10 Ekim 2018 Çarşamba

 Basiretsizlik  ve  Lakaytlık  sıradanlaşırsa


Türk genci kütüphanede nasıl davranılacağını bilmiyor.
Blog yazılarına başladığım 2009'dan beri döne döne değindiğim bir mevzu bu malum. Belki 10 kere uzun uzun yazmışımdır bu konuda. Aradan geçen yaklaşık 10 yılın sonunda ufak bir ümit, evet belki küçük bir gelişim olmuştur diye bir şansımı deneyeyim dedim dün.

Ve Salı sabahı erkenden bir kütüphaneye gittim.
Dan dan dan!  Flaş gelişme!
Çok şükür bir değeri daha olduğu gibi koruyor ve yaşatıyor sevgili halkımız.  Değişen, gelişen hiçbir şey yok yani.

Sohbet eden, gülüşen, kıkırdaşan...  "Aşkım..."  diye başlayıp bitmeyen cümleler kuran,  izlediği videoları anlatan...
Hepsi var burada. Gel vatandaş gel! Kütüphane  = (eşittir)  Sohbet yeri.
Nokta.

(Bu arada bulunduğum kütüphanenin hemen karşısında çok hoş bir cafe var. Açık ve kapalı alanları oldukça geniş, güzel bir çevre düzenlemesi yapılmış. Bir havuzu var, içecekler ve menü de cazip. Fiyatlar normale göre oldukça makul. Ayrıca ücretsiz oturmak için de masalar var; belediye böyle nadir görülebilecek bir imkanı sunmuş kütüphaneye gelenler için. Ama gel gör ki Türk genci sohbeti mümkünse kütüphanede ister!  Çünkü kütüphanede yapılan sohbetlerin tadı başkadır. Özellikle bu genç kızlar neden okuyor,  kendileri anlayabiliyor mu acaba?

Yazılarımı takip edenler bilir,  ben cinsiyet eşitliğine filan karşı biriyim.  Okulla, okumakla alakası olmayan insanlar; zorunlu eğitimle nereye sürükleniyor?  Kendilerine ve topluma bu yolla ne kazandırılıyor?

Halbuki otursun dizisini izlesin,  magazinlerini doya doya seyretsin, "evde kalma" korkusu  bu kadar derinse evlenip evinin kadını olsun ve çocuk yetiştirsin.  Ama çocuklarını iyi ve mutlu yetiştirsin... (desek tabi bu da olmaz zira komşu günleri, sabah programları, kahve içmeye gitmeler,  brunch'lar,  gezme-tozmalar, misafirler, televizyonda mutlaka izlenecek diziler,  alışverişler ve rutin AVM ziyaretleri,  sonra adam akşama yemek bekler falan derken çocuklara ayırmaya yeterli zamanı yoktur Türk ev kadınının.)



Gözlem:  AVM, park, otobüs durağı, kütüphane fark etmez; öpüşen türbanlı liseliler artık her yerde. Dış dünyada kafamızı neredeyse her çevirişimizde bir türbanlı liseli ve erkek arkadaşına denk gelmek özellikle büyük şehirlerde sıradanlaşır oldu. Bundan da rahatsız olduğumu söyleyemeyeceğim;  hayat normalleşiyor demektir.

Benim meselem  KÜTÜPHANEDE  çene çalan ve yiyişen tiplerle!
Git dışarıda ne yapacaksan yap iki ayaklı hayvan kopyası kardeşim. Ama sen de haklısın,  öküzlük bunu gerektirir zira.
Neredeyse tamamen dolu bir kütüphanede sen hiç utanmadan başla ve kesintisiz 15 dakika konuş konuş konuş;  ama bizim tek 1 uyarı verme hakkımız çok görülsün!

Neyse ki aslanım, canım güvenlik görevlisi (yiyişen çifte değil ama) denk geldiği bir başka çirkefe sert çıkıp uyardı da az sükunet bulduk içerde.

YAŞŞA BE  güvenlik görevlisi!  Böyle örnek bir görevli de nadir bulunur doğrusu.  "Neyse ki bitti"  derken...
Ortaokul ve temel öğretim çıkış saatinde gelenlerle gürültü kısa sürede tekrar o kadar arttı ki  sonunda güvenlikçi çileden çıktı:
"Anneler sırf çocuklar başımdan gitsin diye buraya atıyorlar ama hak yeniyor!  Burada gerçekten gelip ders çalışanlar,  kitap okuyanlar var."

Kim düşünür kitap okuyanları be güvenlik görevlisi?
Hem Türk milleti kitap filan okumaz, en fazla ders çalışmak için gelir kütüphaneye. Üstelik biz zaten her şeyi biliyoruz. Kitap mitap, bunlar hep Batılıların kumpasları!
"İhtiyacımız olan bilgiye internetten erişebildiğimiz bir çağda kitap okumak gereksizdir."
(Kulaklarımla duyduğum, sosyal medyada da birkaç kez denk geldiğim muhteşem tespitler)

Neyse ki şu ömrümde  çene ishali  olmuşlara karşı en azından bir tepki duymuş ve bizzat şahit olmuş oldum reel hayatımda ya, artık ölsem de gam yemem değerli okurlarım. Kısa günün en değerlisi de buydu benim için.

Hiç yorum yok: