20 Ağustos 2009 Perşembe

 "Kürt Açılımı"


Birkaç ay öncesinden beri, Radikal gazetesinin internet sitesinde, aynı kullanıcı ismiyle bazı yorumlar yazıyorum. (www.canilecanan.com) Bir süredir güncel gündemde epeyce yer kaplayan  (ama bana sorarsanız, neredeyse her derdimizde olduğu gibi, gene "hakkıyla" yer almayan;  geçiştirilen, yönlendirilen, belirsizliklerle dolu)  bu mevzu hakkında  Baskın Oran'ın  bir yazısına denk geldim.  Başlığı:
Kürt sorununu çözmenin önkoşulu  tutarlılık ve demokratlıktır

Madem kararsızlıktan kırılıyorum şu günlerde,  öyleyse eylemsizliktense
en iyisi bu yazıya gönderdiğim yorumu buraya da aktarayım dedim.  Keyfim yerine gelince  (kim bilir ne zaman?),  Baskın Hoca neler yazmış,  bu ve diğer yazılarında konu hakkında hangi eksi(k)leri dizelemiş,  onları da eklerim/editlerim.


Kişisel Yorumum:
Dürüst olmak istiyorum. Zira adına ister "Kürt sorunu" deyin, ister "terör sorunu" veya her neyse artık... Ciddi ve insan hayatına kast eden bir belamız var.  Bunun şakasını, yalanını yapmak istemem. Son zamanlarda (belki sıcakların ve tatil arzusunun da etkisiyle) gelişmeleri pek düzenli takip edemedim. Üstelik her medya kanalının kendi siyasi düşüncesine ve ekonomik/ticari çıkarına göre haberleri taraflı biçimde verdiği  veya  yok sayıp hiç vermediği söylenen bir ülkede/ortamdayız şu an.  "Reform hareketi"  denen bu son olayları geriden ve eksikli takip ediyorum yani.

Öncelikle şunu diyeyim:  Ben karamsar biriyim. Kolay güvenmem, güvenemem. Bu toplumda herkes bu güven sorununu az veya çok yaşamıştır. Güzel günlere dair heveslerimiz hep kursağımızda kalmıştır. Ne bileyim, tüm sevilesi insanlara asla geçit verilmediği gibi, hayat nefeslerine bile kast edilmiştir.  Ne var ki eskiden sadece tarihte (yani uzak geçmişte) bunun böyle olduğunu sanırdık, tabii o zamanlar çocukmuşuz, zamanla bildik.

Uzun lafın kısası, ben bu karamsarlığım ve şüpheciliğim + eksik güncel bilgilerimle bakıyorum bu olaya. Bence alelacele, bir yerlerden gelen talimatlarla girmişler bu işlere gibi... Yani ne yapmaya çalıştıklarını halka anlatamıyorlar. Hatta halktan gizli kapaklı yürüyor gibi bu süreç. Tutarsızlık ve yalpalamak diz boyu. "Avrupa Birliği Avrupa Birliği"  deyip duruyorlar.  Ama AB'de karikatürden dava açmak yok; kendini eleştiren vatandaşını tehdit unsuru ve derhal bertaraf edilmesi gereken bir hayvan gibi görmek yok mesela.  Yani bunları söylediğime bile inanamıyorum ya neyse. Zaten yazıda çeşitli örnekler verilmiş.

Ben hep diyorum, "Köylü ile demokrasi olmaz." Kulağına hoş gelir veya gelmez. Dünyada hangi köyden çıkma, şark kurnazı adam "demokrasi" demiş?  Derse işte ondan da bu kadar olur.
Ne var ki elitlerimiz derin uykuda! Ezberci eğitim ve düşünce sistemi içinde öyle bir yoğrulmuşlar ki, sonunda tornadan çıkan mal gibi tek tip, tek düşünce!  MHP zaten milliyetçi bir parti, çıkışlarına siyaseten yanlış diyemeyiz. Ama sözde Batıcı, modern ve solcu CHP bu değişimlere kolay kolay izin vermeyecektir.
Bir de  DTP/BDP/HDP  diye gelişen bir Kürt siyasi hareketi var ki, (eş) başkanlarının açıklamalarına bakınca  "bu nasıl AÇILIM?"  diyoruz. Hayret etmemek mümkün değil ki sürekli bir kavga ve ham ruh ile, üstelik kimi zaman Kürtlere ne faydası var bunların diye düşünmemize sebep verecek boyutta şımarık çıkışlar izliyoruz.
Sonuçta çok nemalanıldı, çok beslenildi bu terör meselesinden.  Nasılsa bizim ülkede hiçbir zaman gerçek bir nüfus planlaması da başarılamaz, başarılamadı.
Ama bizim bir nüfus sorunumuz ve plansız kalkınmamız da var.
Ya deprem  ya terör...  Arada da trafik kazaları ile dizginleniyor.
Bilmem anlatabildim mi?



2018 EDIT:  Adına  "Çözüm süreci"  de denen  Kürt açılımında  bir zaman sonra tamamen bir kırılma yaşandı.  "Rojova Devrimi"  diye andıkları, Temmuz 2012'de  YPG'nin  Kobanê (Ayn el-Arap), Afrin ve Derik'i ele geçirmesi hadisesi devamında kabaran  2014 Kobane Protestoları  ile tırmanan ortam,  Dolmabahçe Bildirisi  ile gittikçe inceldi  ve  kazılan hendeklerde gömüldü.  Cephaneliğe döndürülmüş evler ve özerklik ilanları ile, kimilerine göre meğerse  "sözde çözüm süreci"  imiş bu dönem.
Kürt siyasetinde ise bütün Türkiye'yi kucaklama iddiasında olan HDP  ve başlangıçta olumlu bir figür olarak gördüğüm başkanı Selahattin Demirtaş; lafta bolca kullandıkları "barış"ı hayata geçirmek şöyle dursun,  kışkırtmalara karşı dur(a)madı dahi  ve  "Seni başkan yaptırmayacağız!"a  kitlendi kaldı!


Sonuçta yazık oldu.
Benim çocukluğum ve gençliğimde  Kürt meselesini  konuşamazdınız bile! Kürtçe şarkı söylemek dahi  "vatan haini"  olmanıza yeterdi.  Nerden nereye gelindi.  TRT'de Kürtçe kanal  (TRT Şeş/TRT Kürdi),  iki dil tartışmalarına ve anayasal hak olarak tanımlanmasına kadar gelmiştik.  Federasyon konusu bile tartışılıyordu  (yeter ki barış olsundu).  Ama başka efendilerin başka planlarında aktör olmak istediler  ve olaylar farklı gelişti diyelim.


Twitter'dan birkaç yorum paylaşmak istiyorum, harmanlayarak:
"Açılım doğru bir yaklaşımdı. Ama Kürt halkı ile yapılmalıydı! Silahlı teröristlerle değil.  Şimdi bu mantık ÖSO, Nusra, Ahraruş Şam, Fetih Ordusu gibi silahlı terör grupları ile sürdürülüyor. Aynı hata sürekli yapılıyor.  Bu yüzden bu kısır döngü ancak radikal bir karşı duruşla bozulabilir."
(@musavirf)
"Barış Sürecini", daha fazla demokrasiyi, özgürlükleri, yeni anayasayı geçmişte canhıraş savunanların bugün geldikleri noktada her şeyin "siyaset icabı" olduğunun ortaya çıkması ve bu kişilerin hala "ilke ilke" deyip durması ne fena... (@erdemabaka)

Yani anlayacağınız,  çözüm sürecinde yürütülen yöntemdeki yanlışlıklara eleştiri getirmektense;  toptan barış umuduna ve sürece karşı geliniyor. Gene abartma huyumuzla yakıp yıkan laflar ortalarda gezmekte.


1 yorum:

canilecanan dedi ki...

Bu konuya şu gündem başlığı altında da biraz değinmişim:
Gündemdekiler  (Ağustos 2009)