Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yaptığı bir konuşmasında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için "Şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor" deyince; bir vaveyla da koparılmış oldu. Konu sıkıntısı çekmediği dönemlerde dahi Magazin iştahını bastıramayan Türk Medyası, bu gelişmeye mal bulmuş mağribi gibi hemen atladı ve geniş şekilde yer verdi. Kılıçdaroğlu ise "Arınç'ı, Leman ve Penguen dergilerine havale ediyorum" diye karşılık verdi.
Bülent Arınç'ın söz konusu açıklamaları içerisinde dikkat çekici ve -bence- daha önemli eleştiriler vardı Kılıçdaroğlu hakkında... Ancak bunlar es geçildi. Bugüne kadar Türk Medyası ile ilgili çeşitli yazılar yazdım. Bu örnekte sadece Medya'yı suçlamıyorum, bir arz-talep ilişkisi olduğunun farkındayım. Türk halkının değer verdiği şey "polemik ve sidik yarışları". Değerler ve kültür konusunda ise büyük bir boşluğu var. Bunu yeri geldikçe söylüyorum, bazen biraz daha açıyorum.
İlerleyen günlerde Bülent Arınç'ın diğer açıklamalarını da ileticem. Takdir sizin.
Lütfen sulandırmayalım
Sayın Arınç'ın normalde efendiliğini severim ama şu son günlerde oldukça sulandırdı. Yakında Kılıçdaroğlu yada Arınç çıkıp 'Benim babam senin babanı döver' derse hiç şaşırmayacağım. Biraz da ortak noktalarınıza bakın (iki taraf için de tabii) lütfen ki memleket uyumlu, hizmet sevdalısı yanınızı görsün.
(droid.manic - 30 Temmuz 2010, Radikal Online)
Büyükanıt'a suçlama
"e-muhtıra, AKP'nin tekrar iktidara gelmesi için konmuştur oraya, mağdur edebiyatı için konmuştur. Sayın Büyükanıt ile Sayın Erdoğan işbirliği yapmıştır o olayda. Çıksınlar, 'Biz işbirliği yaptık' desinler."
Büyükanıt bu iddiaları "Bu, hayal mahsulü bir hakarettir" diye yalanlarken; AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik "Bu iddiaya ölüler güler" diye tepki gösterdi:
"CHP'lilerin tüketemediği bir malzeme de Sayın Büyükanıt'a zırhlı araç satın alınmış olmasıdır. Bugüne kadar emekli olan tüm Genelkurmay başkanlarına zırhlı araç tahsis edilmiş veya satın alınmıştır. Bu durum Sayın Büyükanıt'a mahsus bir uygulama değildir. Ayrıca Başbakanlık tarafından ve Başbakanlığın bütçesiyle hükümetin özel bir tercihiyle bir satın alma gerçekleşmiş değildir. Genelkurmay Başkanlığı kendi bütçesiyle ve kendi inisiyatifi ile Sayın Büyükanıt'a araç satın almıştır. Bu vesileyle Sayın Büyükanıt'ın hükümet tarafından ödüllendirildiği iddiası abesle iştigaldir.
Bu iddiaya göre 367 saçmalığını ortaya atan Sabih Kanadoğlu, konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşıyan CHP, ve malum kararı veren Anayasa Mahkemesi de Ak Parti'yi iktidara getirmek için çıkar işbirliği yapmış demektir."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, e-muhtıraya açıkça destek vermiş bir partinin başkanı olarak, "Siz e-muhtıra hakkında soruşturma açmadınız demek ki askerle beraber çalışıyordunuz, sizin iktidarınız için yapıldı bu" diyebilmiş olmasına inanamıyorum.
Güzel kardeşim madem soruşturma açılmamış olması bunu gösteriyor, CHP'nin e-muhtıra zamanı "e ordu haklı tabi" şeklindeki açıklamaları (Onur Öymen) daha fena o zaman? Öyleyse en başta siz çalışıyordunuz AKP iktidarı için?
Bir de Dubai anlaşmasıyla ilgili çıkışları mükemmel.
(silencer - 29.07.2010, Ek$i Sözlük)
o günden bu güne neyin değiştiği sorulduğunda;
"27 Nisan'da biz yanlış yapmıştık" cevabı alındı.
(Kişisel Görüşüm: Bu mantıkla, kendisinden sonra gelen genel başkan da onun dönemindeki gafları ve yanlışları telafi ile uğraşacak. CHP işte böyle derdi hep geçmişle olan, bugünü asla yakalayamayacak bir parti. Amaçları Türkiye'nin değişim hamlelerini olabildiğince yavaşlatmak.)
"Kılıçdaroğlu'nun hâlâ birtakım fikirleri üzerinde yeterince hazırlık yapmadan, salt medyada bir konuşulurluk sağlamak üzere ve en azından kendi kafasında ve partisinin platformlarında yeterince olgunlaştırmadan ortaya attığını düşünmeye devam ediyorum."
(Yoksa Kılıçdaroğlu CHP'si?.. İsmet Berkan - 31 Temmuz 2010, Radikal)
(Bülent Arınç)
...
Ağızlarından çıkanı saatler geçmeden düzeltiyorlar."
Kemal Kılıçdaroğlu'nun içkiden uzak durun talimatı
12 Eylül Referandumu'na büyük önem veren ve partisinin tavrını "Hayır'da hayır vardır" sloganıyla açıklayan Kemal Kılıçdaroğlu, il ve ilçe başkanlarından 12 Eylül'e kadar içki sofralarından uzak durmalarını istedi.
RTE: "Alkol alacağınıza..."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise "Alkol alacağınıza üzüm yiyin" dedi. Böylece "En az 3 çocuk doğurun"dan sonraki bir diğer inci'sini de döktürdü.
.
Olayların kıvılcımı ve gelişimi hakkında basında şöyle bilgiler yer aldı: Yanında bir grupla gelen şoför, kendisini dövenlerin bulunduğu kahvehaneye girip içerdekilerle kavgaya başlıyor ve yaralanmalar oluyor. Kahveden kaçan saldırganları Polis kısa sürede yakalıyor. Bu sırada hastaneye kaldırılan yaralılardan bazılarının öldüğü yönünde yayılan yanlış bilgilendirme ile, çoğu ülkücülerden oluşan kalabalık bir grup Emniyet Müdürlüğü önünde toplanıyor ve "İnegöl'de PKK istemiyoruz", "PKK'lıları bize verin" benzeri sloganlar atmaya başlıyor.
Öfkeli kalabalık; 6 polis aracı, 1 zabıta aracı, savcılığa ait bir araç ve iki sivil aracı ateşe veriyor.
("Kahrolsun PKK sloganlarıyla polis arabası yakmak" böyle bir şey olsa gerek.)
21 Polis'in yaralandığı, birininse kör olduğu olaylardan sonra; grubun bir bölümü Emniyet önünde beklerken, bazıları ilçeye yayılarak Kürtlere ait ev ve iş yerlerini tahrip ediyor. Kalabalık daha sonra Kürtlerin yoğun olduğu Huzur Mahallesi'ne yürüyor. (İnegöl'de yaklaşık 15.000 Kürt vatandaşımızın yaşadığı sanılmakta.) Tüm uyarılara karşın dağılmayan göstericilere çevik kuvvet ekipleri biber gazı kullanarak müdahale ediyor. "Dışarıdan gelecek grupların, ilçedeki ülkücülerle birleşerek saldıracakları" söylentisinin Kürtler arasında yayılması ile, kalabalık bir grup, Bursa-Eskişehir Karayolu'nu trafiğe kapatmış. Olayların ancak sabah 5 civarlarında bastırılabildiği söyleniyor.
Slogan atan grubu yönlendiren bir kişinin telefon konuşmasına bizzat şahit olduğunu söyleyen bir gazeteci, "Telefonda 'Abi görev tamamdır, araçlar ateşe veriliyor. Bozkurt işareti bile yapmıyoruz ki kim olduğumuz anlaşılmasın' diyordu" iddiasında bulundu. (Taraf)
Olay yerinde inceleme yapan Bursa Valisi Şahabettin Harput, "Vatanını milletini seven insanlar. Ama devletin polisine, karakoluna, belediyesine saldırdılar" açıklamasında bulundu. "Birkaç sarhoş genç" diyen veya "açılım öncesi ülkede iç karışıklık yaratmak" diyen de oldu arada... Ama mevzunun basit olmadığı ortada.
Yok provokasyonmuş, yok referandumu etkilemeye yönelik girişimlermiş, yok sarhoşların işiymiş, yok açılım yüzündenmiş...
Bunlar hep bahanesi. Bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Ülkemizin pek çok noktası, dini ve etnik gerilimler nedeniyle patlamaya hazır bomba gibi bekliyor.
...
Kabul edelim ki Türkiye'de ne öyle "etle tırnak gibi"yiz ne de burası bir hoşgörü toplumu.
(Memleketimden ırkçılık manzaraları. İsmet Berkan -
30 Temmuz 2010, Radikal)
Balyoz'da tutuklamalar başladı
Bu arada TSK tutuklama kararı çıkarılan generalleri terfi ettirme çabasında.
Anayasa değişikliği
12 Eylül Referandum'una giden yolda siyasi kamplaşmalar çoktan başladı bile... Mart 2010 gündemi'nde şöyle demişim:
Anayasa değişikliği için düğmeye basıldı deniyor. İktidar hazırladığı taslağı muhalefetle konuşmaya başlayacakmış. Muhalefet "Hayır" demekten, veya askeri korumaktan başka ne yapacak ki? Gene horoz dövüşleri izleyeceğiz önümüzdeki günlerde de demektir bu.
Çözüm: Kuma
Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, Kürt sorununun çözümü için "Doğu'dan ikinci eş alalım" önerisinde bulundu.
(Abi bizim ülke baştaki ekâbire rağmen gene iyi gelmiş bugünlere.)
Sivas ve Başbağlar Katliamları anıldı.
[Sivas Katliamı: 2 Temmuz 1993
Başbağlar Katliamı: 5 Temmuz 1993'te, Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü'nde PKK tarafından 33 sivilin öldürülüp köyün ateşe verildiği katliam. Artan PKK saldırıları sonrası, 24 Mayıs 1993'te PKK pususunda hayatını kaybeden silahsız 33 askerin ardından yine silahsız olarak 33 sivilin katledilmesi, kamuoyunda büyük bir kırılmaya neden olmuş, PKK'ya karşı askeri harekat başlatılmıştı.]
Orduda Natocu-Avrasyacı çekişmesi
Son zamanlarda tekrar gündeme gelen bir durum.
Bir NATO ülkesinin ordusunda yaşananan çekişme. Bu ordunun 98 yılında göreve gelen Genelkurmay başkanı, 4 sene süren görev süresi boyunca bir kez olsun Amerika'ya gitmemiştir. Gitmediği gibi görevinin son senesinde Rus Genelkurmay Başkanı'nı, kendi ülkesinin önemli bir pozisyonda bulunan bir siyasetçisi Amerika'yı ziyaret ettiği gün misafir etmiştir. Amerika'nın bu ülkede bir truva atı gibi kullandığı derin askeri mekanizmayı Natocuların elinden alıp Avrasyacıların eline geçmesini sağlayan da bu komutandır. Bu ülkedeki son dönemde yaşanan bir grup general-askerin tasfiyesi Amerika'nın desteği ile sağlanmaktadır. Ülkenin halihazırdaki yönetimi, Amerika ile bu derin mekanizmayı tasfiye etme konusunda pazarlık yapmıştır. Pazarlıkta "Aman Avrasyacılar bir şekilde gitsin de nasıl giderse gitsin" aceleciliğinde olan Amerika'ya, bu ülkenin yönetimi derin mekanizmadan ve ordudan Avrasyacıları tasfiye ettikten sonra, Amerikalıları da istemediğini söylemiş ve bunu onlara kabul ettirmiştir. Yani bundan böyle ilgili ülkenin ordusunda tasfiye hareketi tamamlandığında ne Avrasyacı ne de Natocu kalacaktır. Derin mekanizma her ikisinden de temizlenecektir. Öncelik şu anda Avrasyacıların tasfiyesine verilmiştir. Amerika kendi adamlarının bu tasfiye sürecinde burnunun sürtülmemesi karşılığında buna razı olmuştur. Çünkü Amerika'ya göre derin mekanizmanın kendi kontrolü dışında, Rusya-Çin-İran ittifakı yanlısı Avrasyacı ekibin elinde olması, derin mekanizmanın kendi elinde olmaması ya da o ülkenin kendisine ait olması seçeneklerinden çok daha kötüdür ve kabul edilemezdir.
Bu ülkede kimin hangi ekipten olduğunu bilmeden yapılan analizlerin çoğu da hatalıdır.
(kulliyyen yalan - 29.07.2010, Ek$i Sözlük)
"PKK da devlet de beni dinlemiyor" diye sitem eden Abdullah Öcalan, "Devlete sesleniyorum. Bu sorunu çözeceksen çöz, imha edeceksen et! PKK'ya da sesleniyorum. Devrim yapacaksan yap, teslim olacaksan da ol! Artık bu işi uzatmanın manası yok, artık toplum bu çözümsüzlüğü, oyalamayı kaldırmıyor."