.
11 Aralık 2009 Cuma akşamı, ekranlardaki Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın basın açıklamaları ile DTP'nin kapatıldığını öğrendik.
Tam da Tokat'ta 7 askerin şehit düşmesi haberinin ertesi günü gelen bu yeni gelişme ile sıcak bir gündem içerisine girdik yine.
(Tabi -her zamanki gibi- kısa süre sonra unutmak üzere.)
Türkiye'de bugüne kadar pek çok parti kapatıldı.
Parti kapatmalarıyla ne 'siyasal İslam' inişe geçti, (Heyhat! Adamlar İmam Hatipleri düz lise gibi benimsetme girişimlerinde şimdilerde. Hem de YÖK kanalıyla!) ne de adına ister
Kürt sorunu densin, ister
terör sorunu, isterse de
kanlı olaylar... Bunların hiçbiri parti kapatmayla bitmedi.
Biraz da işin bu tarafına vurgu yapmak için, haberi ilk duyduğumda yaptığım yorum şöyle oldu:
"Parti kapatarak sorun/savaş/gerilimleri yok edeceğini sanan devekuşu zihniyetinin ve mağrur gönüllülerin, kapatılmasından sonra zil takıp oynadığı partidir.
İlkin "Bir DEHAP vardı, ne oldu ona?" dedik; arada biri çıktı "bir HADEP vardı, ne oldu ona?" dedi... Kel alaka biri de çıktı "Bir Refah bir Fazilet vardı, ne oldu onlara?" dedi...
Beni bu kadar şaşkınlığa sürükleyen ise, bu kararı alkışlayıp "Hak ettiler!" diyenlerin, Kürt meselesi hakkındaki tutumu nedeniyle bugüne kadar kaç tane kapatılmış parti olduğunu bilmemeleri; ve dahi (laf lafı açar mantığıyla) İmam Hatipler'in Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı döneminde yaygınlaştırıldığından, siyasal İslam'ın temellerinin "Kominizm tehlikesi" bahane edilerek o dönemlerde pekiştirildiğinden, zorunlu din dersi eğitiminin getirilişinden filan hiçbirinden haberlerinin olmaması... Parti kapatma davalarının hukuki değil, siyasi içerikli olduğundan bihaber olmaları... Ama ısrarla ve hala bir darbe beklentisi içerisinde oluşları, darbe yapan askerlerin halka şeker vereceğini sanmaları... Bu bakış açısına sahip olanlar da üniversiteli yüksek eğitimli kesim olunca, benim de bu
eğitime itirazlarım başlıyor işte!
Sorum şu: Parti kapatarak terör sorununu veya içerdeki savaşı bitirebileceğini sanmak nasıl bir at gözlüğüdür, nasıl bir devekuşluğudur? Daha kalıcı ve insana yakışır bir çözümü yok mudur?
Bu noktada durup başta
Emine Ayna olmak üzere bazı partililerin ülke bütünlüğünü zedeleyici konuşma ve ifadelerinden dem vurulduğunu belirtmek isterim.
Pekala o zaman kanunlara (ve nizama) aykırı davrananlar cezalandırılsalardı? Hatta en iyi çözüm, sorunlar henüz ortaya çıkmadan önlem alarak çözmek olduğundan; işler bu noktaya gelmeden de bir şeyler yapılabilirdi düşüncesindeyim. Ama kalkıp da apar topar, yangından mal kaçırır gibi, böyle hassas bir zamanda demokrasiyi zedeleyecek dengesiz tutumlar sergileyerek zaten siyasete inancı düşük olan halkı daha da çözümsüzlüğe itmek de çözüm değildir.

Bir de
Ahmet Türk'ten
Aysel Tuğluk'a kadar ve daha bir dolu DTP'li milletvekiline siyaset yasağı getirildi.
Unutmayın ki bir gün size çok ters gelen bir parti veya akım, ülkenin yönetiminde esaslı güç sahibi bulabilir. Onlar da sırf bu nüfuzlarını kullanarak diğer partileri ve ideolojileri Meclis'ten ve yasal temsilden silmeye çalışsalardı; bunu hoş karşılar mıydınız?
Ve beni asıl DTP'nin kapanma zamanı şaşırttı. Hani zaten AKP bu "demokratik açılım" ile neyi açıyor anlamaya çalışıyorduk ve anlayamıyorduk ya hani, şimdi kafamız daha da bir karıştı.
Bu keşmekeşte, (medyamız tarafından her konudaki fikirlerinden düzenli olarak haberdar olduğumuz)
Abdullah Öcalan da çıkıp (
bkz) "
AKP'deki zihniyet Türkiye'yi parçalanmaya götürür... 50.000 insanın öldüğü bir şeye artık terör denmez. Batı'da bunun 10'da biri ölünce savaş deniyor. Ve savaşın tarafları olur" dedi.
Zaten konuşan konuşana...
Her şeyden önce bu Türk Medyası'ndaki çığırtkanlığı düzene sokmadan bu ülkede değil Kürt meselesi, hiçbir şey hallolmaz inancındayım.
Her kanal kendi siyasi görüşüne göre bilgileri çarpıtma, kendine yontma, ırkçı-milliyetçi-şovenist bir dil kullanımı veya enformasyonda elemeye gidip önemli bilgileri vermeyerek kendi gündemini yaratma telaşesinde...
Molotof mudur monotof mudur nedir (bkz: molotof kokteyli) onları atınca kınadıkları çocuklar kadar, İzmir'deki kibirli (elit?) kesimin devekuşluğunu ve DTP konvoyuna saldırıyı eleştirmedikleri bir yerde tv haberleri benim midemi bulandırıyor asıl.
(bkz:
ben Türküm cipe binemiyorum onlar neden biniyor)
Bu gelişmeden sonra okuduğum dikkat çekici bazı yazılar var, onların da linklerini veriyorum:
"Anayasa Mahkemesi erken seçimin yolunu açıyor" -
Cemil Ertem, 11.12.2009, Taraf
"Son provakasyondan sonra" -
Murat Belge, 12.12.2009, Taraf
Tabi ki bu blogdaki yazılar benim şahsi görüşlerimdir. Tek serzenişim bu ülkede neredeyse hiçbir şeyin değişmediğini görmektir.
Bıkmak, usanmak...
Zaten kısmetse birkaç gün sonra beni bu ülkede bıktıran ve ruhumu daraltan şeylerden bahsedicem. Şimdilik Yorumlar bölümünde bu son gelişmelerle ilgili denk geldiğim çeşitli kullanıcı yorumlarına yer veriyorum.