15 yıldır izlediğim tek Türk dizisi olan, gerek hikayesi gerek oyunculuğuyla beni çok etkileyen, hakkında pek çok yazılar yazdığım Sefirin Kızı benim için 36. bölüm itibariyle bitmiştir.
Ancak yeni senaristlerin gelişi, hele ki Engin Akyürek'le daha önceden Kara Para Aşk gibi ciddi bir işe imza atmış, deneyimli bir senaristin gelişi izleyicilerde büyük bir umut yaratmış, benim gibi vedalarında net biri dahi bu rüzgarın tesirinde kalmıştı. Fakat tam 36. bölümün yayınlanmasına dakikalar kala öğrendik ki Neslihan Atagül ve Nare karakteri komple diziden çıkartılmış!
Neslihan Atagül'ün devam eden ciddi bir bağırsak rahatsızlığı yaşadığı, iki haftalık izin alması, dinlenmesi gerektiği, ani ayrılığın şoku filan derken... Sadece birkaç saat sonra bir de ne öğrenelim, diziye Tuba Büyüküstün geliyor! SK hızına yetişemiyoruz artık, kim giriyor kim çıkıyor belli değil o derece.
Orada diyor ki, "Yıllardır en büyük hayallerimden biri Tuba ve Engin'le yeniden beraber çalışmaktı." Sonra Nesli de hasta olunca bunu fırsat bilip kendi planımı devreye soktum'a getiriyor lafı.
Yani biz #SefirinKızı izleyicileri olarak en başta bize vaat edilmiş o destan olmuş, adına türküler yakılmış Nare - Sancar aşkını izlemeyi beklerken... Sancar'ın ve Nare'nin geçmiş hayatları üzerine ışık tutulmamış onlarca boşluk varken... Yeni senaristin çok başka fantazileri ve yeni bir "prenses" getirmek için acelesi varmış ki Nare apar topar şutlandı.
Tamam, Neslihan Atagül rahatsızlığı nedeniyle diziden ayrılmış olabilir, tabii keşke olmasaydı ama yapacak bir şey yok, dizi devam ediyor. Bazı alternatif çözümler akla geliyor, ihtimaller:
(Yabancı dizilerde karşılaşabildiğimiz bu durum bizde pek uygulanmıyor nedense. Onun yerine "gitsin esas kız gelsin yeni kız" anlayışı revaçta.)
_Neslihan Atagül'ün tedavisi tamamlanana kadar yeni bir kadın konuk oyuncu diziye katılabilir, #NarSan aşkı bir testten daha geçebilirdi.
Üstüne basarak söylüyorum: Nare'yi ve NarSan'ı karalamak sadece ve sadece diziye zarar verir. Üstelik Sancar karakteri de bundan zedelenir. Yeni yazarın niyetleri şaibelidir; zira yeni 1 sayfa açmak için Nare'nin ve geçmişin karalanmasına, hakir görülmesine gerek yoktur.
Haa illa her bölümde Nare yer almak zorunda da değildi, sadece çok kısaca onun hayat akışını da görebilirdik. Neslihan Atagül veya onun yerine diziye girecek bir oyuncu yapabilirdi sanırım bunu.
_Sonra nasıl ki Sancar'dan uzaktayken onca acıya ve kızgınlığa rağmen, babasını kızına (belki az ama) hep sevgiyle anlatan bir Nare vardı; Nare'nin ardından da kötü konuşmayan bir Sancar görebilseydik keşke! Çok güçlü sevgisiyle destana dönmüş kendi sevdasına ve Meleğinin annesine bu kadar gaddarca davranmayan, yıllarca beklediği Naresini bir çırpıda harcamayan bir Sancar.
Bu şekilde dizinin ilk bölümünden beri özgün bir Efe ve dağ gibi bir adam olarak karşımıza çıkmış Sancar karakteri de yara almadı mı? 9 sene beklediği ve uğruna bu kadar savaş verdiği bir kadını böyle bir çırpıda siliverdi. Sancar karakterini bari göçertmeseydiniz? Hadi Nare'yi sildiniz, bari geriye kalacak Sancar'ı daha zedelemeyin.
Artık belli ki ne Melek eski Melek, ne Sancar eski Sancar olacak. İsimler aynı, ve belki bazı mekanlar hala korunacak. Hepsi o kadar.
"Tuba bizi kırmadı. Beraber derin ve özel bir karakter hayal ettik."
(Oyuncu ile beraber karakter - rol tasarlamak gibi tuhaf ve profesyonel olmayan yaklaşıma hiç değinmiyorum bile.)
İşte aynı daha önceki yazılarımda müzikle ilgili sorunu yazarken bahsettiğim noktaya geldik. Gökhan Kırdar'dan sonra gelen müzisyenin bu dizinin ruhunu anlamaması, alakasız şarkılar ve melodilerle bayması, ancak onlarca bölüm sonra alakalı bir şeyler ortaya koyabilmesi gibi; yeni gelen senarist maalesef henüz daha baş rolleri dahi tahlil etmemiş! Zira dizinin ruhunu kavramış ve konusunu anlamış aklı başında, eli iyi kalem tutan kimse bu lafı etmez.
Acaba Nare daha önce de taciz edilmiş miydi? Zira dizide çeşitli bölümler izlediğimiz gibi, Nare bazen kendisini de çevresindekileri de kandırabilme, gerçekleri saklama eğiliminde. Ki çeşitli kereler tacize uğramış kişilerde gerçeklik algısı zedelenebiliyor, kişi böyle bir koruma geliştiriyor.
Sonra nasıl bir annesi vardı Nare'nin? Ülkü hanım nasıl bir kadındı? Kızını nasıl yetiştirdi? Nare'nin büyükelçi olan babası neden adeta bir düşman gibiydi?
Nare'nin Isabel üzerinden "sevgi dini" olarak İsa ile karşılaşması. "Düşmanını sev" bakışı ve uçurumun kıyısında ayakları bağlı halde bulduğu Akın'ı çözmesi. Hem Sancar hem Akın için ölümü/esareti değil hayatı seçmesi... İçinde nefret olmaması... (gibi anlatılamayan, insanları da ürkütmemek için dokunulup geçilen nice "şey".)
Ya Sancar? Bir erkeğin, sevdiği kadının onu aldattığını düşünmesi, hatta kusursuz yalanlarla buna inandırılması sonrası dahi onu sevmeye devam etmesi ve başka kimseye yaklaşamaması? Sancar o 9 senede neler yaşadı? Nasıl yarasını bastırdı? Melek babasına Montenegro'dan dönüş günü yaşadığı korkuları anlatsaydı; Akın'dan, dedesinden ve babasını tanıyana kadar bütün erkeklerden korktuğunu söyleseydi...
Ve en önemlisi bu çift neredeyse 10 yıl sonra tekrar karşı karşıya geldiklerinde ortaya çıkan elektrik, olumlu ve olumsuz taraflarıyla ortaya konsa, bunlar işlense, bunlara rağmen ilişkileri nasıl yol alacak bunlar yazılsa... Deneyimli, kalemi iyi, iletişimi bilen iyi bir aşk yazarı diye beklerken biz...)
Yani okyanuslar kadar derin Nare'yi yok ediyorsun ve derhal "derin/sorunlu bir karakteri devreye sokacağını" mı söylüyorsun?
Ağlamaktan, acıdan helak olduk lütfen yani!
_Veya bir ihtimal kadınsız da devam edilebilirdi. Yani partnersiz olarak. Engin Akyürek ve (daha önce bir yazımda dediğim gibi, çoğu yetişkin oyuncuya ders verebilecek güçteki) Melek (Beren Gençalp) ile, Kahraman gibi karakterlerin presleri ile, yeni yan karakterlerin çevresinde dönecek aşk ilişkileri - gerilimleri ile... (_Belki dizinin son bölümlerine doğru sürpriz bir kadın konuk oyuncu olabilirdi.)
Ancak mevcut halde senarist; kimsenin fanı olmadan, sadece bu dizinin hikayesini ve oyunculuklarını, baş rollerdeki Engin Akyürek ve Neslihan Atagül'ün muhteşem uyumunu görüp diziyi takip eden izleyicileri bir kalemde sildi. Senaryonun adeta göçtüğü dönemler dahi "Belki vaat edilen #NarSan destanı anlatılmaya nihayet başlar" ümidiyle diziye tutunmuşken; siz daha gelir gelmez ana çifti, geride kalan karakterleri ve önceki 35 bölümü dinamitlerseniz; bu en basit tabirle saygısızlıktır. Adeta izleyiciyi yok saymak, kendi geçmişinizden getirdiğiniz sevilen bir çifti (EnTu) ısıtıp tekrar piyasaya sürmektir. Hele ki "ilk görüşte aşk" yazılırsa çok yazık olur.
Ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum yani. Ancak (düşük bir ihtimal ama) ola da reytingler yüksek gelse dahi benim için bir şey değişmeyecek; zira başarıyı sadece rating ve çok konuşulma üzerinden ölçmüyorum, böyle biri olmadım hiçbir zaman. Anlatacağınız özgün bir hikayeniz, zekaya dair bir hediyeniz yoksa, geçmişi (ve geçmiştekileri) bir daha ısıtıp ortaya sürecekseniz, ben burada ayrılırım.
Son olarak size tuhaf gelebilir belki ama Tuba Büyüküstün'ü cesareti adına tebrik ederim. Cesur bir tutum sergiledi ve daveti hemen kabul etti. Ben diziyi izlemeyeceğim, ama şu ana kadarki paylaşımlarından olumlu bir etki aldım. Bir kere bizdeki genç ünlülerin en büyük eksiğinin korkak davranmak olduğunu düşünen biri olarak kadın bunu kırdı. Ancak Neslihan Atagül ile çok farklı oyunculuk tarzları. Ve korkarım senaryodaki kırılma kaynaklı bir başarısızlık durumu olursa kendisine çok yüklenilecektir. Ama en çok da Engin Akyürek'e... Hatta bazıları çıkıp bunu "Uraz'ın diziden çıkışına" filan dahi bağlayabilir... (umutsuz vakalar)
Ne acıklı ki... Güzel başlayıp (hızla ünlü olup) benim de başlangıçta hikayede özel bir yere sahip gördüğüm, değer verdiğim; ancak hatalı senaryo yazımı ile gitgide zarar-ziyana dönüşen, artık toksik bir kitle haline gelmiş Gediz karakterinin, ve yalan-sahte haberlerle ismi kirletilmiş, projeye de çok zarar vermiş Uraz Kaygılaroğlu'nun çıkışını dahi kutlayamadık.
İşte Eylem'in bizi getirdiği yer: Sancar'ın çöküşü! SK bu çukurdan çıkamaz gayrı.
(Gerçi sadece Tuba'ya çalışma ihtimali de var, bilemedim şimdi.)
(Bu arada ben Tuba Büyüküstün yerine olsaydım, Nare karakteri hemen çıkarılmasın derdim. Çok küçük bir yan rol olarak devam edebilecekken, VEYA en azından ne anlama geldiği nereye oturduğu belli olmayan tartışmalı bir şekilde değil, daha Nare'ye ve diziye uygun bir çıkış yapılabilirdi diye düşünüyorum. Ancak galiba senaristin acelesi vardı Latife Ussaki Twitter hesabında dediği gibi.
Doğrusu 20 yıllık destan diye başladık, 9 sene onu aldattığına inanmasına rağmen hala sevebilen bir adam dedik, mesafelerin bile manevi anlamda ayıramadığı #NarSan derken...
Anında hokus pokus bişeyler oldu buhar olup uçtu her şey.
Onca zaman Nar-San demiş bazı hesapların, anında "Marka değeri yüksek Tuba geldi, artık eleştirmeye gerek yok" dediklerini gördük sonra... Böyle adamlar aşık olacakları, evlenecekleri kişileri "marka değeri"ne göre seçiyor herhalde... Uzak olsunlar!
Ama ben ilişkiler konusunda sert biriyim. Kendi arkadaşlarımdan bile uzun zaman beraber evli çift olarak gördüklerimden birisi ayrıldıktan veya eşini kaybettikten sonra başkasıyla evlenirse görüşmek içimden gelmiyor. Bir boşluk oluyor. Çocukken böyle insanlar evimize geldiğinde rahatsız olurdum mesela. Dizi olarak izlemem pek mümkün değil yani. Artık Engin Akyürek'i keşfettiğim için sinema filmlerine başlamıştım. Nasipse Bir Bulut Olsam'a başlarım yakında, sararsa ondan devam ederim.
EDIT: Düşünün ki alışverişe çıkıyorsunuz. Ailenizden birinin veya yakın bir arkadaşınızın düğününe davetlisiniz, uygun kıyafet arıyorsunuz. Mağazadan hoşunuza giden bir gece kıyafeti alıyorsunuz fakat boyunun size göre ayarlanması gerekiyor. Size hazır olacağını söyledikleri zaman gidip poşetinizi alıyorsunuz. Eve gelip açtığınızda bir de bakıyorsunuz ki içindeki alelade bir kot! İyi de benim siparişim bu değildi, yanlışlık oldu herhalde deyip mağazaya geri gidiyorsunuz. Ama kasadaki görevli size diyor ki: "Hayır yanlışlık olmadı, biz sizin için bunu uygun gördük. Beğenmezseniz giymeyin."
Dizi hakkındaki tüm yazılarım yayın tarihina göre sırasıyla:
Aslında daha önce 27. bölümde bırakmıştım; ısrarla yazılan "hain, yılışık-yapışık" Gediz karakterinin güzellenmesi ve "Aşk Üçgeni" gibi zikzaklı bir rotaya tekrar dümen kırılması (akvaryum süs balığı gibi Nare'yi bir Gediz bir Sancar arasında dolaştırmalar); dahası Menekşe'nin göz kanatan ve bezdiren "sahte hamilelik - yastık bebek" hallerinden fenalık gelerek...
Ancak yeni senaristlerin gelişi, hele ki Engin Akyürek'le daha önceden Kara Para Aşk gibi ciddi bir işe imza atmış, deneyimli bir senaristin gelişi izleyicilerde büyük bir umut yaratmış, benim gibi vedalarında net biri dahi bu rüzgarın tesirinde kalmıştı. Fakat tam 36. bölümün yayınlanmasına dakikalar kala öğrendik ki Neslihan Atagül ve Nare karakteri komple diziden çıkartılmış!
Neslihan Atagül'ün devam eden ciddi bir bağırsak rahatsızlığı yaşadığı, iki haftalık izin alması, dinlenmesi gerektiği, ani ayrılığın şoku filan derken... Sadece birkaç saat sonra bir de ne öğrenelim, diziye Tuba Büyüküstün geliyor! SK hızına yetişemiyoruz artık, kim giriyor kim çıkıyor belli değil o derece.
Herkes o kadar şok oldu ve o kadar heyecana girdi ki, yeni senarist Eylem Canpolat ile Medyatava sitesi hemen bir söyleşi yaptı. Dikkatle okuduğum o iletişimdeki iki nokta özellikle çok dikkatimi çekti ve beni düşündürdü:
Orada diyor ki, "Yıllardır en büyük hayallerimden biri Tuba ve Engin'le yeniden beraber çalışmaktı." Sonra Nesli de hasta olunca bunu fırsat bilip kendi planımı devreye soktum'a getiriyor lafı.
Yani biz #SefirinKızı izleyicileri olarak en başta bize vaat edilmiş o destan olmuş, adına türküler yakılmış Nare - Sancar aşkını izlemeyi beklerken... Sancar'ın ve Nare'nin geçmiş hayatları üzerine ışık tutulmamış onlarca boşluk varken... Yeni senaristin çok başka fantazileri ve yeni bir "prenses" getirmek için acelesi varmış ki Nare apar topar şutlandı.
Ne vaat edilmişti, ne umduk ne bulduk yani bu dizide... Üstelik çok seven, "yarıcının oğlu"na karşı sadakatini her koşulda koruyan Nare "terk eden kadın" olmuş; 2.bölümde babasına "Ölsem gene unutmam ben annemi!" diyerek ağlayan Melek, annesini tek kalemde bencilce silmiş... Sevgiyle büyütülmüş; annesinin son mektubunu yırtabilecek, onu sebepsiz bırakabilecek, veya unutabilecek bir çocuk değil ki Melek?
Hatırlarsanız eski senaristlerde de aynı sorun vardı, yenisi de senaryodaki ana sıkıntıyı aşamadı. Sürekli dinmeyen çelişkiler ve yap-bozlar izliyoruz. Nare ile Gediz'i evlendirip, sonra da Nare'nin fişini çekmek nedir Allah aşkına?
Tamam, Neslihan Atagül rahatsızlığı nedeniyle diziden ayrılmış olabilir, tabii keşke olmasaydı ama yapacak bir şey yok, dizi devam ediyor. Bazı alternatif çözümler akla geliyor, ihtimaller:
_Nare karakterinin oyuncusunu değiştirmek.
(Yabancı dizilerde karşılaşabildiğimiz bu durum bizde pek uygulanmıyor nedense. Onun yerine "gitsin esas kız gelsin yeni kız" anlayışı revaçta.)
_Nare bir anda ortadan kaybolabilir, kimse ne olduğunu nerede olduğunu bilmeyebilir, Sancar onu aramaya başlayabilirdi. Veya hafıza kaybı geçirebilir, tedaviye alınabilirdi.
_Neslihan Atagül'ün tedavisi tamamlanana kadar yeni bir kadın konuk oyuncu diziye katılabilir, #NarSan aşkı bir testten daha geçebilirdi.
_Diziye heyecan katıp ilgiyi artıracak "konuk oyuncu" içeren çok farklı ihtimaller yazılabilir.
Bir - İki bölüm yan karakterlerin yanı sıra baba-kız sahneleri (bir daha "cici anne" Menekşe ile yaşadığı sorunların benzerini yaşamak istemeyen Melek'le derinleşen sohbetler, "Baba beni bırakma!" vs) sonrası bir kadın oyuncu girişi. Bu yeni kadın çok güzel ve çok zeki bir iş kadını olabilirdi mesela. Ölen Gediz'in yerine dişli bir ortak girebilir, zamanla kadının herkesten gizlediği başka niyetleri ve gizemleri çıkabilirdi. Veya Meleğin doktoru, psikoloğu, özel ders vermek için konağa gelen bir öğretmeni, hatta müzik hocası bile olabilirdi. 6-7 bölüm sonra iyileşirse Neslihan Atagül (Nare) geri gelebilir, kim bilir neler yaşanabilirdi?
_Nare karakteri ve Neslihan Atagül'e, dizinin ruhunu kanatmayacak şekilde bir veda. Ertesinde yeni sayfayı kök seyirciyi fazla kaybetmeden açma hamlesi.
("Melek'siz nefes alamam!", "Melek için yaşadım, Melek için öleceğim" diyen Nare'den "Çocuğumu bile olması gerektiği gibi sevemedim" diyen zombiye evriltilerek değil! 9 senedir onu aldattığına inanmasına ve en baştan beri başka âşıklarıyla gönül eğlendirdiğini düşünmesine rağmen sadakatle beklemiş Sancar'a bir kalemde, bir gecede her şeyi sildirerek değil. "Sefirin Kızı'ndan sefirin kızını atmak" gibi riskli bir seçim yaparken bu kadar lakayt davranarak değil!)
Üstüne basarak söylüyorum: Nare'yi ve NarSan'ı karalamak sadece ve sadece diziye zarar verir. Üstelik Sancar karakteri de bundan zedelenir. Yeni yazarın niyetleri şaibelidir; zira yeni 1 sayfa açmak için Nare'nin ve geçmişin karalanmasına, hakir görülmesine gerek yoktur.
_Nare'nin artık küçük bir yan role indirgenmesi. 3 saatlik dizide belki 15-20 dakikayı aşmayacak şekilde onun da hayat akışı verilirken, Sancar'a adım adım gelişen yeni bir ilişki yazılması. Nare belki artık Muğla'da yaşamayacaktı, yurt dışında veya belki İstanbul'da... Muğla'daki arkadaşları, tanıdıkları, ama asıl olarak kızı Melek ile konuşmaları, belki onun sosyal medya paylaşımları ile Sancar'ın hayatından arada haberdar olacaktı.
Unutmayın ki bu dizi Nare üzerinden anlatıldı hep. Dizinin ilk sahnesi bile Nare ve Akın ile başladı. Ardından Nare'nin kızına hızla durumu açıklayıp yaptığı planı anlatması ve sefirin imzasını taklit ederek sahte imza sirküleri gibi bir şeyle apar topar kafasında kurduğu planı devreye sokması ile Türkiye'ye kaçış.
Sonrasında da hikaye genelde Nare üzerinden ve onun çerçevesinden anlatılmışken; çıkışı da gelişi gibi DAN DİYE yapılsa dahi bir kök mantığı olmalıydı. Yani dizinin adı bile "Sefirin Kızı"!
Haa illa her bölümde Nare yer almak zorunda da değildi, sadece çok kısaca onun hayat akışını da görebilirdik. Neslihan Atagül veya onun yerine diziye girecek bir oyuncu yapabilirdi sanırım bunu.
_Sonra nasıl ki Sancar'dan uzaktayken onca acıya ve kızgınlığa rağmen, babasını kızına (belki az ama) hep sevgiyle anlatan bir Nare vardı; Nare'nin ardından da kötü konuşmayan bir Sancar görebilseydik keşke! Çok güçlü sevgisiyle destana dönmüş kendi sevdasına ve Meleğinin annesine bu kadar gaddarca davranmayan, yıllarca beklediği Naresini bir çırpıda harcamayan bir Sancar.
Bu şekilde dizinin ilk bölümünden beri özgün bir Efe ve dağ gibi bir adam olarak karşımıza çıkmış Sancar karakteri de yara almadı mı? 9 sene beklediği ve uğruna bu kadar savaş verdiği bir kadını böyle bir çırpıda siliverdi. Sancar karakterini bari göçertmeseydiniz? Hadi Nare'yi sildiniz, bari geriye kalacak Sancar'ı daha zedelemeyin.
Sancar, Türk dizilerinde daha önce karşılaşmadığımız farklı bir tip. Engin Akyürek de bu tipi muazzam bir oyunculukla adeta ete kemiğe büründürdü. Bırak öldürme o nihayet içindeki sevgiyi çözmüş Sancar'ı.
Artık belli ki ne Melek eski Melek, ne Sancar eski Sancar olacak. İsimler aynı, ve belki bazı mekanlar hala korunacak. Hepsi o kadar.
Üstelik beni asıl şaşırtan bir ikinci nokta var yeni senaristin sözlerinde. Acaba ben mi yanlış anlıyorum diye tekrar tekrar okudum ama maalesef şunu da söylemiş:
"Tuba bizi kırmadı. Beraber derin ve özel bir karakter hayal ettik."
(Nare sığ ve basit demeye getirmiş yani üstü kapalı.)
(Oyuncu ile beraber karakter - rol tasarlamak gibi tuhaf ve profesyonel olmayan yaklaşıma hiç değinmiyorum bile.)
İşte aynı daha önceki yazılarımda müzikle ilgili sorunu yazarken bahsettiğim noktaya geldik. Gökhan Kırdar'dan sonra gelen müzisyenin bu dizinin ruhunu anlamaması, alakasız şarkılar ve melodilerle bayması, ancak onlarca bölüm sonra alakalı bir şeyler ortaya koyabilmesi gibi; yeni gelen senarist maalesef henüz daha baş rolleri dahi tahlil etmemiş! Zira dizinin ruhunu kavramış ve konusunu anlamış aklı başında, eli iyi kalem tutan kimse bu lafı etmez.
Eylem hanım belki farkına varamadı ama Türk dizi ve belki sinema tarihinde yazılmış en derin kadın karakterlerden biri gelmişti önüne. (Maalesef yaratıcısı "ortiler", yani eski senaristler yazamadı o ayrı konu.) Neslihan Atagül de belki farkında olarak belki olmadan, Nare'ye yeni derinlikler kattı. Mesela dikkatli izleyicilerin farkında olduğu gibi, Sancar'ın düğününe geldiği 1.bölümden itibaren hep aynı kırmızı-beyaz küpeleri takması, sıklıkla çizme-bot giymesi, çok nadir (ve genelde kötü bir şey olduğunda) saçlarını toplaması gibi farklılıklar...
Bir insanın maddi gücü ve imkanları olmasına rağmen böyle bir tutum sergilemesi, onun seçici bir karakter olduğunu ortaya koyar ki böyle bir kadın karakterin Türk dizilerinde "gerçek kız" olarak ele alınması mümkün dahi olamaz(dı).
(Yetişkin ve izlediğini ayırt edebilecek güçte çoğu kişinin sorduğu gibi, yeni tecavüze uğramış bir genç kız ertesi gün neredeyse kıtalar ötesi yolculuk yapıp, hava alanından hava alanına koşturup sonunda Muğla'ya, hatta dağ evine kadar geliyor ve dün hiçbir şey olmamış gibi düğün sırası alıp dini nikah kıyıyor! Sonra Sancar tecavüze inanmadı diye kötü ilan ediliyor! Mantıklı mı bunlar?
Acaba Nare daha önce de taciz edilmiş miydi? Zira dizide çeşitli bölümler izlediğimiz gibi, Nare bazen kendisini de çevresindekileri de kandırabilme, gerçekleri saklama eğiliminde. Ki çeşitli kereler tacize uğramış kişilerde gerçeklik algısı zedelenebiliyor, kişi böyle bir koruma geliştiriyor.
Uçurumdan atladıktan sonra Akın'ın onu alıp hastaneye götürdüğünü öğrendik mesela 2. bölümde. Akın Nare'nin uçurumdan atladığını nereden biliyordu peki? Yeni gerdeğe girdiği Sancar dahi bilmiyor ama Akın biliyor, eliyle koymuş gibi kızı düştüğü yerden alıp hastaneye götürüyor! Muhtemelen Akın o gece Sefirin Kızı'nı o uçuruma kadar takip etmişti, Nare artık kendisi için hiçbir çıkışın kalmadığını görerek kendini aşağı bırakmıştı. Dışarıdan bakılınca ışıl ışıl bir "Sefirin Kızı" ama içeride yıkık-dökük bir kız çocuğu ve hayatına dair tek gerçek ışık ve çıkış yolu olarak gördüğü Sancar (ve onun her koşulda iyiliğini düşünerek, kendini dahi feda ederek var olma hali...)
Sonra nasıl bir annesi vardı Nare'nin? Ülkü hanım nasıl bir kadındı? Kızını nasıl yetiştirdi? Nare'nin büyükelçi olan babası neden adeta bir düşman gibiydi?
Bir grip olduğumuzda dahi halsizlikten kırılırken; bütün kemikleri, ormurgası kırılmış, üstüne hamile olduğunu öğrenip önce yoğun bakım, ardından akıl hastanesine kapatılan Nare nasıl tekrar hayata tutundu, çocuklu bir anne olarak üniversiteyi nasıl okudu, babasının yanına döndüğünde hangi işlerde çalıştı... (Nare Sancar'ın ev adresi bilgisini navigasyona konum girecek kadar net olarak nasıl biliyordu?)
Nare'nin Isabel üzerinden "sevgi dini" olarak İsa ile karşılaşması. "Düşmanını sev" bakışı ve uçurumun kıyısında ayakları bağlı halde bulduğu Akın'ı çözmesi. Hem Sancar hem Akın için ölümü/esareti değil hayatı seçmesi... İçinde nefret olmaması... (gibi anlatılamayan, insanları da ürkütmemek için dokunulup geçilen nice "şey".)
Ya Sancar? Bir erkeğin, sevdiği kadının onu aldattığını düşünmesi, hatta kusursuz yalanlarla buna inandırılması sonrası dahi onu sevmeye devam etmesi ve başka kimseye yaklaşamaması? Sancar o 9 senede neler yaşadı? Nasıl yarasını bastırdı? Melek babasına Montenegro'dan dönüş günü yaşadığı korkuları anlatsaydı; Akın'dan, dedesinden ve babasını tanıyana kadar bütün erkeklerden korktuğunu söyleseydi...
Ve en önemlisi bu çift neredeyse 10 yıl sonra tekrar karşı karşıya geldiklerinde ortaya çıkan elektrik, olumlu ve olumsuz taraflarıyla ortaya konsa, bunlar işlense, bunlara rağmen ilişkileri nasıl yol alacak bunlar yazılsa... Deneyimli, kalemi iyi, iletişimi bilen iyi bir aşk yazarı diye beklerken biz...)
Yani okyanuslar kadar derin Nare'yi yok ediyorsun ve derhal "derin/sorunlu bir karakteri devreye sokacağını" mı söylüyorsun?
Yazma ya, derin yazma lütfen! Biz o sularda boğulduk zaten. Herkes dilediği sosyal medya, forum, YouTube araştırmasını yapsın, helak olduk biz Nar-San'da! Bir tek benim sanıyordum başta, koca koca adamlar yazmış "Gündüz Nare ve Sancar'ı düşünüyorum uyanır uyanmaz, gece yatarken onları. ne olacak bunlara?"
Ağlamaktan, acıdan helak olduk lütfen yani!
Hele ki korona, yasaklar, belirsizlikler, sıkıntı, kötü ekonomik şartlar, siyasi sorunlar ile dolu günlerde lütfen derin yazma. Yazacaksan al burada Nare var. Haa, yazmayacaksan da Nare'den sonra lütfen derin yazma.
Belki basit, sıradan, karakterinde sivri köşeleri derinlikleri olmayan; ama hayat enerjisi, yaşam sevgisi yüksek, kolay ağlayıp ağlatmayan, eli yüzü düzgün, canlı-kadınsı, mutlaka sohbeti iyi, tatlı dilli, sakin ve sakinleştirici, normal bir anne-babası olan, biraz eğitimli (Menekşe'den hallice) bir kadın karakter daha çok reyting getirebilir bu ara. Zaten Nare ve Menekşe'den sonra Sancar'ın hayatına girebilecek bir kadın da muhtemelen böyle olur.
_Sancar Nare'ye açıkça söylemişti, "Sen gidersen ben çok kötü bir adam olurum Nare!" demişti. Sancar (Nare'den sonra) çapkın bir adam olsa, hatta belki kadınlardan bu şekilde öç alan biri olarak yazılsa (ve dahi hayatına birkaç kadın girse) daha iyi olurdu. Her durumda NarSan üstüne yılış-yapış aşktan iyidir. Yeter ki EnginAkyürek'in karşısına kötü bir oyuncu seçilmesin.
_Veya bir ihtimal kadınsız da devam edilebilirdi. Yani partnersiz olarak. Engin Akyürek ve (daha önce bir yazımda dediğim gibi, çoğu yetişkin oyuncuya ders verebilecek güçteki) Melek (Beren Gençalp) ile, Kahraman gibi karakterlerin presleri ile, yeni yan karakterlerin çevresinde dönecek aşk ilişkileri - gerilimleri ile... (_Belki dizinin son bölümlerine doğru sürpriz bir kadın konuk oyuncu olabilirdi.)
Ancak mevcut halde senarist; kimsenin fanı olmadan, sadece bu dizinin hikayesini ve oyunculuklarını, baş rollerdeki Engin Akyürek ve Neslihan Atagül'ün muhteşem uyumunu görüp diziyi takip eden izleyicileri bir kalemde sildi. Senaryonun adeta göçtüğü dönemler dahi "Belki vaat edilen #NarSan destanı anlatılmaya nihayet başlar" ümidiyle diziye tutunmuşken; siz daha gelir gelmez ana çifti, geride kalan karakterleri ve önceki 35 bölümü dinamitlerseniz; bu en basit tabirle saygısızlıktır. Adeta izleyiciyi yok saymak, kendi geçmişinizden getirdiğiniz sevilen bir çifti (EnTu) ısıtıp tekrar piyasaya sürmektir. Hele ki "ilk görüşte aşk" yazılırsa çok yazık olur.
Ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum yani. Ancak (düşük bir ihtimal ama) ola da reytingler yüksek gelse dahi benim için bir şey değişmeyecek; zira başarıyı sadece rating ve çok konuşulma üzerinden ölçmüyorum, böyle biri olmadım hiçbir zaman. Anlatacağınız özgün bir hikayeniz, zekaya dair bir hediyeniz yoksa, geçmişi (ve geçmiştekileri) bir daha ısıtıp ortaya sürecekseniz, ben burada ayrılırım.
Son olarak size tuhaf gelebilir belki ama Tuba Büyüküstün'ü cesareti adına tebrik ederim. Cesur bir tutum sergiledi ve daveti hemen kabul etti. Ben diziyi izlemeyeceğim, ama şu ana kadarki paylaşımlarından olumlu bir etki aldım. Bir kere bizdeki genç ünlülerin en büyük eksiğinin korkak davranmak olduğunu düşünen biri olarak kadın bunu kırdı. Ancak Neslihan Atagül ile çok farklı oyunculuk tarzları. Ve korkarım senaryodaki kırılma kaynaklı bir başarısızlık durumu olursa kendisine çok yüklenilecektir. Ama en çok da Engin Akyürek'e... Hatta bazıları çıkıp bunu "Uraz'ın diziden çıkışına" filan dahi bağlayabilir... (umutsuz vakalar)
Ne acıklı ki... Güzel başlayıp (hızla ünlü olup) benim de başlangıçta hikayede özel bir yere sahip gördüğüm, değer verdiğim; ancak hatalı senaryo yazımı ile gitgide zarar-ziyana dönüşen, artık toksik bir kitle haline gelmiş Gediz karakterinin, ve yalan-sahte haberlerle ismi kirletilmiş, projeye de çok zarar vermiş Uraz Kaygılaroğlu'nun çıkışını dahi kutlayamadık.
Üstelik yazılan veda ile "Nare'yi asıl seven ve hak eden Gediz'di" algısı yaratıldı, Sancar tamamen çökertildi. İnsanlar UrazKa'nın ayrılışı sonrası sosyal medyada sabaha kadar yazdı, "EnBaşından beri gerçek seven ve Nare'yi hak eden Gediz'di, bir kıro uğruna değer miydi?"
İşte Eylem'in bizi getirdiği yer: Sancar'ın çöküşü! SK bu çukurdan çıkamaz gayrı.
_Senarist isteseydi Nare'nin yokluğunu (Neslihan Atagül'ün rahatsızlığını) gayet iyi idare edebilirlerdi. "Ortiler" son bölümlerinde Nare karakterini yıpratmışlardı zaten, biraz geri çekip, iyileşince daha güçlü şekilde geri döndürülebilirdi. Amacı belli ki diziye katkı değil, hep hayalini kurduğu Tuba-Engin projesi imiş.
(Gerçi sadece Tuba'ya çalışma ihtimali de var, bilemedim şimdi.)
(Bu arada ben Tuba Büyüküstün yerine olsaydım, Nare karakteri hemen çıkarılmasın derdim. Çok küçük bir yan rol olarak devam edebilecekken, VEYA en azından ne anlama geldiği nereye oturduğu belli olmayan tartışmalı bir şekilde değil, daha Nare'ye ve diziye uygun bir çıkış yapılabilirdi diye düşünüyorum. Ancak galiba senaristin acelesi vardı Latife Ussaki Twitter hesabında dediği gibi.
Engin Akyürek fan'larının büyük bölümünün 3 gün geçmeden #Nar-San'ı harcamalarını, "#NarSan aşkının hep özel kalacağını" yazanlara sanalda soğuk rüzgarlar estirmelerini, Neslihan Atagül'ün ve Nare'nin adını ananlara, geçmiş olsun dileklerini iletenlere "40 katır mı, 40 satır mı?" demeye varan delirmiş hallerini ise hiçbir zaman anlamayacağım.
Bir dizinin ana konusundan çark edişi zaten hezimetin kabulüdür. Hele bunun "senaristin hayalleri" ve geçmişten getirdiği favori çiftiyle "kısa zamanda çok PARA kırma" uğruna yapılmış olması, şirketin ciddiyeti hakkında bir kez daha derin ipuçları verirken; bundan ne bekliyorsunuz ki daha?)
Doğrusu 20 yıllık destan diye başladık, 9 sene onu aldattığına inanmasına rağmen hala sevebilen bir adam dedik, mesafelerin bile manevi anlamda ayıramadığı #NarSan derken...
Anında hokus pokus bişeyler oldu buhar olup uçtu her şey.
Onca zaman Nar-San demiş bazı hesapların, anında "Marka değeri yüksek Tuba geldi, artık eleştirmeye gerek yok" dediklerini gördük sonra... Böyle adamlar aşık olacakları, evlenecekleri kişileri "marka değeri"ne göre seçiyor herhalde... Uzak olsunlar!
("Yüzyılın uyumu", "reytingler en az % 1,5 - 2 artar" diyenlere filan hiç girmiyorum bile.)
Ama ben ilişkiler konusunda sert biriyim. Kendi arkadaşlarımdan bile uzun zaman beraber evli çift olarak gördüklerimden birisi ayrıldıktan veya eşini kaybettikten sonra başkasıyla evlenirse görüşmek içimden gelmiyor. Bir boşluk oluyor. Çocukken böyle insanlar evimize geldiğinde rahatsız olurdum mesela. Dizi olarak izlemem pek mümkün değil yani. Artık Engin Akyürek'i keşfettiğim için sinema filmlerine başlamıştım. Nasipse Bir Bulut Olsam'a başlarım yakında, sararsa ondan devam ederim.
EDIT: Düşünün ki alışverişe çıkıyorsunuz. Ailenizden birinin veya yakın bir arkadaşınızın düğününe davetlisiniz, uygun kıyafet arıyorsunuz. Mağazadan hoşunuza giden bir gece kıyafeti alıyorsunuz fakat boyunun size göre ayarlanması gerekiyor. Size hazır olacağını söyledikleri zaman gidip poşetinizi alıyorsunuz. Eve gelip açtığınızda bir de bakıyorsunuz ki içindeki alelade bir kot! İyi de benim siparişim bu değildi, yanlışlık oldu herhalde deyip mağazaya geri gidiyorsunuz. Ama kasadaki görevli size diyor ki: "Hayır yanlışlık olmadı, biz sizin için bunu uygun gördük. Beğenmezseniz giymeyin."
İşte #SefirinKızı'nda yaşadığımız, pişmiş tavuğun başına gelmeyen olayların basit bir özeti budur. Gerçekten ne vaat edilmişti, ne umduk ne bulduk biz bu dizide? Engin Akyürek'in bir daha böyle ciddiyetsiz projeler ve yapımlarda olmaması dileğimle.
Dizi hakkındaki tüm yazılarım yayın tarihina göre sırasıyla:
- SEFİRİN KIZI (Mart 2020)
- SEFİRİN KIZI (2. yazı) (Eylül 2020)
- SK Ahlâk mı Ahlâkçılık mı? (ve Sevgi üzerine) (Ekim 2020)
- SEFİRİN KIZI - VEDA (Ocak 2021)