Yağmurlu bir başkent gününü daha geride bıraktık.
Sabah dışarı çıkarken gene şemsiye taşımak zorunda olmak ve yerlerdeki ıslak su birikintileri, akşamında sizi bir angaryanın beklediğinin ilk habercileri oluyor desem?
Aslında günüm güzel geçti diyebilirim, ancak ben asıl yağmur üzerinde durmak istiyorum şu an.
'Yağmur'u gerçekten seven bir insan dahi olsanız, Türkiye sokaklarında yağmurdan rahatsız olma ihtimaliniz yüksektir.
Neden mi?
Su birikintileri, kırık kaldırım taşları ve sürücüler önemli etkenler. Ve tabi akşamında temizlenmesi gereken çamurlu pis pantalon paçaları!
Her sene kaldırım taşlarının yenilenmesine rağmen nasıl bu kadar kırık olabiliyor bu kaldırımlar? Bu da "burası Türkiye" dedirten bir başka soru olsa gerek.
...
Bana öyle geliyor ki, Ankara iyice köhneleşen bir şehir olmaya başladı. 10-15 sene kadar önce buraya 'memur kenti' denirdi, güvenilir bir yerdi, en azından belli semtleri... Ve düzenli bir şehirdi. Şimdi o kibarlık, kültür, güven azalmış; şehrin az ve öz olan bu artı yanları da törpülenince artık hepten çekilmeyen ve insanı delirten bir şehir olmuş. Memur profili derseniz, çingene gibi insanların fazlalığı göze batıyor. Konuşmaları, hareketleri, tavırları memur gibi değil. Bakanlıkları kırolarla, kültür yoksunlarıyla doldurmuşlar. (KPSS ile değil herhalde!)
Zaten Ankara'ya bakıp Cumhuriyet'in halini görmek mümkün. Cumhuriyet'in itici gücü memurlar ve öğretmenlerdi biliyorsunuz, şimdiki halleri ise ortada. Başkentteki artan şehir ve hava kirliliği ile kömür isi sorununa ise hiç değinmiyorum bile, zira benim derdim başka...
Yağmurlu bir başkent gününde görüp deneyimlediğim en maganda sürücüler bayanlardı doğrusu. (Ve bayıyorlardı.)
Hepsinin saçları boyalıydı, neşeleri yerindeydi ve yağmur onları hiç yavaşlatmıyordu. Yanı sıra pek insan da değildiler. Küçücük bir su birikintisinden sanki kocaman bir göletmişçesine nasıl yandan geçen yayaların üzerine bu kadar su fışkırtılır, nasıl kıyafetleri kirletilerek elaleme rezil edilmek suretiyle hava atılır?
Bu alanlarda birbirleriyle yarışıyorlardı.
Velhasıl güç kimin eline geçse onu kirletip bozuyor. Veya zaten hep bozuklardı, bilemiyorum. Tek bildiğim, kadınlar inceliklerini kaybediyor. Veya hiçbir zaman ince değillerdi.
Sabah dışarı çıkarken gene şemsiye taşımak zorunda olmak ve yerlerdeki ıslak su birikintileri, akşamında sizi bir angaryanın beklediğinin ilk habercileri oluyor desem?
Aslında günüm güzel geçti diyebilirim, ancak ben asıl yağmur üzerinde durmak istiyorum şu an.
'Yağmur'u gerçekten seven bir insan dahi olsanız, Türkiye sokaklarında yağmurdan rahatsız olma ihtimaliniz yüksektir.
Neden mi?
Su birikintileri, kırık kaldırım taşları ve sürücüler önemli etkenler. Ve tabi akşamında temizlenmesi gereken çamurlu pis pantalon paçaları!
Her sene kaldırım taşlarının yenilenmesine rağmen nasıl bu kadar kırık olabiliyor bu kaldırımlar? Bu da "burası Türkiye" dedirten bir başka soru olsa gerek.
Neyse efendim. İşte zaten medeniyetin temelsiz bir şekilde tanımlandığı bu ülkede, mimarinin de hali ortada. Çok değil henüz 5 dakika düşük-orta şiddette bir yağmur yağar yağmaz, yerlerde başlıyor kocaman oluk oluk su birikintileri ile göletler oluşmaya! Buna bir de büyük kentin trafiği ve şoförleri eklenince ortam iyice şenleniyor.
...
Bana öyle geliyor ki, Ankara iyice köhneleşen bir şehir olmaya başladı. 10-15 sene kadar önce buraya 'memur kenti' denirdi, güvenilir bir yerdi, en azından belli semtleri... Ve düzenli bir şehirdi. Şimdi o kibarlık, kültür, güven azalmış; şehrin az ve öz olan bu artı yanları da törpülenince artık hepten çekilmeyen ve insanı delirten bir şehir olmuş. Memur profili derseniz, çingene gibi insanların fazlalığı göze batıyor. Konuşmaları, hareketleri, tavırları memur gibi değil. Bakanlıkları kırolarla, kültür yoksunlarıyla doldurmuşlar. (KPSS ile değil herhalde!)
Zaten Ankara'ya bakıp Cumhuriyet'in halini görmek mümkün. Cumhuriyet'in itici gücü memurlar ve öğretmenlerdi biliyorsunuz, şimdiki halleri ise ortada. Başkentteki artan şehir ve hava kirliliği ile kömür isi sorununa ise hiç değinmiyorum bile, zira benim derdim başka...
Olayım: Kadın sürücüler. Evet bu kitle.
Yağmurlu bir başkent gününde görüp deneyimlediğim en maganda sürücüler bayanlardı doğrusu. (Ve bayıyorlardı.)
Hepsinin saçları boyalıydı, neşeleri yerindeydi ve yağmur onları hiç yavaşlatmıyordu. Yanı sıra pek insan da değildiler. Küçücük bir su birikintisinden sanki kocaman bir göletmişçesine nasıl yandan geçen yayaların üzerine bu kadar su fışkırtılır, nasıl kıyafetleri kirletilerek elaleme rezil edilmek suretiyle hava atılır?
Bu alanlarda birbirleriyle yarışıyorlardı.
Velhasıl güç kimin eline geçse onu kirletip bozuyor. Veya zaten hep bozuklardı, bilemiyorum. Tek bildiğim, kadınlar inceliklerini kaybediyor. Veya hiçbir zaman ince değillerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder