13 Kasım 2019 Çarşamba

 Fareler ve İnsanlar  -  Kitap


Fareler ve İnsanlar  (Of Mice and Men), John Steinbeck'in ünlü romanı. 1929 Büyük Buhran (Dünya ekonomik bunalımı) döneminde Batı Amerika arkaplanında bir arkadaşlık ve dostluk hikayesi.  Kitap sohbet formunda akıyor ve cümleler gündelik dil üzerine kurulu. Geçen ay okuduğum bu eseri konu etmek istedim bugün.

Aslında fazla roman okuyabilen biri değilimdir, herhalde bir-iki sayfa okur bırakırım diye düşünüyordum ki kitabın iki günde yarısına geldim. (Yoğun ve bol aktivite içerisinde olduğum bir zamana denk gelmesine rağmen iki günde bu hız benim için rekor gibi.)  Çok akıcı bir dili var ve içinde ağdalı aşk konusu anlatmaması,  gerçekçi üslubu  beni sardı açıkçası.

Sanki bağımlı kişilik bozukluğuna sahip iki arkadaş anlatılıyor romanda.  İkisi dış görünüş olarak da  yapı olarak da çok farklı, hatta zıt özelliklerde;  ama birbirlerine bağımlı... Yaşama birbirlerine tutunarak katlanıyor ve bu sayede ayakta kalıyor gibiler.  Yalnızlıkla savaşta birbirlerinden güç alıyorlar. Özellikle iri cüsseli  Lennie  hakkındaki bölümler, bu tarz zeka geriliğine sahip insanların hayatlarını anlama fırsatı da sunuyor.  Aslında sevmek için yaptığı şeyler zarara neden oluyor ve acı çekiyor.  Her canlının sevgiye ve adalete ihtiyaç duyduğunu görüyoruz.
         Çok övülen aklın ve akıl çokluğunun dahi insanın başını göğe erdirmediğini şahsında örnekleyen George; aklı kıt dev Lennie; kendisine doğrudan söylenenlerden daha fazlasını kulağı duyan Slim; hor görülmüş mazlumların her zaman zararsız duyarlı insanlar olmadığını kanıtlayan aşırı yalnız Crooks  (zenci seyis);  tam bir güç delisi ve gücü yettiğine dalan karakter fukarası  "patron çocuğu"  Curley;  yaşlılığı, yalnızlığı ve mutsuzluğu aynı bedende taşıyıp artık ölümünü beklemeye başlayan kimsesiz temizlikçi  Candy...


"Bakalım olaylar nasıl gelişecek?"  diye merakla sonuna kadar gittim. Çok etkilendim açıkçası.  Hikayedeki neredeyse herkesin ortak noktası "yalnızlık"  (ve çaresizlik)  olan bir eser. Bir tek iki arkadaş oyunu  "ha bozdu ha bozacak"  gibiydiler ki...  :(



Crooks: «Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu makamı konumu hiç önemli değil, yeter ki yanında olsun biri. Değer vermezse de önemli değil, yanında ya!... İnan bana, insan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır,  yalnızlıktan hastalanır.»


Bence: Hikayede tüm insanlığın başının dikine gitmesi ve Tanrı'nın iradesini reddetmesi sonucu, genç olsun yaşlı olsun, akıllı veya aptal olsun; herkesin hayatının acı, hastalık, yalnızlık, ölüm ve trajedi ile dolu oluşu anlatılıyor. İnsanların düşünceleri ve meyledişleri kötü bir kere. Ve herkes gücünün yettiğine zulüm ediyor. (Bu anlamda hikayedeki en kötü karakter, kadının kocası, patronun oğlu Curley olabilir. Çalışanlara zayıf-güçlü dalıyor, nasılsa onlar işçi... Bir tek arabacı Slim'e diş geçiremiyor, bir de aklı kıt dev çocuğa... George konusunda  "Yorumsuz"  demekle geçiyorum.)  Curley'nin karısı dersen; o da aklının dikine gidiyor, kendini çok zeki görüyor. Genç-yaşlı insanların uyarılarına kulak asmıyor, ünlü olma hayalleri ile yanıp tutuşuyor. Zenci ile yaptığı konuşmalar başta olmak üzere, kadın da aslında Tanrı'dan çok güç ve paraya tapıyor. Mutluluğu bunlarda arıyor.

Yani demem o ki, hikayenin sonu farklı olabilirdi gerçekten, "kader" denen çemberi kırabilirlerdi;  eğer alçakgönüllü ve Rabbe itaat eder olsalardı. Ama hepsi kendi kafasına göre gitti.  En aptal olan ile,  en zayıf ve en güçsüz olanlar ilk elendi.  Geriye kalan dünya akıllıya da yâr olmadı.
Ayrıca para ve geçim sıkıntısının insanlık için nasıl bir ortak yara,  âdeta  özgürlüğümüze gem oluşu da  anatema  eserde.
Bir maddi beden içine hapsolmuş varlıklar olarak, ruhumuz ayrı yöne bedenimiz ayrı yöne gidiyor adeta. Ümitlerimiz ve hayallerimiz o kadar paramparça oluyor ki, (acısını kendimizden çıkarıp)  kendi kendimize duyarsızlaşıp duygusuzlaşıyoruz.  Ve kaçınılmaz olarak çürüyoruz.


George: «Orada mutlu bir hayatımız olur. Oraya ait hissedebiliriz kendimizi...  Hayır efendim! Artık bizim hayatımız böyle olmayacak. Kendimizi bir parçası gibi görebileceğimiz güzel bir toprağımız olacak... Ve işte o toprak bizim toprağımız olacak. Kimse kovamayacak oradan bizi.»
...
«Ta en başından beri biliyordum bu hayalin gerçek olmayacağını... O kadar çok anlattırdı ki, ben de belki, bir gün gerçekleştiririz belki diye umut etmeye başladım.»



Evet, benim yazım burada bitiyor. Ancak İngilizce eserleri genellikle anadilinde okumayı tercih eden biri olarak, kitabın kısaltılmış ve kıt-küt çevirisindense, bileğim kalınlığındaki orijinalinden de okuyacağım. Doğrusu 1937'de basılmış bu eseriyle John Steinbeck benim için  Jack London  ve  Louisa May Alcott'tan sonra  Amerikan edebiyatında etkilendiğim bir diğer ünlü yazar oldu.

(Sanırım yazdıklarımdan klasik tarzı sevdiğim açığa çıkmıştır. Ayrıca söylemeden geçmeyeyim, bazı ergenlerin sandığı gibi kitabın fareler  ile ilgisi yok.  Ve son söz, büyük spoiler:  "Saplantılar öldürür.")