bu algı, elitist bir algıdır. Yani suçu sadece "esnaf, çiftçi, işçi, işsiz, köylü vs işler" algısı yaratılıyor.  Suçlu olma ihtimalini kendilerine yakıştıramıyorlar.
(Hrant Enveryan,  bkz)





. -Ertuğrul ÖZKÖK  ve  Hürriyet'in HDP çarkı-
2015 seçimleri öncesi HDP, Selahattin Demirtaş ve genel olarak "etnikçilik"  desteğini esirgemeyen Doğan grubu ve Hürriyet'in, açık-gizli daimi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün kaleminden çıkan yazı:

      «Bizi fena aldattın Selo, fena yaktın içimizi. Zorda bıraktın sana güvenip oy veren milyonları... Umutlanmıştık... İnanmıştık... Sana “hain” demiyoruz... Ama bil ki ihanete uğradık... İnanmıştık çünkü... Umutlanmıştık. İnanmıştık, Türkiye'nin partisi olduğuna...»
(Ertuğrul Özkök - 27 aralık 2015 tarihli Hürriyet yazısı  link)

"Gelin itiraf edelim" konseptinin büyük üstadı Ertuğrul ÖZKÖK efendinin en yeni   (yeni-yine-yeniden)   iki cümlelik günah çıkarması!   Nasılsa seküler kesimde de aynı dinciler gibi bir özeleştiri kültürü yok, ne güzel valla... Etnikçiliğe ver gazı ver gazı... İnsanlar ölsün/öldürülsün,  sen kıytırık bir günah çıkartma,  araya "hain"  lafını sokuşturma ve işlem tamam :)


Dostlar alışverişte görsün itirafı bu, yani "işlevsel". Günah işlememek değil de, günahı (üstelik hafife alarak) itiraf etmek erdem sayılınca olacağı budur.
Kaçıncı örnek bu?

Hayata Dönüş Operasyonu  (Hürriyet: "Devlet Girdi" / Milliyet: "Sahte Oruç   Kanlı İftar"),  28 Şubat,  Ahmet Kaya hedef gösterme ("Vay Şerefsiz"),  Hrant Dink hedef gösterme...   Kürt siyasi hareketinin başında barışçıl insanlar varken onları silikleştirmeye çalışma, Kürt partileri kapatıldığında halaya durma, Uludere/Roboski... Sonrasında Kürt siyasi hareketinin başına şahinler ve iyi paketlenmiş, PR'ı iyi yapılmış bir Demirtaş geçtiğinde, Suriye ve Ortadoğu'da Kürtler için yeni dengeler oluşurken 'bir anda' Kürt hareketine destek kararı alıp etnikçilik gazını veriverme!
Yap-et, sonra "hata ettik vesaire" laf çevirmece ve aynı yerden berdevam :)


Fatih PORTAKAL:   Vasat, boyundan büyük hırslar sahibi ve goygoycu tiplerin halkımızca daha çok sevilmesinin basındaki örneklerinden biri.  Nereye gitsem Fox'tan bir Portakal, her ev ziyaretinde bir Güldür Güldür bilmemne... Beni gıcık etmek için gizli ittifak mı kurdular nedir?

Gerçekten kendimi bildim bileli televizyonla arama büyük mesafeler koymuşumdur. Hele sabah kalkar kalkmaz illaki (yani mutlaka) hemen televizyonu/radyoyu açan, gevrek gevrek saatlerce magazin programı izleyip full dedikodu ve boş muhabbetler yapan tiplere özel bir yabancılaşmam vardır. Çoğu durumda yalnızlığı tercih etmemde bunların etkisi tartışılmaz.

Aşağıda, seçim öncesi "Barış-Kardeşlik-Demokrasi" sözcüsü olarak sundukları Selocan'a, seçim sonrası "hendekler" ve silahlar patladığında muhteremin ettiği laflar:




Ahmet HAKAN:   Keşke hep o beyaz çoraplı ama gazeteci ruhunu koruma titizliğinde kalsaydı; ama Kanal 7 ona dar geldi. Doğan Grubu'na geçti  ve kariyerinde yeni bir sayfa açtı.

Hürriyet, CNN Türk ve Doğan Medya olarak seçim öncesi HDP'ye, ve Selahattin Demirtaş özelinde Kürt siyasetine  "boyalı basın"  tarihinde görülmemiş destek verdiler.
Destekledikleri HDP barajı aştığında bunların olacağını bilmiyor muydu Ahmet Hakan? Bal gibi biliyordu. Şimdi aklınca ayar veriyor. Ve Demirtaş'ı bozuk para gibi harcama yarışında o da yerini alıyor.

(Resim üzerine tıklayarak görseli büyütebilirsiniz.)





.
-Hasan KARAKAYA  ve  Çöplük-
Yeni Akit adlı, "gazete" olduğu söylenen nefret bülteninin genel yayın yönetmeni imiş kendisi. Ölümünün ardından CumhurBaşkanı Erdoğan dahil, üst ekabir tarafından övgü sellerine mazhar oldu. Evet, bu da oldu yani... "Irkçı sağcılar"ın övgülere doyamadığı,  tımarhaneden hallice bir ülke burası.
Önüne gelene "Orospu çocuğu!" diyen, başörtülü öğrencilere "fahişe" yakıştırması yapan bir adam bu.  "Pezevenk, köpek, kaltak"  gırla gidiyor yazılarında...

Kendisinden birebir alıntı:
Aslında,  “köpek”leri çok severim... Çünkü,  “sadık”tırlar... Çünkü,  “yal” yedikleri kaba,  asla sıçmazlar!
Bu da son yazılarından birisi,  29 Aralık 2015 tarihli:
Sonra da, utanmadan; “Ben Kürdüm” diyeceksin!.. Hasss!.. Hadi ordan!..

Ağzından bal damlıyormuş mübareğin!
Böyle adamların köşeleri kaptığı, okurları, milleti yönlendirdiği, durmadan nefret tohumları serpiştirdiği, üstüne bir de övgülere mazhar olduğu bir ülkede ciddi bir kalite ve insanlık sorunu var demektir. Başarısızlık ve tökezlemeler tam da bu noksandan kaynaklanıyor olabilir.

Ve  ŞOK  gelişme!
Katar Merkezli El Cezire tv kanalı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın heyeti içinde Umre'ye giden Türk gazeteci Hasan Karakaya'nın "Aşırı doz Viagraya bağlı olarak Medine'de kalp krizi geçirip hayatını kaybettiğini"  duyurdu.
Olaya gel!
Umre ziyaretinde VİAGRA aldığı için öldüğü ortaya çıkınca, onu kollayıp kullanan iktidar bu haberi de PARALEL'e bağladı ya, tam rezalet!
«Ünlü alkolik tiyatrocu (...) öldü»  diye vermişti  Levent Kırca'nın ölüm haberini Akit. Biz de desek mi şimdi, "Ünlü gazeteci sapık çıktı, Viagra'dan geberdi!"

"İşte ağzı bok çuvalı gibi olan bir adamdı, küfür ede ede geberdi. Son nefesinde de kelime-i şehadet yerine muhtemelen yine küfürler etmiştir. Böyle bir insana Allah rahmet etsin denmez, dense dense toprağı bol olsun denir."
(Hasan Karakaya'nın ölümü ardından bir okur yorumu)


Aşağıdaki resimde:
Irak'da Müslüman kesen Oğul Bush ve dönemin İngiltere Başbakanı Blair ile aynı kareye girmeye çalışan Müslüman adamlar... Ok işaretli olan, Müslüman Akit Başyazarı Hasan Karakaya. Irak işgali sonrası Bush ve ABD'ye söven bu kişinin, sonraki sene Bush'un ziyareti sırasındaki tavırları... Nazlı ILICAK da objektifte! (Hasan Cemal örneğinde dediğim gibi,  her devrin insanlarından sakınınız!)




.
-Hilal KAPLAN  ve  İsrail çarkı-
Nasip olursa ilerleyen günlerde yazacağım "İsrail ve Mavi Marmara Çarkı"  yazımda da kullanacağım, ancak burada da bulunsun bu foto derleme.   Solda, Mavi Marmara saldırısı sonrası İsrail'i boykot edelim gazıyla "alınmayacak" markaları listeleyen Hilal, sağda ise son gelişmler sonrası "İsrail ile teması süren bir Türkiye, Filistin davasına daha aktif hizmet edebilir"  diyen Hilal. Dönekliğin ve ilkesizliğin böylesine   "Yav he he!"  deyip geçelim.

("Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş" ilkesi gereği; bu hanımın, Twitter'da görüşleri hoşuna gitmeyen herkesi "troll" olarak niteleyip en temel üslup ve iletişim bilgisinden yoksun bir dil ile cevaplar yapıştırma yarışında olduğunu da ekleyeyim burada. Arada  "ahlak" dersleri vermeye de çalışıyor.)


Bir de bu var mesela:

Barış görüşmeleri sürecinde "Türkiye'nin adının değişmesini konuşabiliriz artık"  da dedi, neler neler dedi... "Fethullah Hocaefendi ve Cemaat bu ülkenin başına gelmiş en iyi şeydir!" diye yazıp Twitter'da veryansın ona buna saldıran bir zattı,  15 Temmuz sonrası "Fetöcü!" diye ifşa ettiği firmalardan kendisine danışmanlık ücreti ödenmeye başlamasının ardından sosyal medyada linci durdurduğu ortaya çıktı...  Mütemadiyen Cumhurbaşkanı uçağında boy gösterdi.

Ülkede gazeteciliğin geldiği seviye göz yaşartıcı. Farklı siyasi çevrelerin neredeyse hepsinde aynı seviye kendini şart koşuyor.  Ve bunlardan medet umuluyor.



.
-Hasan CEMAL  ve  değişen dengeler-


~DUYDUNUZ MU, PAŞA TORUNU HASAN CEMAL "barış" İSTİYORMUŞ! HANİ ŞU KANDİL'E GİDİP: "sakın silah bırakmayın, erdoğan sizi kandırıyor" DİYEN HASAN CEMAL!... BEN YENİ YILI BEKLEMEDEN BİR YAŞIMA DAA GİRDİM HAYIRLISIYNAN, ŞÜKÜRLER OLSUN...~
(Ali Sedat Çetinkoz)

.

"Bir zamanlar cumhuriyetçi, bir zamanlar liberal, şimdinin azılı Kürt milliyetçisi"   Hasan CEMAL;   İttihat ve Terakki  Partisinin en önemli şahsiyetlerinden  Cemal Paşa'nın  torunu.   Cemal Paşa  için:

«I. Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesi'nin komutanı olarak görev yaptı. Osmanlı Devleti'nin savaştaki yenilgisinin birinci dereceden sorumlularından kabul edilmiştir»   diyor Vikipedi. Ayrıca kendisi Ermeni soykırımı, Rumların sürülmesi gibi çoğu mevzunun da planlayıcılarından olarak karşımıza çıkar. Araplar arasında "kasap, kan dökücü  (seffah)"  olarak nam salmış bir paşadır. Suriye, Filistin ve Lübnan topraklarından pek çok Arap aileyi sürdüğü söylenir. Velhasıl, Arapların Osmanlı'dan ve Türklerden nefret etmesi için elinden geleni ardına koymamış.

David Fromkin'in "Barışa son veren barış  (A Peace to End All Peace)" kitabında; Osmanlı içten yıkıldıktan sonra İstanbul ve Çanakkale'yi Ruslara vermeyi kabul ettiği, karşılığında istediği toprakların Suriye, Mezopotamya, Ermenistan, Kilikya ve Kürdistan özerk bölgeleri olduğu yazar. Taşnak Cemiyeti aracılığıyla diğer İttihat ve Terakki liderlerinden gizleyerek ilettiği bu önerileri, Suriye ve Kilikya'dan vazgeçmeyen Fransa tarafından reddedilmiş.

          Bu topraklarda bazı ulvi görevler babadan oğula devreder. 100 küsür sene önce dedesi baş rolde olup coğrafyayı kanlı bir kadere iten bazı soyadlar, bugün aynı coğrafyada torunlar ile mikserlik işinde... Tabi ki kişilerin özgür düşünceleri, değerlendirmeleri olabilir. Ancak burada bir görüş değil, bir fitne fücur durumu var.  Nasıl oluyor da AK Parti ve Erdoğan'ın yükselişini bu kadar desteklemiş bir insan, barış görüşmeleri başladıktan kısa zaman sonra bir anda azılı Erdoğan karşıtı olmakla kalmıyor, bir de "Kandil silah bırakmamalı"  imiş!... Sahi,  saygınlar ne kadar saygın?




Yiğit BULUT,   Ayşe HÜR,   Ahmet ŞIK  vesaire......
Kendisi de bir zamanlar gazeteci olan nam-ı diğer "Jöleli" (ulusalcıların ünlü ekonomi yazarı idi bir zamanlar), şimdinin Cumhurbaşkanı Danışmanı  Yiğit BULUT;  Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bir dönemki danışmanı gazeteci Etyen Mahçupyan'a vermiş veriştirmiş... Dolmuş taşmış dilinde hakaretler! Ne beslemelik bırakmış  ne utanma duygusu  ne ajanlık...

İnsanların görüşleri, inançları, dünya görüşleri değişebilir. Ama tüm bunların değişmesinden bile daha zordur öz karakter ve tavırlarının değişmesi... Mesela "mübalağa / abartı" damarı çok aşırı olan galeyancı birisi;   ulusalcı iken de abartılıdır,  İslamcı iken de...
İşte  Yiğit Bulut  tam da böyle birisi.
"Bir tat bir doku" olarak varlarsa renk katarlar; ancak akıl vermeye başlayınca adam anında Başkanlık sistemine olumlu bakabilecek pek çok insanı tek hamlede soğuttu. Haksızlık yapmamak adına yaptığı konuşmasını dinleyeyim dedim,  "BİZİM BİNLERCE YILLIK DEMOKRASİ YÜRÜYÜŞÜMÜZ"  filan diyormuş yahu!
bakınız:  YouTube Video

.

Ayşe HÜR:  Kürt'ten çok Kürt,  ayrılıkçıdan daha ayrılıkçı,  EN Türk düşmanlarından ama aynı zamanda en ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı  (artık nasılsa),  her şeyi o bilir,  fitne-fesat pompalama uzmanı ama elleri tertemiz,  kariyer manyaklığında son nokta ultra-hesapçı bir şahıs.  Hendek müdahalesi zamanı Twitter'daki denk geldiği Kürtlere tek tek saydırıyordu,  siz neden bu mücadeleye katılmıyorsunuz, eziksiniz, yıkıksınız, asla bi devletiniz olmayacak iğnelemeleri vesaire...  Ondan sonra bunlar gelir öldürülen Berkinler ve çocuklar için ağıt yakarlar sosyal medyalamalarda...  Barış derler. Maksat çocuklar ölsün, bunların kariyerleri yükselsin, haber kanallarında görünürlükleri artsın... Amberin Zaman da aynı kafa...  Ülkedeki  (sözde AKP karşıtı olduğunu söyleyen)  kısmen seküler tayfa bunlara  "gazeteci"  diye yüksek tolerans tanımaya devam ettikçe bu saçmalıklar düzelmez.

Rus uçağı düşürülünce bir anda Putin ve Russever olan değişik muhalefetimizden Ayşe HÜR'ün kıtırlarını derlemiş bir Twitter kullanıcısı. Arzu eden bakabilir. Benim çelişki ve/veya yüzsüzlük kotam fazlasıyla dolduğu için,  okurların kendi takdirine sunuyorum.
Link:  twitter.com/OmericoVespucci/status/669233257372872705



Bu da değişik bir kafa:

Gazeteciler iyice troll'e bağlamışken:










Yanda Cemile BAYRAKTAR'ın 2010 senesinden bir tviti.

"Barış süreci" dedikleri dönemde Yıldıray Oğur, Hilal Bayrak gibi onlarcasının böyle tvitleri oldu. Şimdi  "Çocuklar ölmesin!"  diyeni terörist ilan ediyorlar. Çelişki ve iki yüzlülüğe gel!

Varlığını/gazeteciliğini, sadece bulunduğu tarafın/iktidarın gerçeklerini haklı çıkarmaya adayanların savaşı ve "emre amade"  troller bunlar.

Müzmin gazeteciler ise iktidarın ak dediğine kara demeyi bir halt zannettiği için güvenilirliğini yitirdi.
Makul bir ülkede yaşasaydık Yozdil'in kitapları 1 milyon satmaz,  Celal Şengör Habertürk'e çık(a)maz,  Sözcü diye bir gazete  500bin satmazdı...
Akit sokaktaki lümpen İslamcıya hitap ediyor / Sözcü,Gündem,Taraf,Birgün'ün sol/ulusalcı/yurtsever "modern lümpenlere"  hitap etmesi gibi.
(@sefasr)


Haa bir de şu olay vardı:

Ara GÜLER, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve konutunu resimledi diye patlayan, nefret kusan gazeteciler oldu.

(Ben de Naim Dilmener ile bu konu yüzünden tartışma içerisine girdim, ki kendisi değer verdiğim biridir.
Maalesef siyaset insanları ne kadar körleştiriyor.)

Cumhuriyet gazetesinin manşetini paylaşıyorum resimde.
Ara Güler  "Sizin gibi serserileri mi çekicem, onlar ne kadar gazetecidir ki? Gazetecilik oynuyorlar"  gibi ifadeler kullandı bu manşete karşı... Ara Güler'in, Ak Parti ve Erdoğan'ı onaylamak değil, sadece mesleğini/işini yapma derdinde olduğunu dahi anla(ya)mıyorlar.

Hey siz, gazeteciler! Neden sadece mesleğinizi yapmıyor da sürekli trollük yapıyorsunuz?




burası Türkiye,  Cananlar,  hukuk,  internet,  ReşatÇ,  savaş,

Hiç yorum yok: