15 Mayıs 2019 Çarşamba

 Türkiye'de yaşıyorsan STRES'ten kaçamazsın!


Yıllar önce  "Kızların sorunu ne?"  diye bir seri başlattım.  (Sene: 2009)
Sonra  "Kadınlar Neden Çıldırdı?"ya  evrildi bu yazılar.
Şu ana kadar da yediyi bulmuştur sayıları.  Her birinde  en az 1 adet delirmiş kadın bulunur.  Özellikle yolculuklarım sırasında denk geldiklerimin hepsini yazsam,  kim bilir kaçıncı sayıda olurduk şimdi?

Bugünse daha sık rastlamaya başladığım,  yeni bir delirme halinden bahsetmek istiyorum.


Ben artık her gün toplu taşımada bir kapalı annenin küçük çocuğunu kucağına almak istememesi yüzünden "yaşlıya yer verilmemesi" tartışmasına denk gelmekten çok sıkıldım. "Sadece kapalı olunca mı yer veriliyor"  tartışmasından yoruldum.

30 yaşında dahi olmayıp kendisine yer vermeyenlere "Ben anneyim, çocuğum var!" diye çemkiren kapalı kadınlardan utanıyorum. (Bastonuyla yürüyen çok yaşlı bir kadın kendisine yer verdi de nihayet sustu. Kısa süre sonra oğlu "Ben senin kucağında oturmak istemiyorum, ayakta durucam!" diye fırladı ve bir daha da oturmadı. Cennet ayakları altına serilesi  "anne"si  sessizce oturmaya devam etti. Kıçını koltuğa dayamadan az önce vahşi bir kaplan gibi ahaliye saldıran o genç kadın gitmiş,  sanki bir anda minik bir kediye dönüşüvermişti.)

Bir diğer otobüs yolculuğumda, çarşaflı bir kadın "Benim elimi koyduğum yere benden sonra siz elinizi koydunuz, bu ne anlama geliyor!"  diye kamburu çıkmış yaşlı bir adama bas bas bağırdı. Nedendi?  Ben onların hemen arkasındaydım, kadın tutunduğu yerden elini çekince amca düşmemek için tutundu.  Ve bu hareketten  "sinekten yağ çıkarma"  usulüyle tüm otobüs ayağa kaldırıldı.

Zaten 1,5 kilometre altına kesinlikle otobüs, metro filan neyse kullanmıyorum, patlarsam çok fena patlarım, durum oraya doğru gidiyor artık.  (Özellikle hava sıcaklıklarının artmaya başlaması ile bu olaylar daha da büyüyor,  geçen seneden gözlemim.)

Yazmayayım diyordum ama eğer bir olay her gün her gün yaşanıyorsa, farklı bir büyük şehire gidildiğinde de mevzu aynı ise, artık ona  "münferit"  diyemeyiz,  "tesadüf etti"  de...

Antalya'da bir belediye otobüsünde çıkan kavga yüzünden şoförün diğer yolcuları indirip bir kadını otobüse kilitlediği haberini okuyunca,  bu tarz olayların ülke genelinde gittikçe artacağını anladım.
(Oradaki deli kadının saçı açıkmış  ve  Türklere hakarette bulunmuş.)

Şurada da bulunsun:
Hiç kimsenin cinsiyeti,  örtüsü veya örtüsüzlüğü yüzünden başkasını ve ahaliyi bu kadar germeye, kilometrelerce yol boyu bağrış çağrış, laf sokma, stres çarkına sokma ile "Ya sabır!"  noktasına getirmeye hakkı yok.


İkinci değineceğim nokta ise maalesef sosyal medyanın avantajları yanında getirdiği büyük yük üzerine.

Zaman hırsızlığı, bağımlılığı, gündem takibi, yalan haberler şu bu... Üstüne bir de  "İlla herkesin her konuda bir fikri olmalı!"  yazısız kuralı var bizde. Ben mesela hiç bilmediğim veya ilgilenmediğim, hakkında tek yazı okumadığım, yorumlarını takip etmediğim bir kişi hakkında  "efendim siz şöylesiniz, böylesiniz"  diye laf geçirmeyi anlamıyorum,  değil ki linç başlatmak!  Ama rutin bu.

Geçmişte  "can ile canan"  nickini seçerken zaten tahmin ettiğim gibi, cinsiyetim ile ilgili saçma sapan olaylar ve laf atmalar yaşanacaktı. Bunları öngördüğüm için o konuda hiç şikayet etmedim.

Ancak bir noktada fark ettim ki;
insanların bilip bilmeden hakkımda konuşmasına az daha müsade edersem,  Eyüp peygamber sabrını zorlamaya başlayacağım!
Belki de bazen direkt kestirip atmak gerekiyordur?
Bana doktorlar tüm mide ve cilt sorunlarım için "Stresten uzak duracaksın"  diyor sonuçta.
Bu düşüncelerle, son haftalarda tutumumda bir takım değişiklikler yapmaya başladım. Mesela geçen gün Facebook'ta bir salak benim Y.Ozdil  sevdiğimi ima etti ve direkt sildim. Salak salak konuşmanın da bir sınırı olmalı.


Hiç yorum yok: