5 Mart 2020 Perşembe

   SEFİRİN  KIZI


Bir itiraf:
Ben bu diziyi gerçekten sevmiştim. Dizi izlemediğimi ısrarla insanların başına kakan biri olarak, yıllardan beri ilk defa bir diziyi izlemeye başlamıştım, hem de nasıl! İlk bölümden başlayarak her bölüm en az iki kere olacak şekilde... Ezbere biliyorum diyebilirim yani.

Çekim tekniği, renkleri, oyuncular, karakterler-tiplemeler, müzikleri, bazı özgünlükler, diyaloglar, konusu hoşuma gitti. Elbette aradaki bir sürü absürdlüğe, tutarsızlığa ve çekim hatalarına da gülüp geçtim, belki onları da bir ara yazarım, malum ezberledim... Ama 8. bölümde bu dizi aslında bitti, şu anda uzatmaları oynuyor. Daha öncesinde diziyi bellemiş olanlar, öncesini görüp sevenler el mahkum devam ediyor tabii izlemeye... Ama şu anda ne bir konu var ne de karakterler... Diziyi uzatacağız, tutarsa seneye de devam ederiz veya yaza kadar işi bağlarız diye karakterleri en az 90 derece saptırdılar.  Hiçbirisi kendisi değil artık.  Bunun 180 dereceye kadar yolu olduğu da son bölümlerden anlaşılıyor. (Hani sırf diziyi uzatmak adına Nare karakterinin yapısında olmayan ne varsa yaptırılmakta ve saçmalanmakta... Hoş diğer bazı karakterler de şu anda raydan çıkmış durumda.  Sanki daha önceki bölümleri yazanlar başka kişilerdi,  o kadar keskin bir geçiş ve düşüş oldu.)

Neden bizde hep bunu tercih ediyorlar anlamıyorum, oysa Sefirin Kızı'nda böyle yapmalarına gerek yoktu; zira dizi istendiği takdirde zaten çok uzatılabilecek özellikte.  Bir sürü karakter var zaten ve yeni oyuncularla daha da genişletilebilirdi yapım. Senaristlerse "Nare ile Sancar arası saplantılı bir konuya takıntı yapma" usulüyle işi ergene bağlamayı seçti.  ("Akın tecavüz etti mi,  etmedi mi?")  Zira hep dediğim gibi;  bizim ülkedeki filmler,  diziler,  şarkılar,  tartışma programları,  internet siteleri ve bir dolu şey çoğunlukla 13-18 yaş aralığı ya da kadınlara hitap edecek şekilde tasarlanıyor.


ŞİMDİ:  Nare'nin gerçekleri  (Akın'ın kendisine tecavüz ettiğini, kızını babasından ayırdığını, Sancar'a kendisi ile ilgili söylediği iftiralar yüzünden ilişkilerinin bittiğini, Akın'ın kendisini taciz etmeye devam ettiğini) sevdiği adama anlatmaması karşılığında, kumarcı ve midesi ultra geniş  babasına 1 milyon Euro teklif etmesi nedir? Bu parayı kendisine aşık olan Gediz'den istemesi nedir? Hiçbir şey olmamış gibi  Mügelerin evine girip çıkması nedir?

Ya emlakçı sahnesi? Kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi veren Nare'nin,  Sancar'ın maddi yardım tekliflerini ısrarla reddeden bu özgür ruhlu Nare'nin, deniz kenarındaki lüks bir evde yaşamak için Sancar'dan bariz yüklü para yardımını (salağa yatarak ve bol bol kızını öpüp koklayarak)  ayıla bayıla kabul etmesi nedir?

Laf ola beri geledir. Nasıl olsa reytingler iyi gitmektedir ve dizi lastik gibi sündürülmektedir. Zaten müzikal mübarek, bir şarkı bitiyor öbürü başlıyor.  Böylece iki buçuk saat dolduruluyor.  Üstelik dizi müziklerini yapan,  ve bu konudaki başarısı malum olan  Gökhan KIRDAR ile yollarını ayırdıktan sonra kolpa müziklerle inanılmaz bir kalite düşüşünü de yaşatıyorlar.  Veya bakıyorsun duygusal bir sahnede hareketli müzik giriyor,  neşeli-hareketli sahnelerde bir anda duygusal müzik başlıyor...
Yani tam bir zıtlık halinde  " N'oluyor? "  anlayamıyoruz.
Lan yapacağınız bir işi iyi yapın bari!


Ya sevdiği kadının, kendisine tecavüz ettiğini yüzüne karşı söylediği,  İsviçre'de konuştuğu rahibe Isabel'in  "kötü adama değil, karısına güvenmesi gerektiği"  öğüdünden sonra dahi;  hâlâ ve hâlâ "gerçekten öyle bişey yapıp yapmadığını" Akın'dan öğrenmeye çalışan Sancar'a ne demeli?  Yahu bu nasıl bir salaklıktır?  Bu kadar aptal bir adam ne ara kaçın kurrası olmuş, Muğla'nın en itibarlı zengin adamı (efesi) olmuştur?  Bu kadar aptal bir adam senelerdir çok büyük paralarla çok büyük işler yapmaktadır, güya... Senaristler kendi yazdıkları diziyi kendileri mi bilmemektedir,  yoksa herkesi aptal mı sanmaktalar?

Senaristlerin kendi yazdıklarını okumadıklarını ve diziyi iyi takip etmediklerini, ilerleyen bölümler arası tutarsızlıklardan da anlıyoruz. Mesela ikinci bölümde "kendisinin cep telefonu kullanmadığını ve hiç olmadığını"  söyleyen  (meczup)  Kavruğun 12. bölümde cep telefonuna mesajlar atılmakta!  Böyle bi dolu örnek yazabiliriz.


MISCELLANEOUS

Bence  Engin Akyürek (Sancar)  çok iyi bir oyunculuk çıkarmış,  adam adeta hissederek oynamış.  Ne var ki 11. bölümdeki inanılmaz saçma sahnelerde o dahi "Noluyoruz abi!" şaşkınlığı yaşadı bazı karelerde.  Dikkatle izlerseniz fark edersiniz bunu.

Uraz Kaygılaroğlu (Gediz)  ve Neslihan Atagül (Nare)  de iyi oynuyor,  hayalimizde canlandıracak kadar hayran kalıyoruz onlara.  Zaten iyi olan kendini belli ediyor ve sivriliyor.


Dizide bonus kabilinden sürpriz oyunculuklar da var. Mesela "Elvan" rolündeki Hivda Zizan Alp. Filmdeki en hoş tipleme. Tam bir neşeli "akıllı deli". Zaten bir Kavruk  bir de  Elvan. Dünyayı deliler güzelleştiriyor-kurtarıyor, akıllılar dizide bile  EGOdan hırstan çatlıyor!

Gediz'in ablası, psikiyatrist  "Müge"  ise en dikkat çekici rollerden biri. İnişleri-çıkışları, dengesizlikleri, terbiye ve terbiyesizlikleri tek bedende birlikte barındıran gerçek bir karakter. Oynayan oyuncu Esra Kızıldoğan da belli ki bu rolün ve değerinin üzerine kafa yormuş ki çok ama çok iyi oynamış.  Kesinlikle bir profesyonel.

"Melek"  rolündeki çocuk oyuncu da filme ayrı bir güzellik katıyor. Dizi sektöründeki çoğu genç oyuncumuz, bu melek yüzlü küçük kız kadar oynayamıyor oysa.


Sancar'ın erkek kardeşi "Yahya"yı canlandıran Doğukan Polat da dikkat çeken bir başarı ortaya koyuyor. Ne var ki, yukarda bahsetmiş olduğum gibi senaryoda 10. bölüme yaklaşırkenki kırılma nedeniyle karakterlerin çoğu kökten değişti.  Özellikle o ilk 5 bölümdeki, yöresel şive ile konuşan, temiz kalpli, kendi temiz dünyasında yaşayan, Sancar'ın eli-kolu olan Yahya gitti;  yerine "bir anda" gıcık, sorunlu, ezik, hatta ahlâksız bir Yahya geldi.

Dilim varmıyor ama,  psikopat kötü adam "Akın" rolünü oynayan Erhan Alpay da iyi iş çıkarıyor. En önemli rollerden biri olmasına rağmen; en kötü-yetersiz oyunculuk ise Sancar'ın annesi  "Halise Efe" rolündeki Gonca Cilasun'da bence. Aslında oldukça zor sahneleri çok başarıyla canlandırmasına rağmen, toplamdaki bu olmamışlığı, rolü üzerinde yeterince gözlem yapmamış ve kafa yormamış olmasına bağlıyorum.  Adı geçen oyuncu,  geleneksel  "Anadolu kadını"  anne tipine  çok yabancı belli ki! Araştırma ihtiyacı da duymuyor,  ikide birde "Lâ havle velâ!"  deyip duruyor ama o lafın asıl söylenişini bir merak edip öğrenmiyor...  Gençliğinde  "besleme"  oluşu  yüreğinde yara olan bu kadın, ailece kendi evlerinde yemek yerken  kahvaltıda dahi çatal-bıçak kullanıyor... gibi gibi...  Onlarca detay hep es geçiliyor.


İtiraf etmek gerekirse, ben bu dizinin istendiği takdirde Bizimkiler gibi bir aile dizisine evrilebileceğini düşünmüştüm. Nare-Sancar arası geçmişten gelen yüklere ayrılan bir veya iki sezondan sonra, en az 1 yıl da bir aile dizisi olarak ev-iş-entrikalar-sevinçler, yani tipik aile dizisi tarzında gayet iyi yapılabilirdi. Ancak unutmayınız ki Bizimkiler'in senaristi Umur Bugay,  ayakları sağlam yere basan, tiyatro deneyimi olan, sahneyi farklı açılardan bilen, kalemi sağlam bir adamdı. Bu dizide ise maalesef ergenlere hitap eden, ne istediğini bilmeyen,  yetenekli ama uçarı bir senaryo grubu var.  Helal olsun onlara ki güzelim diziyi  8. - 9. bölümde bir anda mahvediverdiler!

Düşük bir ihtimal de olsa, eğer burayı tv dizi sektörüyle alakalı birisi okuyorsa,  gelecek için bu yazıdan istifade edebilir. Şöyle ki:  İyi başlamış ve seyirci tarafından tutmuş  dikkate değer bir iş nasıl batırılır, ergene bağlayarak reyting alacağız derken aksine nasıl gittikçe düşer? Saçma sapan müzik kullanımı ve kalitesiz melodilerle seyirci üzerinde nasıl  ŞOK etkisi  yaratılır?  İzleyici daha ne kadar aptal yerine konabilir? Nasıl attan inip eşşeğe binilir?  Avrupai tarzdan Hint sinema diline son sürat dalış prime time'da mümkün mü?  Özgün müzikten taverna müziğine ani vites değişikliği ile nereye kadar?   Hepsi ama hepsi bu dizide!


Dizi çekimlerinin yapıldığı Muğla'da özellikle sokak çekimlerinde (alışveriş, AVM, hastane, havaalanı gibi) açık alanlarda geri planda kameralara el sallayan güvenlik görevlileri, kameraya bakan yaşlı teyzeler, amcalar filan görebilirsiniz.  Dikkatle bakarsanız :)
İnsanımız kameraları çok seviyor anacım, "İşinize bakın, çaktırmayın"  filan da desen nafile.

Zamanda geri gidişlerde, 9-10 sene geri gidildiğinde dahi görüyoruz ki kadının elindeki oje rengi yine aynı,  erkeğin (Gediz)  ergenlik dönemindeki sakalı-kilosu-giyim tarzı tıpatıp aynı, gibi tuhaflıklar da cabası...

Ancak hiçbir şey Nare'nin saçlarını neden hiç toplamadığı kadar ilgi çekmiyor. İnternette dizi forum sitelerindekilere bile dert olmuş bu mevzu. Bir tek akıl hastanesindeyken saçlarını toplu görüyoruz bu hanım kızımızı. Onun dışında hep sürpürge gibi sallanıyor,  at gibi şahlanıyor o saçlar. Gönülden kendisine bir toka hediye etmek istiyoruz.  Ayrıca 1 kez hariç, neden yatarken hiç pijama giymeden direkt üstündekilerle ve full makyajlı olarak yatıyor,  kıllanıyoruz.

Dizide başka saçmalıklar-ilginçlikler de var tabii. Mesela dikkat ettiyseniz  (Akın hariç)  park ederken arabaların asla kilitlenmemesi, geceleyin odada ışıklar açık uyuma,  Nare'nin ilginç kıyafetleri-ayakkabıları,  Gediz'in aksesuarları vesaire...

Oldukça ilgi çeken dizi müziklerini ve kullanılan şarkıları da yakında bu yazıya ekleyeceğim.  Şimdilik sadece şunu not düşeyim:  12.bölümde tam 5 dakikalık "Uzun ince bir yoldayım" türküsünü Tarkan'dan girdiler ki;  bu kadar alakasız laf ola beri gele bir şeyler de oldu işte!


Gelelim dizideki esaslı saçmalığa:
Yukarıda da az değinmiştim,  biraz daha açmak istiyorum, zira bu ciddi: Çünkü PARA konusu ile ilgili. Yani reel hayatta en şakası olmayan konu.

Dizide kızı ile eve çıkmayan isteyen, çocuğunu tek başına büyütme azminde,  özgür (ve ahlâklı) bir anne var karşımızda. Kızı da annesi ile bir evlerinin olmasını çok arzuluyor. Annesi  "artık az paralarının kaldığını, bir an önce çalışması gerektiğini, yoksa babasının evinden onu alamayacağını,  bazı lüks şeylerin imkansız olduğunu"  söylüyorken...  Ertesi bölüm bir bakıyoruz ki ev tutulmuş.

Öyle sıradan veya site tipi bir ev değil ama! Denize sıfır gibi ve arka bahçesinde devasa bir havuzu olan iki katlı modern tip bir villa!!!  (Yanda önden çekim fotosunu koyuyorum)

Silme gerizekalılık!  Ne var ki Türk dizilerinin çoğu ya konak ya villada geçtiğinden, genel izleyici kanıksamış artık bu saçmalıkları. Ya da  "yediririz"  sanıyor yönetmenler.  İnanın bir gerizekalı olarak -isimsiz-  halde  tarihe geçiyorlar.

(Dikkat ederseniz kaçın kurrası delikanlı patronların, kumarbazın tillahı bir adamla (Sefir)  durmadan kumar oynayıp para yedirmelerine hiç girmiyorum bile! Polise gidip Akın'la ilgili şikayette bulunacaklarına kumarbaza para yediriyorlar, hem de milyonlarca Dolar ve Euro!...  LOL)

(Türk milletinin fazla çalışmadan, büyük miktarlarda  PARA'ya ya mirasla ya da hırsızlıkla ulaşılabileceği eğilimine yer vermesi de cabası. "Yarıcının oğlu" Sancar, büyük bir servete ancak belediye kasasından hırsızlık ve evrakta sahtecilik ile ulaşıyor. Dizide bunu legalize etmek içinse senaryoya bir miras hikayesi ekleniveriyor. Hey maşşallah!)


Doğrusunu söylemek gerekirse bu dizinin ilk 5 bölümünü beşer kez izlemişimdir, abartmıyorum.  8. ve 9. bölümden sonra ise kopmuşumdur,  artık tek bir bölümü bile zor izliyorum.  (O da atlaya atlaya ve sırf buraya yazabilmek için.)


Gelelim  pek mühim :)  psikolojik  ve  sosyolojik analizler  kısmına:

Ek$i Sözlük'te  bir yazar   (@dodododi)   demiş ki:
"Köylünün, sonradan görmüş olanın rezilliğini gösteren dizi. Köylü olarak işlenen karakterlerin yüzlerinden resmen pislik akıyor."
Bu da blogumda bulunsun.

Görebildiğim kadarıyla herkes Sancar'ın hastalıklı, psikopat taraflarını sayıp döküyor;  çareyi de Nare ile Gediz aşkında bulmaya çalışıyor ancak şu ana kadar Nare'nin sorunlu taraflarından bahsedeni pek görmedim desem yalan olmaz.

Nare en başından beri "kendince" sebeplerden ötürü sürekli önemli şeyleri gizliyor veya anlatmıyor: Annesinin öldüğünü, tecavüze uğradığını, neden yıllar sonra kızını alarak Türkiye'deki babasına getirdiğini, Gedizlerde kaldığı bir gece Akın'ın yatak odasına kadar girdiğini... Tüm bunlar ve daha fazlasını sürekli gizliyor. Sorulduğunda ise susuyor,  bazen de yalan söylüyor. Tutup da doğrusunu söylediğinde ise
kaosortaya çıkıyor. Zira kırk yılın başı ilk defa söyledi/anlattı ama sevdiği adam (veya Müge gibi sevdiği insanlar)  ona inanmadı. Üstelik aynı davranış kızında da var. O da bilmesine rağmen neden geri döndüklerini, cici annesinin kıyafetlerini kesmekle tehdit ettiğini, ona iftira attığını, Akın'ın yatak odalarına kadar girdiğini, çok korktuklarını filan hiç ama hiç anlatmıyor kimseye. Travma ile baş edemeyecek seviyeye geldiğindeyse  titreme nöbetleri  başlıyor,  aynı annesi gibi.

Sancar zaten "şüphe" tarafı gelişmiş,  beğenseniz de beğenmeseniz de ülkemizde sayısız örneğini bulabileceğiniz hastalıklı kıskanç, fakirlikten şundan bundan hastalıklı ciddi ezik tarafları olan ve medeniyeti de  (dolayısıyla medeniyet düşmanlığını da)  kafasında yanlış yere oturtmuş,  yabancı düşmanlığı olan yöresel bi tip.  Sefirin kızına yüreğinde yer açarak Sevgi ile dönüşümünü ve diğer benzerlerinden farklılaşmasını gerçekleştirmiş. Ama belli bir eşiği ısrarla aşamıyor. Bir erkekle bir kadının arkadaş olabileceğini anlayamıyor mesela, kabullenemiyor.  Sefirin kızına sürekli gizlememesini söylüyor, Nare ise kendince sebeplerden bildiği yolda yürüyor.  Sancar'ın annesi derseniz bu toplumda sayısı hiç de az olmayan, tahakküm için çıldıran;  güç ve para ile ağalaşan erkek annesinin light bir örneği.  (İyi bir oyunculuk sergilenemediğinden  o rol tam yansıtılamıyor,  ama böyle.)

Bu diziye çeşitli internet sitelerinde yazılan yorumlardan toplumumuzdaki yabancılaşmaları idrak edebilirsiniz ayrıca. Yaygın farklı kesimler birbirinin yaşam, değer yargısı ve hayat tarzından inanılmaz habersiz bu ülkede.  Ciddi iletişim kopukluğu aşikar. Reel hayatta çok normal karşılanan çok sık yaşanan şeylere aşırı tepki veren pamuklara sarılmış tipler var. Apayrı dünyaları aynı mahallelerde yaşayan insanlar birbirlerini ezberlenmiş yargılar üzerinden değerlendiriyor.  Bu kadar uzun yazmamızın bir nedeni var yani.

Sosyolojik tespitimizi de yaptığımıza göre herkese iyi seyirler gayrı.

Edit:  Kızda kamera kaydı var, savcılığa teslim edeceğine sevdiklerini inandırmaya çalışıyor. Uçakla yurt dışına çıkışını sağlayarak, ruh hastası saplantılı tacizcisinden kendisini şıp diye kurtarmış sayıyor. Millet de çözümü  Nare-Gediz  (yasak)  aşkında  arıyor.
Özetle:  Patolojik!



Evet nihayet dizi müziklerinden dikkat çeken 10 tanesini derleyebildim,  burada YouTube linkleri de bulunsun.
  1. Sefirin Kızı Jenerik - Gökhan Kırdar (2019)
  2. Gökhan Kırdar - Sancar Track 1  (Sefirin Kızı)
       (Şüphe ve acıyı çağrıştırıyor.)
  3. Nim Sofyan - Efem
  4. Gökhan Kırdar - Ja Izgrei  (Bulgarca)
  5. Sefirin Kızı - Çok Geç  (2020)
  6. Sefirin Kızı - İki Keklik
  7. Yüksel Baltacı - Alacanın Efesi
  8. Yüksel Baltacı - Deniz Üstü Köpürür
  9. Cem Adrian - Ben Seni Çok Sevdim
  10. Gökhan Kırdar - Yağmur

7 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel yazmışsınız elinize sağlık :)

bücürükveben dedi ki...

İçinde mantık hataları, birbiriyle çelişen şeyler olmayan yerli dizi görmedim desem yalan olmaz. Yazdıklarınızına ilaveten Nare'nin babasından söz etmek istiyorum. Normal bir baba kızına tecavüz eden adama neler yapmaz? Hadi katil olmak istemedi enazından temiz bir dayak atar veya gücü yetmiyorsa adam tutup attırır sonra da görüntülerle savcıya gitmez mi? Tersine kızının tecavüzcüsüyle sıkıfıkı! Güzel güzel konuşuyor, görüşüyor! Nare de böyle bir adama hala baba diyor. Normalda babasını babalıktan reddetmesi gerekir.

canilecanan dedi ki...


(⌣̩̩́_⌣̩̩̀)     (⌣̩̩́_⌣̩̩̀)

canilecanan dedi ki...

Evet,  nihayet dizinin müziklerini  YouTube linkleri halinde düzenleyebildim. Benim gibi kaplumbağa hızında insanlar için gerçekten ayak uydurulması zor bir zaman diliminde yaşıyoruz.  Yine de elden geldiğinde bu blogdaki yarım kalmış şeyleri tamamlamaya çalışıyorum.

Bu arada gelen bir mesajdan anladığım kadarıyla, bilmeyenler varmış:  "midesi geniş"  bir deyimdir;  "meşrebi geniş"  veya kimisi  "mezhebi geniş" de der,  benzer anlamlarda kullanılır.

Son olarak,  dizi müzikleri ve jenerik konusu açılmışken  Gökhan Kırdar'ı  takdir ettiğimi not düşeyim,  yaptığı bütün nitelikli besteler için.  Ülkemizde özgün, etkileyici ve nitelikli melodi yapma sıkıntısı var malum.  Ayrıca müzik ve jeneriğin,  yapılan film veya diziyi ne kadar etkilediğini yıllardır anlamak istemeyenlere bu konunun önemini gösteren işler yapması da cabası.

Pamuk (büşra) dedi ki...

hayatımın çok kötü gittiği bir dönemde tv’de ilk bölüme denk gelip ağlayarak izlemiştim..  anne-kız ayrı, korkularla heba olan sevda ayrı kalbime çok dokunmuştu. adına türkü yakılan destan her şeyiyle çok özeldi. Gökhan Bey’den sonra biz de bir miktar heba olduk ama eyvallah dedik
bazı şeyler içimde hep kocaman bir ukte kalacak. ben o narin peri kızını da, gariban yarıcının oğlunu da kalbimde büyüttüm, anladım.  ama bizi anlayan pek olmadı buna da eyvallah
her şeye eyvallah

Adsız dedi ki...

Sefirin Kızı biraz empati,biraz sabır,biraz da derin düşünce gerektiren bir dizi.

Adsız dedi ki...

Sefirin Kızı'nda Nare ile Sancar'a ait detaylar ve incelikler
o kadar harika yazılıyor, yan karakterlere gelince ise hikayesi yok ve bocalanıyor. Acaba başka insanlar mı yazıyorlar diye şüpheleniyorum.
Yan karakterler sağlam olsa bu dizi uçardı.