14 Ekim 2019 Pazartesi

«SAVAŞA HAYIR  ve  BARIŞ olsun»  (mu acaba?)

Türkiye ilginç bir ülke.  9 Ekim 2019'da başlayan Barış Pınarı Harekatı  ile kafa karışıklıkları yine ortaya serildi, tahmin edersiniz ki her kafadan ayrı ses çıkıyor yine.  Bazıları diyor ki  "Acem ne derse Türk tam tersini yapmalı." Başkaları: "Dinciler ne derse tersini yapmalı!",  "Batı ne dersi tersi!"...  (Örnekler çoğaltılabilir.)

Yahu senin pusulan neden başkaları oluyor, ne yapmayacağına onlar karar veriyor??  Yani demem o ki, ben hükümeti ve ülke içi siyaseti hiç beğenmiyorum ancak buradan bir çıkış da göremiyorum.
Malum zat çıkıp  "2 kere 2 dört eder" dese; "Peki bu kime yarayacak ona göre tarafımızı alalım" diyen bir kitle var. Gerçekten inanılmaz. Yobazlığı, gericiliği ve mikrobu sadece din eksenli gören bir kitle mevcut. Son yıllarda bunlara bir de RTE-nefretini obsesyon boyutuna ulaştırmışlar eklendi. Ülke yansa zil takıp oynayacak raddeye kadar geldiler.

Bir başka ve asıl önemli konu da şu:  BARIŞ.
Gerçekten  "Savaşa Hayır!"  ise eğer.... O zaman barışın o kadar boş beleş bir iş olmadığının da bilincinde olmak gerek. Savaş boş beleş ve zahmetsiz mi ki barış öyle olsun? Yap yap yap, sonra  "BARIŞ HEMEN ŞİMDİ!"   Böyle bir utanmazlık haline girdi insanlar.

Barış isteyen, nifak tohumlarının karşısında durur. Yalan haberle kışkırtmaya ve insanları sokağa dökmeye karşı olur. Seküler diye etnikçiliğe ve bölücülüğe alkış tutmaz, hendeklere sessiz kalmaz, insanları savaşa sürmeye kalkmaz... "Haydi Kürt çocuğu, gerekeni yap  yoksa asimilesindir"  diyenlere karşı durur;  zaten çocukları ve gençleri en öne sürmez. Kendisi korunaklı evlerde, kendi hayatları çok değerli iken, siyasi olarak çok bilenmiş gençleri fişteklemez. Zehirli tarih anlatılarını reddeder.  Milliyetçiliği ve ırkçılığı teşvik etmez.  ISIL / IŞİD'i ve avanesini besleyen kanallara karşı durur. Mikrobun ana kaynağını görmezden gelme yapmaz... Patlayan bombalar sonrası  "Siz bunu hak ettiniz!" demez, kendisi günahkâr ve ölümlü olan insanın başkasına böyle üstten bakması ve terör estirmesine sessiz kalmaz. Çevrecilik konusuna hassasmış gibi sosyal medyada tiradlar atıp orman yakanları görmezden gelme yapmaz;  ormana ev yapanları, yakanları (ayırt etmeden) kınar; sürekli bir tarafa karşı üç maymun olmaz.  Teröristler için "Yere izmarit bile atmayan iyi çocuklar bunlar"  demez...  Gerektiğinde ülkesinde barışın korunması için elini taşın altına koymasını da bilir. Faturayı en zayıf halkaya kesmez.


"Kafalar karışık" dediğimiz hallerin bazısı ülkemizdeki "maskeli balo"nun bir çıktısı... Coğrafyamızda maske maske üstüne adeta! Ve kritik anlarda ola da o maskeler düştüğünde, altından çok farklı şeyler çıkabiliyor. Milliyetçilik ve ırkçılık karşıtı olduğunu söyleyenler, en âlâ etnikçi ve koyu milliyetçi çıkabiliyor. Ben sosyal medyada "barış barış" diyen nice hesapların, insanlarımız bombalı saldırılarda öldürüldüğünde, polislere ateş açıldığında, ormanlar yakıldığında coşkuyla kutladığını görüyorum.  Ona buna "faşist" diyenler, kendileri en ufak bir eleştiriye tahammül etmeyebiliyor. Kürtleri en çok kızıştıranlar Kürt olmayabiliyor (hatta genelde olmuyor). Ermeniler derseniz aralarında derin bir kin besleyen, dış güçlerle göbek bağı içerisinde ve her yolu mübah görenler şu anda delirmiş gibiler... İşte daha birkaç hafta önce gördük, Süryani klisesi açılışı yapılıyor, Süryanilere "Akıllı olun, bu oyunlara kanmayın!" diye ayar çeken parmak sallayan ırkçı Yunanlı mı istersin... (Süryani klisesine ait bahçeler ateşe verildi.)  Hepsi ve daha fazlası burada!
(Bunları daha önce  Maskeli İnsanlar  yazımda da söylemiştim.)

Bu maskeli, adeta birbiri arasına gizlenmiş düşmanlık ve nefret tohumları dolu kişilere ek olarak maalesef bir de çok duyarsız ve hazcı bir kitle var. Geçenlerde bunu bir paylaşım altına da yazmıştım; genellikle "çağdaş, laik, Atatürkçü" diye kendini tanımlayan bu kişiler, asla meselelere samimi veya derin bir gözle bakmıyor; resme ve destekledikleri parti önderlerine bakıp ilk intiba ile kati görüşünü belirliyor. Asla karşı görüşleri okumuyor,  ya da kaale almıyorlar. Çünkü "her şeyi yalnız ben bilirim" gibi bir kibirleri var;  iletişime kapalılar,  kestirip atıyorlar.

Velhasıl kavramları karıştırıp dejenere ediyorlar ki fitne-fesat ortamı asla kurumasın, aksine kökleştikçe kökleşsin. Maalesef ülkemizde «Savaşa Hayır! Barış olsun» diyenler;  her tür fitne-fesat, ayrımcılık ve nefret tohumuna sessiz kalıp, hatta bizzat ötekileştirmeyi-düşmanlaştırmayı yapıp, teröre gizli destek verip, sonra mücadele başladığında  (YANDIK!)  AMMAN DERHAL BARIŞ!!  diyenler olduğu için;  barış istemek ve savaş karşıtlığı da kirlendi. Aynı geçmişte "insan hakları" ve "çevrecilik" örneklerinde olduğu gibi. Zannetmiyorum ki hiçbir akıllı ve vicdanlı insan, doğa ve çevre katliamını kınamaya karşı olsun.  Ama "çevreci" diye öne sürülen baş aktörlere bakıyorsun asıl ajandası farklı... "İnsan hakları"  diyenlerse sadece devlet şiddetini görüyor nedense.  Örgütlerin uyguladığı türlü şiddete karşı sürekli kör ve sağırlar.  işte yalanlar böyle böyle insanlar arasındaki fitilleri döşüyor.
(Böl,  parçala,  yönet!")


Son olarak şunu da not düşleyim:  Ben solculuğun ve esasen Marksizm'in beyine sızan bir virüs olduğundan, bir çeşit hastalık hali olduğundan şüpheleniyorum artık. Tabii bunu söylediğim için yer yer dışlanmalar, yok saymalar da yaşıyorum; ancak yıllardır gözlemlerimden çıkardığım da budur.  Sonradan saf değiştirip  "eski solculuk"tan liberalizme, demokrat kişiliğe dümen kırmışlarda dahi zamanında o hasta kafa yapısı sirayet ettiğinden;  o kavgacı üslup, o gerginleştirici, kutuplaştırıcı,  "krizler-kargaşalar-kalkışmalar artarsa DEVRİM gelir ve düzen daha rahat kurulur" kafası gitmiyor.  Stockholm Sendromu'na yakalanmışlar gibi,  kendilerine zulüm edenlere ve canlarına kast edenlere hizmet eder noktaya gelmeleri beni çok şaşırtıyor.  Sadece kendisi ile manevi anlamda büyük savaş vermiş, savaşı sonlandırmış ve bir anlamda tövbe etmiş olanlar sıyrılabiliyor bu hastalıktan. Onda da her "savaştım"  ve her "kurtuldum/değiştim" diyen kurtulmuş değil.  Ve ne hikmetse, Kürtleri ağzından düşürmeyen bu devrimciler esasen Kürtlerden zerre haz etmiyor. Hendekler zamanında Twitter'da yazılanlara bir denk gelseydiniz, kim bilir bunları nasıl ele alırdınız? Bu kişilere göre, özellikle Kürt gencinin esas görevi hendeklerde çukurlarda isyan ederek ölmektir, ki onların bekledikleri yeni dünya şafaktan doğsun. O özlenen zamana kadar kendileri de Nişantaşı'nda değilse bile, sosyal çevrelerinde, mekanlarında, mahallelerinde kariyercilik, toplum mühendisliği filan yapmaya devam eder; eksik veya çarpıtılmış tarih anlayışı ile bu coğrafyadaki uluslar ve farklı diller arasına nifak tohumları ekmeye devam ederler.

*

3 yorum:

Narandabu dedi ki...

Bu yazıya çok şaşırdım.

Narandabu dedi ki...

Yani diğer birkaç yazıyı da okuyarak kafamda tanımlamaya çalıştığım kişiyle ilk kez ayrı düşüyor. Sol hakkındaki görüş. Aslında solu virüs saymak değil de daha çok solu tanımlayıp o dar çerçeve üzerinden bir yargılama. Ama diper yandan barış istemek ve savaş karşıtlığıyla ilgili sözler de çok iyiydi. Ve toplumla ilgili genel olarak değinilenler. Bence de haklı yakınmalar..

canilecanan dedi ki...

Tebrikler ve teşekkürler. Aslında oldukça dikkatli ve özenli bir okursunuz demek ki  kırılma noktasını fark etmişsiniz.  ;)