23 Mart 2018 Cuma

Ertuğrul  Özkök


Selamlar,  yeni bir günden merhaba.
Biliyorsunuz bu hafta Doğan grubu, Demirören şirketler grubuna satıldı.  (21 Mart 2018)

Bense bugün özellikle meşhur bir Doğan Medya yüzünden bahsetmek istiyorum. Ki kendisi yıllarca Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmenliğini de yapmış, tabir-i caizse ana çizgisini belirlemiş bir isim:
Ertuğrul ÖZKÖK.

Bu blogda bugüne kadar Özkök etiketiyle bir sürü başlıkta kendisi hakkında çeşitli yorumlarım olmuştu zaten. Aslında daha yazabileceğim, söyleyebileceğim çok şey var da... Tâkatım yok diyeyim.  O nedenle içimde taşıyordum laflarımı.
Ancak geçen zamanda Ertuğrul Bey rahat duramayıp "öküze benzemek isteyen kurbağa" fabl'ındaki gibi muazzam şişinmeler, atlayıp zıplamalar, gürültülü uğultular ve öyle adam asmacalar içerisine girdi ki!...
Artık görmezden gelmek mümkün olmadı.



Yukarıdaki görselde, adına "Ertuğrul Özkök omurgasızlığı" dediğimiz şeyin bir dışavurumunu görüyorsunuz.  Fırıldak gibi dönüyor, kıvırdıkça kıvırıyor,  şekilden şekile giriyor sayın Özkök;  ancak her koşulda tek bir şeyden asla taviz vermiyor:  YALAN.
Adam adeta bir pusula gibi bu konuda.  Nereyi gösterirse tam tersi yöne gitmek gerekiyor.

Mesela diyor ki:
"Bir adım içeri girerseniz,
 (Suriye'yi kast ediyor)  Dünya karşınıza dikilir."  (2017 son aylarında yazmış bunu, not düşeyim.)

Suriye ve Afrin harekatından sonra ise TSK övgülerine doyamamış bu zât-ı muhterem.  Sanki birkaç ay önce tehditler savuran,  "aklını başına topla,  ayağını denk al!"  mesajlarını taşıyan, büyük abi modunda bol bol parmak sallayan kendisi değilmiş gibi...
"İnsan olan Şili'ye falan gider, unutturur kendini... Rezil yaşamak yaşamak değil ki!"  demiş Facebook'ta bir yorumcu kendisi için. Utanma duygusunu çoktan yitirme hallerine bir örnek olarak  bu da burda bulunsun bakalım:



Peki şaşırdık mı?  _Tabii ki hayır.  Bu kaçıncı çark, kaçıncı kıvırma!
Ama bu adam hâlâ  "çoktandır baydığını"  anlayamadı maalesef.
Hâlâ aynı tas /aynı hamam /aynı metot...

Doğrusu yılların bir dolu örneklerinden sonra... Bu adamın yıllarca genel yayın yönetmeni iken gazetesinde çıkanlardan sonra... Perde arkasında perdeler ardında yönetimdeyken olanlardan sonra...
İşte bütün bunlardan sonra hâlâ bu kişiyi okuyan, dinleyen, gazetesine ve kendisine yüksek anlamlar yükleyenler varsa... Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştur hakikaten. Türkiye'de muhalif hareketin güçlenememesinin nedeni biraz da kanaat önderleri ve medya olarak ne idüğü belirsizliklerin peşinden gidip enerjiyi boşa heba etmektendir.

Son olarak eski bir yazımdan alıntı yapmak istiyorum.
Bu blogda daha önce "Bu mu gazetecilik?" tepkisiyle bir yazı yazmıştım.  Can Dündar, Ertuğrul Özkök, Hasan Cemal, Ahmet Hakan, Hilal Kaplan gibi isimleri irdelediğim o yazıda, bu beyefendinin o dönemlerdeki HDP çarkına da kısaca değinmiştim, bir bölümünü aktaralım:
 (Tüm yazı için  tıklayınız)
Burada kısa bir alıntı yapmak istiyorum oradan:



-Ertuğrul ÖZKÖK  ve  Hürriyet'in  HDP çarkı-
2015 seçimleri öncesi;  Selahattin Demirtaş, partisi HDP ve genel olarak "etnikçilik" desteğini esirgemeyen Doğan grubu ve Hürriyet'in, açık-gizli daimi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün seçim sonrası kaleminden çıkan yazı:
      "Bizi fena aldattın Selo,  fena yaktın içimizi.  Zorda bıraktın sana güvenip oy veren milyonları... Umutlanmıştık... İnanmıştık... Sana “hain” demiyoruz... Ama bil ki ihanete uğradık... İnanmıştık çünkü... Umutlanmıştık.
İnanmıştık Türkiye'nin partisi olduğuna...
"
(Ertuğrul Özkök  -  27 Aralık 2015 tarihli Hürriyet yazısı linki)

"Gelin itiraf edelim" konseptinin büyük üstadı olan Ertuğrul ÖZKÖK efendinin en yeni   (yeni-yine-yeniden)   iki cümlelik günah çıkartması!   Nasılsa seküler kesimde de aynı dinciler gibi bir özeleştiri kültürü yok, ne güzel valla... Etnikçiliğe ver gazı ver gazı... İnsanlar ölsün/öldürülsün, sen kıytırık bir günah çıkartma,  araya sinsi bir "hain" lafı sokuşturma  ve işlem tamam  :)


1 Mart 2018 Perşembe

 Güncel Yalanlar  ve  Yanılsamalar


Nedense  teröriste  "terörist"  diyen herkese  "komplo teorisyeni" diyen bir zihniyet çok sık karşılaşılır oldu son günlerde sosyal medyada. Bu da aslında pek çok arkadaşımızla temel ayrılık noktamız.  Devlet düşmanlığı inadına çok haklı oldukları noktaları ve dahi mevzileri kaybettiler. İnatları uğruna kan akıtan siyasetlere ve küstahlıklara alkış tuttular.

Onlara göre:
Öldürülen  Kürtse  "zalimlik",  Türkse  Arapsa  "komplo teorisi"...
Böyle bir bakış.

Evet, son yıllarda okumuş-yazmış kesimde böyle bir yarılma yaşandı. "Kilis'e füze atılmış, insanlar ölmüş!" diyorsun, "KOMPLO TEORİSİ" diyorlar;  ama teröristler öldürülmüşse  "katil T.C."  oluyor...

Hocalı Katliamı ile ilgili, coğrafyadaki geçmişten bugüne pek çok kanlı olay ile ilgili tek kelime edildiği de yok mesela.  Zira katliamlar konusunda bile ayrımcılar.  T.C. devletinin yaptığı her şey kötü,  ABD Ortadoğu'da  gül çiçek dağıtıyor  ve  bu akan kanda neredeyse hiç mertebesinde payı var.  Zira kutsalımız  "ABD ve büyük güçler".
Anlayış bu olunca,  buna karşı  "yerli ve milli"de kenetlenmek de peşi sıra geliyor tabi...

Ve herkes birbirine  ahlâk dersi  veriyor bu ülkede.  Herkes haklı!
Ego savaşlarında  "en haklı benim!"  kavgası.

Velhasıl pek çok arkadaşımızla yollarımız ayrıldı,  saygı ve sevgiden kaynaklı  "abi"  dediğimiz insanlar bir buz parçası gibi gözlerimizin önünde eridi.  Meğer bu insanların bu ülke, bu millet, insanlarımız, hatta insanlığa dair neredeyse hiçbir olumlu niyetleri yokmuş.


Ayrıca bakınız:   Nefret tohumları  ekilirken