İnsan ÖSYM adına utanıyor.
Yıllarca soruları çaldır, matbaadan (ç)alınmasına göz yum, ayyuka çıkan suçlamaların üstüne yat, sınavlarda dersliklerdeki bazı saatlerin çalışmasın ama ısrarla öğrencilere kol saati yasağı koy, verdiğin kalemler sürekli kırılsın veya silinmeyen cinsten olsun...
Sonra gel Mabel Matiz'e takıl!
Sakarya'nın Hendek ilçesindeki bir havai fişek fabrikasında (Büyük Coşkunlar Havai Fişek) meydana gelen patlamada 7 kişi hayatını kaybetti, 126 kişi yaralandı. Patlama ertesi depoda sağlam kalan fişeklerin imhası sırasında gerçekleşen ikinci patlama sırasında da 3 asker öldü, 11 asker yaralandı.
(Patlamalar sonucu arazide fay hattı benzeri çatlaklar oluştu.)
Adı geçen bu kanlı fabrikanın sicili epey kabarık. 2009, 2011, 2014,... Neredeyse üç senede bir ciddi yangın ve işçi ölümleri... Üretim devam. Nasıl pislik insanlar var anlamadım. Bazılarına hukuk hiç dokunmuyorsa bu ülke nasıl "hukuk devleti" oluyor?
Bir diğer mevzu: Ülkedeki artık neredeyse her işletmeden ISO kalite belgeleri fışkırmakta iken; nasıl bu kadar çok ve sık işçi ölümleri oluyor işyerlerinde? Durmadan yangın çıkıyor, yangında ölümler, asansör takarken ölümler, asit kazanına kazana düşenler vb sıradanlaşıyor?
(Patlamaların yaşandığı işletmedeki çalışanların verdiği ifadeye göre, kalite denetim elemanları geleceği zaman 1 hafta önceden firmanın haberi oluyor ve tehlikeli madde üretimi yapılan alanlar kapatılıyor, denetçilerin teftişinden sonra tekrar açılıyormuş. Eski bir işçi: "Sigara içiliyor diye şikayet ettim, işten çıkarıldım. Bu fabrikanın kaçıncı patlayışı. Her patlamadan sonra isim değiştirilerek yeniden kurulmaz ki!" demiş. (bkz) İşte sahip olmakla övündükleri o kalite belgelerinin aslı ve kalite anlayışları yaklaşık böyle çoğu firmanın. Her şeyimiz yalan! MÜSİAD moral yemeğine filan hiç değinmiyorum bile.)
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Niçin Youtube, Twitter, Netflix gibi sosyal medyalara karşı olduğumuzu anlıyor musunuz? Bu millete bu tür mecralar yakışmıyor. Bir an önce parlamentomuza getirip tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz."
“2020 gerçekliği kavramamış, şaka gibi açıklamalarla Türkiye'ye vakit kaybettiriliyor.” İlkan Dalkuç
Hatırlarsanız Serdar Ortaç aylar önce şöyle demişti, ben de burada Serdar Ortaç başlığında yazmıştım:
“Sosyal medya hayatımızı mahvetti. Türk ırkını, Türk'ün karakterini bozdu. Instagram'ı hayatımıza sokan Amerika'yı görmek istemiyorum, tiksiniyorum.”
Şimdi yasa koyucunun da desteğiyle ülke topluca bu kafaya sokuluyor.
"Popüler kültür" deyip geçme!
“ Siyasetin 'güzel' yönü, bize 'mutlak kötü' veya 'mutlak yetersiz' olarak görebileceğimiz bir 'karşı taraf' sunması. Her şeyin belirsizleştiği bir dünyada, bu mutlaklık duygusu büyük lüks. ” Reşat Çalışlar
“Siyasetçiyi 'bunu kitlesini memnun etmek için yapıyor' veya 'oy için yapıyor' diye suçlamak, romancıyı 'kitabını okunması için yazıyor' diye suçlamaya benziyor.” (*)
“ 'AKP giderse ülke Almanya gibi olur' düşüncesi, 'Almanya bizi kıskanıyor' düşüncesinden daha gerçekçi değil.
Aralarındaki fark sadece şu: Birincisi ile sosyal medyada fenomen (ama leşinden) oluyorsun, ikincisi ile mahalle kahvesinde 'baba adam' oluyorsun.” (**)
“Huysuz Virjin'i esas izleyen ve seven kesim, muhafazakar kesimdi. Şimdi CHP'lilerin kült yaratmaya çalıştığına bakmayın, çok da umursamazlardı Huysuz Virjin'i. / Zaten bu ülkede muhafazakar bir kitlen olmadan o kadar uzun süre ekranda kalamazsın ki.” (***)
“Sanatçı cesareti, sanata dair cesur eleştiriler yapabilmekle başlar.”
(Reşat Çalışlar, Twitter'dan karışık alıntılar)
Seyfi Dursunoğlu (nâm-ı diğer Huysuz Virjin) 17 Temmuz 2020'de vefat etti.
Kendisine son yıllarda bir nevi ekran ambargosu uygulanıyordu RTÜK tarafından; özellikle yarattığı Huysuz Virjin karakterine...
Büyük savaş dönemlerinde yetişmiş ve sahneyi de görmüş bir kişi olarak, hem eski kuşakların hem gençlerin hallerini / dillerini iyi bilen, emeğe ve yeteneğe çok değer veren, sanatçı ruhlu, efendi ve disiplinli bir kişiydi. Onu hep böyle hatırlayacağım.
“ölünecek olduktan sonra yaşamın bi anlamı var mı -varsa nedir? dünyaya gelen her insan bu soru üzerine düşünüp, kendi anlamını keşfetmeli. ve keşfetmek bir şeylerin efendisi olmak değil, aksine ondan kurtulmaktır.”
(@acheronriver1 - Twitter)
Türk evi, eşya müzesi olmaktan kurtarılmalıdır.
İyi insanlar hayırda yarışmalıdır.
Az eşya ile yaşamayı öğrenmek gerekmektedir.
(Lütfi Bergen)
15 Temmuz 2016 darbe girişimine katılanlardan pişman olanların affedilmesine yönelik açıklamalarda bulunan Türk Tarih Kurumu Başkanı Ahmet Yaramış, eleştirilerin odağı olunca:
"Cumhurbaşkanı isterse istifa ederim, kendim istifa edersem saygısızlık olur" dedi.
Vatandaşı olmasan komik ülke aslında!
Twitter'da birisi şöyle yazmıştı:
“İçine tükürülmedik kurum bırakmadılar. İnanılmaz bir hasar. Türkiye'nin bunları onarması cidden vakit ve efor gerektirecek.”
---
“Bu ülke çok kriz gördü, çok zor durumlara düştü ama bakın bu iktidarın yaşatacağı krizin boyutu görülmedik seviyede olacak. Birdenbire bir obrukla karşı karşıya kalacağız.” (Panait I.)
"HER ŞEYİ YALNIZ BEN BİLİRİM" diyen insanlardan çok sıkıldım.
Temmuz'da dış kapının mandalı birisiyle annemin ev hali hakkında tartıştık. Her şeyi bilir bu "ÇOK BİLMİŞ"ler. İnsaf yahu!
Yıldım artık. Acaba diyorum sabırlı, alttan alan birini görünce insanlar azıtıyor mu nedir?
Hiçbir tecrübeleri olmamasına rağmen senin mesleğini senden iyi bilirler, aileni senden iyi bilirler, her şeyi yalnız onlar bilirler...
N'oluyor yahu!
Okuduğunu/Duyduğunu anlamayan, kendi hayal dünyasındaki kurgular üzerinden karşıdakini yargılayan kavgacı tiplerden bıktım. İkide birde bunu burada yazdığım için kendimden de bıktım.
Türkiye'de zorunlu eğitim 12 yıl olsa ne 22 yıl olsa ne?
İnsanlar okuduğunu ve duyduğunu anlayamıyor, en temel beraber yaşam kurallarını iplemiyor.
Laf ola, beri gele!
İnsanların hep şevkini kırmaya çalışan insanlardaki motivasyon kimsede yok! Gerçekten sinirlerin çelik gibi olması gereken bir zamandayız. Aksi delilik sınırlarında dansa girer.
"İnsanların birbirlerinden, sistemden ve sistemin insandan beklentilerinin bu kadar yükseldiği bir çağda ne NORMAL ne eski bakış açılarıyla yaşamak mümkün artık."
--
“Büyük lokma ye, büyük laf söyleme.”
Temmuz olaylarından çıkardığım şahsi hayat dersim buydu. Hani verecek aklım pek yok; olanla da verebileceğim ender uyarı budur. Şakasına bile mesafeli olmak hayırlı.
Birkaç şey daha...
1) Bizim ailedeki çocuk sayısının da artmasıyla bir şeyi daha iyi gözlemlemekteyim:
İnsanlar önce çocuğun neredeyse HER dediğini yapıyor, bu şekle alıştırdıktan sonra da "Bizim çocuk şöyle böyle" diye ahlanıp vahlanıyor.
Her dediği yapılmış, azıcık ağlayınca her dileğinin emir telakki edildiğinin farkında olan çocuklarda ne "değer - kıymet bilmek" gelişiyor, ne tatmin olmayı biliyorlar. Dinmeyen istekleri, tatminsiz ruhları içerisinde, geleceğin büyük (depresif) bencilleri olarak yetişiyorlar.
Çok farklı "çocuk" konusuna bakışlarımız batı toplumları ile...
(Anlatınca anlaşılamayacak kadar derin uçurumlar ve hatalar söz konusu. Biz ise hep Batı'nın hatalarını sıralayıp kendimizi hiç tartmıyoruz.)
2) İş verenlerin anlamlı bir kısmı artık çalışan değil "köle" arıyor.
En fazla asgari ücret karşılığı kölelik. Arzı da talebi de var bu yeni halin.
"Üniversite mezunlarını asgari ücrete nasıl it gibi çalıştırıyoruz keh keh" muhabbeti yapanlar var gerçekten.
“Ruhsal mesafeyi koymayı başarabilseydi insan kafası hiç bozulmazdı.” Yıldız Tilbe
“Evde kilolarca patatesiniz varsa gidip patates alır mısınız? Almazsınız. Peki ülkede/dünyada bunca kimsesiz, sevgiye şefkate muhtaç öksüz yetim çocuk evlat edinilmeye hasretken insanlar neden yeni çocuklar yaparlar? Hadi bir iki tane kendinden olsun isteyip yaptın, 3. 4. neden?” demiş biri Twitter'da.
İçgüdülerinin peşinde hiç sorgulamadan yaşayan büyük yığınlar var. “Sorgulamayan insanda merhamet ve empati de yoktur.”
Bizde (yüksek) eğitim bu anlamda kişilere pek bir şey katmıyor. Daha üniversite biter bitmez epey arkadaşımızın evlenip hamile kaldığını görünce kendimi acayip hissetmiştim mesela; onlar kendileriyle çok barışıkmış meğerse.. Ben öyle olamadım. Kendim çocuk gibiyim zaten.
“İnsanların çoğu hayat ve varoluş hakkında bir kez bile düşünmeden sorgulamadan gidiyor dünyadan. Yarışa gecikiyormuşlar gibi koştura koştura gerçekten isteyip istemediklerini bir an bile oturup düşünmedikleri bir sıralamaya çentikler atarak yaşamak zorunda hissediyorlar.”
(@PawRights_, Twitter)
Hacettepe'de psikiyatristlerden oluşan bir arkadaş grubum vardı. Onlardan duyduklarımdan sonra psikiyatriste gidilmemesi gerektiği gibi bir önyargım oluşmuştu. Senin aşamadığın derdin, bir başkasının arkadaş sohbetine meze oluyor.
--
Ve AYASOFYA tartışmaları, insan kurbanları, cinayetler, kadın cinayetleri derken bu ay da bitti. Unutmazsam bir ara "insan kurbanları"na ayrıca değineyim.
15 Temmuz 2016, psikiyatrist, RTÜK, YouTube,