"Ermeni Soykırımı iddiaları ile ilgili karar tasarısı, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nde kabul edildi." 4 Mart 2010 Perşembe
(23 evet, 22 hayır.)
...
Aslında oylamanın son dakikalarına yaklaşırken, hayır'lar iki üç adım daha öndeydi. Haber kanallarında alt yazılar göze çarpıyordu: "(Hillary) Clinton, tasarının geçmemesi yönünde tavsiyede bulundu."
Perşembe gecesinde bu oylama anlarının sonlarına doğru yaklaşırken, Ntv'de Çiğdem Anad adeta bir milli futbol maçını sunuyormuşçasına heyecanlı, ama haberci jargonuyla konuşmaya da özen göstererek büyük mutluluk ve mağruriyetle Amerika Büyükelçimiz Namık Tan'ı ilk elden tebrik ediyor ve maçın skorunu adeta ilan ediyordu. Namık Tan'sa biraz daha temkinli ve soğukkanlılığını muhafaza ederek ilk tebrikleri karşılamaya hazırlanıyor gibiydi.
Ne var ki "son dakka golüyle" evet'ler öne geçti ve bu ön tasarı kabul edildi. Şimdi tasarının Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'na sunulması gündemde. Ve gözler Obama'nın 24 Nisan konuşmasına çevrilmiş durumda.
Kararın ardından Türk liderler esip gürlemeye başladı. Daha önce, "Bu toprakların tarihinde Haç/çarmıh diye bir şey yoktur. Tarihimiz dini tolerans üzerine kurulu" * diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu kez de
"Gayrı ciddi, komik oylama" dedi. Washington Büyükelçisi Namık Tan Türkiye'ye geri çağrıldı. RTE ise "Şimdi bu durumda Ermenistan mı kazandı yoksa ABD mi" diye sordu-çıkıştı.
Ardından Ermeni soykırımı tasarısı bu kez İsveç Parlamentosu'nda kabul edildi. Duyduğumuza göre bu kez de İsveç Büyükelçimiz geri çağrılmış.
Bu gelişmeleri ve verilen tepkileri Ntv'deki Basın Odası'nda yorumlayan Kürşat Bumin, "Yahu biz ne kadar maddiyatçı toplum olduk!" diyordu. (Muhtemelen, imzalarsanız sizden silah almayız, şu şu malları almayız, şunları kullanmanıza izin vermeyiz tarzı tepkiler nedeniyle...)
Mutlaka çok şeyler yazılıp söylenmiştir. Ben daha sükunetle söylenenleri tavsiye ederim:
* (Vakit bulduğum bir ara bu büyük önerme hakkında da yazmayı isterim, gerçi baba bir konu ama neyse.)
(23 evet, 22 hayır.)
...
Aslında oylamanın son dakikalarına yaklaşırken, hayır'lar iki üç adım daha öndeydi. Haber kanallarında alt yazılar göze çarpıyordu: "(Hillary) Clinton, tasarının geçmemesi yönünde tavsiyede bulundu."
Perşembe gecesinde bu oylama anlarının sonlarına doğru yaklaşırken, Ntv'de Çiğdem Anad adeta bir milli futbol maçını sunuyormuşçasına heyecanlı, ama haberci jargonuyla konuşmaya da özen göstererek büyük mutluluk ve mağruriyetle Amerika Büyükelçimiz Namık Tan'ı ilk elden tebrik ediyor ve maçın skorunu adeta ilan ediyordu. Namık Tan'sa biraz daha temkinli ve soğukkanlılığını muhafaza ederek ilk tebrikleri karşılamaya hazırlanıyor gibiydi.
Ne var ki "son dakka golüyle" evet'ler öne geçti ve bu ön tasarı kabul edildi. Şimdi tasarının Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'na sunulması gündemde. Ve gözler Obama'nın 24 Nisan konuşmasına çevrilmiş durumda.
Kararın ardından Türk liderler esip gürlemeye başladı. Daha önce, "Bu toprakların tarihinde Haç/çarmıh diye bir şey yoktur. Tarihimiz dini tolerans üzerine kurulu" * diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu kez de
"Gayrı ciddi, komik oylama" dedi. Washington Büyükelçisi Namık Tan Türkiye'ye geri çağrıldı. RTE ise "Şimdi bu durumda Ermenistan mı kazandı yoksa ABD mi" diye sordu-çıkıştı.
Ardından Ermeni soykırımı tasarısı bu kez İsveç Parlamentosu'nda kabul edildi. Duyduğumuza göre bu kez de İsveç Büyükelçimiz geri çağrılmış.
Bu gelişmeleri ve verilen tepkileri Ntv'deki Basın Odası'nda yorumlayan Kürşat Bumin, "Yahu biz ne kadar maddiyatçı toplum olduk!" diyordu. (Muhtemelen, imzalarsanız sizden silah almayız, şu şu malları almayız, şunları kullanmanıza izin vermeyiz tarzı tepkiler nedeniyle...)
Mutlaka çok şeyler yazılıp söylenmiştir. Ben daha sükunetle söylenenleri tavsiye ederim:
- "Ahlaki tepkimiz yok mu?" İsmet Berkan - 5 Mart 2010 Radikal
- "Yalanlar" Ahmet Altan - 10 Mart 2010, Taraf
- Bir film. Ermenilerle ilgisi yok. II. Dünya Savaşı'nda Fransa'daki bazı Yahudileri katletmek ve mallarının üstüne konmakla suçlanan, ilerleyen takip edildiği yıllarda bazı Katolik Kilise örgütleri tarafından korunan bir adamın yaşlılık hikayesi: The Statement (2003)
Dini kurumların nasıl örgütlü haydut yuvasına dönüşebileceğini de gösteren iyi bir film. Ben özellikle baş rol oyuncusu Michael Caine'e olan saygımdan ötürü izlemiştim, kesinlikle zaman kaybı değil.
* (Vakit bulduğum bir ara bu büyük önerme hakkında da yazmayı isterim, gerçi baba bir konu ama neyse.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder