8 Ekim 2013 Salı

 Azametli  Aptallar


Karl. R. Popper   basit bir şeyi  karmaşık;
sıradan olanı, anlaşılması zor şekilde ifade etme biçimindeki bu acımasız oyunun;  birçok sosyolog, felsefeci vb. tarafından  ne yazık ki gelenekselleşmiş, meşru bir görev olarak kabul edilmesinden yakınır.”



Bir sosyolog vardı.  Hepimizin okuması için bir makale yazmıştı.
O lanet şeyi okumaya başladım.  Gözlerim kapanıyordu:  Ne başını
ne sonunu bulabiliyordum!  Bunun sebebinin listedeki kitaplardan hiçbirini okumamış olmamdan kaynaklandığını anladım.  Sonuna kadar o rahatsız edici  “Ben yeterli değilim”  duygusunu yaşadım.  Sonra kendi kendime  “Duracağım ve bir cümleyi yavaş yavaş okuyacağım. Böylece ne cehennemin dibi anlamına geldiğini çıkarabileceğim” dedim.

Durdum  -gelişigüzel-  ve bir sonraki cümleyi çok dikkatli okudum. Tam olarak hatırlayamıyorum ama şuna çok yakındı:  “Sosyal topluluğun her üyesi çoğu zaman bilgiyi görsel, sembolik kanallardan alır.”  Tekrar tekrar okudum ve tercüme ettim.  Ne anlama geldiğini biliyor musun?  “İnsanlar okur.

Bir sonraki cümleye geçtim ve onu da tercüme edebileceğimi gördüm. Sonra bu gereksiz bir iş oldu: “İnsanlar bazen okur, bazen de radyo dinler”  ve bunun benzerleri.  Ama öyle gösterişli yazılmış ki, bir kere okuyarak anlayamıyorsunuz ve sonunda çözünce işin içinde hiçbir şey olmadığını görüyorsunuz.”
---

(Sakızlı Ohannes Paşa'nın  "Azametli Aptallar"  başlıklı denemesinin bir bölümünden alıntıdır.  İlgili yazıda sosyolog ve felsefecilerin insanı kabız eden bir eğiliminden bahsedilmiş özetle.  Tamamını okumak için linke tıklanabilir.)


3 yorum:

Adsız dedi ki...

Katılma-katılmama noktasında küçük bir yorum yapmadan geçemeyeceğim. Evet, sosyoloji, felsese, siyaset bilimi gibi bilimler üzerine yazılan makaleler bazen oldukça can sıkıcı olabiliyor. Hukuku da buna dahil edebiliriz. Ancak anladığım kadarıyla yazarın bahsettiği nokta, bir bakıma terimsel deyimlerin anlatımın akıcılığına zarar vermesini de kapsıyor. Bu anlamda bir makale, makaleyi bizim açımızdan (üzerine yazılan bilimle profesyonel anlamda ilgisi olmayan kişiler için) anlaşılmaz kılan terimler içeriyor olabilir. Eğer bu yazılar herhangi bir bilime katkı olarak sunulacak ise kümülatif ilerleyen bilimler için terimsellik gereklilik arz etmektedir. Her ne kadar herkesin anlaması ilk bakışta hoş bir şey gibi dursa da bu, aslında bilimin ilerlemesine olumsuz etki edecektir. çünkü bilimler sistematik ilerler ve terimler de bu sistematiğin sağlanması anlamında oldukça önemli bir yer işgal ederler. Özetle söylemek gerekirse, bence, sadece bilgi edinmek istiyorsak bilimsel makaleler bizim için başvurulacak ilk kaynak olmamalı. Şayet bilginin derinliklerine ineceksek, işi usulüne uydurup, metodolojinin nimetlerini kullanmayı öğrenmeliyiz.

Adsız dedi ki...

Şunu da eklemek isterim;
Makalelerde terimlerin kullanılması gerekliliği elbette anlaşılır bir üsluba sahip olma gibi bir beceriyi art plana atmamalıdır. Buna beceri diyorum, çünkü çoğu kez bahsedilen karmaşıklığa sebebiyet veren, ağdalı dilleri ile kendilerinin akademisyen olduğunu dünyaya duyurma çabasında olan insanların aslında kaybettikleri şey budur. Prof. Dr. Rona Serozan, hukuk doktrininde uslübu açısından -bana göre- ilginç bir yer tutar. Farklı, kavratıcı bir söylemi vardır. Terimleri ötelemez ancak, yazısına yedirir. Bir paragraf örnek vermek isterim, Çocuk Hukuku kitabından:
"...Onlar bedensel, zihinsel ve parasal yönden en güçsüz ve en bağımlı insanlardır. İşgüçleri ve cinsellikleri acımasızca sömürülür. Üstüne üstlük çocuklar dövülür, çocuklara sövülür. Onların dertlerini anlatacak dilleri, çıkarlarını savunacak deneyimleri ve gereksinimlerini karşılayacak paraları eksiktir..." Pürüzsüz ve şairane bir anlatım.

canilecanan dedi ki...

Ne güzel bir örnek paylaşmışsınız, aradan geçen onca zamandan sonra dahi teşekkür notu düşmek istedim.
DİL,  bilimsel eğitimde çok önemli. Akademide bir sürü yabancı dillerden berbat çevirili kitaba maruz kalıyoruz. Ben bu gibi durumlarda mümkünse ders kitabının orijinal kaynaklarını bulup yabancı dilden okuyor, anladıklarımı kendi kafamda Türkçe'ye çevirip kağıda aktarıyorum. Öteki türlü hem başarısızlık  hem safi zaman kaybı! Yanı sıra sayfalarca ıkınarak ve çok karmaşıklaştırarak yapılan anlatımlar acaba genel akademi jargonu mudur, diye zihnimde sorular doğduğunu hatırlayabiliyorum. Sanırım biraz da bu nedenle çok başarılı olabileceğim üniversite eğitiminden fena soğumuştum.  (#itiraf)