31 Ağustos 2014 Pazar

 Rol Modelleri & İkonlar


Yıllar önce internet üzerindeki yazılarıma ilk başladığımda, yakın çevremdekilere konuyu hiç açmadan sessiz sedasız karma şeyler paylaşıyordum. Kendini "eğitimli, kültürlü, elit, demokrat" olarak tanımlayanların bile en ufak bir hiciv ya da eleştiriye tahammülü olmadığı bir toplumda; gerçek hayatımda yaşadıklarım çevresinde yazdıklarım epey başımı ağrıtabilirdi, eğer anonim kalmasaydım. Nitekim, maalesef yanılmadığımı ilerleyen zamanlarda deneyimlemeye başladım.

Yine de rahat durmayıp bir yakınıma bu yazıların bahsini açtım. Edebi kültürü ve okuma deneyimi yüksek biri ve benimle ortak anıları olan, zaaflarımı gözlemlemiş biri olarak yorumunu duymak istemiştim. Israr ettim. Benden yazılarımı incelemek için bir zaman süre istedi.
Birkaç hafta geçtikten sonra telefonla arayıp birkaç eleştirisi ve bazı önerileri olacağını söylediğinde çok heyecanlanmıştım. Bana söyleyeceklerine gerçekten hazır mıydım? Beynimde acayip sorular meraklarla buluştuk sonunda..

"Neden kısa ve öz yazmıyorsun ki?" dedi bana. "Kitlenin ilgisini çekecek şeyler yaz, hatta yemek tarifleri bile yazabilirsin.  Yılmaz Özdil  gibi yaz diyorum sana!"


Yaşadığım afallama,  sudan çıkmış balık durumu...
Hani "kahvehane ağzı" üslubuyla donatılmış gazete köşeleri, çift enter ile makale donatan şişirilmiş diğer Hürriyet isimleri bir yana...
Adam bildiğin kafatasçı!

Ve benim gibi burnunun dikine gitmekten başka bir yol bilmeyen biri için bunun anlamı belli idi; bu sohbetten sonra daha da uzun yazmaya başladım,  "kitle" dediği şeyden daha da uzaklaştım hatta...
Ekşi Sözlük'ün yazarlığı bir yana,  düzenli okurluğunu bile bıraktım.
Ki internete telefon hatları üzerinden bağlanıp gelen faturayı elimize aldığımızda deryaları aştığımız o zamanlarda bile yap(a)madığım bir şeydi bu.

Tam o zamanlarda gazeteci Cüneyt Özdemir; Cihannüma adlı köşesinde  Hakkı Devrim kendisinin bir yazısındaki Türkçe dil yanlışlarına işaret etti diye alaycı ve sert bir yazı yazmıştı. Radikal'in en eski yazarlarından,  (bir zamanlar CNN Türk'te birlikte sabaha dek süren yılbaşı programları yaptıkları)  babası hatta dedesi yaşındaki bu esaslı adamı iğneliyordu:  Yazılı basındaki dil yanlışları ile uğraşacağına "nasıl daha popüler olurum ve daha çok tıklanırım?"a kafa patlatsan daha iyi olur, gibisinden pespayelikler...

Takip eden aylarda gazetedeki yönetim değişiklikleriyle, Hakkı Devrim gibi Radikal'i Radikal yapan yazarların çoğu ayrıldı-uzaklaştırıldı; yerlerine Cüneyt Özdemir gibi "pop yazarlar" yerleştirildi. Yazma tutkusu olan gençlerin Radikal'de blog sayfası açmak için koşuştuğu bir dönemde, ben bırakın orada yazmayı, Radikal internet sitesinde yıllardır alışkanlık haline getirdiğim haber altı yorum yapmayı bile bıraktım.

Pop kültürümüzdeki bu yapış yapış "Halkımız bunu istiyor", "Halkımız bunu seviyor"culuktan da tiksiniyorum. Bunları şimdi neden yazıyorum, bilmiyorum.. Tek bildiğim: Dün sabah birine telefonda "Artık Hürriyet'te  rol modeli önerin Yılmaz Özdil de yok"  dedim.
Evet dedim.  :)

* Foto:  St. Paul Katedrali merdivenleri,  Londra

23 Ağustos 2014 Cumartesi

 İsrail-3  (Seçkiler)


"Peki Türkiye kimin İsraili?" başlıklı yazısına bir dizi Soru ile başlıyordu Serdar Kaya:
İsrail çok sayıda masum insanın ölümüyle sonuçlanacağı belli olan saldırılarda bulunmaktan neden çekinmiyor? İsrail halkının çoğunluğu bu saldırıları neden destekliyor? Hatta bazı İsrailliler bu saldırıları nasıl oluyor da kutlayabiliyorlar? Kimi İsrailli siyasetçi, akademisyen ya da din adamlarının Filistinlileri tamamen dehümanize eden ve katledilmelerini sıradanlaştıran beyanlarda bulunmaları nasıl mümkün olabiliyor?
Yazının devamından bazı bölümler şöyle:
"Müslümanların mazlum durumda oldukları her katliamı (şartlarını inceleme ihtiyacı dahi hissetmeksizin) soykırım olarak nitelendirmeyi çok seviyoruz. (...) Batı ülkelerindeki pek çok şehirde Filistin'e destek adına geniş katılımlı yürüyüşler düzenlendi. Türk olmayan ya da Müslüman olmayan insanlara yönelik zulümleri kınayan kaç büyük yürüyüş düzenlendi bugüne dek Türkiye'de? (...) Asıl sorun, her etnik kimliğe doğuştan gelen kimi özellikler atfetmek suretiyle bu gibi nefret söylemlerine temel teşkil eden özcü algılar taşıyor olmak. (...) 90'lı yıllarda Türk ordusunun PKK'ya yaptığı saldırıları televizyon karşısında haber alan Türkler neden “Oh olsun” diyor idilerse, onlar da (İsrailliler) aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü öyle yapıyorlar. Ya da Türkiyeliler, Suriyeli sığınmacılara neden utanç verici şeyler yapıyorlarsa, onlar da aşağı yukarı aynı sebeplerden ötürü (Filistinlilere) benzeri tavırlar sergiliyorlar."


İsmail Beşikçi  Twitter Gönüllü Fan sayfasından  şu tweetler atıldı:

IŞİD çetesi, Kürd kadınlarını, çocuklarını esir alıyor. Bu canilere, barbarlara destek verenler bunun sorumlusudur.  (1)
İŞİD çetesinin, Kürd Kadın ve çocukları esir alıyor dememizden rahatsız olanlar var.  Bunu İŞİD çetesi bile red etmiyor, size ne oluyor?  (2)

Türkiye'deki İslamcı İŞİD sempatizanlarına göre İŞİD Kürd kadınlarını kaçırmıyor.  Onlara göre tek mağdur "Filistinliler".  (3)
Filistinli çocuğun İsrailli askerlere taş atmasından destanlar çıkaran Türk islamcıları,  Türk askerine taş atan Kürd çocuğuna Terörist der.  (4)



Tom Doran adlı liberal genç bir Siyonist blog yazarının, "War is war: Why I stand with Israel  / Savaş Savaştır: Neden İsrail'in tarafındayım" başlıklı yazısının giriş bölümünü alıntılıyorum:

1. Üç İsrailli gencin kaçırılması ve öldürülmesi menfur/iğrenç bir suçtu.
2.  Filistinli gencin kaçırılıp öldürülmesi de.
3. Filistinliler kendi devletlerini kurma ve sınırları içerisinde güvenliği sağlama hakkına sahipler.
4.  Aynı şekilde İsrail de.
5. Hamas, eğer beyaz Hristiyanlardan oluşuyor olsaydı neo-Naziler olarak tanımlanabilecek, tam anlamıyla art niyetli bir organizasyon.
6. İsrail hükümeti, katılmadığım özelliklerine rağmen, hala liberal bir demokrasi ve oldukça olumsuz çevre koşulları altında yapabileceğinin en iyisini yapmakta.
7. Bu demek değildir ki öldürülen her masum Filistinli bir trajedi değildir (trajedidir),  fakat...
8.  Savaş Savaştır.



Birleşmiş Milletler,  Israel'in savaş suçları işlemiş olabileceğini söyledi. "Olabileceğini" söylemiş olması bile sıradışı.  "Israel",  adı geçtiğinde tarafların köpekler gibi birbirini ısırdığı, sanki yasaklı bir ülke adı... Eğer silinmezse,  şu videoda Amerikalı komedyen  ve  sunucu
Jon Stewart ile ekibi bu durumu hicvetmiş:
Jon Stewart On Gaza: 'The Daily Show'  Host Bucks Criticism Regarding Israel-Palestine Discussion - YouTube


Amerikalı bir programcı olan  Max Keiser  BBC'den ayrılma kararını şöyle dile getiriyordu:
The reason I quit my BBC show;  got strict orders not to mention Israel in any context. This kind of censorship leads to #Gaza horror.  (*)

(BBC'deki şovuma son verme nedenim İsrail adını içerikte geçirmemem konusunda kesin emirler almamdır.  Bu tarz sansür anlayışı #Gazze'de dehşete yol açıyor.)
Aynı programcı  İsrail'in Temmuz-Ağustos 2014 Gazze operasyonu hakkında şöyle diyordu:
Once you get a taste for genocide, you just can't quit.  (*)

(Bir kere soykırım tadını aldığınızda, ondan hemen vazgeçemezsiniz.)



Facebook ve sosyal medya üzerinden İsrail'e verilen destek mesajları arasında, özellikle Amerikan halkında, muhafazakar ve dindar kesimlerde dini metinler üzerinden yorumlar yapılmakta. Aşağıda Amerikalı bir ev kadınının iletisinden  (Türkçe'ye çevirerek)  bazı bölümler paylaşıyorum:

....... "İncil'i  (Mukaddes Kitabı kastediyor)  okuduysanız eğer;  İsrail'in Tanrı'nın seçilmiş ülkesi ve seçilmiş halkı olduğunu bilirsiniz, ve Tanrı İsrail'i koruyacağını söyler.  Tanrı neden İsrail hakkında bu kadar çok konuştu? Haritada zar zor görebilecek kadar küçük bir ülke.  Fakat buna rağmen çevresindeki tüm ülkelerden ona doğru yönelmiş silahlarla yok edilmek isteniyor, neden daha büyük bir ülkeye karşı değil de İsrail'e karşı bu büyük egemenlik mücadelesi?  Bu durum bana Tanrının sözünün doğruluğunu gösteriyor.  Bütün bunları çok önceden anlattı ve şimdi gerçekleşiyor, bugün gittikçe daha çok insan kör ya da gerçeği görmek istemiyor,  günahları içinde yaşayıp Tanrı yokmuş gibi davranıyorlar.

Neden İsrail'e karşı bu kadar şiddetle saldırmak istiyorlar sanıyorsunuz? Bunlar tamamen Şeytan'ın işleri,  oranın Tanrının seçilmiş ülkesi olduğunu biliyor,  geri döndüğünde dünya üzerindeki zamanının az olduğunu biliyor. Çevrenize bakın.  Dünya üzerinde pek çok felaket, Hristiyanlara karşı nefret (aynı İncil'de İsa'nın dönüşünden önce olacaklarda anlatıldığı gibi)  ve dünya daha önce görülmediği kadar kaos içerisinde...  Tartışmak istiyorsanız önce İncil'i okuyun,  bazı bölümleri bugünün gazete manşetleri gibi ya da dünya haberlerini izliyormuşsunuz gibi.. Ve bu felaketlerden dolayı Tanrıyı suçlamak istiyorsanız size  Eski Ahit'teki  Job  (Eyüp Peygamber)  bölümünü okumanızı tavsiye ederim,  Şeytan hava ve doğa ile ilgili felaketler gerçekleştirebiliyor. Ve madem Kendisine inanmıyorsunuz;  o zaman nasıl Tanrı'yı suçlayabilyorsunuz? ..."  diye devam ediyor.
Bunun gibi o kadar yorum okudum ki,  bir de böyle bir bakış açısı var,  bunu da not düşmek istedim.

............Antitez:
.......... Mukaddes Kitabın yüzyıllar, hatta bin yıllar önceki metinlerinde adı geçen "Israil" ile günümüzün İsrail devletini bir tutmak ne kadar doğru? İsrail devletinin kuruluşu ve sürdürdüğü politikalar ile ilgili tonlarca eleştiri mevcut. Bu noktada Siyonizmi "Yahudileri öne sürerken (ve onları şeytanlaştırırken), kendi Şeytani planlarını gerçekleştiren bir ideoloji" olarak tanımlayanlar da var. "Siyonistlerin; devlet kurmaya pek istekli gözükmeyen dağılmış Yahudileri bu yönde isteklendirme-yönlendirme amacıyla, Hitler'e ve Avrupa'da ırkçılığın yayılmasına destek vermeleri" gibi şeyler vesaire... Kimilerine göre ise Siyonizm "Tevrat'ta bahsi geçen İsrail Diyarında Yahudilerin  bir devlet kurma hakkı  ve  bu yöndeki siyasetleri"dir.
Yorumu okurlara bırakıyorum.


Dünyadaki Müslümanların çoğunun Filistinlileri destekledikleri, çoğu Yahudinin de İsrail'i desteklediği söyleniyor. Bu tabi ki doğal --fakat aynı zamanda da problemli. Yani buradaki itişme kimin haklı kimin haksız olmasından çok sizin hangi kabile ya da millete ait olmanızla ilgili. Bugünün Filistin destekçileri eğer İsrail'de doğmuş olsalardı ya da Yahudi ailelerde, şevkle İsrail yanlısı olacaklardı, tabi tersi de doğru. Öyleyse son İsrail-Filistin çekişmesinde tarafınızı seçmeden önce şu 7 soruyu göz önünde bulundurun.

Temmuz ayında Huffington Post Blog'da yayınlanan "7 Things to Consider Before Choosing Sides in the Middle East Conflict / Ortadoğu'daki gerginlikte tarafınızı seçmeden önce dikkate alınacak 7 Şey"  başlıklı yazı ile devam edelim:

1. Neden her şey işin içinde Yahudiler olduğunda daha da zorlaşıyor? /  Why is everything so much worse when there are Jews involved?
...........700'den fazla insan Gazze'de öldü, tüm dünyada Müslümanlar ayağa kalktı.  Fakat gerçekten rakamlar yüzünden mi?
Beşar Esad iki yıl içinde çoğu Müslüman olmak üzere 180.000'den çok Suriyeli'yi öldürdü  --son yirmi yıldır Filistin'de öldürülenlerden daha fazla. Son iki aydır da binlerce Müslüman, Irak ve Suriye'de ISIS/IŞİD tarafından öldürülmekte. Onbinlercesi Taliban tarafından öldürüldü. Yarım milyona yakın siyah Müslüman Sudan'da Müslüman Araplar taraflar öldürüldü vesaire... Fakat sadece Gazze, Sünni ya da Şii ayırt etmeden tüm dünya Müslümanlarını harekete geçiriyor ve hiçbir konuda duymadıkları tepkiyi göstermelerine neden oluyor.

Şaşırtıcı bir şekilde, İsrail bombardımanı sonucu öldürülen çocuklar ile ilgili internette dolaşan görüntü ve resimlerin çoğunun Suriye kaynaklı olduğu bir BBC raporunda geçmekte. Gördüğünüz çoğu resim, Hizbullah ve Hamas'a da el veren İran tarafından desteklenmekte olan Esad tarafından öldürülen çocuklara ait. Bu durum İsrail güçlerinin dikkatsizlik, ihmalcilik ve bazen açıkça zalimliklerini mazur göstermez. Fakat Müslüman dünyanın İsrail karşıtlığının öldürme ve ölü sayıları nedeniyle olmadığını açıkça gösterir.
Evet, orada haksız ve illegal bir işgal / occupation var. Bu bir insan hakları ihlalidir. Bununla birlikte diğer tarafın derin bir anti-Semizitizm yönelimine sahip olduğu da gerçek.


2. Neden herkes bunun bir din savaşı olmadığını söyleyip duruyor? /  Why does everyone keep saying this is not a religious conflict?
...........Ortalıkta çokça dolaşan bazı mitler: Yahudiliğin Siyonizm ile alakası yoktur. İslamın Cihad ve anti-Semitizm ile ilişkisi yoktur. Ortadoğu'daki çekişmenin özünde dinler yoktur.

"Ben Siyonizme karşıyım, Yahudiliğe değil!"  diyenler.  Acaba Eski Ahit'te geçen metinlerin bugün yaşanmakta olanlarla bu kadar benzeşmesi tesadüf olabilir mi?
"Sınırlarınızı Kızıldeniz'den Akdeniz'e, çölden Fırat Irmağı'na kadar genişleteceğim. Ülke halkını elinize teslim edeceğim. Onları önünüzden kovacaksınız. Onlarla ya da ilahlarıyla antlaşma yapmayacaksınız."  (Çıkış/Exodus  23:31-32)

"Bu toprakları size verdim. Gidin ve atalarınıza, İbrahim'e, İshak'a, Yakup'a ve onlardan gelen soylara ant içerek söz verdiğim bu toprakları mülk edinin."
(Tesniye/Tekrar/Deuteronomy  1:8)
Mukaddes Kitap Sayılar 34'te sınırlar konusunda daha çok ayrıntı bulabilirsiniz. ... Peki "Tüm bunlar İslam'la alakalı değil, politikalar ile alakalı!" diyenlere Kuran'daki bu bölüm anlamsız mı gelmekte?
"Ey inananlar, Yahûdilerle Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur ve sizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki o da onlardandır. Şüphe yok ki Allah, zâlim olan kavmi doğru yola sevk etmez."  (Kuran 5/Mâide-51)

Ya Hamas'ın gönderme yaptığı pek çok ayet ve hadise ne demeli? Söyler misiniz, bunun kökünde dinin olmadığı sonucuna nasıl ulaşabiliyorsunuz veya anahtar itici güç olmadığına? Siz bu ve benzeri ayetleri görmezden gelebilirsiniz, fakat bunlar bölgedeki pek çok aktör açısından ciddiyetle önem taşıyor,  her iki taraf için de.

İnsanların çeşit çeşit inançları var,  dünyanın düz olduğunda ısrardan tutun Holokost'un inkarına kadar. İnsanların inanma haklarına saygı duyabilirsiniz, fakat bu düşüncelere inanmaya zorlanamazsınız.  2014'teyiz, dinlerin daha fazla saygı duyulmaya ihtiyaçları yok. İnsanların hakları var. İbrahim dinlerindeki politika-din dikotomisi kötü ve yanlışa götürür özelliklerde. Bütün İbrahimi dinler kalıtsal olarak politik.


3. İsrail neden kasten sivilleri öldürmek istesin? /
Why would Israel deliberately want to kill civilians?
........... Masum Gazzeli insanların ölmesine gerekçe bulunamaz. Gazze sahilinde oynayan dört çocuğun öldürülmesi olayında İsrail'in ihmalkarlığının özrü olamaz. Fakat bir an için düşünelim. İsrail ne demeye kasten sivil öldürsün? Siviller öldükçe İsrail canavarlaşıyor. En yakın müttefiklerinin bile eleştirilerine neden oluyor, yaralı ve ölü sivillerin dehşet verici görüntüleri medyada dolaşıyor. Norveç'ten New York'a her yerde artan İsrail protestoları düzenleniyor. İsrail'in görece çok daha az olan kayıpları "orantısızlık" tepkisine yol açıyor. En önemlisi de sivil ölümler Hamas'ın elini güçlendiriyor. Bu koşullar nasıl İsrail'in menfaatine olabilir?
Eğer İsrail sivilleri öldürmek isteseydi, bunda gerçekten korkunç olurdu. ISIS sadece iki günde İsrail'in bölgede iki haftada öldürdüğünden daha fazla (+700) insan öldürdü.  İsrail'in elindeki tüm bu silahlar, ordu, hava gücü, ABD desteği ve nükleer imkanların  ISIS veya Hamas'ta olduğunu hayal edin. Tüm düşmanları çok önce tamamen yok edilmiş olurdu. Eğer İsrail gerçekten Gazze'yi yok etmek isteseydi,  ki bu bir günde hava yoluyla yapılabilir,  neden kendi askerlerini de riske atacak şekilde daha sancılı ve pahalı olan kara harekatını seçsin?


4. Hamas kendi tarafının sivillerini gerçekten kalkan olarak kullanıyor mu? /  Does Hamas really use its own civilians as human shields?
...........Filistin devlet başkanı  Mahmut Abbas, Hamas'ın taktikleri konusunda ne hissettiği sorulduğunda "Roket atışları ile ne elde etmeye çalışıyorsunuz?" diye soruyor. Hamas sözcüsü Sami Abu Zuhri, Gazze ulusal tv kanalında insan kalkan stratejisinin çok etkili olduğunun kanıtlandığını açıkça itiraf etti. Yani Hamas'ın ateş hattına kendi sivillerini koyması bundan böyle sadece bir spekülasyon değil. Birleşmiş Milletler geçen hafta çocukların gittiği iki okula saklanmış roketlerini tespit edince Hamas'a şiddetli bir kınamada bulundu.
Hamas İsrail tarafına binlerce roket atışı yapıyor, hastane ve okulların da olduğu yoğun nüfuslu bölgelerden yapılan bu atışlar İsrail'de nadiren ölümlere veya ciddi zarara neden oluyor.

Neden diğer tarafta hiçbir gerçek zarara sebep olmayacak roketler sürekli atılarak kendi halkına büyük zarar verilmesine davet çıkartılır, ve dahi karşılık geldiğinde siviller ateş hattına konulur?  IDF (İsrail Savunma Kuvvetleri) hava saldırısına karşı Filistinlilerin evlerini boşaltmaları uyarısında bulunurken bile Hamas neden insanlara kalmalarını söyler?
Çünkü Hamas Gazzelilerin ölmesinin kendisine yardımcı olduğunun farkında. Hamas'ın en çok işine yarayan ve ona meşruluk kazandıran tek şey ölü sivillerdir. Okullarda roketler... Hamas çocuk ölümlerini dünyanın sempatisini kazanmak için kullanıyor, onları bir silah olarak kullanıyor.


5. Neden insanlar Gazze'deki "işgal"in sonlandırılmasını İsrail'den istiyor? /  Why are people asking for Israel to end the  "occupation"  in Gaza?
........... Çünkü insanların zayıf hafızaları var. 2005'te İsrail Gazze'deki işgali bitirmiş, tüm askerlerini geri çekmişti. Ayrılmayı reddeden pek çok İsrailli yerleşimci evlerinden çıkartılmıştı.  İsrail tarafından yürütülen tek taraflı bir yaklaşımdı bu; İsrailliler ve Filistinliler arasındaki sürtüşmelerin azaltılması hedefleniyordu. Mükemmel ve tam değildi --İsrail hala Gazze'nin sınırlarını, sahil şeridini ve hava sahasını kontrol ediyordu-- ancak bölgenin yakın geçmişi göz önüne alındığında dikkate değer bir ilk adımdı. (Bu noktada yazıda araya girerek, 2005'te adı geçen İsrail işgalinin bitişini göstermelik ve işlevsiz bir yaklaşım olarak niteleyenlerin var olduğunu söylemek isterim.)

Çekilmeden sonra İsrail sınır kapılarını ticarete olanak sağlamak üzere açtı. İhraç edilmek üzere yıllardır meyve ve çiçek üretimi yapılan 3000 sera Filistinlilere verildi. Fakat Hamas okullara, ticarete veya altyapıya yatırım yapmak istemedi. Onun yerine binlerce roket ve silahı barındıracak şekilde geniş bir tünel ağı oluşturdu,  İran ve Suriye'den daha yeni ve ileri teknolojiler aldı. Bütün seralar yok edildi. Hamas kendi tarafındaki insanlar için hiçbir sığınak inşa etmezken, liderlerinin hava saldırıları sırasında saklanmaları için birkaç tane inşa etti. Sivillerin bu sığınaklara erişimi mümkün kılınmazken, onlara bir de bombalar gelirken evlerinde oturmaları söylendi. Kısacası 2005'te Gazze'ye verilen büyük fırsatı, Hamas bölgeyi İsrail'e karşı silah deposu haline getirerek harcadı.


6. Neden Gazze tarafında İsrail'den çok daha fazla kayıp var? /  Why are there so many more casualties in Gaza than in Israel?
........... Çok az İsrailli sivilin ölmesinin sebebi onların üzerine daha az roket yağmasından değil,  devletlerinin kendilerini daha iyi korumasından.
Hamas füzeleri İsrail'e doğru yöneldiğinde sirenler çalıyor,  Iron Dome/Demir Kubbe devreye giriyor ve insanlar sığınaklara koşuyor. İsrail füzeleri Gazze'ye yöneldiğinde ise Hamas sivillere evlerinde kalmalarını ve geleni yüklenmelerini söylüyor. Yani İsrail yönetimi sivillerini, onları hedef almış roketlerden kaçmaya teşvik ederken;  Gazze yönetimi roket saldırılarının önüne itiyor.
Bu yaklaşım farkı konusunda getirilen popüler açıklama, Hamas'ın daha fakir olması ve İsrail'in yaptığı gibi halkı koruyacak kaynak ve bilgiye sahip olmaması. Gerçek sebep ise kaynak eksikliğindense öncelik sapmasıdır.  (5 nolu bölüme bakınız.)  Niyet ile ilgili bir durum bu,  yetenekler ile değil. Bütün bu roketler, uzun atarlar, tüneller inşa edilmesi ya da satın alınması ucuz olan şeyler değil. Fakat bunlar öncelikler. Kaldı ki İsrail'e ABD desteği gibi Filistinliler de petrol zengini komşulara sahipler.
Sorun şu ki Gazze'deki sivil kayıplar azalırsa, Hamas PR savaşında en etkili tek silahını kaybetmiş olur. Kendi vatandaşlarını korumanın yanı sıra Gazze'deki ölümleri azaltmak İsrail'in ulusal çıkarları arasındayken Hamas'ın çıkarları tam tersini gerektiriyor.


7. Madem Hamas bu kadar kötü, neden herkes İsrail yanlısı değil? /  If Hamas is so bad, why isn't everyone pro-Israel in this conflict?
........... Çünkü İsrail'in kusurları sayıca az ise de etkisi büyük.
........... Çoğu İsrailli, Filistinli karşıtları ile aynı kabile mantığına sahip gibi gözüküyor. Arapların 9/11'i kutladıkları gibi "İsrailliler Gazze'nin bombalanmasını kutluyor". Bir BM raporuna göre, İsrail kuvvetleri Filistinli çocuklara işkence uyguladı ve onları kalkan olarak kullandı. Filistinli gençleri dövüyorlar. Hava saldırıları sırasında acımazsız davranıyorlar. (Dört tane Filistinli çocuğun sahilde top oynarken bombalanması?) Öyle bazı akedemisyenleri var ki, tecavüzün düşmanlarına karşı etkili tek gerçek silahları olabileceğini açıklıyor. (Bütün dünya insanlığı gerçekten delirdi de gayet başarılı şekilde normali mi oynuyoruzdur ne?)  (Ve insanlıktan nasibini almamış)  Pek çok Yahudi,  masum Filistinli çocukların ölümünü neşe içerisinde kutluyor.  (Bunun da bir linki vardı, ancak nedense İsrailli Yahudilerin "Nuh der Peygamber demez" çatlak kafa yapılarını ortaya koyan bazı materyaller gibi  ilgili sayfa da silinmiş.  Bu maddedeki parantez içleri bana aittir.  @canilecanan)

Bunlar kaç jenerasyon boyunca ve son 65 yıldır birbirine karşı nefretle yetiştirilmiş nesillerin doğal sonuçları. İsrail'i daha yüksek bir standartta tutmak için Filistinlilerin de daha azalmış bir ırkçılığa geçmeleri gerekiyor. İsrail kendisini gittikçe artan bir uluslararası izolasyon ve ulusal intihara sürüklüyor,  şu iki sebeple:  İşgalin devamı ve yerleşim yerlerinin genişlemeye devam etmesi. Özellikle ikincisi anlaşılamaz durumda, neden bunun yapıldığını anlamak zor. Neredeyse bütün Birleşik Devletler yönetimleri-- Nixon'dan Bush'a ve Obama'ya--  buna karşı çıktılar.  Mukaddes Kitaptaki bir bölüm  (2. soruya cevaben not düşülmüş ayetler)  hariç,  buna gösterilebilecek gerekçe yok.

........... Bir alıntı:  --İsrail'in, adına her ne dersek diyelim, bölgedeki dini barbarlık, teokratik termonükleer agresyon, veya her neyse, buna karşı olan ittifakın bir parçası olması için işgali durdurması gerekiyor. Bu kadar basit. Avrupa stili, adeta Batı normlarında gelişmiş modern bir ülke olduğunu düşünmeye devam edebilirsiniz, fakat halklara kendi iradelerine karşıt olacak şekilde hükmedemezsiniz. Onların topraklarını çalmaya devam edemezsiniz. Ve korkarım bu mücadelenin tarihi hakkında, İsrail'in yırtıcı aç kurtlarla çevrili küçük bir ada olduğunu düşünmeyecek kadar çok şey biliyorum. O ülkenin nasıl kurulduğunu, ne kadar şiddet ve mülksüzleştirme barındırdığını iyi biliyorum.  Bunları bilmemezlikten gelemem.--

Eğer İsrail iki devletli (belki de Hamas yüzünden üç devletli) bir çözüm üzerine yoğun olarak çalışmazsa, sonunda bir Yahudi devleti olmak ile bir demokrasi olmak arasında iğrenç bir seçim yağmak zorunda kalacak. Barış görüşmeleri için belirlenen sürenin dolmasına bir gün kala ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İsrail-Filistin sorununda iki devletli çözüm başarısız olursa İsrail'in "ırkçı devlet/apartheid" olma riskiyle karşı karşıya kalacağını söyledi. (Sonra bu sözlerin doğru olmadığını, reddettiğini söyledi. "İsrail" söz konusu olduğunda kimse ağzını açamıyor. Neyse, parantezi kapatıp yazarının uzun makalesinden çeviri yapmaya devam edeyim.)

Hadi bununla yüzleşelim. Toprak bugün her ikisine de ait. İsrail 1940'ların sonlarına doğru İngiltere'nin yardımıyla Filistin bölgesinden oluşturuldu, benim doğum yerim olan Pakistan'ın aynı dönemde Hindistan'dan Müslümanlar için kopartılması gibi. Süreç acı vericiydi, milyonlarca insanı yerinden etti. Fakat artık 70 sene geçti. Şu anda iki veya üç nesil İsrail'de doğdu ve büyüdü, artık burası onların vatanı, ve kendi suçları olmayan tarihsel mezalimler yüzünden sorumlu tutulmaktalar. "Diğerine" karşı olmaya programlılar,  aynı Filistinli çocuklar gibi.  Özünde bu dini bir kabile mücadelesi ve insanlar taraf tutmayı bırakana kadar da çözülmeyecek. Dolayısıyla "İsrail taraftarı" ya da "Filistin yanlısı" olmanıza gerek yok. Sekülerizmi, demokrasiyi, iki devletli çözümü destekliyor --ve Hamas'a, yerleşim yerlerinin genişletilmesine, işgale karşı çıkıyorsanız-- her ikisi de olabilirsiniz.
(7 Things to Consider Before Choosing Sides in the Middle East Conflict,
Ali A. Rizvi.  07/28/2014 - Huffington Post)



Kendisinden bazı blog yazılarımda alıntı yaptığım Furkan Katkak adlı genç adamın bir paylaşımı:
Haçlı zihniyetiymiş de,  Israil Hitler'in izinden gidiyormuş da,  özellikle Ramazan'da vuruyormuş da, BU BİR SOYKIRIMMIŞ! Hassiktirin diyorum artık sadece.  Oruç ağız diyorum bunu.  Biraz izan çağrısı yapayım:

...........1- Haçlı seferlerinin amacı Kudüs'e hakim olmak ve orayı gayrı Hristiyanlardan temizlemekti. Anti müslüman olduğu kadar anti yahudiydi de bu hareket.
...........2- Medenî ülkelerde Hitler'in adını anmak bile tabudur.  Bizde her kesimden insanın ağzından düşmez oldu herif. Islamcilar yahudi öldürdü diye sever, milliyetçiler zaten sever,  kemalistler falih rifki'nin övündüğü gibi nazizm ve faşizm kemalizmden ilham almış olduğu için  (tabiî ki tam tersi doğru)  sever...  ne âlâ memleket.
(Gezi zamanı bi takım yavşakların "ay Hitler gaz odaları kurmuştu, bu tayyip tüm ülkeyi gaz odasına çevirdi"  sığlığıyla tayyibi hitlere eşitleme terbiyesizliğini de unutmayalım,  biber gazı hardal gazıyla aynı şeyse  rte de hitlerle aynı şey olabilir ancak,  bayılmayı ölmek sanıyor davarlar)
...........3- Israil kasten Ramazan'da mı saldırıyor bilemiyorum ama bu geleneği Araplar Israil'e kasten  (o yıl Ramazan'a denk gelen)  yahudilerce kutsal  Yom Kippur günü  saldırarak başlatmış oldular. http://en.m.wikipedia.org/wiki/Yom_Kippur_War

...........4- Bu soykırımsa 1915te bizim yaptığımız neydi? Kıyametti herhalde? Holocaust neydi?  Bosna?  Ruanda?  Dersim?  Bayılmayı ölmek sanmayın. Allah'tan bu ak zihniyet de biraz ipe sapa gelir gibi oldu:  rte,  diskurunu "bunlar Hitler'den zalim" noktasından, "Hitler'in izinden giden Israil'e karşıyız" noktasına çekti  (ilk pozisyonda "Hitler'in yaptıklarını hakediyorlardı" düsturu içkin,  ikincisinde "Hitler de kötüydü bunlar da kötü" düsturu). TECE vatandaşı yahudiler tenzih edildi, ki onu da yapmasan öl zaten.  yahudilerin anadolu topraklarında sadece 5 asırdır yaşadığını mı sanıyorlar?
Ve diyanet ilk defa hayırlı bir iş yaparak öldürülen müslümanların 10da 9unun yine müslümanlarca öldürüldüğünü açıkladı. Hadi bu ak zihniyet, karşısındaki davarlar ne diyor?:  "Akp de Israil de kendinden olmayanı öldürüyor"!!!
he canım he,  gezi zamanı Hitler olan rte şimdi de Israil oldu öyle mi?  Biraz izan aq.
........... Gazze ne kadar İsrail'in yerleşimlerini yıkıp çekildiği bir yer olsa da fiilen işgal altındadır.  Tüm giriş çıkış ve hava sahası İsrail kontrolündedir. Buradaki şartlar insanı gerçekten de terörist yapar.  Ama bu Hamas mensuplarının "terörist" oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Hem de berbat bir zihniyete  (anti semitizm)  sahip bir terör örgütüne mensuplar.
Son seçime Gezi gazıyla girmiştik,  bu Cumhurbaşkanı seçimine de Gazze gazıyla giriyoruz. Du bakalım noolcak?

Aynı kişinin bir köşe yazısına tepkisi:

Kimmiş bu oç? Bu yeni şafuck da aynı fuck-it gibi rezil bir neşriyata döndü aq.
(Yeni Şafak'taki bir köşe yazısından alıntı yapıyor)  "Hazır kitabı elimize almışken, Nurettin Topçu'nun  'Para ve Yahudi'  başlıklı yazısından biraz daha alıntı yapalım:  Esasen insanoğlunun iki düşmanı, iki şeytanı vardır:  Para ve yahudi. Yahudi paraya, para yahudiye tapar. Zira yahudi olmasa, para, belki de sahipsiz kalacaktı."
Vay arkadaş,  yahudiler olmasa takas ekonomisinde yaşayacakmışız meğer! Lidyalılar yahudiymiş.


İsrail'in Gazze'ye son saldırısının gerekçelerini  "üç gencin kaçırılması ve öldürülmesi"nden başlayıp  "Hamas'ın roketlerine"  ve yüzlerce sivili öldürdükten sonra da yıllardır varlığını bildiği  "tünellere"  çektiğini seri bir şekilde anlatıyor  bu video:  "İsrail'in Gazze üzerine değişen hikayesi."
(Tek bir şey söylemek isterim ki  politikacılar hangi milletten olurlarsa olsunlar,  yüzüne ve sözüne bakılmayacak insanlar.)

Bu arada Hamas'ın askeri kanadı  İzeddin el Kassam Tugayları'nın kurucularından Salih el Aruri,  (İsrail'de 15 yıl esir tutulup 2010'da serbest kaldıktan sonra Türkiye'ye geldiği söyleniyor)  ilginç bir açıklama yaptı. Hamas'ın Türkiye'deki en önde gelen temsilcisi konumundaki Aruri, son İsrail-Filistin krizini tetikleyen olay olan işgal altındaki Batı Şeria'da üç Yahudi yerleşimcisi gencin kaçırılıp ölü bulunmasının arkasında Hamas militanlarının olduğunu söyledi.  (Türkiye nasıl insanlara misafirlik sunan bir ülke haline geldi?)












17 Temmuz akşamı İsrail'in Gazze'ye kara harekâtı başlatmasının ardından Levent'teki İsrail Konsolosluğu önünde başlatılan protesto gösterileri sırasında bazı göstericiler binanın yakınındaki, Türk heykeltraş İlhan Koman'ın eseri Akdeniz Heykeli'ne saldırıp sağ kolunu kopartmışlar. İsrail ile bu heykel arasında nasıl bir bağ kurduklarını anlayamadığım bu vandalların bir kadın heykeline saldırmasına şaşırmamak gerek. Vikipedi'de "Cepheden bakıldığında kadının yüzünde sert bir ifade vardır. Burada bir bakıma insanlardan gördüğü eziyet protesto edilmiştir" yazıyor. Güler misin ağlar mısın?


Azınlık hakları üzerine çalışan, Güncel Hukuk dergisi ve Agos gazetesinde yazılar yazan bir avukat olan Rita Ender şöyle yazdı:
Peki, biz gittikten sonra bu ülkede ne değişecek? ... Türkiye'de ne değişecek?
Sayıları 17.000 civarında olup hepsinin zengin, "işini bilen", korkak, acımasız, şeytan, lobici, "fitne satan" ve iyi pozisyonlarda duran insanlar olmadığını anlatmaktan yorulduğumuz bu insanlar, biz, Türkiye'den gitmiş olacak, olacağız. Yerlerimiz dolacak belki ama yokluğumuz boşluk yaratacak. Mutlaka yaratacak çünkü kimse vazgeçilmez değil ama, kimsenin yerini de bir başkasıyla doldurmak mümkün değil… Mümkün olan halleri içinde hayat devam edecek. Burada hayat her zamanki kargaşası, iniş-çıkışları ve tüm duygu yoğunluğu ile sürerken,  Türkiye'deki Yahudi düşmanlığı bitecek mi?
Bitmeyecek. Ve maalesef, Yahudi düşmanlığının Türkiye'de hiçbir zaman bitmeyeceğini söylemek için geleceği görmeye veya karamsar olmaya gerek yok.  ...

Yüzlerce yıldır buralı olan bizler, tüm bu asılsız suçlamalarla nasıl mücadele edeceğimizi şaşırıyoruz. İlk akla gelen, ilk yapılan "vatan, millet, Sakarya" dörtlüklerine sarılmak oluyor. Sadakat bağlarımızı birilerinin gözüne böyle sokuyoruz.  Çok çok çok azı mahkeme kararlarına konu olmuş olan bu ülkedeki Yahudi düşmanlığının bir başka özelliği ise, Yahudi düşmanlığı yapmanın bir suç olarak görülmemesi.
Türkiye'deki Yahudilerin bir kısmı soykırım kurbanı olmadıklarına şükrederler. Soykırım kurbanı olmak yerine o dönemde Varlık Vergisi ödedikleri için, askere alındıkları için,  Aşkale'ye gönderildikleri için vs…



Umur Talu'nun Temmuz ayında yazdığı "Hangi yüzle, hangi yüzsüzlükle?" başlıklı yazısından çeşitli bölümler aktarmak istiyorum:
Muhammedler; (Öldürülen üç Yahudi genç sonrasında, kaçırılıp dövülen ve canlı canlı yakılarak öldürülen Mohammed Abu Khdeir'den bahsediyor. Birden aklıma hakkında bir blog yazısı yazdığım öldürülmüş Filistinli genç Muhammed Salaymah da geldi) boyunlarında ölüm fermanıyla, birer esir yahut rehine, her an mülteci ve her an toplu bir suçun failleri olarak doğuyor ve sığındıkları o adlarıyla öldürülüyorlar.
İsrail devletinin, çoğu zaman Batı işbirlikçiliğiyle vuku bulan “tarih boyu katliam”ını kınayan “Müslüman elemanlar”ın çoğu da, epeydir birbirlerini katletmekle meşgul zaten. Böyle de bir yüz ve ikiyüzlülük meselesi var, “mazlumlar”ın.

İsrail’in katlettiğinden fazlasını Iraklı “Müslümanlar” birbirini keserek, paramparça ederek kafa kopararak katletti; Suriye’de rejim ile ayaklananlar ve başka İslam ülkelerince doldurulanlar bir o kadar katletti.
“Şia’dan beter” diyen,  öldürülenleri ayıran Müslümanlıklar, “Şiiler İsrail’den daha büyük düşman”  diyen Suudi Sarayı filan var bu dünyada.
Sünni-Şii kırımını inancının emri sayanlar.
Mısır’da meydanlarda katledilenler Müslüman’dı;  katleden paşalar da öyle.
O paşaları besleyenler de Müslüman’dı;  şimdi kutlamaya koşanlar da.
***
“Biz”e  gelince.
Gazze’ye vardık mı?
Yok.  Attık tuttuk.  Mısır ve İsrail arasında sıkışmasını unuttuk.
Hamas’ın Esad’ı 2014 itibariyle (yeniden) tanıması; Abbas’ın Sisi’yi kucaklaması karşısında şaşkın ördek misali, şimdi zaten hepsini desteklemiş İran’a koşuyoruz yine. Üstelik bir elinde, “İsrail’e sevk edilen Kürt petrolü”, bir elinde “İsrail’le özür mözür sayesinde artan ticaret” ile. Yıldızlı, yaldızlı bildik nefret diliyle.
S. Arabistan ve Katar ittirmesiyle, “Sünni Blok” diyerek müthiş bir yarılmanın ateşine odun taşımışsın; TIR’lamışsın… Şimdi fırlamışsın da, ne diyeceksin ki zaten!
***
Cezaevlerindeki binlerce Filistinli dışında, bir halkın tamamının hapishane gibi kapatıldığı bir topraktan, “üç genci katleden failler” bir yana, cinayet yüzünden bir halkı bombalayan, başka çocukları kolayca katleden bir devlet vahşetinden söz ediyoruz. Bir Nazi askeri öldürülünce, yerel halktan yüz kişiyi kurşuna dizenlerden bakiye toplu cezalandırma vahşetinden. Fakat hakikaten ne diyeceğiz biz?  Hangi yüzle,  hangi yüzümüzle,  hangi yüzsüzlüğümüzle!



Biraz da İsrail vatandaşları üzerine bazı haberlere bakalım:
İsrailli bir profesörün  "tecavüz en iyi çözüm"  benzeri yumurtalarını, yukarıdaki 7 maddelik sorular bölümünde kısaca geçtiğinden adını tekrar anmak istemiyorum.  İsrail Hükümetinden bir bakan da  "Arap öldürmek yanlış değil"  demiş.   (İnsan değiller.)

Yanda güzel bir kadın fotoğrafı var, siyasetçi olduğuna inanmak istemezdim. İsrail Parlementosu Knesset'te dinci milliyetçi Siyonist çizgideki Jewish Home Partisinden milletvekili olan bir bilgisayar mühendisi. Adı: Ayelet Shaked. Yaptığı bir konuşmada Filistinli annelerin ve çocuklarının ölümünü talihsiz bir durum olarak sunmamış, bilakis annelerin "küçük yılanlar" doğurduğu için öldürülmesi gerektiğini söylemiş:
"Kelimelerin anlamları vardır. Bu bir savaş. Bu savaş teröre karşı değil, aşırı uçlara karşı değil, hatta Filistin otoritesine karşı da değil. Bunlar gerçekleri bertaraf etmek için oluşturulmuş formlar. Bu, iki toplum arasında bir savaş.  Düşman kim? Filistin halkı. (...) Başka küçük yılanların doğmasını durdurmak için (Filistinli) anneleri öldürün.  Neden?  Onlara sorun,  onlar başlattı."


"Solcular Gazze'ye.  Solcular ve Araplara ölüm."
Sanırım İsrailli bazı Yahudi kızlar arasında da bizdeki gibi  "İzmirli kızlar sendromu"ndan var.  Bu hasta kafatasçı kafa yapısının bir devası yok.

Yaz tatilleri sırasında onları erkenden uyandıran roket sirenleri yüzünden Arapların ve Filistinlilerin asıp kesilmesi için Twitter'da fetva veren İsrailli gençler...  "Araplardan nefret etmek ırkçılık değil  Tanrı'nın emri" imiş.  Biri de kalkıp bu hanım kızımıza Gargat ağacından bahsetse kesin "ırkçı" olur ama :)

Soldaki kızımız  "Bir orospunun oğlu olan tüm Araplara ölüm"  gibi bişeyler yazmış Twitter'da.  Şu blogda, İsrailli bazı gençlerin tweetleri ve fotolarına yer verilmiş.  Konu başlığı ile ilgili değil ama,  selfie  denen şey baya midemi bulandıran bir şey.  Bu selfie'yi sıradanlaştıran herkesin üstüne kusmak vaciptir ey canilecanan okurları :)
(Nasipse bu selfie ve  kafadan aşağıya buzlu su dolu kova dökme saçmalığına değineceğim önümüzdeki günlerde)




Üstünkörü yaptığım tıklamalar ile bazı Yahudilerin özeleştirilerine de denk geldim. Twitter'daki 140 harf kısıtlaması nedeniyle düşünceler iyi aktarılamıyor bence, kısaca tepkiyi, mottoyu, espriyi aktarabiliyorsun sadece.

Bu tweette bir kadın şöyle diyor, bu kadar yabancı dil çevirisinden sonra yorgun düşmüş amatör bir bünye olarak hatalarım varsa affola:

İsrail, uzun Yahudi felaketleri listesinde bir diğeri olma yolunda iyice ilerlemekte ve bunda sadece kendisi & bizim (Yahudi) toplumumuz kabahatlidir.  (*)
Burada ise bir başka kadın, "Gazze'de çocukları öldürmek Yahudi değerlerimi kirletiyor!" diyor.  (**)

Bu foto Gazze şehri Shijaia'da çekilmiş. Önceden burada güzel evler vardı ve bölge hareketli idi. İsrail buna çevirdi,  demiş birisi.

"İsrail'in bu soykırımı iki aya yakındır devam ediyor ve hala Hamas isteğe bağlı roket atışı yapmakta.  Belki de IDF o kadar güçlü değil"  diyor,
profilinde insan hakları destekçisi bir Yahudi olduğunu yazmış olan bir troll. (***)

Morel Malka adlı İsrailli genç bir kadının  Filistinli Müslüman bir adamla (Mahmud Mansur)  evliliği İsrailli aşırı sağcıların tepki ve gösterilerine neden olmuş. Düğünü basmak isteyenler kadar çifte "Free Love" yazılı pankartlarla destek veren sorumsuz kişiler de varmış  ;)

Nazi soykırımdan kurtulmuş bir grup  (Holocaust survivors), New York Times'a Gazze'deki Filistinlilere yönelik katliamı kınadıkları yönünde reklam vermiş.  (i)

İyi bir çeviri yapamadığımın farkındayım, yine de yaklaşık bir fikir vermesi bakımından son olarak İsrail'in mevcut politikalarını uzun zamandır istikrarla eleştiren bir Yahudi'den  (@MJayRosenberg)  alıntılıyorum:
ISIS'i durdurmanın bir yolu İsrail-Filistin çekişmesine son vermektir. Bu da işgalin sonlandırılması, karşılıklı tanıma demek. Gerçek düşmanla savaşın: ISIS.  (ii)


Arap olduğunu tahmin ettiğim bir Müslüman, Facebook'ta şöyle yazmıştı:  (İngilizceden çevirdim)

Hepimiz adına, ve tüm dünyadaki insanlar adına, özellikle de Filistinlileri desteklemek ve ayağa kalkmak için hiçbir şey yapmayan tüm Arap ülkeleri adına utanç duyuyorum. Filistinlileri sadece medya aracılığı ile değil, askeri yardımla da desteklemeliydiler.  Onların birbirlerini koruyacaklarını sanabilirsiniz; fakat hepsi kirlenmiş, ahlaken bozulmuş ve kendilerini "Şeytan" adlı  İblise satmışlardır.

Her sabah uyanıyorum ve düşününce bu dünyanın parçası olduğum için utanıyorum. Hepimiz oturuyoruz ve suçluların (politikacılar) bizim için seçimler yapışını izliyoruz. Ve insanların öldürülmesini... Yine de hiç bir şey yapmıyoruz tüm bunlar için. Bir yalan içinde yaşıyoruz. Ve hiçkimsenin birşeyler yapmaya götü yemiyor.

.......... İletisinin altındaki yorumlardan biri şuydu:  Neden Arap ülkelerinin Filistinliler için tek parmaklarını dahi kaldırmadıklarını biliyor musun?
Mesela Ortadoğu'da barış olursa petrol fiyatları düşüşe geçer.  Filistinlileri kendi ülkelerine dahi almazlar,  onların İsrail'de tutulması çok daha işlerine gelir.

Müslüman müslümanı keserken başkası da öldürmüş çok mu!  Kimden, kimin sessizliğinden cesaret alınıyor sanıyorsunuz ‪ #‎katilisrail‬  (@YamanOgut)


"İsrail, askeri kontrol noktalarında Filistinli hamile kadınları zorla bekleterek, su ve ilaçtan yoksun bırakarak, insanlık dışı uygulamalarla düşük oranlarının artmasını sağlayacak bir alt yapıyı oluşturmuştur.
George W. Bush yönetimi kadınları Taliban'dan kurtararak özgürleştirmeyi kendisine görev edinmişti. Ancak bizler Afganistan, İran, Irak, Cezayir ya da Filistin'de savaşların kadınları özgürleştirdiğini göremedik.
Gazze şeridine yapılan son kanlı saldırılarda sadece yüzlerce Filistinli ölmemiştir; pre-term (erken) doğum, ölü doğum ve düşükler de artmıştır. Aynı zamanda Etiyopyalı-İsrail kadınlar  -çoğu Yahudi-  kendi rızaları olmadan zorunlu kontraseptif enjeksiyona tabi olmuştur.
Siyonizmi bitirmek,  üreme sağlığı hakkı ve feminizmle ilgili bir meseledir!"


Bu arada tesadüfen, on küsür sene öncesinden bir haber buldum. Bir suikaste kurban giden  Israel Başbakanı  İshak Rabin'in eşi Leah Rabin,  yıllar önceki bir mektubunda,  "Benjamin Netanyahu,  toplumumuzla ilgili güzel olan herşeyi mahveden yozlaşmış bir yalancıdır.  Umarım,  dua ediyorum ki bu hükümetin günleri sayılıdır.  Parçalarına kadar ayırıyor, ve gelecekte hepsini tekrar inşa etmek zorunda kalacağız"  yazmış.

Yahudilerin çok güçlü takıntıları ve inatçılıkları var.  Yüzyıllar önce,  Roma askerleri sınırlarına çok yaklaştığı bir dönemde dahi kalkıp Filistinlilerle savaşan Yahudiler;  neredeyse iki bin küsür sene sonra tekrar devlet kurdukları Ortadoğu'da --bir savaşın tam eşiğinizde miyiz bilmiyorum ama-- ISİS adlı bir örgüt bir anda hortladığında,  Suriye meselesi tam bir çıkmaza doğru sürüklenmekte iken,  halklar yerlerinden sürülürken;  yine kalkıp Filistin'i bombalıyor, ırkçılığı sıradanlaştırıyor ve barıştan insan haklarından bahseden kendi insanlarını "hain" ilan ediyor.  Bu sayede belki de yüzümüze ayna tutuluyor,  her neyse...


Yazı o kadar uzadı ki, İsrail-TR ilişkileri üzerine ve Twitter'da bazı önemli Türk siyasetçi danışmanlarının sorumsuzca paylaştığı, akıllara seza yaklaşım ve yön göstermeler bir başka yazıya kaldı.

"İnsan olarak bir ömür misafir olduğumuz şu dünyada  Tanrı'nın yüzüne bakacak yüzümüz varsa;  Bayramımız mübarek olsun!"
diye yazmıştı biri Ramazan Bayramını kutlarken.

Görüşmek üzere


21 Ağustos 2014 Perşembe

 Ara Nağme - Ben, Yazılarım ve karışık durumlar


Selamlar.
Bazen yalnızlığımı, bir miktar kendi eğilim ve seçimlerimi,  daha çok da merak ve tepkilerimi --- -öfkemi-  yazıya dökerek paylaşmak için açmış olduğum;  emek verdiğim Can ile Canan adlı bu blog karalamamda; yeryüzünde uygarlığın gelişiminde önemli etkileri olmuş kadim Yahudi toplumunun insanlarından bazılarını yeri geldiğinde anmak ile başlayan ön planım;  2010'daki  Mavi Marmara filo saldırısı olayından beri şekil değiştirerek ve İsrail-Türkiye ilişkileri üzerine bazı notlar düşerek,  yabancı dillerden kimi alıntılarla belli bir düzen (?) dahilinde buralara kadar geldi.

Son haftalarda ise,  özellikle bu sene Ramazan ayından itibaren Ortadoğudaki hareketlenmelere ek olarak Filistin-İsrail arasında yaşanan kanlı gerginlikler sonrasında: Yıldız Tilbe'nin isyanı (Irkçılık ve Yahudi düşmanlığı)  ile  bir Zıtlıklar Zenginliği olarak  İSRAİL başlıklı denemeleri yazdım. Sonrasında niyetim; bu gerginlik hakkındaki çeşitli makale, söyleşi, blog ve sosyal medya paylaşımlarını  "İsrail-3"  başlığı altında derlemekti.

Esasen gündeme dair çoğu konu bizde birkaç gün konuşulur, sonrasında unutulmak üzere... Bu mevzu ise diğerlerine göre canlılığını korumaya devam ediyor.  Meğer ne çok yazı, yorum, aktarılmayı bekleyen sözler varmış İsrail ve Yahudiler hakkında? Günlerdir toparlayamadım. Sonunda toparlamayı bırakıp "ortaya karışık" kıvamında, farklı görüşleri ve denk geldiğim çeşitli yazı-yorumları öylesine bir sıralama ile paylaşmaya karar verdim.

Gerçekten boyumu aşıyor.
Esasen sıradan bir insan olup sade bir yaşam süren, "soru sorma"nın Zamana karşı attığımız çapalar gibi yorucu ve kutlu bir süreç olduğuna inanan, kafasının içerisinde bazı duvarları olan biriyim. Anlamak, yargılamaktan daha öncelikli benim için.
Arzu ederdim ki, çevresi örülü alanlarımız içerisinde böyle insanlarla bir yazın faaliyeti içerisinde olabilelim, en azından ulaşabilmeyi dilediğim kişiler böyleleri.

Ancak elimdeki imkanlar ve kapasitem ölçüsünde şu anda bu noktadayım :)

Bir zaman önce Twitter'daki bir paylaşımla denk geldiğim bir şarkı bu,  bir Sefarad ninnisi imiş.  Twitter'da karşılaştığım en güzel şeylerden biri idi.  Maalesef o mistik video  YouTube'dan silindiği için,  şu versiyonuyla idare etmek durumundayız   :(

"Hildegard von Bingen / Müzik Ruhun gıdasıdır"  müzik listemden:

Görüşmek üzere.


11 Ağustos 2014 Pazartesi

 10 Ağustos 2014 - Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Dün benim için sinirsel açıdan inişli çıkışlı uçlarda bir gündü,  yazma ihtiyacı hissettim.  Önce seçimin ilk saatlerinde  "Kemalist kibir"  üzerine yazdım, Erdoğan'ın  küçük dağları ben yarattım  bakışı üzerine birkaç gün önce Facebook'ta paylaştığım  "Bu nasıl bir kibir  Nasıl bir tutulma?"  başlıklı ileti, sonuçlar açıklandıktan sonra da  "halkımızdaki mide genişliği  ve  dinazor sevgisi"  üzerine...  Şimdi tüm bu karalamaları derleyerek bloguma'da aktarıyorum.  İSRAİL-3  başlıklı yazıma dek müsadelerinizle.



------>  (Seçim sabahının ilk saatlerinde yazma ihtiyacı duyduğum metin)
.

KEMALİST KİBİR ................
Kemalist bir ailenin ferdi olarak doğdum. Annem, ezberci sistemin mümtaz bir öğretmeni olarak, evde de her daim askeri modeli iftiharla uyguladı, her konuda "anne" değil,  "Kemal'in bir neferi"  oldu.
Yaşlar ilerleyip "ölüm" denen hakikatle sıkça aile yakınları kaybedilmeye başlanınca; geçmişte namaz kılan evladıyla alay eden ya da namazdan daha önemli şeyler olduğunu söyleyen anne; disiplinli ve düzenli namaz kılan bir Müslüman oldu, Kur'an günlerine katılmaya başladı. Bu sefer de evde namaz kılmayan veya o gün oruç tutmayan evlatlarını hizaya soktu:
_"Sen neden oruç tutmuyorsun?  Söyle neden namaz kılmıyorsun!"

Elhamdülillah Müslümandı, Kur'an'ı hem Arapçası hem Türkçesinden okuyordu, en iyi Müslüman o ve onun gibilerdi şüphesiz. Diğerleri (tesettürlüler) ise dini kullanıyorlardı sadece. Kafasını kurcalayan incir çekirdeğini doldurmayan şüpheleri için İslam ilmihallerini araştırırdı; ancak Allah'ın yarattığı Kürtlere düşman, ırkçı bir insandı. Nasılsa Kemal'in Müslümanları cennetlikti,  onlar yanlış ol(a)mazdı,  haşa herşeyi iyi bilirlerdi.

Burnunun ucunu göremeyecek kadar kör ve senelerdir siyasi alanda kaybeden bu Kemalistlerdeki bitmeyen bu KİBİR bile Tanrı'dan da realiten de gerçekçilikten de ne kadar kopuk, hasta insanlar olduklarının bir göstergesidir. Ankara'da yaşadığım 15 sene boyunca, Çankaya gibi şehrin en merkezi ve en güvenli bölgelerinde yaşayan beyaz Türk kızlarının, ortalıkta yarı çıplak gezer ve etek boyları her geçen gün daha da kısalırken “Seneye şeriat kesin gelecek! :( ” ten başlayıp  “Bu bölge hiç güvenli değil!”e kadar uzanan, baktığını göremeyen bilimum hasta kafalarına da defalarca şahit oldum.

Şimdi peki ben bugün nerden esti de bunları yazdım, neden yazmak istedim?

Bugün malum Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Adını CHP-MHP'nin adayı olması ile duydukları Ekmelettin'e, neferler olarak gidip oy verdiler. Ben Ekmeleddin İhsanoğlu adını, onlar gibi CB seçim süreci ile yeni değil,  bunun kaç sene öncesinde de duymuş ve takip ediyordum:  "Tayyip Dünya lideridir" diyen bir adamdı ekranlarda. Gidip bir İlahiyatçıyı cumhurbaşkanı adayı yaptılar, o da ayrı bir konu. Türkiye'de şu anda işe girme kaygısı en az olan İlahiyat mezunları iken (devasa imam alımları vesaire), Cumhurbaşkanını dahi İmamdan aday göstermek,  muhteşem bir muhalefet örneği olsa gerek.

Sevgili annem, "HerŞEYİ BİLEn BİR BİLEN" olarak, çok eğitimli kendisi, halk ise cahil... Benim Selahattin Demirtaş'a sempati duymamı küçümsedi. Denecek söz yok zira bu kesimle konuşamazsın.  "Yobaz" dediğin insanlardan ne farkı var Kemalistlerin?  Kafaları açık, asimile, ne oralı ne buralı yobazlar hepsi.  Konuşamadığın insandan ve kitleden korkacaksın arkadaş.
Azalarak bitmeleri dileğimle...


.
YOBAZ NEDİR?
"Başkalarının farklı düşüncelerini işitmeye dahi tahammül edemeyen insana yobaz denir"
 diyordu Arzach  Facebook'ta.

"Bu ülke, başkalarının düşüncelerine tahammül edemeyen yobazlar ile dolu. Kemalist kesim yobazlığı kendisine pek yakıştırmaz ve bu durumu dindarlığa özgü sanır. Fakat en büyük yobazlar ve ırkçı faşistler de yine Kemalistlerin arasından çıkıyor.
Bu ülkeyi sevmiyorum. Çünkü kendimi ait hissedemiyorum. Kendimi bu ülkede mutlu ve huzurlu hissedemiyorum. Sebebi ne ekonomik ne de siyasi. Sebebi gönlümü verdiğim, kalbimi, hayatımı açtığım insanların er ya da geç yobaz olduklarını görüyor oluşum ve uğradığım hayal kırıklıkları."



------>  (Galip Erdoğan'ın meydanlardaki söylemi üzerine yazım)

BU NASIL BİR KİBİR?  NASIL BİR TUTULMA?

(Tayyip Erdoğan,  İzmir mitingi)
Bir aday çıkmış, adını vermeyeceğim, "tek millet olmaz" diyor. Eyy efendi, bu ülkede cumhurbaşkanı adayı olacaksan tek millet anlayışını kabul edeceksin. Sen daha çırak bile olamadın.  Sen olsan olsan,  kendisi Zaza  ama benim Kürt kardeşlerimi aldatıyor.
Bunların derdi dağ. Şehir değil. Tehditle silahla milletten oy isteyecekler.
Kadınları da istismar ediyorlar. Madem kadın haklarına bu kadar düşkündünüz, evlatları dağa kaçırılan o anaları neden ağlattınız!

Demokrasiyi dilinden düşürmeyen bir siyasi atmosfer içerisinde bir başbakan nasıl durmadan böyle ırkçı ve alaycı konuşabiliyor?  Hadi konuştu milyonlar alkışlıyor.  Aslında -maalesef- bu tutulma çok normal geliyor çoğu insana.  Mesela benim gördüğüm, seçimler ile ilgili birkaç yorumuna denk geldiğim arkadaşlarım ve sosyal medyada eklediğim kişilerde inanılmaz bir ırkçılık  var. "Kürt böreği, kol böreği..." gibi harika argümanlar. Toplumdaki bu  sakat kafa yapısının  elbette farkındadır Erdoğan.  Adam gayet başarılı ve toplumu da yansıtır nitelikte söylemleri;  besliyor ve sömürüyor.  Maalesef Doğu ülkelerinde iktidara gelen de pek gitmiyor.  Mısır'da da böyle idi, Suriye, İran ve çoğu hep böyle...  Bazen düşünüyorum,  askeri darbelere tamamiyle karşıyım ve eleştiriyorum;  bununla birlikte başka türlü de gelen gitmiyor,  geberene kadar,  gerçekten ilginç.



------>  (Seçimlerden sonra,  %50'den çok RTE tercihi)

Uzun bir zamandır, "cahil" denen halkımızın aslında aşırı mide genişliği'nden mustarip olduğunu düşünüyorum. Böyle bir toplum var mıdır acaba dünyada? Kültürel hayata bakıyorum: Şairin deyişiyle "yolun yarısı"nı geçmeme rağmen, anaokula başlamadan önce pop kültürümüzde (tek tek adlarını saymama gerek var mı?)  kimler vardıysa hala aynen... Geberene kadar bu insanlar olacak ondan şüphem yok artık. Siyaset dersen, hala Süleyman Demirel'den icazet alanlar, fikir soranlar varmış, Allah akıl fikir versin.  Demirel'e de sağlık versin tabi, adamın Alzheimer olmasına bile fırsat vermedikleri için... Gelenin geberene kadar gitmediği şu güzel ülkemde, son CumhurBaşkanlığı seçimi ile bir kez daha halkımızın sürüncemeyi ve bıktıranı sevdiğini gördük.

Yaş ortalamasının 18-22 aralığı gibi oldukça genç bir nüfusa denk düştüğü söylenen ülkemizde insanlar dinazorları baş tacı ediyorlar. Dinazor ve kan emicilere muhalefet ettiklerini söyleyenler de dinazor ve kan emici!  Şimdi çık çıkabilirsen bu siyasetin içinden.
Akıl-fikir, sabır ve sağduyu hepimize.




(Dip not:  Bu yazıyı takip edenler,  Yorumlar  bölümüne bir göz atmanızı tavsiye ederim.  Değişik yorumlar var.)
(demokrasi, Türkler, Soyut  gibi etiketleri ekleyemedim)

4 Ağustos 2014 Pazartesi

 bir Zıtlıklar Zenginliği olarak İSRAİL

Sıcak, nemli ve bazı günlerinde aşırı yağışlar  (sel ve hatta İstanbul'da hortumu dahi)  gördüğümüz Ağustos ayından merhaba.  Bildiğiniz gibi,  bu blogda çeşitli konularda farklı yorum ve haberleri sizlerle paylaşıyorum.
Bir önceki yazımda İsrail'in Filistinliler üzerine saldırgan tutumuna başta Müslüman dünya olmak üzere duyulan tepkiler ve Yıldız Tilbe'nin isyanı üzerinde bir şeyler paylaşmıştım.  Bugün ise konu hakkında daha farklı argümanlar ve genel kültürümüzde pek alışık olmadığımız savunma teknikleri üzerinden çeşitli örneklemeler sunmaya çalışacak;  bende  "iki inatçı keçi" hikayesini çağrıştıran bu sürtüşmenin taraflarına dair birkaç görsel malzeme sunacağım.

Üç İsrailli gencin 12 Haziran 2014'te Batı Şeria'da otostop yaparken kaçırılıp öldürülmesi ve ertesinde gelişen olaylarla Ramazan süresince Türkiye ve dünyanın gündeminde  İsrail ve Siyonizm  vardı. Tabi "Hamas" ve  "terörizm" ile başlayan cümleler de...

Özellikle dünya basınında ve İngilizce sosyal medyada pek çok İsrail övgüsü ve destekçisi yorum okudum, militarist ve zorba politikalarını eleştiren ve kötüleyenler de azımsanamazdı. Tabi ki bizim gibi ırkçılığın sıradan ve dahi masum kabul edildiği yerlerde Anti-Semitik yaklaşımlar oldukça sıradanlaştı. Bir Yeni Akit yazarı "Türkiye'deki Yahudi cemaati yeni 6-7 Eylül'ü yaşamak istemiyorsa..."  benzeri cümleler ile "Türkiye'deki Yahudi cemaati akıllı olsun" demeye getiriyordu.  (Yorumlar bölümünde bu yazıdan ufak bir alıntı yaptım.) Çeşitli belediye işletmeleri camlarına "Bu işletmede İsrail malları satılmaz" uyarısı koydu.  Bir sürü Hitler güzellemeleri yapıldı.  Siyasi görüşünü her nasıl tanımlarsa tanımlasın,  benim görebildiğim,  halkımızın güç ve Şeytaniliği İsrail isminde bütünleştirdiği.

Gazze'de açılmış  tünelleri  hedeflemekten bahsedilen İsrail operasyonlarında pek çok sivil insan öldürüldü. Buraya sayıları yazmayacağım, zaten tam sayıyı bilmiyorum,  merak da etmiyorum,  çünkü bu konuda kaç insanı  İsrail askerlerinin öldürdüğü  sadece Matematiksel bir ayrıntı olarak kalıyor.  Dahası aynı ülke, Yahudi toplumu ve aynı operasyon konusunda birbirinden bu kadar zıt,  adeta siyah-beyaz görüşlerin olması dehşet verici bir delilik hali bence.



Gazze için ''gözyaşı döken'' Erdoğan ve yanındaki zevatın Gazze bombalanırken tekmili birden 32 dişleri ile gülümseyerek yaptıkları şovdan bir kare. (Resimlerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)

Bu fotoğrafa "Gazze ve Yozlaşma" adını verdim ben. İktidar sahibinin yanında yılışıkça sırıtmayan nadir kişilerden birinin Bülent Ersoy olduğunu not düşmek isterim burada.

Ne kadar üzüldüklerini Mavi Marmara'daki sivil kayıplara verdikleri askeri tepkisizlikle gördük zaten. Bu hımbıllıkla iki tane Türk F16'sını geminin üzerinde önlem olarak uçurmalarını beklemek hayalcilik olurdu. O gemide ölenler hesabı sorulmaksızın adeta iç siyasete malzeme edildiler, ona yanarım. Kendi vatandaşını katleden, başkası gelip vatandaşını katlettiğinde de kuyruğunu kıstırıp oturmaya devam eder.
(Bir ademoğlunun bu karelerin altına Facebook'ta düştüğü yorumundan alıntı)


Mavi Marmara  demişken,  görüşlerini takip ettiğim  genç bir adamın  (F.K.)
Dış İşleri Bakanı  Ahmet Davutoğlu  hakkındaki şu yorumunu paylaşmak isterim:

.........Bu Davutoğlu kazması hükümetin de TECEnin de başına gelen en büyük felakettir. Hamas gibi rezil bir örgütü Gazze halkı seçimle iş başına getirdiğinde bütün batı şoktayken bu davar hükümet "Sandık kutsaldır" "Gazze halkının iradesine saygı duyulmalıdır" falan diyordu.
(Israil'in zalimliğinden, Gazzedeki şartların insanı zorla terörist yapacağından falan bağımsız olarak, son olayların sorumlusu Hamas'tır. Kadın/erkek/çocuk/asker/sivil ayırmadan, sadece Yahudi öldürmek amacıyla İsrail kentlerine roket atan bir zihniyete sahip herifler. Israil vuracağı binaya önce telefon edip boşaltın diyor, sonra knock on the roof yapıyor öyle vuruyor. Bu arada Hamas "Sakın evleri boşaltmayın" diyor. "Ölelim ki haklılığımız anlaşılsın, dünya kamuoyunu kazanalım" kafası... işe de yaramış görünüyor, batıda pek çok yerde yapılan pro filistin gösterilere bakarsak.)

Savaş suçlusu, soykırımcı Sudan devlet başkanı El Beşir'e "Müslüman soykırım yapmaz" hezeyanı eşliğinde sahip çıktığı, herif kırmızı bültenle aranırken Ekmel'in (Ekmelettin İhsanoğlu) başkanlığını yaptığı IRCICA'nın İstanbul toplantısına çağırdığı gibi;  Hamas'a da sahip çıkan,  El Fetih'le sözüm ona aralarını bulmaya çalışan bi AKP var karşımızda. "İsrail istediği zaman çocuk vurma hakkı olsun istiyor"muş, anca burada ölmeden kefen giyenleri kandırırsın sen böyle. Sırf üç beş Arap sokağında "Erdoğan" diye bağırılsın diye Mavi Marmara kepazeligini tertip edip insanları göz göre göre ölüme göndermiş bir zihniyet sahibinin ettiği lafa bak!  Sarıkamış anması düzenleyip "Şehitlerimizle gurur duyuyoruz, bugün de VATAN İÇİN 90.000 değil 900.000 şehit vermeye hazırız" da demişti bu herif. Sonra neo kemalist deyince kızıyorlar,  "Mevzuu bahis vatansa gerisi teferruattır"  diyen kimdi?


Hala yazıyı okumaya devam edenler varsa,  çeşitli yorumlar paylaşmaya devam etmek istiyorum.  Biraz da  Arzach nickli Şıvan Okçuoğlu'ndan:

"Filistin,  geçmişte Türkler'e attığı kazığın ceremesini en çok çeken topluluğa ev sahipliği yapmaktadır.  Şimdilerde ise Türkler'den medet umuyorlar mı emin değilim  fakat halkımız İslam ekseninde Filistin'e büyük payeler vermeye meraklıysa da dün askerine kurşun atan,  Osmanlı'nın  bölgedeki hakimiyetine Osmanlı'nın düşmanları ile iş birliği yaparak son veren bu ülke daha ziyade din kardeşine attığı kazığın faturasını ödemekte.

Tarihsel meseleler yüzünden Filistin'de yaşanan insanlık dramını görmemezlikten gelecek değilim.  Lakin Türkiye ile İsrail arasında kurulu bulunan ittifakı dağıtmaya ne denli değecekleri konusunda da kişisel anlamda emin değilim.  Dün bizi sırtımızdan vurmuş bir toplum için bugün İsrail ile varolan müttefikliğimizi bozmaya değer mi?  Devletler arası ilişkiler, insanlar arası ilişkiler ile aynı çizgide yürütülemez.  Bir insan olarak Filistin halkının çektiği çileye elbette üzülecek,  gerekirse makul ölçülerde tepki vereceğiz. Fakat bizi sırtımızdan bıçaklamış bir toplum için de OrtaDoğu'daki yegane gerçek müttefikimizi,  yani İsrail'i kaybetmek de akıl alır iş olmayacaktır."
(Yorumlar kısmında Arzach'ın "İsrail ve Kürt devleti" üzerine bir yorumunu da ekliyorum.)



Bir araştırmacı tarihçi (Foti Benlisoy) yandaki resmi "Filistin'in sömürgeleştirilmesinin harita-tarihi" başlığı ile paylaşmıştı.
......... "He sömürgeleştirme he... lan bu 1947 UN planı (ikinci resim) İsrail tarafından kabul edilmişti, davar Filistinliler ve bölgedeki (başta Mısır) Arap devletleri kabul etmeyip savaş açtılar Israil'e. Israil savaşı kazandı, 65 senedir torunlarına kadar süründürdüler bunları göçmen kamplarında."  (F.K.)


"Hizbullah neden Nazi selamı verir?" diye soruyor Arzach.
Ortadoğu'da, özellikle İslam ülkelerinde büyük karışıklıklar ve yer yer kanlı büyük çatışmalar var. "Ortadoğu karıştı", "Ortadoğu'da savaş" derken bir anda IŞİD/ISIS (Islamic State in Iraq and Syria) hortladı.
Kabe'yi yıkacaklarını, Kudüs'ü ele geçireceklerini ve hatta İstanbul'u da alacaklarını söylüyorlar.  Bu denli sivri ve masraflı projelerin mali kaynağı kim veya kimlerdir? IŞİD son dönemde Irak Musul'da bulunan Türk konsolosluğunu basarak Türk diplomatları kaçırmış  (11 Haziran 2014), Türkiye kamuoyunu bu eylemi ile meşgul etmişti. Kaçırdığı kamyon şoförleri ve diplomatlar için ayrı ayrı Türkiye'den haraç istemekten geri kalmayan çetenin lideri  El-Bağdadi, bir konuşmasında Başbakan Erdoğan'ı kendisine biat etmesi için tehdit etmiş, halifeliğini ilan ederek İslam dünyasını cihada çağırmıştı.

Ne  FKÖ  kaldı  ne Arafat  ne de haklı kavgalar…
11 Eylül”  milat oldu…
El Kaide  denilen kanlı örgüt  ününe ün kattı…
İhvan  (Müslüman Kardeşler)  hortladı…
Gazze'de iktidarı elinde tutan Hamas azgınlaştıkça azgınlaştı…
Şimdi de IŞİD,  hemen yanı başımızda…
Ortak paydaları cihat kisvesi altında kelle avcılığı yapıp insan kesmek!
Din adına, mezhep adına…
Vahşet, vahşet, vahşet!
diyor  Macit Cününoğlu  bir yazısında.



Taner Akçam  -  22 Temmuz,  Facebook:
Eğer Türkiye'de,  İsrail'in Gazza'daki,  ilkel bir intikamcılığı da geçen barbarlığına tavır almak istiyorsanız;  İHH Başkanı'nın 6-7 Eylül'ü hatırlatan şu sıradan Anti-Semit sözlerine tavır alarak işe başlamak zorundayız.  İHH, utanmadan ve sıkılmadan katliama çağrı yapıyor ve sadece Hükümet değil, birçok çevre sessiz.

(İHH Başkanı Bülent Yıldırım'ın sözleri) "İsrail'in bu şımarıklığını durduracak tek bir yer var. O da Türkiye'deki Yahudi cemaatidir. İsrail'in parasının çoğu Türkiye'deki Yahudiler'indir (...) Bu Yahudi cemaati bir an önce harekete geçip İsrail'in şımarıklığını durdurmalı. Yoksa burada insanların hiç istemediği sonuçlarla karşılaşırız (...) Çıkıp biz çocuklarımızı göndermiyoruz ve Siyonizm'in bu katliamını da benimsemiyoruz desinler. Aksi takdirde dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse rahat edemez. Çünkü gençleri tutamıyoruz artık."


(devam)
-----------------------------------------------------------------------------------
HAMAS'a  FİLİSTİN SÖMÜRÜSÜ GEREK

Senede en az 2-3 defa tekrar ediyor,  Gazze'den İsrail'e roketli saldırılar yapılıyor, İsrail yemin etmiş misli ile karşılık veriyor, biz ise burada Filistin üzerinden birbirimize ''insanlık sınavı'' düzenliyoruz.  Filistin'e üzülüyorsan insansın,  yok İsrail'i destekliyorsan tu kakasın.

Hamas adlı örgütün para kaynakları büyük ölçüde iki unsura dayanıyor: Dünya genelinde  Filistin için yapılan yardımlar  ve Gazze'ye mal sokmak için açılmış binlerce tünelden geçirilen ürünlerden alınan %20 vergi.  Yani tünelden Gazze'ye 10 koyun sokuyorsan 2'si Hamas'a gidiyor. Ve evet yanlış duymadınız,  Filistin'e yardım adıyla toplanan bağışlar da Hamas'a gidiyor, eğer gidiyorsa elbette.

Kısacası Hamas'ın elinde milyarlarca dolarlık bir birikim mevcut.  Bu paranın örgüte akmasını sağlayan yegane unsur  Filistin'de ölen çocuklar. Çocuklar ölecek ki sizler duygulanıp elinizi cebinize atın ki Hamas'a para aksın. Tüneller olacak ki Hamas kente giren istisnasız her üründen vergi alabilsin.  Böyle bir pazar payını bırakmamak için Hamas'ın neler yapabileceğini düşünebiliyor musunuz?  Madem insan çiğ süt emmiş, ananız değil babanız değiller siz bu Hamas'ın yöneticilerinin ne mal olduklarını nereden biliyorsunuz da asıl amaçlarının Filistin halkının özgürlüğü olduğuna kanaat getirdiniz?  Sakın Hamas bu saldırıların düzenli şekilde devam etmesi için gayret gösteriyor olmasın?  Öyle ya,  kim istemez havadan gelen milyarlarca dolar parayı?

Yardımlar artsın ve devamlı olsun istiyorsan at amk İsrail'e füzeleri. Sonra silahları halkın yaşadığı binalara sakla.  İsrail bunları tespit ederek uyarıda bulunsun, buna rağmen bölge boşaltılmasın.  Ardından silah deposu haline getirilmiş binalara saldırı yapılınca  ''bakın, Siyonist İsrail sivilleri vuruyor!'' diye duygu sömürüsünün dibine vurup Hamas'a akan paranın devamlılığı sağlansın. Sisteme bak. Siz de bu sisteme eklemlenmiş, kim insan kim değil Filistin'e dökülen göz yaşları üzerinden analiz yapmakla uğraşın durun.

Tamam hadi diyelim ki boykot yapacaksınız.  Madem İsrail devletine ait olmayan Yahudi firmalarını da boykot ediyorsunuz,  bunu yaparken Facebook'ta örgütlenmeye çalışmanız komik değil mi sizce de? Facebook'un sahibi Yahudi değil mi?  İsrail'e gidip gelmiyor mu?  İsrail'e yardım etmiyor mu?  Peki neden boykotunuza  Facebook'u  dahil etmiyorsunuz?
Ben size söyleyeyim, iki yüzlüsünüz ondan olabilir mi?  Filistin'de ölenler falan da umurunuzda değil bence.  Tribünlere oynuyor, ''insan'' rolü yapıyor  ve normal hayatınıza devam ediyorsunuz.

Gelelim İsrail'i asıl zengin eden ürünlere.  Bakalım bunları boykot edebilecek misiniz? Baştan peşin peşin söyleyeyim, İsrail'i boykot edebilmeniz imkansız. O kalibrede bir ülke değiliz biz.  İsrail'in en büyük para kaynaklarının üçünü saydığımda hazırol pozisyonuna geçmeniz kaçınılmaz.  Zira ilaç sektörü, bilgisayar teknolojileri ve silah sanayii büyük ölçüde bu ülkenin elinde. (...)
(Arzach)
-----------------------------------------------------------------------------------


(F.K.) Bakın davar sürüsü, sizin bezine kurban olduğunuz, "Allah zeval vermesin" diye dua ettiğiniz devletinizin öldürdüğü insanlar yanında Israil'in öldürdükleri devede kulak kalır:
Ermeni soykırımı:  ~1.000.000
Dersim soykırımı:  30.000
90ların devlet politikası faili meçhuller:  17.000
83-13 arası öldürülen gerilla/sivil Kürtler:  35.000 (bu dönemde 3000 civarı köy ve mezra yakıldı, hani İsrail ev yıkıyor ya)

Israil devletinden sırf Yahudi diye nefret etmek düpedüz anti semitizmdir, iğrenç bir ırkçılıktır. Ama zaten sadece İsrail'den değil, tüm Yahudilerden nefret ediyor, öldürülmesi gereken, lanetli millet olarak görüyorsunuz. Bu zaten Hamas zihniyetidir. "Bizim hedefimiz, asker/sivil farketmez, Yahudi öldürmektir"  diyen Hamas'ı tabiî haklı görürsünüz o zaman.
Öyle Filistin, özgürlük felan diyeyim de duyarlı gibi çek kanka... bi de bu Palastin neredeymiş acaba :)

Bi Hitler lafı daha duyarsam kusacağım.  TC vatandaşı olmaktan zaten utanıyorum  (AKPden önce de  Kavgam  en çok satan kitaptı) Müslümanlığımdan da utandırıyorlar beni.  Muhammed  ümmetinin Müslümanları iğrenç anti semitizmleri dolayısıyla Lut kavminin akıbetini çoktan hakettiler.  Şu âyeti de mi duymadınız:
"Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, "Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin,  sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın!"  (Maide 8)


.........-Yabancı basın,  bir İngilizce blog ve birkaç farklı yorum ile İsrail'den karelere yer verecektim ancak, bu başlık sayfayı yüklemekte ve okumakta zorlanacak kadar uzadığından br sonraki yazıya ayırıyorum.
Görüşmek üzere.-