2 Eylül 2020 Çarşamba

  Yeni Dünya rotası:  RUHSUZLUK


RUHSUZLUK (bence) önümüzdeki yıllarda "torpil ve liyakat eksikliği"nden daha çok canlar yakacak güncel bir gerçeklik.  *

Bir kere  kimsenin kimseye  ZAMANı YOK!
Yoğun iş temposuna, oyunlara, filmlere-dizilere, sosyal medyaya, seveni için gezilere, "mekanlara akmaya" şuna buna zaman var; ama insanlarla yüz-yüze  sözel iletişime gelince  "zamanımız yok".

Evlilik kurumu derseniz kökten sorgulanıyor,  hatta şekil değiştiriyor.
Evli olmadan aynı çatı altında yaşamak, ayrı evlerde yaşayıp düzenli ilişki içerisinde olma halleri yaygınlaşıyor.

İnsanların birbirlerine karşı aşırı duygusuzlaştıkları, iş hayatına dair sorumlulukların ve iş saatlerinin aşırı arttığı, beklentilerin çok yükseldiği, ve eğlenceye ayırılması gereken zamanın çok arttığı bir zamanda ilişkiler de  eski kalıplarla yürüyemiyor.

"Acaba bu insanlar sevmekten mi korkuyor?"   **

Bence modern insan kendisini SON DERECE seviyor. Âdeta "her zerresine çok önem veriyor."
Asıl mesele,  kendi dışındakine duygusal dünyasında ne kadar yer kaldığı ile ilgili.  Başkasına,  yani kendi dışındakine ayırdığı alan çok kısıtlı sanki. Bencilliğin aşırı seviyelere varmasının kaçınılmaz sonucu bu.


Kendini çok seven, kendini o kadar çok seven ve KENDİ zevklerini o kadar merkeze çeken ki diğer insanlara (hatta kendi öz ailesine, yakın arkadaşlarına karşı bile)  körleşen insanlar...

Aynı durum Türkiye'de de var;  kimilerine göre, özellikle dinden ve maneviyattan uzaklaşmış gruplarda daha kolay ayırt edilebiliyor bu hal. Kişisel bakıma, düzenli aerobike, spora, kedi-köpeğe, kurslara, kariyerlerine, eğlencelerine, hobilerine, oyunlarına, bitmeyen gezmelerine ayırabilecekleri gani gani zamanları varken... Mesela hasta olan annelerini bir kez olsun ziyaret etmeye, veya haftasonu bir gün gidip ev işlerinde biraz olsun ona yardım etmeye filan gelince zerre kadar zamanları yoktur.  Ne var ki, yüzünü görmek istemedikleri annelerinden istekleri de hiç bitmez.  Çocuğuna bakmalarını isterler, yemek yapmasını beklerler, arkasını toplamasını, eksiklerini almasını isterler...  Anlayacağınız,  isterler de isterler.

Kendileri  "dertli"  olduklarında,  gecenin bir yarısı da olsa derhal gelmeniz için diretirlerken;  siz  bir gün olsun bir derdinizi açmak isteseniz derhal randevu defterlerini açıp hangi gün boş olduklarına bakacaklar ve mutemelen iki haftadan önce de yer açamayacaklardır. Fakat her durumda DUYGUSAL olan, HASSAS olan hep onlar olacaktır. İçinde yaşadığı toplumun geneline göre, bir eli yağda bir eli balda yaşarken, durmadan devletini ve yöneticilerini eleştirenlerin bu gruptan çıkması da ayrı bir ironidir.


"İMDAAAAT !!!
İnsanlar bi tuhaf oldu.
Bir elinde mobil,  diğer eliyle pıt pıt pıt mesaj yazarken, kulağında kulaklık!
Nasıl duyacak yanı başında imdaaaat diye haykıranı can havliyle.
BU İNSANLAR Bİ TUHAF OLDULAR"   **

Şu anda vücudun herhangi bir uzvu gibi zaten cep telefonu. Üstelik sadece gençler değil, yaşlılar da böyle. Sürekli cep telefonu ile meşguller. Sesli konuşma ve sohbetler çok azaldı. Geçmişteki o sözlü kültürü özlüyorum bazen.  Gerçi ben dinlemeyi çok severdim,  hâlâ da öyle...  Ancak şimdi ben de sadece kulaklıktan müzik dinliyorum.
Ama bu konuda seçiciyim;  rastgele  veya  popüler diye müzik dinlemem.


İnsanlar duygularını kaybediyor, görmüyor musunuz?

Bu kaybı da (bilinçli ya da bilinçsiz) sahte "hassasiyet"ler geliştirerek maskeliyorlar. En başta bireysel ilişkilerde ve aile içinde kendini belli ediyor bu hal. Toplum ortalamasının gayet üstünde maaş alıyor karı-koca, ama kadın felç geçirmiş annesine duygusal baskı yapıyor çocuğuna bakması için... İŞ çıkışı arkadaşlarıyla Starbucks'ta kahvesini yudumlayıp laflamadan eve gelmiyor... Tabii arada sosyal medya hesabını açıp ona buna hassasiyet kesmekten, "vicdansızlar, ahlaksızlar" diye manevi görevini icra etmekten de geri kalmıyor...
Çocuklar;  anlayışsızlık, duygusuzluk, hissizlikte birbiriyle yarışıyor.  Elinde telefonu ve internet paketi varsa zaten dünya yıkılsa umursamıyor. Ama bakarsan onlar da çok HASSAS. Kimisi hayvanlara zulüm konusunda çok hassas kesiliyor, kimisi "bullying" konusunda hassas... Hatta en  bully  olanların kimisi  laflarına bakarsan en hassas!
Çocuklar  ana-bablarından sadece kaşını gözünü almıyor yani.



EKLER:

Bu yazıda şu akışlardan etkilendim:

*  Reşat Çalışlar,  Twitter'da  "siyaset zehirlenmesi yaşayan ruhsuzlar"  diye  bir tvit  atmıştı. Tabii ki görmezden gelindi kitle tarafından. Ama ben geçip gitmek istemedim ve RUHSUZLAŞMA üzerine bir giriş yapmak istedim bugün.

** Facebook'ta  Mustafa Satış  hesabını takip ediyorum. Arada siyasi ve güncel konular kadar  insan psikolojisi, aile, sosyoloji alanına giren konular ve toplumdaki değişiklikler gibi türlü konulara da kendi özgün penceresinden bakan bir kalem.

Özellikle şu yazdığı yazılar ve altındaki yorumlarla gelişen akıştan da bazı alıntılar yaptım.  Önümüzdeki günlerde yeni eklemelerim de olabilir. Maskeli ruh halleri ve duyarsızlaşma üzerine devam edelim.

İLGİ:   www.facebook.com/satismustaf/posts/10158649091551665
İLİŞKİLER VE GELİŞMELER:
www.facebook.com/photo.php?fbid=10158646825226665


Hiç yorum yok: