
Bliyorum, daha önce de Ekşi Sözlük üzerine bir blog yazmıştım
(bkz: Sözlük Tarihçem). Bugünse öylesine, pat diye, -kendimce-, Ekşi Sözlük'ün belli bir döneminden bahsetmek, izlenimlerimi ve duygularımı paylaşmak istedim.
Tamamen öznel bir ihtiyaç benimki. Hem de sabah sabah...
(Dün gece saatler 1 birim geri alınmış, kitle iletişim araçlarından -özellikle tv'den- uzak olan bu bünye, mevzudan habersizlikten Pazar sabahı saat 7 küsürde iken kalkmış oldu ve laptopunun karşısına kuruldu.)
Bilemiyorum zaman konusundaki aralık ne kadardır? Zira Ekşi Sözlük takibine iki yıl ara vermişliğim var. Ancak emin olduğum şu ki, sene olarak 2009'da çok belirginleşecek şekilde, Ekşi Sözlük adeta "CHP Gençlik Kolları yayın organı" silüetine büründü. Özellikle AKP'nin ikinci kez seçim kazandığı dönemden başlayarak (yürütülen "Tehlikenin farkında mısınız?" kampanyalarının da eşliğinde) zaten toplumda mevcut olan taraflaşma, kamplaş(tır)ma, zıtlaşma ve cemaatleşme sanal aleme de sıçradı. Cemaatler demişken; daha önce de bir kaç yerde not düştüğüm gibi, bir tarafta Nur cemaati ve Fethullahçılar, diğer yanda Kemalistler ve Atatürkçüler (Ulusalcılar vs Dinciler) ülkenin bu zamanlarında bolca Hızır idi-Yunus idi zıtlaşmaları ile zamanı kurtarmaktaydılar. ("Bir sosyal tespit platformu olarak Ekşi Sözlük" notunu da düşelim bu noktada.)
Özellikle okumuş-yazmışların bu mevcut zıtlaşmacı halinin, bu kadar popülerleşmiş ve yüksek yazar sayısına ulaşmışken Ekşi Sözlük'e yansımaması düşünülemezdi tabii. O da payına düşeni derhal sahiplendi. Ve malum cenahtaki bu eğilim (bkz: çene ishali) besbelli olduğundan, kısa sürede ortam (sanırsın) CHP delegeleri ile dolmaya başladı.
Bu dönemde hoşgörünün ortadan kalktığını söylememe gerek yok herhalde... En ufak bir CHP eleştirisi, Deniz Baykal kritiği, Baykal'ın istifası sonrası başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştiriler derhal takip eden saniyeler içerisinde tüm entrylerinizin kötülenmesine + hakaret ve/veya iftira mağduru olmanıza neden olabiliyordu. AKP ve Recep Tayyip Erdoğan'ı (kısaca: RTE'yi) "padişah gibi olmak" argümanıyla hicveden çevrelerin; Kılıçdaroğlu'nu "sorgulanamaz Tanrı" mertebesine çıkartması ise ayrı bir ironi oldu doğrusu. (Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş ve "Tencere dibin kara/Seninki benden kara" misali...)
Burada asıl dikkatimi çeken nokta, CHP ve Türkiye'deki sol anlayış üzerine getirilen her tür eleştirinin, içeriğine ve dahi ne dendiğine bile bakılmadan; sadece "bir eleştiri" olmasından yola çıkarak; "Beni sevmeyen/eleştiren ölsün" tadındaki solcu-milliyetçi (?) gençliğin sanal linç girişimleri idi. Oysa gündelik hayatımızda dahi örnekse kardeşlerimizi, ailemizi, arkadaşlarımızı eleştirebilmekteyiz. Onlara karşı olduğumuz veya kendilerine zarar vermek istediğimiz için mi acaba?
Her CHP eleştirisi yapana "Fetoşçu" veya "Cemaatçi", her din eleştirisi yapana "Kutsal değerler argümanı", her resmi anlayışı eleştirene "Terörist" gibi yakıştırmaların yapıldığı pespaye bir dönemi de yaşadık. Kimse kimsenin ne dediği ne söylediği ile gerçekte ilgilenmiyor; (anlamaya çalışmak ve hoşgörü çoktan unutulmuş bir mezarlık) sadece sözlüğün sunduğu popüler ortamdan yararlanarak kendi fikrinin propagandasını ve reklamını yapma kararlılığı göze çarpıyordu.
Tabi ki yüksek üye sayısı ile, farklı görüşleri ve tartışmaları da okuduk Ekşi Sözlük bünyesinde. Zaten kaçınılmaz olan bu. Ama siyasi düzlemde baskınlık CHP Gençlik kollarındaydı söz konusu dönemde. (CHP Gençlik Kolları'ndan bile daha CHP'li, daha aydınlanmış olan o ulusalcı kafaya hörmetlerimle...)
Tam da bu noktada; Türkiye'deki en iyi, en gelişmiş, en popüler, en über moderasyon sistemine sahip ve en taklit edilen sözlük sitesi/modeli Ekşi Sözlük'teki bu tek tiplilik; onu model alan diğerlerinde de benzeri bir tek tiplilik, zeka kırıntısızlığına alkış, ilkokul mantığı ve "siyaseti değil tarafları eleştiren/çekiştiren mahalleci bir bakış açısı"nın yer etmesine neden oldu. Bunlar kişisel fikirlerimdir elbette.
Farklı görüşlere tahammül, eleştiri kültürü ve düşünsel gelişmişlik skalasındansa; yazılarda çok fazla (haddinden fazla) yüksek yapılı ifadeler, pür dilbilgisi, "edit: imla", bir dolu kelime ve pek çok yazar (daha doğrusu okumadan yazan) mevcuttu. Ancak ortam "sıkıcı papağanlar"dan geçilmiyordu. "Suyunun suyunun suyunun suyu" ile Voltran'ı oluşturanlar yani... Sadece popüler kaygı güden insanların böyle gergin bir ortamda yazabileceğini düşündüm o zaman.
Oysa sözlükleri okunurluk ve takip edilirlik açısından değerli kılan şey (ve hali hazırdaki Türk Medyası'nın mevcut durumundan ayıran, "alternatif" kılan şey), birbirinden çok çeşitli bilgi ve görüşlere, farklı bakış açılarına, kimi özgünlüklere ve genç bir ruha sahip olmasıdır. Yoksa hep aynı görüşleri okumak ve full time tartışma-itişme istiyorsanız, hali hazırdaki merkez medyacılığımızın yanı sıra fan siteleri ve bir sürü forum sitesi var. Veya Atsızcılar var mesela? (Private Sözlük var bir de. Bilen bilir, "Sözcü Fan Clup" tadındadır, tadından yenmez.)
Gerçi 12 Eylül Referandumu'ndan sonra tartışma kültürü biraz daha normalleşmeye başladı, gibi geliyor bana. Hem gerçek hayatta hem de sanalda... Karşıt görüşler tek tipliliğin ayarını bozacak derecede yer bulmakta, en azından şimdilik. (Karşıtlıklar ne ayarda peki? Bu da başka bir soru işareti.)
Durup kendi gözlemlerimi kendimce aktarmak istedim. Dilerim bir gün iktidar eleştirisi yapıcam diye yola çıkıp "gemicikler" noktasında saplanıp kalma takıntısını da aşarız.
Bir de şöyle bir şey var:
Gönüllü ahmaklık
(arzach, 31 Ekim 2010)
(bkz: Sözlük Tarihçem). Bugünse öylesine, pat diye, -kendimce-, Ekşi Sözlük'ün belli bir döneminden bahsetmek, izlenimlerimi ve duygularımı paylaşmak istedim.
Tamamen öznel bir ihtiyaç benimki. Hem de sabah sabah...
(Dün gece saatler 1 birim geri alınmış, kitle iletişim araçlarından -özellikle tv'den- uzak olan bu bünye, mevzudan habersizlikten Pazar sabahı saat 7 küsürde iken kalkmış oldu ve laptopunun karşısına kuruldu.)
Bilemiyorum zaman konusundaki aralık ne kadardır? Zira Ekşi Sözlük takibine iki yıl ara vermişliğim var. Ancak emin olduğum şu ki, sene olarak 2009'da çok belirginleşecek şekilde, Ekşi Sözlük adeta "CHP Gençlik Kolları yayın organı" silüetine büründü. Özellikle AKP'nin ikinci kez seçim kazandığı dönemden başlayarak (yürütülen "Tehlikenin farkında mısınız?" kampanyalarının da eşliğinde) zaten toplumda mevcut olan taraflaşma, kamplaş(tır)ma, zıtlaşma ve cemaatleşme sanal aleme de sıçradı. Cemaatler demişken; daha önce de bir kaç yerde not düştüğüm gibi, bir tarafta Nur cemaati ve Fethullahçılar, diğer yanda Kemalistler ve Atatürkçüler (Ulusalcılar vs Dinciler) ülkenin bu zamanlarında bolca Hızır idi-Yunus idi zıtlaşmaları ile zamanı kurtarmaktaydılar. ("Bir sosyal tespit platformu olarak Ekşi Sözlük" notunu da düşelim bu noktada.)
Özellikle okumuş-yazmışların bu mevcut zıtlaşmacı halinin, bu kadar popülerleşmiş ve yüksek yazar sayısına ulaşmışken Ekşi Sözlük'e yansımaması düşünülemezdi tabii. O da payına düşeni derhal sahiplendi. Ve malum cenahtaki bu eğilim (bkz: çene ishali) besbelli olduğundan, kısa sürede ortam (sanırsın) CHP delegeleri ile dolmaya başladı.
Bu dönemde hoşgörünün ortadan kalktığını söylememe gerek yok herhalde... En ufak bir CHP eleştirisi, Deniz Baykal kritiği, Baykal'ın istifası sonrası başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştiriler derhal takip eden saniyeler içerisinde tüm entrylerinizin kötülenmesine + hakaret ve/veya iftira mağduru olmanıza neden olabiliyordu. AKP ve Recep Tayyip Erdoğan'ı (kısaca: RTE'yi) "padişah gibi olmak" argümanıyla hicveden çevrelerin; Kılıçdaroğlu'nu "sorgulanamaz Tanrı" mertebesine çıkartması ise ayrı bir ironi oldu doğrusu. (Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş ve "Tencere dibin kara/Seninki benden kara" misali...)
Burada asıl dikkatimi çeken nokta, CHP ve Türkiye'deki sol anlayış üzerine getirilen her tür eleştirinin, içeriğine ve dahi ne dendiğine bile bakılmadan; sadece "bir eleştiri" olmasından yola çıkarak; "Beni sevmeyen/eleştiren ölsün" tadındaki solcu-milliyetçi (?) gençliğin sanal linç girişimleri idi. Oysa gündelik hayatımızda dahi örnekse kardeşlerimizi, ailemizi, arkadaşlarımızı eleştirebilmekteyiz. Onlara karşı olduğumuz veya kendilerine zarar vermek istediğimiz için mi acaba?
Her CHP eleştirisi yapana "Fetoşçu" veya "Cemaatçi", her din eleştirisi yapana "Kutsal değerler argümanı", her resmi anlayışı eleştirene "Terörist" gibi yakıştırmaların yapıldığı pespaye bir dönemi de yaşadık. Kimse kimsenin ne dediği ne söylediği ile gerçekte ilgilenmiyor; (anlamaya çalışmak ve hoşgörü çoktan unutulmuş bir mezarlık) sadece sözlüğün sunduğu popüler ortamdan yararlanarak kendi fikrinin propagandasını ve reklamını yapma kararlılığı göze çarpıyordu.
Tabi ki yüksek üye sayısı ile, farklı görüşleri ve tartışmaları da okuduk Ekşi Sözlük bünyesinde. Zaten kaçınılmaz olan bu. Ama siyasi düzlemde baskınlık CHP Gençlik kollarındaydı söz konusu dönemde. (CHP Gençlik Kolları'ndan bile daha CHP'li, daha aydınlanmış olan o ulusalcı kafaya hörmetlerimle...)
Tam da bu noktada; Türkiye'deki en iyi, en gelişmiş, en popüler, en über moderasyon sistemine sahip ve en taklit edilen sözlük sitesi/modeli Ekşi Sözlük'teki bu tek tiplilik; onu model alan diğerlerinde de benzeri bir tek tiplilik, zeka kırıntısızlığına alkış, ilkokul mantığı ve "siyaseti değil tarafları eleştiren/çekiştiren mahalleci bir bakış açısı"nın yer etmesine neden oldu. Bunlar kişisel fikirlerimdir elbette.
Farklı görüşlere tahammül, eleştiri kültürü ve düşünsel gelişmişlik skalasındansa; yazılarda çok fazla (haddinden fazla) yüksek yapılı ifadeler, pür dilbilgisi, "edit: imla", bir dolu kelime ve pek çok yazar (daha doğrusu okumadan yazan) mevcuttu. Ancak ortam "sıkıcı papağanlar"dan geçilmiyordu. "Suyunun suyunun suyunun suyu" ile Voltran'ı oluşturanlar yani... Sadece popüler kaygı güden insanların böyle gergin bir ortamda yazabileceğini düşündüm o zaman.
Oysa sözlükleri okunurluk ve takip edilirlik açısından değerli kılan şey (ve hali hazırdaki Türk Medyası'nın mevcut durumundan ayıran, "alternatif" kılan şey), birbirinden çok çeşitli bilgi ve görüşlere, farklı bakış açılarına, kimi özgünlüklere ve genç bir ruha sahip olmasıdır. Yoksa hep aynı görüşleri okumak ve full time tartışma-itişme istiyorsanız, hali hazırdaki merkez medyacılığımızın yanı sıra fan siteleri ve bir sürü forum sitesi var. Veya Atsızcılar var mesela? (Private Sözlük var bir de. Bilen bilir, "Sözcü Fan Clup" tadındadır, tadından yenmez.)
Gerçi 12 Eylül Referandumu'ndan sonra tartışma kültürü biraz daha normalleşmeye başladı, gibi geliyor bana. Hem gerçek hayatta hem de sanalda... Karşıt görüşler tek tipliliğin ayarını bozacak derecede yer bulmakta, en azından şimdilik. (Karşıtlıklar ne ayarda peki? Bu da başka bir soru işareti.)
Durup kendi gözlemlerimi kendimce aktarmak istedim. Dilerim bir gün iktidar eleştirisi yapıcam diye yola çıkıp "gemicikler" noktasında saplanıp kalma takıntısını da aşarız.

Gönüllü ahmaklık
(arzach, 31 Ekim 2010)
(Not: Resimler esescik.blogspot.com sitesinden alınmıştır.)
.