31 Ağustos 2014 Pazar

 Rol Modelleri & İkonlar


Yıllar önce internet üzerindeki yazılarıma ilk başladığımda, yakın çevremdekilere konuyu hiç açmadan sessiz sedasız karma şeyler paylaşıyordum. Kendini "eğitimli, kültürlü, elit, demokrat" olarak tanımlayanların bile en ufak bir hiciv ya da eleştiriye tahammülü olmadığı bir toplumda; gerçek hayatımda yaşadıklarım çevresinde yazdıklarım epey başımı ağrıtabilirdi, eğer anonim kalmasaydım. Nitekim, maalesef yanılmadığımı ilerleyen zamanlarda deneyimlemeye başladım.

Yine de rahat durmayıp bir yakınıma bu yazıların bahsini açtım. Edebi kültürü ve okuma deneyimi yüksek biri ve benimle ortak anıları olan, zaaflarımı gözlemlemiş biri olarak yorumunu duymak istemiştim. Israr ettim. Benden yazılarımı incelemek için bir zaman süre istedi.
Birkaç hafta geçtikten sonra telefonla arayıp birkaç eleştirisi ve bazı önerileri olacağını söylediğinde çok heyecanlanmıştım. Bana söyleyeceklerine gerçekten hazır mıydım? Beynimde acayip sorular meraklarla buluştuk sonunda..

"Neden kısa ve öz yazmıyorsun ki?" dedi bana. "Kitlenin ilgisini çekecek şeyler yaz, hatta yemek tarifleri bile yazabilirsin.  Yılmaz Özdil  gibi yaz diyorum sana!"


Yaşadığım afallama,  sudan çıkmış balık durumu...
Hani "kahvehane ağzı" üslubuyla donatılmış gazete köşeleri, çift enter ile makale donatan şişirilmiş diğer Hürriyet isimleri bir yana...
Adam bildiğin kafatasçı!

Ve benim gibi burnunun dikine gitmekten başka bir yol bilmeyen biri için bunun anlamı belli idi; bu sohbetten sonra daha da uzun yazmaya başladım,  "kitle" dediği şeyden daha da uzaklaştım hatta...
Ekşi Sözlük'ün yazarlığı bir yana,  düzenli okurluğunu bile bıraktım.
Ki internete telefon hatları üzerinden bağlanıp gelen faturayı elimize aldığımızda deryaları aştığımız o zamanlarda bile yap(a)madığım bir şeydi bu.

Tam o zamanlarda gazeteci Cüneyt Özdemir; Cihannüma adlı köşesinde  Hakkı Devrim kendisinin bir yazısındaki Türkçe dil yanlışlarına işaret etti diye alaycı ve sert bir yazı yazmıştı. Radikal'in en eski yazarlarından,  (bir zamanlar CNN Türk'te birlikte sabaha dek süren yılbaşı programları yaptıkları)  babası hatta dedesi yaşındaki bu esaslı adamı iğneliyordu:  Yazılı basındaki dil yanlışları ile uğraşacağına "nasıl daha popüler olurum ve daha çok tıklanırım?"a kafa patlatsan daha iyi olur, gibisinden pespayelikler...

Takip eden aylarda gazetedeki yönetim değişiklikleriyle, Hakkı Devrim gibi Radikal'i Radikal yapan yazarların çoğu ayrıldı-uzaklaştırıldı; yerlerine Cüneyt Özdemir gibi "pop yazarlar" yerleştirildi. Yazma tutkusu olan gençlerin Radikal'de blog sayfası açmak için koşuştuğu bir dönemde, ben bırakın orada yazmayı, Radikal internet sitesinde yıllardır alışkanlık haline getirdiğim haber altı yorum yapmayı bile bıraktım.

Pop kültürümüzdeki bu yapış yapış "Halkımız bunu istiyor", "Halkımız bunu seviyor"culuktan da tiksiniyorum. Bunları şimdi neden yazıyorum, bilmiyorum.. Tek bildiğim: Dün sabah birine telefonda "Artık Hürriyet'te  rol modeli önerin Yılmaz Özdil de yok"  dedim.
Evet dedim.  :)

* Foto:  St. Paul Katedrali merdivenleri,  Londra

Hiç yorum yok: