Lübnan -> Tunus -> Yemen -> Mısır -> Libya...
Ortadoğu, Arap bölgeleri ve Kuzey Afrika'nın durumu bu aralar biraz karışık. Hızına yetişene, anlayabilene, bu kadar belirsizlik ve tartışma içerisinde doğru yorumlayabilene mavi boncuk.
Tüm bu zincirleme etkiler tam 'duruluyor gibi' derken; olaylar birden Libya'ya da sıçradı. Ki orası biliyorsunuz kırmızı çizgili bir bölge olduğundan gösteriler de kırmızı başladı, kırmızı gideceğe benziyor. Bu arada bazı Türk şantiyelerinin yağmalandığını ve ülke çapında internet bağlantısının kesildiğini de öğreniyoruz medya aracılığıyla. Kaddafi'nin helikopterleri kendi halkına gökten kurşun yağdırıyor. Kaddafi yönetimden ve ülkesinden gidecek mi sorusu merak uyandırıyor. Erbakan'ın ağzıyla: "Kaddafi'nin altı kızardı." (*)
Bütün bu gelişmelere hep o bildik söylemle "ABD işi" diyen de çıktı, "devrim" diyen de... Plan ve örgütlülük noktasındaki boşluklar nedeniyle "halk ayaklanması" da deniyor. Elbette yine "İsrail" adı çokça geçti. Kim bilir, belki de Amerikan pragmatizmidir? Denge politikası güdüyorlar belki de risk alıyorlar. Bilemiyorum. Sanırım bundan sonrasında hangi yöne gidileceğinde sokağa dökülen halkın kararlılığı, örgütlülüğü ve sahneden inen otokratik liderlerin içerideki taraftarlarının güç dengelerindeki payı etkili olacak. Veya bilemediğimiz başka dengeler...
Şimdi haberlerden ayrıntılar:
* Milyonlarca Mısırlı meydanlarda toplanmış, Hüsnü Mübarek'e git git git diye haykırırken; Recep Tayyip Erdoğan da 1 Şubat'taki Meclis grup toplantısında Mısır liderine reform çağrısı yaptı ve İslami jargonla gitmesi çağrısında bulundu. Bir yorumcunun da dediği gibi (blueknife - Radikal Online), "Türkiye Devleti günlerdir bekledi. Amerika kararını verince o da bu konuşmayı yaptı. Obamanın açıklamalarını ve bu açıklamayı yanyana koyun, yeterlidir." Türk hükumeti, Amerikan çıkarları ve planlarının Ortadoğu'daki en önemli destekçilerinden ve denge sağlayıcalarından biri olarak devreye girmiş gibi gözüküyor.
* Başkalarına "iç işlerimize karışmamaları" yönünde uyarılar yapan siyasilerimiz, konu "bizim dışımızdakiler" olunca bu denli rahatça söylemler geliştiriyor ve sözleri bir şekilde muhataplarında yankı buluyorsa; o zaman aynı eyleme kendileri de açık olabilmemeliler. En azından buna hazırlıklı olmalılar. Nitekim Mısır Dışişleri Bakanlığı "Batılı ülkeler ve hatta Türkiye'nin Mısır'daki gelişmelere burnunu sokmasını görmek üzücü" çıkışında bulunmuştu.
* ABD ilginç bir strateji izledi bu olaylarda. Dışarıdan bakan biri için anlaması güçtü: Önce Mübarek'in kendilerinin müttefiki olduğunu söyledi ve bölge istikrarı için önemli olduğunun altını çizdi. Ardından Mısır'da artan yağmalamalar sonrasında halkın taleplerine kulak verilmesi gerektiğini ve reform yoluna gidilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Sonra İsrail yetkililerinin Mübarek yandaşı desteklerini gördük. Bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi için, ABD ve AB ülkelerini Mübarek'e yönelik eleştirilerini frenleme çağrısında bulundu İsrail. Ve sonrasında Mübarek'in yardımcılığına Mısır istihbaratının başı Ömer Süleyman getirildi. Biraz daha devamında da "geçiş dönemi" söylemi ile ordu perde önüne sürüldü. Aslında "Mısır'da ordu rest çekti" de denebilir.
* Hüsnü Mübarek (Hosni Mubarak), 90'ların başında patlak veren Körfez Krizi ve onu izleyen Körfez Savaşı sırasında; Arap ülkeleri, İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü/FKÖ arasında aracılık görevi üstlenmişti. İsrail-ABD hattı ile iyi tuttuğu ilişkileri ve Filistin meselesinde İsrail'e olan desteği ile önemli bir müttefik olarak anılıyordu.
* Mısır'da süregelen hileli seçimler, işsizlik, yaşam standartlarına isyan, baskı kültürü, değişen dengeler ve yeni dünya düzeni... Tüm bunlar halk ayaklanmasını tetikledi. Beri yandan ilginç bir şekilde, (her ne kadar hileli de olsa) bugün ayaklanan Mısır halkı, yakın zaman öncesine kadar Mübarek'e oylarının aslan payını layık görüyordu. Ülkede kendisinden beslenen ve kendisinden güç olan odakların varlığı da yadsınamaz.
* BBC: "The United States is trying to steer Egypt away from revolution towards evolution." (bkz)
(Amerika Birleşik Devletleri, Mısır'ı devrim'den evrim'e doğru yönlendirmeye çalışıyor.)
* 11 Şubat 2011 Cuma - Hüsnü Mübarek, Mısır Devlet Başkanlığı'nı bıraktı.
Enver Sedat'ın 6 Ekim 1981'de bir suikaste kurban gitmesi sonucu Devlet Başkanı olmuştu Muhammed Hüsnü Said Mübarek. 30 yıl boyunca Mısır'ın devlet başkanı olan lider, 18 gün süren eylemler sonunda ailesiyle birlikte başkent Kahire'yi terk etti. Başkan yardımcısı Ömer Süleyman, Mübarek'in iktidarı orduya teslim ettiğini, daha doğrusu "Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'ni görevlendirdiğini" açıkladı.
Vatansever ve sorumlu bir şekilde hareket eden ordunun şimdi de Mısır halkının gözünde güvenilir bir geçişi sağlaması gerekli." (Şaka gibi!)
Ahmet Davutoğlu Twitter yorumu: "Mısır halkı için hayırlı olsun."
* Gazze Şeridi'nde yönetimi elinde bulunduran Hamas, Hüsnü Mübarek'in istifasını "Mısır'daki devrim zaferinin başlangıcı" olarak nitelendirdi. Hamas sözcülerinden Dr. Sami Ebu Zühri, "Gazze'deki ablukanın ve Gazze'ye yönelik son savaşın sorumlularından biri" olarak Mübarek ismine işaret etti.
* Yıllardır düzenli olarak ABD'den büyük para yardımları alan Mısır ordusu, olayları dizginlemesi ve geçişi sağlaması için resmi olarak görevlendirildi.
* Olayların zincirleme etki-tepkileri; Ürdün, Suriye, İran gibi geniş bir coğrafyada da hissedilebilir. Bu süreçte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad reform sinyalleri verirken, Ürdün Kralı Abdullah hükümeti azletti ve yeni başbakan atadı.
* Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in devrilmesinde Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin önemli rol oynadığı söyleniyor.
* Gelelim Libya'ya.
Ülkenin kuzeydoğusundaki Bingazi'de patlak veren isyanlar, başkent Trablus'a da sıçradı. Libya ordusu halkı savaş uçaklarıyla bombaladı. "Vur" emrine uymayan iki albay jetle Malta'ya kaçtı.
* Alıntılar:
Benim gördüğüm: Önce Tunus'ta aniden bir kıvılcım ile patlayan kargaşa hali, ardından Müslüman Kardeşler'in sahneye çıkışı ile aynı halin Mısır'a sıçrayışı... Hüsnü Mübarek'in önce direnmesi. Halkın devam eden gösterileri, Obama'nın telefon hatları derken Tunus lideri Bin Ali gibi onun da gidişi, ertesinde askerin yegane düzen bekçisi olarak Mısır'daki kargaşaya resti çekişi ve adeta görevlendirilişi...
Tüm bu zincirleme etkiler tam 'duruluyor gibi' derken; olaylar birden Libya'ya da sıçradı. Ki orası biliyorsunuz kırmızı çizgili bir bölge olduğundan gösteriler de kırmızı başladı, kırmızı gideceğe benziyor. Bu arada bazı Türk şantiyelerinin yağmalandığını ve ülke çapında internet bağlantısının kesildiğini de öğreniyoruz medya aracılığıyla. Kaddafi'nin helikopterleri kendi halkına gökten kurşun yağdırıyor. Kaddafi yönetimden ve ülkesinden gidecek mi sorusu merak uyandırıyor. Erbakan'ın ağzıyla: "Kaddafi'nin altı kızardı." (*)
Bütün bu gelişmelere hep o bildik söylemle "ABD işi" diyen de çıktı, "devrim" diyen de... Plan ve örgütlülük noktasındaki boşluklar nedeniyle "halk ayaklanması" da deniyor. Elbette yine "İsrail" adı çokça geçti. Kim bilir, belki de Amerikan pragmatizmidir? Denge politikası güdüyorlar belki de risk alıyorlar. Bilemiyorum. Sanırım bundan sonrasında hangi yöne gidileceğinde sokağa dökülen halkın kararlılığı, örgütlülüğü ve sahneden inen otokratik liderlerin içerideki taraftarlarının güç dengelerindeki payı etkili olacak. Veya bilemediğimiz başka dengeler...
Şimdi haberlerden ayrıntılar:
* Milyonlarca Mısırlı meydanlarda toplanmış, Hüsnü Mübarek'e git git git diye haykırırken; Recep Tayyip Erdoğan da 1 Şubat'taki Meclis grup toplantısında Mısır liderine reform çağrısı yaptı ve İslami jargonla gitmesi çağrısında bulundu. Bir yorumcunun da dediği gibi (blueknife - Radikal Online), "Türkiye Devleti günlerdir bekledi. Amerika kararını verince o da bu konuşmayı yaptı. Obamanın açıklamalarını ve bu açıklamayı yanyana koyun, yeterlidir." Türk hükumeti, Amerikan çıkarları ve planlarının Ortadoğu'daki en önemli destekçilerinden ve denge sağlayıcalarından biri olarak devreye girmiş gibi gözüküyor.
* Başkalarına "iç işlerimize karışmamaları" yönünde uyarılar yapan siyasilerimiz, konu "bizim dışımızdakiler" olunca bu denli rahatça söylemler geliştiriyor ve sözleri bir şekilde muhataplarında yankı buluyorsa; o zaman aynı eyleme kendileri de açık olabilmemeliler. En azından buna hazırlıklı olmalılar. Nitekim Mısır Dışişleri Bakanlığı "Batılı ülkeler ve hatta Türkiye'nin Mısır'daki gelişmelere burnunu sokmasını görmek üzücü" çıkışında bulunmuştu.
Başbakan Erdoğan'ın Kırgızistan gezisinde gazetecilerin sorularını yanıtlarken "Ortadoğu'yu tribünlerden izleyecek bir ülke değiliz" demesi, Ankara'nın dış ilişkilere bakışının temelinden değiştiğini gösteriyor.
(Mısır krizinde İsrail kazanıyor, M. A. Birand - 8 Şubat 2011, Hürriyet)
* ABD ilginç bir strateji izledi bu olaylarda. Dışarıdan bakan biri için anlaması güçtü: Önce Mübarek'in kendilerinin müttefiki olduğunu söyledi ve bölge istikrarı için önemli olduğunun altını çizdi. Ardından Mısır'da artan yağmalamalar sonrasında halkın taleplerine kulak verilmesi gerektiğini ve reform yoluna gidilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Sonra İsrail yetkililerinin Mübarek yandaşı desteklerini gördük. Bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi için, ABD ve AB ülkelerini Mübarek'e yönelik eleştirilerini frenleme çağrısında bulundu İsrail. Ve sonrasında Mübarek'in yardımcılığına Mısır istihbaratının başı Ömer Süleyman getirildi. Biraz daha devamında da "geçiş dönemi" söylemi ile ordu perde önüne sürüldü. Aslında "Mısır'da ordu rest çekti" de denebilir.
* Hüsnü Mübarek (Hosni Mubarak), 90'ların başında patlak veren Körfez Krizi ve onu izleyen Körfez Savaşı sırasında; Arap ülkeleri, İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü/FKÖ arasında aracılık görevi üstlenmişti. İsrail-ABD hattı ile iyi tuttuğu ilişkileri ve Filistin meselesinde İsrail'e olan desteği ile önemli bir müttefik olarak anılıyordu.
* Mısır'da süregelen hileli seçimler, işsizlik, yaşam standartlarına isyan, baskı kültürü, değişen dengeler ve yeni dünya düzeni... Tüm bunlar halk ayaklanmasını tetikledi. Beri yandan ilginç bir şekilde, (her ne kadar hileli de olsa) bugün ayaklanan Mısır halkı, yakın zaman öncesine kadar Mübarek'e oylarının aslan payını layık görüyordu. Ülkede kendisinden beslenen ve kendisinden güç olan odakların varlığı da yadsınamaz.
* BBC: "The United States is trying to steer Egypt away from revolution towards evolution." (bkz)
(Amerika Birleşik Devletleri, Mısır'ı devrim'den evrim'e doğru yönlendirmeye çalışıyor.)
* 11 Şubat 2011 Cuma - Hüsnü Mübarek, Mısır Devlet Başkanlığı'nı bıraktı.
Enver Sedat'ın 6 Ekim 1981'de bir suikaste kurban gitmesi sonucu Devlet Başkanı olmuştu Muhammed Hüsnü Said Mübarek. 30 yıl boyunca Mısır'ın devlet başkanı olan lider, 18 gün süren eylemler sonunda ailesiyle birlikte başkent Kahire'yi terk etti. Başkan yardımcısı Ömer Süleyman, Mübarek'in iktidarı orduya teslim ettiğini, daha doğrusu "Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi'ni görevlendirdiğini" açıkladı.
Obama şöyle dedi: "Bugün tarihe şahitlik ediyoruz. Mısır halkı konuştu, seslerine kulak verildi ve Mısır hiçbir zaman aynı olmayacak.
Vatansever ve sorumlu bir şekilde hareket eden ordunun şimdi de Mısır halkının gözünde güvenilir bir geçişi sağlaması gerekli." (Şaka gibi!)
Ahmet Davutoğlu Twitter yorumu: "Mısır halkı için hayırlı olsun."
* Gazze Şeridi'nde yönetimi elinde bulunduran Hamas, Hüsnü Mübarek'in istifasını "Mısır'daki devrim zaferinin başlangıcı" olarak nitelendirdi. Hamas sözcülerinden Dr. Sami Ebu Zühri, "Gazze'deki ablukanın ve Gazze'ye yönelik son savaşın sorumlularından biri" olarak Mübarek ismine işaret etti.
* Yıllardır düzenli olarak ABD'den büyük para yardımları alan Mısır ordusu, olayları dizginlemesi ve geçişi sağlaması için resmi olarak görevlendirildi.
* Olayların zincirleme etki-tepkileri; Ürdün, Suriye, İran gibi geniş bir coğrafyada da hissedilebilir. Bu süreçte Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad reform sinyalleri verirken, Ürdün Kralı Abdullah hükümeti azletti ve yeni başbakan atadı.
* Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in devrilmesinde Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin önemli rol oynadığı söyleniyor.
* Gelelim Libya'ya.
Ülkenin kuzeydoğusundaki Bingazi'de patlak veren isyanlar, başkent Trablus'a da sıçradı. Libya ordusu halkı savaş uçaklarıyla bombaladı. "Vur" emrine uymayan iki albay jetle Malta'ya kaçtı.
* Alıntılar:
Tunus ve Mısır'daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan'ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Tunus'un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD'nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD'nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek ABD'nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir.
(Şubat 2011, OdaTv)
« Önce Tunus, sonra Mısır. İnsanlar sokaklarda. Sömürgecilik, savaşlar, baskıcı rejimler, diktatörlükler, kültürel çatışmalar gibi tarihsel ve siyasal olguların şekillendirdiği Arap coğrafyası ve Ortadoğu'da değişim rüzgarı; halkın sokaklara dökülerek işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, baskıya ve adaletsizliğe karşı muhalefetiyle yükseliyor ve yayılıyor. (...) Domino etkisi ya da değil, önemli olan gerçek şu: Değişim rüzgarı rejim değişikliklerini, reform ya da devrimsel dönüşümlerle yaratacak. Halk; işsizliğe, yoksulluğa, baskıya ve adaletsizliğe karşı, ve değişim istiyor.(Tunus, Mısır, muhalefet, CHP E. Fuat Keyman - 6 Şubat 2011, Radikal İki)
Eğer AKP gerçekten ekonomik bütünleşme ve demokrasi temelinde, barış üretici ve düzen kurucu bir aktif dış politika izliyorsa; o zaman Arap coğrafyası ve Ortadoğu bölgesinde yaşanan "muhalefet-değişim-demokrasi" ilişkisine Türkiye'nin ciddi katkı vermesi gerekiyor. Gerekiyor da, AKP bunu ne kadar gerçekleştirecek bilmiyoruz.
...
CHP hem yaşanan değişim sürecini yanlış okuyor hem de kendisini demokratik parlamenter muhalefet alanına yerleştirmeyen, kafa karıştırıcı bir "halk direnişi" söylemini dile getiriyor. Dahası, aynı süreç içinde CHP genel başkan yardımcılarından Süheyl Batum'un Ergenekon Davası tutuklularından en az ikisini milletvekili yaparak "Silivri'den kurtarmak" önerisi de bu görüntüyü güçlendiriyor. (...) Ek olarak, AKP eleştirisinde ve muhalefet söyleminde kullanılan gereksiz "üslup", "Kayseri, AKP, yolsuzluk" ya da "Hizbullah, AKP, terör" konuları üzerine yoğunlaşan muhalefet etme biçimi de, toplumdaki yeni CHP umutlarının azalmasına yol açıyor. »
(Kişisel görüşüm: CHP'nin yeni dünya düzenini ve çevremizdeki değişimleri doğru okuyamadığına katılıyorum. Ancak şöyle de bir şey var ki CHP'nin gerçekten bunları yorumlamak gibi bir niyeti de yok gibi sanki. Tek hedefi AKP'yi iktidardan indirip baskıcı ve değişime ket vuran bir iktidarı bir şekilde (koalisyon vs ile) kurabilmek. Bunun için de değişim ilüzyonları yaratıyor. Bünyesine ne kadar sivri veya değerli insan katarsa katsın (Oktay Ekşi, Süheyl Batum, ..., Sezgin Tanrıkulu,...) partinin çekirdek tabanı ve içindeki İttihatçı Kemalist kafa köklü ve ilerici değişimlerde diretecektir. CHP'nin artık biraz önce siyasi partiler mezarlığındaki yerini alması ve yeni bir sol muhalefetin kurulması lazım. Tabi değişim sadece parti isimleriyle sınırlı kalmamalı. Yani CHP'nin yerine benzer söylemlerde bir başkasına ihtiyaç yok. Yerinde saymak Türkiye'ye çok şey kaybettirdi ve kaybettiriyor.)
* Alıntılara devam edelim:
"Dünyadaki demokrasiyi en az özümsemiş toplumlardan biri olan Türk toplumunun Hüsnü Mübarek'i hep birlikte lanetlemesi ilginç değil mi?" diyordu Reşat Çalışlar Twitter'da. (*)
Mübarek'in gidişi öncesinde: İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu "Mısır'ın bu protesto dalgasını aşacağını düşünüyorum" demiş; Obama'nın danışmanı Joe Biden kendisine "Sizce Mübarek'in zamanı doldu mu?" diye sorduğunda: "Hayır. Bence Başkan Mübarek'in halkın ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verdiği bir yöne doğru hareket etme zamanı geldi. Birkaç konuda Mübarek bizim müttefikimiz olmuştur. Ona diktatör diyemem" demişti. İngiltere'nin eski başbakanı Tony Blair ise şöyle bir uyarı yapacaktı: "Hüsnü Mübarek, Saddam Hüseyin değil."
Mısır'da isyan başlayınca, Türkiye'de ayaklanma lafını ağızlarına almayan sol siyasetlerin ve burjuva basının, en keskin devrimci yapılara ve demokrasi savunucularına dönüştüğünü şaşırarak izledim. Ayaklanma kendi ülkelerinde değil Mısır'da gerçekleştiği için statüleri sarsılmıyordu. Ama derhal en devrimci, en demokrat olmazlarsa bu alan başkaları tarafından doldurulabilirdi.
(...)
Onlar Mısır halkına destek verdiklerini açıklayadursunlar; savaşmayarak, teşhir etmeyerek, uzlaşarak güçlendirdikleri Türkiye oligarşisi bugün emperyalizmin Ortadoğu halklarına yönelik saldırısında kilit bir rol oynuyor. Türkiye'nin Mısır isyanı sırasında takındığı işbirlikçi tavırlar, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı "pozitif domino etkisi" açıklamaları emperyalizmin elini güçlendirirken Mısır halkının aldatılmasına yaradı.
(...)
Emperyalizm halkların umudunu öldürmek için ideolojik ve askeri yığınaklar yapıyor ülkemize. Biz onları teşhir etmedikçe, elleri dünyanın diğer halklarına da uzanıyor. Türkiye'nin emperyalizm tarafından Ortadoğu'daki halk hareketlerini bastırmakta kullanılacak bir öncü üs olarak hazırlanması, ülkemiz halkları için bir utançtır, lekedir. Bu utanç bizlerin sorumluluğunu iki kat çoğaltıyor.
(Mısır Halkının Öğrettikleri, Eren Buğlalılar - Haberfabrikası.org)
* RTE'nin Mısır halkı ve Hüsnü Mübarek'e seslendiği Meclis konuşmasından bazı bölümler içinse (tıklayınız)
Yönetimden halk ayaklanmasıyla değil bir saray darbesiyle uzaklaştırıldı gerçekte. 'Halk destekli ordu' kisvesi altında kanırta kanırta iktidarı devraldılar Mübarek'ten. Koltuk tek adamlar arasında el değiştiriyor, halka geçmiyor Mısır'da. Bir zalim gidiyor, başka bir zalim geliyor yerine. Müslüman Kardeşler hareketi zannedildiği kadar yaygın çıkmıyor toplumda. Mısırlıların yüzde 15'i onaylıyor varlıklarını ve fakat ancak yüzde biri başkanlık seçimlerinde adaylarına destek vereceğini söylüyor. Mısırlıları harekete geçiren asıl konular yüzde 30'larda gezinen işsizlik ve refahtan daha fazla pay alma davası. Demokrasi tali mesele kalıyor bunların yanında. Hülasası, yeni bir tek adam rejimine hazır ve razı görünüyor Mısır halkı. Yeter ki aşları, işleri, ekmekleri büyüsün...
Bütün Ortadoğu'nun kaderini değiştirecek bir demokrasi fırtınası zannederken, biz biraz fazla mı heyecana kapılıyoruz, ne dersiniz?
(Halk değil saray darbesi, Akif Beki - 12.02.2011, Radikal)
Mübarek'in gidişi öncesinde: İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu "Mısır'ın bu protesto dalgasını aşacağını düşünüyorum" demiş; Obama'nın danışmanı Joe Biden kendisine "Sizce Mübarek'in zamanı doldu mu?" diye sorduğunda: "Hayır. Bence Başkan Mübarek'in halkın ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verdiği bir yöne doğru hareket etme zamanı geldi. Birkaç konuda Mübarek bizim müttefikimiz olmuştur. Ona diktatör diyemem" demişti. İngiltere'nin eski başbakanı Tony Blair ise şöyle bir uyarı yapacaktı: "Hüsnü Mübarek, Saddam Hüseyin değil."
Mısır ordusu tanklarını ve askerlerini sokaklara çıkardı ve ilginç bir şey yaşandı. Halk tankların üzerine çıkıyor, askerlerle kucaklaşıyordu. Böylece sokakların halkın elinden geri alınmasına ilişkin ilk adım atılmış oldu, hem de oldukça çatışmasız bir biçimde... Halkla onu ezen orduyu sarmaş dolaş edip, bütün dünyaya burjuva basın üzerinden mutlu mu mutlu görüntüler dağıtarak!
(Mısır'da İsyan Emperyalizmin Güdümüne Giriyor,
Eren Buğlalılar - Haberfabrikası.org)
Mısır'da isyan başlayınca, Türkiye'de ayaklanma lafını ağızlarına almayan sol siyasetlerin ve burjuva basının, en keskin devrimci yapılara ve demokrasi savunucularına dönüştüğünü şaşırarak izledim. Ayaklanma kendi ülkelerinde değil Mısır'da gerçekleştiği için statüleri sarsılmıyordu. Ama derhal en devrimci, en demokrat olmazlarsa bu alan başkaları tarafından doldurulabilirdi.
(...)
Onlar Mısır halkına destek verdiklerini açıklayadursunlar; savaşmayarak, teşhir etmeyerek, uzlaşarak güçlendirdikleri Türkiye oligarşisi bugün emperyalizmin Ortadoğu halklarına yönelik saldırısında kilit bir rol oynuyor. Türkiye'nin Mısır isyanı sırasında takındığı işbirlikçi tavırlar, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı "pozitif domino etkisi" açıklamaları emperyalizmin elini güçlendirirken Mısır halkının aldatılmasına yaradı.
(...)
Emperyalizm halkların umudunu öldürmek için ideolojik ve askeri yığınaklar yapıyor ülkemize. Biz onları teşhir etmedikçe, elleri dünyanın diğer halklarına da uzanıyor. Türkiye'nin emperyalizm tarafından Ortadoğu'daki halk hareketlerini bastırmakta kullanılacak bir öncü üs olarak hazırlanması, ülkemiz halkları için bir utançtır, lekedir. Bu utanç bizlerin sorumluluğunu iki kat çoğaltıyor.
(Mısır Halkının Öğrettikleri, Eren Buğlalılar - Haberfabrikası.org)
* RTE'nin Mısır halkı ve Hüsnü Mübarek'e seslendiği Meclis konuşmasından bazı bölümler içinse (tıklayınız)
Türkiyelilerin, en azından sıradan halk yığınlarının, iktidar ve egemenlik ilişkilerinin tarafı olmayanların laikçisinden dincisine, Devlet postunda endam etmişler yani Beyazların dışındakilerin yanı; Dünya Emperyalismine ve Onun Uşaklarına başkaldırmış Mısır Halkının yanında olacağına hiç şüphe yoktur. Ama Türkiye deyince hangi Türkiye??? Emperyallerle her türden göbek bağına girmiş hemen hemen toprağının her köşesinde bir Emperyal üs bulunan Türkiye mi? Bugün Ortadoğu Halklarının yaşadığı ve bulundukları olumsuz durumda hiç de azımsanmayacak katkıları bulunan, kendisine hiç bakmaksızın bu Halkları küçümseyen Türkiye mi? Birileri Mısır Halkına bunları anlatmalı. Türkiye Devletinin siyasi muhaliflerine, farklı etnik köken ve inançtan Halklarına, herhangi bir Faşist-Irkçı-Şöven Diktatörlükten farklı davranmadığını anlatmalı. Tehciri, Dersimi, 6-7 Eylül Olaylarını, Sivası, Zilanı, Maraşı, Gaziyi ve Kürd Coğrafyasında kazılan her yerde çıkan toplu mezarları faili meçhulleri anlatmalı. Çünkü onlar böyle şeylerin eşiğinde olabilirler.
(blueknife - 3 Şubat, Radikal Online)
"model," "örnek" ülke olma gülünçlüğü
Evet, kesinlikle bu sistemle, bu anayasa ile, jandarmanın Mutki'de gizlice toplu mezar kazımı yaparak kemikleri yediği -JİTEM'in insanlık suçlarını örtmek için-, Kürtlerin X harfi kullandı diye hapishanelerde yattığı bir ülke nasıl "model" ve "örnek" olabilir?
(radi11 - 7 Şubat, R)
* * "Ortadoğu'da olanlar gerçekten inanılmaz, devrimin de ötesinde bir küresel ve tarihsel paradigma değişimi. Ve daha sadece en başlardayız. Dünyanın bütün kültürel, felsefi paradigmaları değişebilir. 'Katı olan her şey buharlaşıyor' söylemi, klişe olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşebilir." (Reşat Çalışlar)
* Erdoğan, ödülünü 'Sayın Kaddafi siz öldürmeyi iyi bilirsiniz' diyerek iade eder mi? RTE çiftestandartlar enstitüsünün normlarına göre, hayır.
* Erdoğan, ödülünü 'Sayın Kaddafi siz öldürmeyi iyi bilirsiniz' diyerek iade eder mi? RTE çiftestandartlar enstitüsünün normlarına göre, hayır.
(Libya'daki gelişmeleri değerlendiren Tayyip Erdoğan, "Halkının inanç ve beklentilerine duyarsız kalan, kendi halkını düşman gören hiçbir yönetim uzun süre ayakta kalamaz" dedi. Bunu diyen T.C. Başbakanı. Bir de KKTC'deki gergin atmosfer var tabi... Ve artan petrol fiyatları... Onlara da bir diğer gündem yazımda değinmek üzere.)
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder