Kurban Bayramı sürecinde az biraz vakit bulup bu Kasım ayı içerisinde hatırladığım son şeyleri de toparlamaya karar verdim.
Bu vesileyle herkese iyi bayramlar dilerim.

Bu noktada durup Murat Belge'nin 24 Kasım tarihli "Böyle devlet, böyle toplum" başlıklı yazısından kısa bir alıntı yapmak istiyorum:
"Sonuçlar ortada. Bu olayların aktörleri eğitimsiz cahil yığınlar değil. Böyle olmak üzere eğitilenler...
Böyle olması, bu ülkede insanlara verdiğimiz eğitimin niteliğiyle sıkı sıkıya bağlı. Savaşmayı bilen ama barışmayı bilmeyen ve beceremeyen bir toplum yaratmışız. Bu durumu genelleştirmek ve bütün toplumun böyle durup böyle düşündüğünü söylemek doğru değil. Ama devletin, insanların beyninin içine nüfuz etmesini kolaylaştıran iki temel kurum var: Birincisi eğitim aygıtı, ikincisi de medya."

ve yaklaşık 400 kişilik bir grubun istifa ettiğini medya kanalıyla öğrendik.

(Konu hakkında medyaya yayın yasağı getirildi diye biliyorum ben.)
İstanbul Poyrazköy kazılarından çıkan silahlara ek olarak, (benim de vakt-i zamanında ziyaret etmiş olduğum) Koç Müzesi bahçesindeki, (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hediye edilmiş olan) Uluç Ali Reis Denizaltısı'na çeşitli patlayıcıların yerleştirilmiş olması, müzeyi gezmek için okulların teşvik edilmesi ve kalabalık bir saatte patlatılarak toplumdaki gerginliği arttırmak amaçlı bir kumpas kurulduğu şeklinde bazı iddialar var. "Azınlıklara yönelik suikast ve bombalama planları" deniyor. İddialar hakkındaki soruşturmalar sürdürülüyor. Olayın içine hem Koç hem TSK hem de medya yasağı girince, gene Türk Medyası'nda üç maymun oyunu sahnelenmeye başladı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Deniz Kuvvetleri'nde bir grup askerce AKP'ye karşı yıpratma harekatı başlatmak için hazırlandığı iddia edilen bu plan sonrası tepki gösterdi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sert mesajlar verdi (bkz).
Taraf'tan Yasemin Çongar'ın, bu gelişmeler karşısında yazdığı bir yazısından yeri gelmişken alıntı yapmak istiyorum:
"...Gizliliğin gölgesindeki bir saygınlık sahte bir saygınlık değil midir aslında? Kurumları zedeleyen, yıpratan, o kurumlarda suç ve şer planları hazırlanması değil midir?
... Saygınlıklarını korumak için emir-komutayla susup, emir-komutayla konuşan bir medyaya muhtaç olan kurumların işi giderek zorlaşıyor." (24 Kasım 2009, Taraf)
Hulki Cevizoğlu genel başkan

Hulki Cevizoğlu ile ilgili geniş bir yazı yazabilirim.
Çığ
Kışla beraber doğa felaketleri yaşanmaya devam ediyor. Rize'nin 2600 rakımlı Ovit Dağı'nda çığ nedeniyle yolda kalan midibüsün içindeki 18 kişi, 39 saatlik bir çalışma sonunda kurtarıldı. İçerideki yolcularla yapılan telefon görüşmelerini ekranlardan izledik filan...
Bu arada Domuz gribi gündemdeki ana başlıklardan birini oluşturmaya devam ediyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ domuz giribi aşısını önerirken, RTE bu aşı kampanyasına bir nevi muhalefet babında kendisinin ve ailesinin aşı olmayacağını söyledi.
(Baktılar parti olarak kendilerine karşı gerçek bir muhalefet yok; kendi kendilerine muhalif olmaya başladılar anlaşılan. Gerçi neyseki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Her şey Allah'tan!" dedi ve aşıya gerek olmadığını söyledi de o alandaki boşluk kapandı :))
Pimi çekilmiş el bombası davası
4 askerin şehit olmasına yol açan Teğmen Mehmet Tümer'e
9 yıl 2 ay hapis cezası verildi.
(Kişisel yorumum:
Dilerim yanlış işler yapanlardan sadece düşük rütbelilere ceza kesilerek göz boyama ve toplum vicdanını rahatlatma kolaycılığı yapılmaz.)
Afganistan'da, madenler zengini Afrika'da ve Ortadoğu'da, Filistin'de yaşanan olağan savaşlar devam ediyor.
"Olağan" demek aslında ne tuhaf, ne çaresizlik ama yıllardır süregelen bu bölgelerdeki savaşlar "olağan" oldu artık. Bazı haberleri okuyunca yine karamsarlığa kapılıyorum. Böyle bir dünyada insanların, arkadaşlarımın, hemcinslerimin ve milletimin bu kadar evlenip çocuk sahibi olma konusundaki isteklerini anlayamıyorum sadece... Hani biliyorum İslam dinindeki "Ölücez ve başka bir dünyada bla bla..." inanışı kaderci ve pasifleştirici rol oynayarak Dünya olaylarına hep mesafeli ve ilgisiz olmayı getiriyor ama... Ortadoğu'nun hali ortada, Dünya'nın hali ve doğanın hali ortada! Çok teknolojik olduk, çok modernleştik, yediklerimiz bile genetiği değiştirilmiş şeyler artık ama sonuçta ilkel insan toplulukları gibi hâlâ savaşıp kesip biçip duruyoruz ve hâlâ kan ve gözyaşı var. Bencillik ve açgözlülükse insanın var oluşundan beri saltanatını sürdürüyor.
Bu haberle ilgili okur yorumlarına şöyle bir baktım. Bazı insanlar gerçekten o kadar naif ki bütün suçu babaya atmışlar.
Kız ve ailesi de batan geminin mallarını toplama derdinde...
YÖK'ün aracılığıyla Türk üniversitelerinin kısmen işlevsizleştirilmesi ve siyasallaştırılması devam ediyor. AKP'nin gelişi, Fethullahçıların ve dincilerin yükselişi ile taraflar el değiştiriyor. Ancak zihniyet ve vesayetçilik olduğu yerde devam etmekte... Yani devran yine aynı devran.
Bu aralar Ahmet İnsel "YÖK'e karşı gelinemez mi?" diye sormuş. Neden demokratların sesi bu ülkede bu kadar cılız çıkıyor ki?
Ve son olarak üç şey daha...
Birincisi, bu bölümün en başındaki "DTP konvoyuna saldırı" haberi ile ilgili olarak bir yorumcunun yazdıklarından alıntı yapmak istiyorum:
"... Yıllardır devlet eliyle, medya aracılığı ile programlı bir şekilde sürüp giden Irkçı-Kemalist-Türkçü propagandaların sonucu geldiğimiz noktadır bilmiyorum yadsınacak birşey varmıdır... Ve ortaçağ karanlığının bir eylemi diye söylenip durulan, en son örneklerini Sudan ve İran'da gördüğümüz "Recm" taşlarından can havli ile kurtulmak amacındaki birinin önce olayların provokatörü olarak lanse edilmesi sonra da gözaltına alınması ne ile açıklanır bilinmez. Denilecek söz yazık, günah ve ayıptır. Güvenlik güçlerinin tavrı ise Maraş'ı, Sivas'ı Madımak'ı anımsatmaktadır.... Kürd Halkı oralarda ne olduğunu gayet iyi bilmektedir... Bir daha olmayacağının garantisi yoktur."
(blueknife - Radikal Online)
İkincisi, Hakkı Devrim son yaşanan Dersim gerginliği de eklenince,
bir süredir sürdürdüğü siyaset ve üslup yazılarında daha net bir tavırla
"CHP'den kime ne hayır gelir!" diye bir yazı yazdı Radikal'de.
Yorumları şöyle bitiyordu:
"CHP gündemden düşeli bence 59 yıl geçiyor. 1950 CHP'nin sonuydu. Darılmayın, gücenmeyin! Zorla ayakta tutacağız diye, tarihî bir kuruluşu hortlağa döndürdünüz. Bu Onur belası aslında hayra alamet sayılır. Zemini boşaltma kararına varın ki, sahici bir muhalefet de neşvünemâ («gelişip büyüme») imkânı bulsun." (24 Kasım Salı - Radikal)
Üçüncüsü, bazı rahatsız edici terör yanlısı gösteriler oldu son günlerde. Özellikle Bayram ve sonrasında bazı karakollara bombalar atılmış. Çirkin bir dolu şey... Ayrıca bu bayram kapı kapı dolaşan çocukların sayısında ciddi bir düşüş vardı. Geçen bayram şeker toplamak için evlerinden çıkıp geri dönmeyen kayıp çocukların bunda payı olsa gerek.
Tüm Kasım gündemi için bakınız: