27 Ocak 2011 Perşembe

 Gündem Ocak 2011-1

.
Balyoz ve Donanma
Aralık 2010 başlıklarında da değinmiş olduğum gibi, TSK ve Deniz Kuvvetleri bünyesindeki soruşturmalar devam ediyor. Yine çuvallar dolusu belge bulundu. Beni en çok, insanların görmezden gelme ve inkâr politikaları şaşırtıyor.

Aramalar sırasında bulunan Balyoz belgeleri ile ilgili hazırlanan raporda ifadesine yer verilen bir başçavuş: "Yer darlığından dolayı belgeleri döşemenin altına gömdüklerini"  söylemiş.
Böyle muhteşem savunmalar var mesela.

Balyoz Darbe Planı, Askeri Casusluk, Kafes ve İrticayla Mücadele Eylem Planı'yla ilgili olduğu belirtilen dokuz çuval belgeyle ilgili olarak Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın da soruşturma yürüttüğü belirtildi. Bu belgelerin Donanma Komutanlığı'na nasıl sokulduğu, kimler tarafından organize edildiği, nasıl saklandığı araştırılıyormuş.  24 Ocak tarihinde TSK'nin resmi internet sitesinde konu ile ilgili bir basın açıklaması da yapıldı, özellikle son maddesi ilgiye mazhar:
"Türk Silahlı Kuvvetleri, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve anayasal değerlere bağlı bir kurum olarak, aksi yönde yapılan telkinlere rağmen, yargı sürecini sabır, sukunet ve itidalle izlemekte,  bu çerçevede bağımsız ve tarafsız olduğuna inandığı yargının er ya da geç doğruyu ortaya çıkarmasını beklemektedir."   (BA - 03 / 11)

Kişisel Yorumum:   "Bağımsız ve tarafsız olduğuna inandığı yargı"  ifadesi üzerine tek bir mantıklı açıklama getiremiyorum.  Devlet kurumları, Türkiye'nin en temel kurumlarından biri olan Türk Silahlı Kuvvetleri  ve "inanmak"  kelimesi...  (Eyvallah, işimiz inanmaya kalmışsa...  "Er ya da geç doğruyu ortaya çıkarması"  ümidine bağlanmışsa...)  Resmi metinlerin öznel bir dille yazılmayacağını da düşününce,  nereden tutsak dökülüyor yine. TSK'nın "demokrasi ve hukukun üstünlüğüne bağlı bir kurum"  oluşuna hiç değinmiyorum bile.  "Aksi yönde yapılan telkinlere rağmen"  ifadesi ise tam bir facia!
Bilemiyorum.  Ya ben çok karamsarım ya da bu ülke ve bu milliyetçilik anlayışı artık yıkılıyor.  Veya ben dahil tüm insanlık gittikçe kokuşmaya başladı.  Bu konudaki son noktanın ne olduğunu ise  Profesör Eser Karakaş şöyle kodlamış:  "Tahminim, aynen 27 Nisan muhtırası gibi biraz konuşulacak, sonra da unutulup gidecektir."   (Star, 26 Ocak 2011)




Yeni Balyoz belgeleri sonrası
Yine aynı sahne perdelenmeye devam ediyor.
Koskoca Paşalar:  Saygıda kusur edilmemesi gereken politik aktörler.  Başbakan,  parti genel başkanı ve benzeri aktörleri eleştirebilmek demokrasinin gereği.  Ama koskoca paşalar grubunun dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu esas.  Eleştiriden muaflar.
Bunlar prensip olarak her işe karışır ama kimse ekmek zammını onlardan bilmez.  Öyle kaka şeylere çözüm bulmak gibi görevleri yoktur. Onların görevleri karışmak ve karışmaya devam edebilmek için de karıştırmaktır.
Karışırlar, karıştırırlar, karışmaya devam ederler.
(mehmet ordekci  -  25.01.2011, Ek$i)

'Uydurmaca olduğu kanıtlanan plan'a dair belgelerin, donanma komutanlığında yapılan aramadan çıkması bambaşka olmuş... Yahu savcılara teslim edilen belgeler filan yok ortada,  bizzat savcılarla askeri kolluk kuvvetlerinin Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda yaptıkları aramalarda buldukları belgelerden bahsediliyor.

Utanın be kardeşim,  yüzünüz kızarmadan karargahtan net bir şekilde darbeyi planlayan belge çıkmasına rağmen çıkıp  "Bu planın uydurmaca olduğu defalarca kanıtlandı" diyorsunuz.  Kim, nasıl kanıtlamış Balyoz'un tertip olduğunu?  Balyoz Darbe Planı'nın icrasıyla sorumlu Orgeneral Çetin Doğan'ın kızı kanıtlamış.  (...)
Yeter artık, bıktık sizin yüzsüzlüğünüzden be.  Ne yüzle çıkıp da,  donanma komutanlığı karargahından bu planı betimleyen tonla belge çıkmasından sonra hala iddianamedeki teknik eksiklikleri cımbızla çekip çıkarıp,  "Böyle bi plan yok, ordu zaten darbe yapmaz, akepe feto ab abd soros oyunu"  lafını edebiliyorsunuz? Hadi onu bunu geçelim, kendi söylediğiniz şeylere kendiniz inanıyor musunuz?
(silencer  -  20.01.2011, Ek$i.  #21729337)


Sapla saman
Her kurum içinde yasadışılığa bulaşan kişi ve grupların varlığı biliniyor.  Gümrük Müdürlüğü'nde kaçakçılarla işbirliği yapanlar... Emniyet içinde rüşvete bulaşanlar... Binlerce örnek... Suçlar gizlenmediği,  suça bulaşanlar yargıya teslim edildiği sürece kurumlar kendilerini temizleyebildiği oranda güvenilirliği artar, yıpranmaz.  Ancak geçmişte olduğu gibi benim katilim benim rüşvetçim benim adamım mantığı ile suça bulaşanlar gayrı meşru yola sapanlar kurumlarca korunup kollandığı zaman,  kurumlar çürümeye kokuşmaya başlamaktadır.  Ordu içindeki bir takım illagal darbeci grupların hazırladığı eylem planları doğal olarak silahlı kuvvetlerimizi ve ordumuzun tümünü bağlamaz. Ordu içinde demokrasiye bağlı kesimlerin çabaları ve duruşları olmasa bu gizli planlar elbette açığa çıkmazdı.  Sapla samanı karıştırmadan.  Demokrasi karşıtı her türlü yapılanmalara karşı çıkmak, demokrasiye hukuğa inanan hekesin görevi olmalı.
(sabahattinali  -  21 Ocak 2011,  Radikal Online)


- Çetin Doğan  ile  çocukları arasındaki fark -
Bariz.  TSK'nın terfi sisteminin kesinlikle sorunlu olduğunu düşünüyorum.
27 Nisan muhtırasında kullanılan dil ve üslup,  Poyrazköy'deki mühimmatla ilgili Başbuğ'un hiç gocunmadan  "Bunlar TSK'nın değil"  demesi ve haftasına bunun doğru olmadığının ortaya çıkması;  Dağlıca baskınındaki ihmaller,  bu bölge komutanının emekli edileceğine terfi ettirilmesi,  Çetin Doğan'ın televizyondaki itici ve sığ tavırları,  Balyoz planlarında ortaya çıkan "Ekonomik Politika" belgesi...  (O ekonomik politika uygulansaydı Türkiye 3 ayda iflas eder,  arkasından çok yanlı ve çok kanlı bir iç savaş başlardı.  İnsan bir Dani Rodrik'e sorar:  "Oğlum bi bak bakalım bu işe yarar mı?"  der di mi?  Pınar Doğan yatsın kalksın bu planların hayata geçemediğine şükretsin bence.) TSK'daki generallerinin yetkinliğinden ciddi şüphelerim var.  Çocuklar ise pırıl pırıl,  söylenecek bir şey yok.
(itaatsiz  -  10 Ocak,  Radikal Online)




Aykırı sesler korosu: CHP
Genel seçimlere giden yolda CHP'de kazanlar kaynamaya başladı. Özellikle yeni yöneticilerin açıklamalarıyla başlayan "Silivri mahkûmlarına Meclis yolu" (Süheyl Batum), "AKP ya da MHP ile koalisyon" (Gürsel Tekin: "Biz tek başımıza iktidar olmak istiyoruz. Ama seçim sonrası Türkiye'nin koşulları eğer bir koalisyonu gerektiriyorsa, herkesle koalisyon oluruz."), "Asker de PKK da silah bıraksın" (CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt), "Hükumet ekonomiyi iyi yönetti"  "Anayasa'dan Türklük tanımı kaldırılsın"  "Halk adamı, karizmatik lider Erdoğan",  (Parti Meclisi/PM üyesi Binnaz Toprak)  ve "AKP'ye casus gazeteci gönderdim" (CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş)  gibi tartışmalar,  partinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu zor durumda bırakıyor.  Her patlak veren olay sonrası, sivrilikleri örtbas etmek ve inkar yöntemini uygulamak zorunda kalıyor.


Silivri'ye selam / Irkçılığa devam
CHP yine her zamanki CHP.  Aynı tas aynı hamam günlerinde, daha fazla oy alabilmek ve AKP'yi koltuktan indirebilmek adına bir genel başkan değişikliği de yaşadı ama... Olmuyorsa olmuyordur işte! Değişimler figüranlar ile gerçekleş(e)mediğinden,  yine aynı politikalar ile yola devam ediyor. Bunlara daha önce CHP'deki 2010 model değişim ve devam yazılarımda da değinmiştim zaten.
Son olarak Süheyl Batum (CHP Genel Sekreteri),  "50 bin kişiyle Silivri'ye yürüyelim" önerisinde bulundu.  Yetinmedi, bir de Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ı milletvekili adayı yapmayı önerdi.

Kişisel Yorumum:   Kem alat ile kemalat olmaz.  Türkiye'de şu an görünür bir muhalefet yok.  Hal böyle olunca AKP'nin alanı daha da genişliyor.  Onlar da bu rahatlığın sonucu alışılagelmiş kolaycılık anlayışımızın da etkisiyle;  sansüre ve milliyetçiliğe yanaşıyor.  Asıl şaşırtıcı bulduğum ise bu açıklamaları sonrası Süheyl Batum hakkındaki şaşkınlıktır.  Yani Batum'un görüşleri ve yakın tarihçesi belli,  ne beklenebilir veya ne bekleniyordu ki bu  "Yeni CHP" çorbasından?

Özüyle sözünün bir olması kişiyi onurlu yapar.  İnsanın dili başka özü başkaysa,  bu onu yapsa yapsa yalancı yapar. Kılıçdaroğlu bir başka  Batum bir başka,  ikisi de geminin kaptan köşkünde.  İkisinin farklı dünya görüşleri olması parti içi demokrasi mi yoksa farklı bir şey mi.  Türk ırkçılığını kendine rehber edinen bir anlayışın  Fransa'daki Le Pen'ci anlayıştan, Amerikadaki zenci düşmanı beyaz ırkçılığından farkı nedir allah aşkına?
(sabahattinali  -  26 Ocak, Radikal Online)




Sayıştay  Kanunu
Yeni Sayıştay Kanunu'na eklenen bir madde ile, TSK başta olmak üzere emniyet ve savunma hizmeti sunan kurumların harcamalarının kamuoyu ile paylaşılmasına önemli ölçüde sınırlama getirildi. Böylece AKP 2004'te açtığı reform yolunu tersine işletmiş oldu.

Bu yeni düzenlemelere, başta CHP ve iktidar partisi AKP olmak üzere tüm partiler tam destek verirken; Taraf gazetesinde ağır eleştiriler yer aldı. Cumhurbaşkanlığı yolunun taşlarını döşemeye başlayan RTE'nin yeni göz boyama ve Askeriye'ye yaranma taktiği olarak sundu bu gelişmeleri,  Ahmet Altan  şöyle diyordu:

Ortada CHP diye bir parti gören var mı?
Koskoca ana muhalefet partisi, bizim gazetenin AKP'yi eleştirmesinin çıkarttığı ses kadar ses çıkartamıyorsa, o kadar bir etki yaratamıyorsa siz ona  "ana muhalefet"  der misiniz?
(...)
CHP,  aydınlara karşı  AKP'yi  savunuyor.
AKP'nin,  Şemdinli'den sonra "askerî vesayet" düzeniyle yaptığı en büyük anlaşmanın ürünü olan Sayıştay Yasası'nı eleştirmiyor, Hrant Dink'in katillerinin ortaya çıkartılması için hükümeti sıkıştırmıyor, Balyoz darbesinin üstüne gitmiyor, özgürlükçü bir anayasa hazırlanmasını talep edip kendi önerilerini açıklamıyor, Kürt sorununu çözmesi için AKP'yi zorlamıyor,  AB yolunda frene basılmasını gündeme getirmiyor. Hiçbir muhalefeti yok bu konularda.
"Benim adım Kemal,  ben Ergenekoncuları seviyorum."
(23.01.2011, Taraf)

Taraf'taki bir başka sivri yazı ise: "GENELKURMAY SANA SUSMANI TELKİN EDİYORUZ" başlıklı olandı.  TSK'nın  bu yazının başında değindiğim basın açıklaması sonrasında, 9 Kasım 2010'da açıklanan AB İlerleme Raporu'ndaki Genelkurmay basın açıklamalarıyla ilgili bölüme işaret ediyordu. "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyaseti etkilemeyi sürdürdüğü",  "Üst düzey ordu mensuplarının birçok fırsatta etnisite,  Güneydoğu,  laiklik ve siyasi partiler gibi iç ve dış politika konularında görüş açıklaması"  gibi olağan haller...

TSK küçültülmeden militarist vesayet bitmez.
TSK  %90 küçültülerek profesyonel normal bir orduya dönüştürülmelidir.  Sadece bugünkü rütbelilerden ordu kurulsa, 100-200 bin arsında olur asker sayısı.  Bu bile haddinden büyük bir ordu olur.  Öte yandan TSK'nın 116 yeni F-16 jet alacağı haberi ne oldu,  yine tartışılmıyor.  Paralar nerden geliyor?
(radi11  -  26 Ocak, Radikal Online)


---------------------------------------------------------------------------

 CHP NEDEN DEĞİŞEMEZ?
"Benim adım Kemal,  bulurum dersem bulurum."  Popülizm kokan ucuz bir söylem.  Bugüne kadar halk sözcüğünü simgesel olarak kullanan özde katı devletçi bir anlayışın temsilcisi olan CHP,  60 askeri darbesinin arkasında oldu. 12 Mart darbesinin ardında durdu,  Nihat Erim CHPliydi... e muhtıralara destek verdi.  70lerde Ecevit'in  "ne sömüren ne sömürülen hakça bir düzen" söylemiyle bir umut olmasının iktidara gelmesinin sonuçlarını biliyoruz.  Büyük bir hayal kırıklığı..  İkinci Ecevite özenen ağzında değişim demokrasi sözleri ile umut olmak isteyen Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin samimiyetine inanmak zor. Tarihin hiç bir döneminde yüzünü halka dönmeyen bir siyasal anlayışın, halkın partisine dönüşeceğini umut edenler bence aldatılmışlığın derin öfkesini bir daha yaşayacak.  AKP'nin altarnatifi ne CHP  ne de MHP dir,  AKP'den daha değişimci daha özgürlükçü daha demokrat  yüzü halka daha dönük siyasal bir anlayıştır.  Ne yazıkki böyle bir alternatif oluşmuş değil.  Kendini sol olarak gören birkaç Stalinist parti,  devrimi darbe sanan cuntacı anlayışlar.  Alternatif olmaktan o kadar uzaklarda ki...  Bir on yıl daha AKP tek başına iktidar olursa hiç şaşırtıcı olmaz.
(sabahattinali  -  25 Ocak 2011, Radikal Online)


...Zaten hiç bir zaman demokrasi vaadetmedi AKP;  adalet ve kalkınma vaat etti. Buradaki adaletten anlamamız gereken de kapsamlı yargı reformu değil - ezilmiş Sünniler'in haklarının geri verilmesi.  Kalkınma da,  Batı'ya kafa tutabilecek, seçilmiş bir padişah tarafından yönetilecek bir  "Büyük Türkiye" rüyası - yani aşağılık kompleksi.  Bunları vaadederek oy aldı AKP, demokrasi ve insan hakları vaadederek değil.  Nitekim kendi hedeflerine yaklaştıkça demokrasi ve insan haklarını sallamaya başladı. AB süreci durdu, orduya göz kırpmalar başladı.  (Erdoğan kendini orduya sevdirmek için ölüp bitiyor, seçilmiş padişah olabilmek için ordunun desteğini almak istiyor.)  Aslında Erdoğan'ın bu zaafından yararlanıp AKP'yi pat diye hükümetten düşürüvermek çok kolay  (ki hükümet aynı zamanda iktidar artık Türkiye'de). Peki CHP ne yapıyor AKP'yi iktidardan düşürmek ve iktidara hazırlanmak için? CHP neden TSK bütçesine itiraz etmiyor?  Neden bu bütçenin denetim dışına kaçırılmasına itiraz etmiyor?
Cevap veriyorum:  CHP  halkın ihtiyaçları ile ilgili değildir.  Yargı reformu ile ilgili değildir. Eğitim meselesi ile ilgili değildir. Kürt meselesi ile ilgili değildir. Kıbrıs meselesi ile ilgili değildir. Kısaca iktidar peşinde değildir.  1913'den beri 97 yıl sürmüş bir iktidarı 2010 yılında kaybeden TSK'nın  (ve TSK'ya bağımlı oligarşinin)  çıkarlarını olabildiğince korumak peşindedir. Varlık nedeni budur. Bak daha DİB'in (Diyanet İşleri Başkanlığı) kullandığı 3 milyar 179 milyon TL ne işe yarar?  CHP bu konuda ne yapmaktadır?  sorularına bile gelemedik.
(itaatsiz  -  12 Ocak, Radikal Online)


Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu'nun,  "Balyoz: Oyun değil, korkunç plan"  başlıklı açıklamasını şu link'ten okuyabilirsiniz:
"Cuntanın orduda görev başında olan uzantıları da yargılansın."

(Ek$i Sözlük'te  makyavelist panda  adlı kullanıcının bu oluşum ile ilgili tanımı şöyle:  "Demokrasiyle, insan haklarıyla uzak yakın alakası olmayan;  tamamen ordu karşıtı,  Ergenekon tertibinin savunucusu,  uniter devlet düşmanı şuursuzlar sürüsü."
Kaydının tümü için bakınız:  #17911887)


(Ocak 2011'e dair tüm bloglarım için  tıklayınız)


*

Hiç yorum yok: